Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

G. Koşmaz

Geçen ay yine bir ölüm olayı ile hareketlendi gündem. Her zaman olduğu gibi yine ölümün bizi dürtmesiyle ayağa kalktık. Gazeteler manşetlerini attı büyük puntolarla. Suçlu ayağa kalk dendi! Ayağa kimse kalkmadı ama herkes birbirini gösterdi. 3 maymunlar bile masum kaldı yanımızda. Ama bu kargaşanın ortasında tek gerçek vardı. O da Cihat Aktaş’ın İnönü Stadı’nda ölmesiydi.
Ölümü bu derecede tartıştıran olgu ise ölümün stadyumda yaşanmasıydı. Beşiktaş-Ç. Rizespor maçı oynanırken, statta bir kişi öldürülüyordu. Cihat’ı öldürdüğü söylenen kişi maçı bile izliyordu. Maç bittiğinde, olay ortaya çıkarılıyordu. Cihat Aktaş öldü!... Bütün medya ve “büyük”lerimiz ağlamaya başlamıştı bile. Spor “yorumcu”ları nasıl olur böyle bir şey diye homurdanmaya başladı. Arama noktaları oluşturuldu statta. Tez elden katilin bulunması gerekirdi. Ki “futbol” temiz şekilde devam etsin diye…
Bundan hariç bir gerçek daha vardı. Cihat’ın anne ve babası da ağlıyordu. Oğullarının ne için öldüğü sorusuna cevap bulamadıkları için bu hüzün kat be kat artıyordu. Derken “Katil” o gece bulundu, yargılandı, cezaevine gönderildi. Herkes bir anda rahatladı. Kimisi katil denen kişiye beddua etti, kimileri de saldırmaya, linç etmeye kalktı. Herkes nefret doluydu o kişiye. Beşiktaş’ın sahası da 3 maç kapatıldı. Unutmadan, devlet futbol stadlarına yönelik yasa da çıkardı. Derin bir of çekildi! Bir ölüm vakası daha atlatıldı böylece.
Cihat’ın anne ve babası aslında meseleyi hiç anlamıyorlardı. Medya ve “yetkili” kişiler ölüme çeşitli bahaneler bulmaya başladı sahtekarca. Bu “futbol terörünün” bir sonucuydu. Dahası, tribünlerdeki merdivenlerin boş bırakılmasından tutun da, statlara çok seyirci alınması vb. bir sürü şey sebep gösterildi. Yasalar çıkarıldı. Statlar kameralarla donatıldı. Güvenlik önlemlerinin artırılacağından dem vuruldu. Ciddi görünmeyi bile başaramayan sahte suratlar bir hafta boyunca palavra attılar. Ekranlarda birinci haberler günlerce bu olay oldu. Tayip Erdoğan’ın da olaya el koyduğunu yazdılar. O günden bugüne döndüğümüzde ortalık duruldu. Sonuçta medya tarafından içi boşaltılan konu bir köşeye atıldı. Başka bir ölüm olayı daha yaşanana kadar da o köşeden hiç çıkarılmamacısına…

Yok Futbol Diye Bir Şey
Futbol sporunun ülkemizde, insanlar üzerindeki etkisi herkesçe malumdur. İnsanların hayatına bu kadar çok girmiş başka bir olgu yoktur belki de. Günlerce futbolla yatılır, kalkılır. Günümüzde varolan futbol “sevgisi” ile dolu insanlar geçmişin ürünleridir. Özellikle 12 Eylül döneminden sonra bilinçli bir şekilde futbol “sevgisi” topluma pompalandı. Buna göre, insanlar sorunlarıyla uğraşmasında ne olursa olsundu. Neo-liberal politikaların yeniden inşa ettiği insan tipine futbol karışımı da eklendi. Ortaya kör bir fanatizmle birlikte, cebinde parası olmadığı halde bu parayı futbola yatıran bir tip ortaya çıktı. Daha sonra bu tip çeşitli evreler geçirdi. Çeteleşme kendini devletin yanı sıra statlarda da göstermeye başladı. Devlet, nasıl katillerine her türlü lojistik destek sağladıysa, aynı yöntem sporda yapılmaya başlandı. Başrolde bu sefer kulüp başkanları vardı. Arkasında da çeteler. Bu çetelere maçlar bedavaydı. Deplasman maçları da. Bu çeteler başkanın emrinden çıkmazlar.
Gerektiğinde “başkan”ın emriyle futbolcu tehdit eder hatta saldırırlar. Statlarda koro halinde edilen küfürler bunlarca (başkanların desteğiyle) tarafından organize edilip, savrulmaktadır. Yıllardır ikiyüzlülükle bunların önleminden, “fair play”den sözedilir. Bayanlar maçlara çağrılır. Halbuki zaman içinde maça giden bayanlar da küfür konusunda ustalaşır. Kapitalizme has özelliklerden olsa gerek. Bütün bunlar devletin gözetiminde yapılır. Arka planın baş aktörü de o yüzden devlettir.
Son yıllarda gizlenemeyen bir gerçekte şike meselesidir. Her yıl şampiyon olan takım şaibelidir. Bu herkesçe bilinir. Sadece şampiyon değil, küme düşen takımlar da bu oyunun parçasıdır. Son dönemde bu artık açık bir şekilde yapılmaktadır. Pekerler son dönemlerin yıldızıdır. Ama unutmamak gerekir ki, Ali Şenler, Fatih Terimler vb. “spor” adamları sıfatıyla bu ülkeden geçmiştir. Hala da ortalıkta görünmektedirler. Sinan Enginler, Aziz Yıldırımları unutmadan geçmemek gerekmektedir. Bunların devlet tarafından kredileri yüksektir. “Dokunulmazlık”ları milletvekillerinin ki kadardır. Ordu ile ilişkileri de üst düzeydedir.
Sonuçta ortada “futbol” meselesi ile ilgisi varmış gibi görünmektedirler. Arka sahnede başka işler dönmektedir. Ortaya döktüğümüz bu manzara, sanırız başlıktaki sorunun cevabını vermeye yetmiştir. Elbette ortada futbol yoktur. Futbol dışında her şey bulunmaktadır.
Hiçbir zaman futbol insanlara bir spor olarak anlatılmamıştır. Estetik kaygı diye bir dert de yoktur. Yenmenin her yolu mubahtır. Oynayan ve izleyen vardır. Hatta izleyemeyen. Futbol oynanırken başka şeylerin kavgasını veren ! Oynayan da birer kukladır. Sporcu asla değildir. Rakibi yenmesi gerekmektedir. Yoksa kendisini, para cezaları, binlerce kişi tarafından edilecek küfürler beklemektedir. Gerçek deyimle metanın kendisidir. Alınır, satılır. İstenildiğinde kovulur. İstenildiğinde abartılır. Bu sayede trilyonlar döner. Birileri de bunları cebine indirir. Kapitalizmin futbol anlayışı da kendince değişmez anlaşılan. Rekabet, yenen, yenilen, para kazanan, para kaybeden. Varsa yoksa kar, kar, kar… Hep kar.
Bunların yanında futbolda da Avrupa’ya “adamlar aşmış” gözüyle bakanlar vardır. Olumsuz bir olayda Avrupa örnek gösterilir. Halbuki orada yabancılaşma had safhadadır. Holiganizmin en çok ses getirdiği yer Avrupa’dır. Irkçılığın futbola yansıması daha geçtiğimiz haftalarda yaşanmıştır. İngiltere-İspanya maçında, İspanyol seyircileri siyah oyunculara top geldiğinde maymun sesi çıkarmışlardır.
En büyük paralar Avrupa’da dönmektedir. Transfer paralarının miktarının haddi hesabı yoktur. Bu öyle bir hal almıştır ki, her sene başı kim en çok parayı alacak diye merakla beklenir. Son dönemlerde ülkemizde oynama yaşı ilkokul çocuklarına kadar düşen bahis oyunu Avrupa patentlidir. Trilyonlar dönmektedir bu çarkta. Futbolcular bile kendi lehlerine bu oyunları oynamaktadır. Bu kadar para dönerken vicdanları merhemle saran turnuvalar düzenlenir. Çeşitli turnuvalar yapılır. Buradan elde edilen gelirler yoksulluğa harcanmaktadır güya. Ama futbolcuların transfer parası o turnuvada elde edilen gelirden kat bekat fazladır. Timsah gözyaşlarına kimsenin ihtiyacı yoktur. Kimin ne olduğu açık seçik bellidir. Avrupa’da, Türkiye’de kısaca tüm dünyaya futboldan insanlara akan katkı maddeleri yukardakilerdir.
Unutmadan, kimse Avrupa’nın ölüm meselesinde çetelesinin kabarık olduğunu unutmasın. 1985’i herkes hatırlar. Brüksel’in Heysel Stadı. Avrupa Şampiyon Klupler Kupası Finali. Liverpool-Juventus maçı. İngiliz taraftarlar, İtalyan taraftarlarlarının olduğu tribüne saldırır. Sonuç; 39 ölü, çok sayıda ölü. Devam edersek, 1989 yılında İngiltere’de Hilssbrough Stadı. Sonuç, 95 ölü, 200’den fazla kişi yaralı. Türkiye’ye bakarsak, Galatasaray-Leeds United maçı öncesi iki ingilizin öldürülmesi. Hatta o zamanda ortalık “ciddi önlemler”den geçilmiyordu. Türkiye ve dünyadan bunları uzatmak mümkün. Ama bunlar da bazı gerçekleri göstermeye yeter. Futbol da bir kültürün yansımasıdır. Bu yansıma şu an kapitalizmde hayat bulmaktadır. Kendi psikolojisini felsefesini sahaya, stada yansıtır kapitalizm. Kendine uygun seyirci, futbolcu, hakem yetiştirir. Bunlarla kendini var eder.

Ya Medyamız…
Bir torba dolusu laf söylemişken medyayı unutmamak gerek. Bu kadar kirliliğin içerisinde, en başta gelmektedir. Her rolü oynamaktadır. Gerektiğinde “temiz”, “saf”, “bilinçli”, “centilmen”, gerektiğinde ise milliyetçi, çeteci, fanatizmin tartışmasız öncüsü rolüne girmektedir. Fanatizmin en radikal karşıtlarıdır güya! Ama yayınlarının ismi fanatiktir. Bu arada ismi “fanatik” olmayanları bir an için unuttuğumuz zannedilmesin. Kullandıkları dil her zaman tahrikçidir. Birbirine düşman edicidir. Yeri geldiğinde tehdit eder, aşağılar, küfür eder.
Hiçbir sportif kaygı taşımaz. Estetikten anlamaz. Yenilen başarısız, aşağılık, yenen de kahramandır. Devamlı rekabeti körükler. Ucuz başarılar en temel ilkesidir. Bunları okuyan seyirci kitlesi vardır stadyumlarda. Cihat Aktaş örneğinde olduğu gibi, kendini masum göstermeye çalışmıştır. Herkesi sorgulamıştır, kendisi hariç. Elbette ki, bunlar bilinçli bir politikanın ürünüdür. Holding medyasının kalkıp kendisini eleştirmesi, suçun kendisinde olduğunu göstermesi beklenmemelidir. Spor basını da bir zümreyi temsil etmektedir. Temsil ederken, zehrini olduğu gibi akıtmaktadır.

Nedir Bunlardan Geriye Kalan?
Geriye bir şey kalmaz görüldüğü gibi. Sporun posası sıkılabildiği kadar sıkılmıştır. Futbol spor olmaktan çıkarılmıştır. Ölümlerin, soygunların, çirkinliklerin oynandığı bir arena haline gelmiştir. Cihatların ölüm yeridir spor sahaları. Cihatın İnönü stadında ölmesi bir şeyi değiştirmez.
O ölüm herhangi bir zamanda, başka bir statta bile yaşanabilir. Avrupa da bile! Çıkarılan yasalar dahil alındığı söylenen tüm önlemler boşunadır, toplumun gözünü boyamaktır. Günü kurtarmaktır. Canavarın kolları alabildiğine uzundur. Yaşanan ölümler dahil her türlü pislik bizleri şaşırtmamalıdır. Sistemin doğal yansımasıdır tüm yaşananlar. Cihat’ın ölümünden tek sorumlu, devletiyle, kolluk güçleriyle, medyasıyla, kar hırsıyla, “spor” anlayışıyla, yarattığı “futbol törörü”yle sistemin ta kendisidir. Sorunu sadece sporla sınırlamamak gerekmektedir. Bu toplumsal sorunların yansımalarından sadece biridir. İnsanların içine düştüğü bunalımı erteletme, unutturma durumlarıdır tribünlerde yaşananlar. İnsanlar, bunlarla oyalansın istenir. Ki oyalanır da. Her alanda olduğu, kapitalizm bu alanı da çürütmüştür. Yozlaştırmıştır. Ama bunun karşısında insanlar aptal değildir. Bize düşen görev futbolu yok saymak değildir. Yapabildiğimiz oranda, sporun ve futbolun gerçek anlamını insanlara anlatmalı, yaşananların gerçek yüzünü gözler önüne sermeliyiz. Futbolun ne işlev gördüğünü ve ne olması gerektiğini topluma taşımaktan başka çaremiz yoktur.

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul