Özelleştirme programı 1980’li yıllarda emperyalizmin
neo-liberal politikaları çerçevesinde işçi sınıfına
yönelik kapsamlı bir saldırı olarak gündeme gelmiştir.
Aynı politikalar, coğrafyamızda da 24 Ocak 1980
Ekonomik İstikrar Tedbirleri çerçevesinde gündeme
gelmiştir.
Ancak, bu dönemde sınıf hareketinin direnişleri
nedeniyle bu politika egemenlerin istedikleri
çerçevede uygulanamamıştır.
12 Eylül’le birlikte özelleştirme saldırısı artsa
da kapsamlı saldırı tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda
da reel sosyalizmin yıkılmasının ardından gündeme
geldi.
Devlete ait olan kurumlar adım adım özelleştirme
sürecine tabi tutularak uluslararası tekellere
ve onların işbirlikçilerine peşkeş çekilmeye başladı.
Özelleştirme ile iki şey hedeflendi.
Birincisi, uluslararası sermaye ile işbirlikçilerinin
sömürüsünün derinleştirilmesi sağlandı ve pazar
alanları daha da genişledi.
İkincisi, özel sektöre göre daha örgütlü ve sosyal
olanaklara sahip bu kesimler tasfiye edilerek,
hem örgütlülükleri ve hem de sahip oldukları haklar
büyük oranda ortadan kaldırıldı. En başta bu kesimdekilerin
büyük bir kısmı işten atılarak iş güvencelerini
yitirdiler ve uluslararası sermaye için ucuz ve
yedek iş gücü haline getirildiler.
Devlet sektöründe saldırıların en yoğun olduğu
süreçlerde devrimci hareket gerek dünyada ve gerekse
de coğrafyamızda tarihinin en olumsuz dönemlerini
yaşıyordu. Coğrafyamız açısından bakıldığında
12 Eylül’ün fiziksel yenilgisi, reel sosyalizmin
yenilgisinin etkisiyle birleşmiş ve daha yıkıcı
sonuçlar üretmişti.
Bu açıdan sınıf kendisine öncülük edebilecek siyasal
özneden mahrum durumdaydı.
Aynı zamanda sendikal zeminde var olan örgütlülüklerin
büyük bir çoğunluğu, sınıfı savunma bir yana sistemi
korumanın, özelleştirmeyi savunmanın kurumlarına
dönüşmüştü. Örneğin büyük ölçüde kamu kesiminde
örgütlü olan Türk-İş ve Türk-İş’e bağlı sendikalar
özelleştirmeye karşı çıkmak bir yana, ‘çağın ve
küreselleşmenin kaçınılmaz bir sonucu ve gereği’
olarak özelleştirmeye sıcak bile bakmışlardır.
En geri sendikacılık bile, üyelerinin çıkarlarını
koruyup geliştirmeyi hedefler. Özelleştirme saldırısıyla
tüm işletmelerde üye işçiler işten atılmakta buralarda
sendikasızlaştırma gerçekleştirilmekte, daha sonra
da işçiler daha düşük ücretler ve daha kötü çalışma
koşulları ile istihdam edilmeye zorlanmaktadır.
Bunlara karşı direnişler örgütleneceğine, coğrafyamızdaki
sendikacılık, en azından büyük sendikaların merkezi
yönetimleri, burjuvazinin sendikalar içindeki
ajanları olarak işlev görmektedir.
Bu yaklaşımların sendikacılıkla bir ilişkisi olmadığı
açık; daha doğru bir deyimle bu sendikacılığın
adı kontra sendikacılıktır.
Petkim, Seka, Tekel, Sümerbank... saldırılara
maruz bırakılmış, buradan yoğun işçi atmaları
gündeme gelmiştir. Daha önce bir “T”si özelleştirme
kapsamına alınan PTT’in geri kalan “PT”si de özelleştirme
kapsamına alınmak için bugünlerde çeşitli oyunlar
oynanıyor. Devlet, PTT’yi daha kolay özelleştirebilmek
için “Post-Bank”a dönüştürüyor. Bankacılık hizmetlerinin
büyük bölümü PTT’de de yapılmaya başlandı.
* Dağıtım bölümünde taşeron firmalarla anlaşan
devlet, eleman yetersizliğini yeni memur alarak
değil, daha düşük ücret ve sosyal hakları gasp
edilmiş bu taşeron işçilerle gidermeye çalışıyor.
Ayrıca metropol kentlerdeki elaman açığını Anadolu’da
çalışan memurların norm kadro adı altında atamasını
metropole yaparak gidermeye çalışıyor. Metropol
kentlere ataması yapılan memurların büyük bölümünün
emekliliği dolanlardan oluşması dikkat çekicidir.
Bu şekilde memurlar emekliliğe zorlanmaktadır.
Emekliliği dolmayan ama yaklaşan memurlar da bu
uygulamayla istifaya yönlendirilmektedirler.
* Zorla emekli edilen memurların yerine oluşacak
kadro eksikliğini doldurmak için sözleşmeli işçi
alımı gündemdedir. Böylelikle memur sayısı azaltılarak
zaten fazla bir söz hakkı bulunmayan sendikalar
iyice ikinci plana atılacak, öte yandan özelleştirmenin
önü açılmış olacaktır. PTT’de çalışan ve resmi
statüye sahip olan (657’ye tabi olan) sözleşmeli
memurların işten daha kolay atılmasının önü yeni
yasalarla açılmaktadır.
Önümüzdeki süreçte Telekom’da yapıldığı gibi bu
statüdeki memurlara sözleşmeli işçilik dayatılacaktır.
* Henüz yürürlüğe girmeyen Kamu Personeli Yasasının
çıkması hızlandırılacak. Yeni memur yasası neyi
içeriyor: Memurların daha kolay işten atılması,
işten atmalardan iş yeri müdürünün direkt etkili
olması, böylelikle aynı yerlerde çalışanların
karşı karşıya getirilmesi, partizanlığın yaygınlaştırılması,
sendikaların önünün tıkanması....
* Tüm bu saldırılar-oyunlar PTT’nin geri kalan
bölümlerinin özelleştirilmesinin ön çalışmalarıdır.
Sendikalar bu saldırıları karşılayacak durumda
olmadığı gibi bu yönde bir hazırlıkları da bulunmamaktadır.
Bu anlamıyla devletin bu özelleştirme saldırısı
çok hızlı ve yıkıcı etkilerle karşımıza çıkacaktır.
Çok geç olmadan, Telekom’da yaşananlar yaşanmadan
bu gidişe karşı örgütlü bir mücadele sergilemek
için tüm devrimci güçlerin bu saldırıya karşı
duyarlı olması gerekmektedir.
|