28
Ocak 1982’de İzmit Kapalı Cezaevi’nde idam sehpasında
şehit düşen 4 devrimci... Ömer Yazgan, Mehmet
Kanbur, Erdoğan Yazgan, Ramazan Yukarıgöz... Ve
17 Ocak 1981’de onlarla birlikte aynı eyleme katılan,
Akyazı’da şehit düşen Ali Aktürk, Metin Adil Toraman...
12 Eylül karanlığında 6 yiğit insan... O dönemler
Sanayi Dev-Genç olarak da bilinen ve sonradan
Direniş Hareketi’ne evrilen devrimci örgütlenmenin
6 militanı...
Ömer Yazgan, dört çocuklu bir ailenin tek erkek
çocuğuydu. Kara Harp Okulu mezunuydu. Yıl 1974,
12 Mart’ın etkisini kırılmaya başlandığı yıllar.
Ömer Yazgan ve birçok devrimci genci birçok şeyi
sorguladığı zamanlardı. Geçen süre, Mahir’in teksir
halindeki yazılarının okunması ve okulda Dev-Genç
çalışmanın başlaması uzun sürmedi. 78 yılından
itibaren Ömer Yazgan, Ankara’nın Nato ve Ege mahallelerinde
çalışmalara katılır. İstanbul Piyade Okulu’nda
buluşurlar arkadaşlarıyla. Sanayi mahallesi, Gültepe,
Çeliktepe, Kağıthane bölgelerindeki eylemlere
katılarak, çalışmalarda bulunur Ömer Yazgan, taşıdığı
insan sevgisi, yürekliliği, derin adalet duygusu,
okuma ve öğrenme tutkusu, eleştirelliği kısacası
sahip olduğu kişiliği örnek gösterilecek bir insandı.
Mehmet Kanbur, yoksul bir Kürt ailesinden geliyordu.
Hayatını bekçilik yaparak kazanırdı. Devrimciliğe
gençlik yıllarının sonuna doğru başlamıştı, Devrimci
mücadeleye katıldığında evli ve çocuk babasıydı.
Erdoğan Yazgan, devrimciliğe yetmişli yılların
ikinci yarısından sonra lisede okurken başladı.
Militan çalışma içinde yer alması esas olarak
12 Eylül sonrası döneme rastlar. Eski insanların
birçoğu yılgınlığa düşüp dökülürken o giderek
daha aktif görevler alıyor, riskli eylemlere tâlip
oluyordu. İdamdan kurtulması için avukatı ve çevresindeki
bazı insanlar “sağlık raporu al kurtul” yönünde
telkinde bulunmalarına rağmen o bunları geri çevirerek
arkadaşlarından ayrılmadı.
Ramazan Yukarıgöz, devrimciliğe lise öğrencisiyken
başlamıştı. Kısa bir süre içinde hem okulunun
hem de gecekondu mahallesinin mücadelesinde atak
kişiliğiyle sivrilerek öne çıktı. Gültepe Mahallesi’nin
faşistlerden temizlenmesinde önemli rol oynadı.
1979 yılında tutsak düşüp bazı cezalandırma eylemlerinden
yargılandığı sırada cezaevinden firar etti.
Ali Aktürk devrimci mücadeleye hep sempati duymasına
rağmen geç içine girmişti. Olağanüstü yaratıcı
bir kişiliğe sahipti. Ali Aktürk varlıklı denebilecek
bir durumdaydı. Mücadeleye girdiğinde bütün ilişkilerini,
bütün olanaklarını sundu. Kırkına yaklaşmış yaşıyla
yirmisinde bir militan gibi heyecanlı ve coşkuluydu.
Metin Adil Toraman, hali vakti yerinde bir aileden
geliyordu. Devrimciliğe yetmişli yıllarda lise
öğrencisiyken katılmıştı. Metin kendisini bu yoksul
insanların davasına adadı. Kağıthane ve Sarıyer’deki
gecekondu halkının çok sevdiği, güvendiği bir
militan oldu.
***
12 Eylül sonrası... Faşist cunta günleri... Ömerler,
genel sessizliği yırtmak için bir şeyler yapmak
gerektiğini düşünmekte ve bunun için de maddi
kaynak sağlamak amacıyla bir kamulaştırma eylemi
yapma kararı almaktadır. Adapazarı’nın Akyazı
ilçesi tespit edilir. 1981 yılının ilk günleri.
Hazırlıklar tamamlanmaya başlar.
Akyazı’da bir akşam vakti, iki ayrı grup halinde
gelinir. Önceleri her şey yolunda gitmektedir,
kamulaştırmalar gerçekleştirilir. Ancak bir noktadan
sonra silahlar patlamaya başlar ve bir kaos ortamının
içine düşerler. Çatışmada Ali Aktürk arabanın
için yaşamını yitirir. Grup oradan yaya olarak
uzaklaşmaya çalışır. Önlerini polis arabası keser.
Metin Adil Toraman şarjör değiştirirken, kuyumcunun
oğlu tarafından vurulur. Mehmet Kanbur ise kalçasından
vurulmuştur. Koşamaz ve bir süre sonra yakalanır.
Erdoğan Yazgan, sıkıştırılır ve yakalanır.
Ömer Yazgan, Ramazan Yukarıgöz ve İsmail Gökalp
birliktedirler. Bir taksi durdurup Adapazarı’na
doğru yola koyulurlar ama önleri kesilir ve yön
değiştirirler ve arabadan inerler. Ömer yaralıdır...
Ramazan Yukarıgöz ve İsmail Gökalp, çatışmada
yaralanan Ömer Yazgan’ın koluna girip uzaklaşırlar.
Ömer Yazgan kan kaybetmeye devam eder. Bir köye
gelirler. İsmail’in durumundan şüphelenen köylülerin
polise haber vermesiyle sabaha doğru etrafları
sarılır. Polis oldukları yere girer. Ömer dışarı
çıkarılır. Ramazan vurulmuştur.
12 Eylül sonrası... Ömerlerin suskunluğu bozmaları
faşizme karşı aynı zamanda bir cevaptı. Cuntanın
hakimiyet kurmaya çalıştığı ortam sarsılmıştır.
Bu çıkış en kısa zamanda cezalandırılmalı, insanlara
gözdağı verilmelidir.
Gölcük Donanma Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi, sorgu
ve savunmaları 20 güne sığdırarak, beş kişi hakkında
idam cezası verdi. İsmail Gökalp yaşı küçük olduğundan,
cezası hapis cezasına dönüştürülür.
28 Ocak 1982 gecesi çok sayıda askeri araç cezaevi
önüne yığıldı. İdamlıkların vakti gelmiştir artık.
Cevdet Başçavuş geldiğinde Mehmet Kanbur’la göz
göze gelir. Mehmet: “Bizi almaya mı geldiler?”
sorduğunda, başçavuş yanıt vermez. Daha sonra
“Gelsinler biz hazırız” der Mehmet Kanbur. Mehmet
Kanbur diğer arkadaşlarını uyandırır. Slogan atmaya
başlarlar. Elbiselerini giyinirler. Birazdan bütün
cezaevi ayağa kalkar. Koğuş kapısı açılır. Sloganlar,
marşlar ve kapılara atılan tekmeler gecenin sessizliğini
yırtar. Ömerler birbirlerine sarılırlar. Önce
Ömer’i çağırırlar. Dışarıda bekleyen arabaya götürülürken
Ömer, ağzını kapatmalarına rağmen “Kahrolsun Faşizm,
Yaşasın Mücadele...” sloganlarını haykırmaya devam
eder. Sırasıyla Ramazan Yukarıgöz, Erdoğan Yazgan
ve Mehmet Kanbur araca bindirilir. İzmit Kapalı
Cezaevine getirilirler. İşlemler tamamlandığında
infazlar başlar. Ölümün üzerine cesaretle yürür
dördü de. Başları dik, sloganlarla çıkarlar darağaçlarına.
Ölmeyeceklerini çok iyi bilmektedirler Geriye
çok şey bıraktıklarını ve bu sloganların yarınlarda
hayat bulacağını da...
Erdoğan Yazgan mektubunun özeti
şöyledir;
“ Sevgili Anneciğim ve Babacığım,
Bence yaşam bir idealle birleşince güzelleşir.
Benim idealim halkımın mutluluğu, yurdumun bağımsızlığıdır.
Bu idealin gerçekleşmesi için canımı ortaya koyarak
mücadele ettim. Bencil duygulardan kendimi arındırmıya
çalıştım, başarılı olduğuma da inanıyorum. İki,
üç senedir sizlerden ayrı yaşadığımı, sizlere
pek yardımım olmadığını düşünüp kızabilirsiniz.
Ama ben sizi, yoksul fakat onurlu halkım kabul
edip, benim canım halkım için feda olsun dedim.
Ömür boyunca siz ve sizin gibilere layık olmaya
çalıştım. Bunun kavgasını verdim. (...)
Üzülmüyorum; çünkü ne yaptığımın bilincindeyim.
Yine söylüyorum, en büyük mutluluğum, sizlerin
birbirinize destek olduğunu, kendinizi yıpratmadığını
duymak ve görmek olacaktır.
Mutlu, güzel, acısız günler diler, ellerinizden
öper, hepinizi kucaklarım. Dayım, yengem ve diğer
soranlara selam.
Oğlunuz Erdoğan Yazgan
Ve Mehmet Kanbur’un karısına yazdıkları;
“Beni hayat devrimci yaptı. Her zaman devrimci
öğretiler doğrultusunda, kendi felsefe anlayışım
olan bilimsel sosyalizmden ayrılmadan, arkadaş
ve halkıma ihanet etmeden, halkımın mutluluğu
için savaştım. Bu savş sürecinde, devrimci onurumdan
asla taviz vermeden, yılmadan, usanmadan bu görevi
en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştım. (...)
Bizi ne işkenceler, ne zindanlar, ne de idam sehpaları
asla yıldıramayacaklar. Bugün bizi idam edenlerden,
tarih mutlaka ama mutlaka hesap soracaktır.
Sizlerde duygusallığa kapılarak, gözyaşları döküp
düşmanlarımızın kahkaha atmasına kesinlikle müdahale
etmeyin. Biz ölümlerin en şereflisini, en onurlusunu
seçtik. (...)
Nihai hedefin mutlaka ama mutlaka bizim olacağı
inancıyla mektubumu bitiriyorum.
Kucak dolusu selamlarımı yollar, kucaklar, gözlerinden
öperim. Murat’ı kucaklar gözlerinden öperim. Abimin,
yengemin ellerinden, Erol’un gözlerinden öperim.
Tüm akrabalarıma ayrı ayrı selamlar.
Kocan Mehmet Kanbur
*
Ramazan Yukarıgöz’ün mektubu;
“(...)
Biz 12 Eylül faşist cuntasına ders vermek, savaşçı
önderlerimizin sesini bu dönemde de haykırarak
halkımıza moral kazandırmak, hareketimizi daha
da güçlendirmek amacıyla Akyazı’ya gittik Orada
hesapta olmayan şeylerle karşılaştık, polis, jandarma
ve sivil uşaklarıyla girdiğimiz çatışma sonucu
iki yiğit arkadaşımızı şehit verdik. Ancak silahları
yerde kalmadı. (...)
Beni soran tüm insanlara, arkadaş ve dostlara
selam. Tüm dünya ezilen halklarına, Türkiye halklarına,
Gültepe halkına selam.
Ramazan Yukarıgöz
|