“58 trilyon 204 milyar lira…” Bu
rakam son günlerde adını sıkça duyduğumuz Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu’nun bir günlük satışlarından
elde edildi. Devletin el koyduğu ve açık artırmayla
sattığı gayrimenkullerden gelen bir para. Tefeci
tüccarları yola getirmekle övünen devletin, bir
günde kasasına giren bu paraların kullanıldığı alanlar,
yine hortumcuların palazlanması içindir. Devlet,
bu paralarla batan bankaları kurtararak yine sermayeye
teslim etmektedir. Kısaca bu paralar toplumun temel
ihtiyaçlarına akıtılmamaktadır. Bu işin bir yönü.
Diğer yönüne baktığımızda işin rengi daha da değişiyor
ve kapitalist sömürü sisteminin sahipleri olan bir
avuç insanın sömürü düzeninde sürdüğü saltanat gözler
önüne seriliyor. Tekelci sermayedarların ve şirketlerin
mali spekülasyonları aracılığıyla olağanüstü büyük
karlar elde ettikleri ve paraya para demedikleri
bir sistemde yaşıyoruz. Piyasa bunların elinde.
Başbakanın ayağının takılması, havanın yağmurlu
olması vb. çeşitli olaylar bu bir avuç asalağın
bu olaylar, üzerinden spekülasyonlar geliştirip
piyasayı hortumlamaları için malzeme oluyor. Hükümetler
tarafından yıllardır dile getirilen “istikrar” programları
her halükarda bunlara hizmet ediyor. Gerektiğinde
hükümet adına açıklama yaparak işler yoluna konuluyor.
Mecliste eller bunlar için kalkıyor. İşçi-emekçilere
karşı çıkarılan yasalarda hep bunların parmak izi
var. Sistem bunların emirlerinin altında. Yoksulluk
ve sefalet bunlar rahat yaşasın diye var. Resmi
olarak açılan davalar bile bunların ne kadar amansız
soyguncular olduklarını kanıtlıyor. Üstelik daha
açılmayan nice davalar var. Bu davalar sonucu devlet
kendini temizliyor görünüp, birisinden aldığını
diğerine veriyor. Daha doğrusu arasıra kendi aralarından
hırsızlık düzenini bozarak ortamı sarsanları harcarken
bir yandan da “temizlik” gösterisi yapmış oluyorlar.
Kapitalist sistem soyguncuları ortadan kaldırmıyor,
tam tersi üretmeye ve büyütmeye devam ediyor. Kapitalist
sistem, mantığı gereği bir soygun mekanizması olarak
işliyor. Yeni Cem Uzanlar, Erol Aksoylar, Dinç Bilgin’lerin
önü hiçbir zaman kapanmıyor. Cem Uzan’a yapılan
geniş çaplı yok etme operasyonundan sonra Erol Aksoy
da nasibini aldı. Devlete olan borcunu ödemeyen
Aksoy’un Türkiye’nin bir süre çenesini yoran villası
el değiştirip Sabancı’lara geçti.
Trilyonluk Yalılar ve Sahipleri
“Tahsin Bey Yalısı, Boğaziçi’nin dalyan yalıları
arasında 80 metrelik cephesiyle en uzun kıyıya sahip…
Yalı aynı zamanda 6 bin 353 metrekarelik arazisiyle
Boğaziçi’nin en genişi… Yalıya ismini, Türkiye’nin
ilk barajlarını yapan, ‘barajlar kralı’ lakabıyla
bilinen Tahsin Uzel verdi…” bilgileriyle süslüydü
gazeteler.
Fiyatını birazdan söyleyeceğimiz yalıyı, Sabancı
ailesinin damadı ve Sabancı Holding Gıda ve Perakendecilik
Grup Başkanı Haluk Dinçer satın aldı. Yalılar hakkında
bilgilere devam edersek, Sabancıların boğazdaki
yalı sayısı 14’e çıktı. Sıralarsak; Ömer Sabancı
(Vaniköy) :7 trilyon TL, Yalçın Sabancı (Vaniköy
- İkiz Yalı): 42 trilyon, Ömer Sabancı (Vaniköy):
10 trilyon, Şahin-Zeynep Sabancı (Vaniköy): 4 trilyon,
Yalçın Sabancı (Beylerbeyi): 8.5 trilyon, Dilek
Sabancı (Beylerbeyi): 4.2 trilyon, Çiğdem ve Suzan
Sabancı (Beylerbeyi): 4.2 trilyon, Nazmiye Sevda
Sabancı (Beylerbeyi): 14 trilyon, Demir Sabancı
(Beylerbeyi) : 56 trilyon, Demet Özcan ve Ömer Sabancı
(Beylerbeyi) : 56 trilyon, Demet Sabancı (Anadoluhisarı)
:18 trilyon, Yalçın Sabancı (Vaniköy) : 4.5 trilyon…
Bunlardan başka boğazda 500’e yakın yalı var. Yalıların
değeri 1 - 60 milyon dolar arasında değişiyor. En
pahalısı 60 milyon dolarla Yeniköy’deki Şehzade
Burhanettin Efendi Yalısı, sahibi de müteahhit Saadettin
Erbilgin.
Bu arada Sabancı’nın aldığı yalının fiyatına gelince,
22 trilyon 245 milyar TL. Bir emekçinin dünyasına,
ona hiçbir anlam ifade etmeyecek kadar uzak olan
bu rakam bir kerede, gözü kapalı şekilde verildi.
Yukarıda sahibini saydığımız ve saymadığımız yalıların
sahipleri bu kadar parayı gözlerini kırpmadan verirler.
Bu paranın kıyıda köşede kalan para olduğu açıktır.
Bu insanların yalı takıntısı her zaman olmuştur.
Yalıyı alan kişinin bir anlamda belli ki bu paraya
ihtiyacı yoktur.
Harcanan yüksek meblağların yatırım olarak karşılığı
olmamakla birlikte, bunlara kazanç da sağlamaz.
Ama Erol Aksoy ve diğerlerinde görüldüğü gibi, yalılar
iflas edildiğinde can simididir onlar için. Ayrıca
bu yalılarda oturmak bu asalakların egolarını tatmin
etmekten başka bir işe yaramaz. Bu yalıların görevi
de emekçi halkın yanı sıra birbirlerine karşı üstünlüklerinin
göstergesi olmasıdır. Bu binalara harcanan paralara
bir de işçi emekçi cephesinden baktığımızda önümüze
muazzam bir görüntü çıkar. Basit bir mantık yürütüldüğünde
bu paralarla toplumun en temel ihtiyaçları karşılanabilir.
Hesaba vurulduğunda yüzlerce okul, hastane, iş alanları
açılır.
Açlık, yoksulluk, sağlık alanında halkın sorunları
aza indirgenebilir. Yalılara karşılık gelen toplumsal
getiriler uzatılabilir. Ama eşitsizliğin karşımızdaki
görüntüsü sadece yalılar değildir.
Yine Yolsuzluklardan
Yola Çıkarsak
Kapitalizmin doğasında olan kar hırsı bunlarda
vücut bulmaktadır. Cem Uzanlar, Aydın Doğanlar,
Dinç Bilginler, Eczacıbaşılar, Koçlar, Erol Aksoylar.
Yoksul halkın rüyasında bile göremeyeceği paralar
bunların günlük zevklerine amadedir.
Yine devlet tarafından açılan davalardan takip
edersek, sermayenin iştahının bitmek bilmeyen,
her seferinde daha fazlasını isteyen, daha doğrusu
insanlık dışı bir hırsa sahip olduğunu rahatlıkla
görebiliriz. Erol Aksoy’un, tutuksuz yargılandığı
İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada,
bankaya ait 145 sanat eserini zimmetine geçirdiği
iddiasıyla yargılanması ve aynı mahkemede İktisat
Bankası’nın zarara uğratıldığı iddiasına ilişkin
görülen davada Aksoy’un zimmet suçundan ve bankanın
zarara uğratıldığı gerekçesiyle yine aynı suçtan
6 ile 12 yıl arasında ağır hapis cezasına çarptırılmasının
istenmesi… Sakarya Pamukova Savcılığı’nın Cem
Uzan, kardeşi Hakan Uzan, babası Kemal Uzan ile
Muzaffer Salih Pilav hakkında 64 dönüm orman arazisini
işgal ettikleri iddiasıyla 1.5 yıla kadar hapis
cezası istemiyle dava… Hakan Uzan’a ait olduğu
bildirilen ve şifrelenerek kilitlendiği anlaşılan
çelik kasalarda ilk tespitlere göre 25 tabanca,
10 uzun namlulu silah, çeşitli çaplarda 12 bin
500 mermi... Ruhsatsız olduğu anlaşılan uzun namlulu
silahlar arasında M-16 otomatik tüfek, Uzi ve
Akrep olarak adlandırılan silahlar. Daha başka,
Smith Wesson, Beretta, Sig Sauer, Liberti, Glock,
Jericho, Lagant ve Walther gibi markalardan oluşan
silahlar… Yine Cem Uzan’ın kaldığı Rumeli Holding’e
ait misafirevinin havuzunda gizlenmiş 5 milyonu
aşkın, 300 trilyon liranın üzerinde olduğu belirtilen
hazır Telsim kontörü, tablolar ve çok sayıda evrak…
Uzanların Skorsky helikopterini alan avukat Yağız
Ali Dağlı tarafından, Rus Çarı’nın subaylarının
şampanyası olarak tanınan Heidsieck Monopole Gout
Americain marka 1907 ürünü iki şişe şampanyaya
ödenen 10 milyar... Bu arada tek grupta satılan
20 şişe Petrus için ödenen 110 milyar...
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından
borçlarına karşılık malvarlıklarına haciz getirilen
Etibank’ın eski sahibi Dinç Bilgin ve İktisat
Bankası’nın eski sahibi Erol Aksoy’a ait tablo,
antika ve arkeolojik eserlerden 127 tanesi’nin
1 trilyon 849 milyar 350 milyon liraya satılması…
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun değerli tablo,
araba Rodos ve Fenerbahçe Limanı’ndaki yatlarına
el koyduğu İktisat Bankası’nın eski sahibi Erol
Aksoy’un lüks araçlarını açık artırma ile saltığa
çıkarılması. Devam edersek Dinç Bilgin ve ötekilerin
TMSF’ye olan borçları trilyonları bulmaktadır.
Bunlar tarafından içi boşaltılan bankalara devlet
el koymuştur.
TMSF’ye ödenmesi gereken 45-50 milyar dolardır.
Açıklamaya göre bu paranın 7.5 milyar doları tahsil
edilecektir. Geriye kalan 37.5 milyar dolar tefeci
tüccarların yaptıklarının yanına kar olarak bırakılacaktır.
37.5 milyar lira da az bir para değildir. Kapitalist
sistemin bu paranın üzerine gitmek, hesabını sormak
ve zorla almak gibi bir durumu olamaz. Düzen,
ancak çocukların baklava çalması, emekçilerin
haklarını aramak için sokaklara çıkması gibi olayların
peşinde koşar. Bu gibi olaylara dava açar. Ceza
verir, cezaevine atar.
İşte trilyonlar böyle dönmektedir ve yazdıklarımız
medyaya yansıyanların bir kısmıdır. Dağın öteki
tarafını yazmaya sayfalar yetmez.
Son yıllarda sürekli gündeme gelen bu tür olaylar
kendiliğinden oluşmamakta, neoliberal ekonominin
neden olduğu bir durum olarak ortaya çıkmaktadır.
Para kazanmanın yolları çeşitlenmiştir. Kağıt
parçalarından birileri saniye içinde zengin olmaktadır
veya karına kar katmaktadır. Özal’ın “benim memurum
işini bilir” mantığı hayatın her alanında geçerlidir.
Diğer taraftan ise, bol keseden etrafta dolaşan
paranın, çoğunluğa hiç uğramaması tesadüfi değildir.
Ve yakıcı olan da, çoğunluğun yaşamını devam ettirmekte
geçen her gün daha da zorlandığıdır. Ortaya çıkan
bu tablo nasıl kendiliğinden oluşmuyorsa, bir
sistem sorunuysa buna müdahale gücünün de ellerimizde
olduğu gerçeği göz ardı edilemez bir gerçekliktir.
Ama önce elimizdeki bu güce inanmamız gerekir.
Bunu başarabildiğimiz ölçüde, yalılarda oturanların
uykuları kaçacak, o yalıların salonlarında hayalet
geziniyor korkusuyla her an tekrar tekrar öleceklerdir.
|