Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

KAVRAM

Kısaca Baas olarak bilinen Arap Sosyalist Yeniden Doğuş Partisi, ya da Arap Sosyalist Diriliş Partisi (Hizb El-Baas El-Arabi El İştiraki) 1940’ta Şam’da kuruldu. Ancak Ortadoğu’nun siyasal atmosferinin en önemli aktörlerinden biri olan bu parti “Ortadoğu” kelimesinin tutarsızlık, karışıklık, entrikacılık, komploculuk vb. olumsuz sıfatların bir karışımı anlamında kullanılmasının da önemli gerekçelerinden birisidir. Buna geçmeden önce Arap milliyetçiliğinin evrimine kısaca bir göz atmamız gerekiyor.
Osmanlı dönemindeki ümmet, yani dini temeldeki birliktelik anlayışından dolayı Arap milliyetçiliğinin ilk filizleri bugünkü Suriye ve Lübnan’da yoğunlaşmış olan Hıristiyan araplar arasında boy verdi. Osmanlı egemenliğinin çözülmesiyle bölgenin İngiliz ve Fransız sömürgesi haline gelmesi, Arap milliyetçiliğinin Müslüman Araplar arasında da kabul görmesinin zeminini oluşturdu. Dönemin en önemli ve etkili ideologu ise Suriyeli Sati Husrî idi. Jön-Türklerden etkilenen, Osmanlı’dan günümüze yüksek devlet bürokrasisine kadro yetiştiren Mülkiyeli (günümüzdeki Siyasal Bilgiler Fakültesi) bir Osmanlı bürokratı olan Husrî, İslami kimliği Arap milliyetçiliğinin unsurlarından biri olarak tanımladı ve giderek, 19. yüzyıl Alman milliyetçileri (başta Fichte) ve (önceleri polemiğe girdiği) Ziya Gökalp’in izinden, bireyin ancak ulus içinde kendini gerçekleştirebileceği inancını vurgulayarak “organik milliyetçiliği” benimsedi. Fanatik bir İngiliz ve Fransız aleyhtarlığıyla bütünleştirdiği şöven ve faşizan milliyetçiliği ve korporatist-dayanışmacı ideolojisi, Baas’ı ve bölgedeki bütün arap anti-emperyalist akımları etikeleyecekti. Baas’ın kurucusu ve ideologu, Suriyeli Hıristiyan Mişel Eflak, Husri’nin arap şövenizmi, söyleminin unsurlarını anti-materyalist, mistik bir “sosyalizm” demagojisiyle birleştirdi. Fransa Sorbonne Üniversitesinde okuyarak profesör olan Eflak, sosyalizmi eşitlikçi bir ulusal dayanışma ideolojisi/ahlakı gibi algılıyor; “ulusun gelişmesinde temel bir güç olan” özel mülkiyeti savunuyor ve milliyetçiliğin önüne bölücü sınıf mücadelesini çıkarmayı “vatan hainliği” olarak tanımlıyordu. Ona göre “Arap sosyalizmi”, arap milliyetçiliğinin modern ve mükemmel bir açılımıydı. Eflak, Selahaddin El-Bitar ve gene Fransa’da eğitim görmüş bir grup küçük burjuva aydınıyla, 1940’da Şam’da Hizb El-Baas El-Arabi El-İştiraki’yi (Arap sosyalist Yeniden Doğuş Partisi-Baas) kurdu. 1947’de Fransa’nın Suriye’den kopararak Türkiye’ye bağladığı İskenderun-Hatay bölgesinden Alevi-Arap milliyetçilerinin Zeki El-Arsuzi önderliğinde oluşturdukları El-İhya El-Arabi (Arap Diriliş) hareketiyle ve 1952’de Arap Sosyalist Partisi ile birleşince dar bir çerçeveden çıkarak kitlesel niteliğe kavuşmuş oldu. Özellikle ASP’nin önderi ve ideologu olan Ekrem Havrani, Hama bölgesindeki topraksız sünni köylülüğün ve yine aynı kökenli genç subayların desteğini Baas’a taşıdı.
Birinci Paylaşım Savaşı’nın ardından emperyalistlerin 1916 Sykes-Picot anlaşmasıyla yapay sınırlar çizilerek oluşturulan Arap ülkelerinden Lübnan, Irak, Ürdün, Güney Yemen’de ve Libya’da örgütlenen Baas, Arap milliyetçiliği ekseninde enternasyonalist bir nitelik taşıyordu. Süreç içerisinde bu niteliğini yitirdi.
Nasır önderliğindeki Mısır’ın izlediği anti-emperyalist politikalardan da moral güç alarak içerisinde revizyonist KP’lerinde bulunduğu çeşitli ittifaklarla, darbelerle Suriye ve Irak’ta iktidara geldi. 1957’de Suriye ve Mısır, Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında birleşti. Ancak Nasır’ın kendi politikalarını dayatıp tüm partilerin (ve bu arada Baas’ın) kapatılmasını istemesiyle, birliğin toplumsal beklentilere cevap vermemesiyle birlik dağıldı.
SSCB’nin Stalin sonrasında benimsediği “kapitalist olmayan yol” revizyonist politikası sayesinde bu ülkeden büyük askeri destek alan Baas iktidarları, taktiksel olarak bölgedeki sol güçlerin yanındaymış gibi görünseler de gerici-şöven eğilimlerini kimi zaman artırıp kimi zaman perdeleyerek hep sürdürdüler. Başta Kürtler olmak üzere Suriye’de sünnilere, Irak’ta şiilere yoğun baskılar, yer yer katliamlar uyguladılar. Ekonomik politikaları, dış politikaları dönemsel olarak sürekli dalgalandı. Öyle ki tarihi boyunca İsrail ile savaşan ve hep gerilim politikası güden “sol” görünümlü Suriye, Lübnan’daki iç savaş sırasında ağır basan sol güçlere karşı İsrail ile faşizan sağ güçler lehine savaşa müdahale etti.
Gündelik/dönemsel politikalar üretip uygularken başlangıçtaki Arap birliği hedefinden ve popülist sol/anti-emperyalist söyleminden iyice kopan Baas iktidarları, baskı ve teröre dayalı birer azınlık iktidarı olarak küçük-burjuva milliyetçiliğinin Ortadoğu’daki temsilcisi oldular. Dönemin yükselen Arap milliyetçiliği/anti-emperyalizm dalgasını örgütleyemeyen, sınıfsal dinamiklerle buluşturup sağlıklı bir iktidar yürüyüşü organize edemeyen sosyalist güçlerin bıraktığı boşluğu en azından iki ülkede dolduran Baas partisinin dönemsel başarısında SSCB eksenli revizyonist partilerin birer “elçilik” gibi çalışarak devrim hedefinden uzaklaşmalarının da etkisi büyüktür.
Başlangıçta bu boşluğun da etkisiyle Arap halkının anti-emperyalist duygularına tercüman olarak büyük bir umut haline gelen Baas partisi, sınıfsal tutarsızlığı ve dar milliyetçiliği ile Ortadoğu’nun baskıcı rejimlerinin bir kopyası haline gelirken SSCB’den aldığı destekle geniş Arap yığınlarının ve diğer Ortadoğu halklarının sosyalizme daha mesafeli yaklaşmasının da bir nedeni haline geldi.

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul