Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

G. Koşmaz

“58 trilyon 204 milyar lira…” Bu rakam son günlerde adını sıkça duyduğumuz Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun bir günlük satışlarından elde edildi. Devletin el koyduğu ve açık artırmayla sattığı gayrimenkullerden gelen bir para. Tefeci tüccarları yola getirmekle övünen devletin, bir günde kasasına giren bu paraların kullanıldığı alanlar, yine hortumcuların palazlanması içindir. Devlet, bu paralarla batan bankaları kurtararak yine sermayeye teslim etmektedir. Kısaca bu paralar toplumun temel ihtiyaçlarına akıtılmamaktadır. Bu işin bir yönü. Diğer yönüne baktığımızda işin rengi daha da değişiyor ve kapitalist sömürü sisteminin sahipleri olan bir avuç insanın sömürü düzeninde sürdüğü saltanat gözler önüne seriliyor. Tekelci sermayedarların ve şirketlerin mali spekülasyonları aracılığıyla olağanüstü büyük karlar elde ettikleri ve paraya para demedikleri bir sistemde yaşıyoruz. Piyasa bunların elinde. Başbakanın ayağının takılması, havanın yağmurlu olması vb. çeşitli olaylar bu bir avuç asalağın bu olaylar, üzerinden spekülasyonlar geliştirip piyasayı hortumlamaları için malzeme oluyor. Hükümetler tarafından yıllardır dile getirilen “istikrar” programları her halükarda bunlara hizmet ediyor. Gerektiğinde hükümet adına açıklama yaparak işler yoluna konuluyor. Mecliste eller bunlar için kalkıyor. İşçi-emekçilere karşı çıkarılan yasalarda hep bunların parmak izi var. Sistem bunların emirlerinin altında. Yoksulluk ve sefalet bunlar rahat yaşasın diye var. Resmi olarak açılan davalar bile bunların ne kadar amansız soyguncular olduklarını kanıtlıyor. Üstelik daha açılmayan nice davalar var. Bu davalar sonucu devlet kendini temizliyor görünüp, birisinden aldığını diğerine veriyor. Daha doğrusu arasıra kendi aralarından hırsızlık düzenini bozarak ortamı sarsanları harcarken bir yandan da “temizlik” gösterisi yapmış oluyorlar. Kapitalist sistem soyguncuları ortadan kaldırmıyor, tam tersi üretmeye ve büyütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, mantığı gereği bir soygun mekanizması olarak işliyor. Yeni Cem Uzanlar, Erol Aksoylar, Dinç Bilgin’lerin önü hiçbir zaman kapanmıyor. Cem Uzan’a yapılan geniş çaplı yok etme operasyonundan sonra Erol Aksoy da nasibini aldı. Devlete olan borcunu ödemeyen Aksoy’un Türkiye’nin bir süre çenesini yoran villası el değiştirip Sabancı’lara geçti.

Trilyonluk Yalılar ve Sahipleri
“Tahsin Bey Yalısı, Boğaziçi’nin dalyan yalıları arasında 80 metrelik cephesiyle en uzun kıyıya sahip… Yalı aynı zamanda 6 bin 353 metrekarelik arazisiyle Boğaziçi’nin en genişi… Yalıya ismini, Türkiye’nin ilk barajlarını yapan, ‘barajlar kralı’ lakabıyla bilinen Tahsin Uzel verdi…” bilgileriyle süslüydü gazeteler.
Fiyatını birazdan söyleyeceğimiz yalıyı, Sabancı ailesinin damadı ve Sabancı Holding Gıda ve Perakendecilik Grup Başkanı Haluk Dinçer satın aldı. Yalılar hakkında bilgilere devam edersek, Sabancıların boğazdaki yalı sayısı 14’e çıktı. Sıralarsak; Ömer Sabancı (Vaniköy) :7 trilyon TL, Yalçın Sabancı (Vaniköy - İkiz Yalı): 42 trilyon, Ömer Sabancı (Vaniköy): 10 trilyon, Şahin-Zeynep Sabancı (Vaniköy): 4 trilyon, Yalçın Sabancı (Beylerbeyi): 8.5 trilyon, Dilek Sabancı (Beylerbeyi): 4.2 trilyon, Çiğdem ve Suzan Sabancı (Beylerbeyi): 4.2 trilyon, Nazmiye Sevda Sabancı (Beylerbeyi): 14 trilyon, Demir Sabancı (Beylerbeyi) : 56 trilyon, Demet Özcan ve Ömer Sabancı (Beylerbeyi) : 56 trilyon, Demet Sabancı (Anadoluhisarı) :18 trilyon, Yalçın Sabancı (Vaniköy) : 4.5 trilyon…
Bunlardan başka boğazda 500’e yakın yalı var. Yalıların değeri 1 - 60 milyon dolar arasında değişiyor. En pahalısı 60 milyon dolarla Yeniköy’deki Şehzade Burhanettin Efendi Yalısı, sahibi de müteahhit Saadettin Erbilgin.
Bu arada Sabancı’nın aldığı yalının fiyatına gelince, 22 trilyon 245 milyar TL. Bir emekçinin dünyasına, ona hiçbir anlam ifade etmeyecek kadar uzak olan bu rakam bir kerede, gözü kapalı şekilde verildi. Yukarıda sahibini saydığımız ve saymadığımız yalıların sahipleri bu kadar parayı gözlerini kırpmadan verirler. Bu paranın kıyıda köşede kalan para olduğu açıktır. Bu insanların yalı takıntısı her zaman olmuştur. Yalıyı alan kişinin bir anlamda belli ki bu paraya ihtiyacı yoktur.
Harcanan yüksek meblağların yatırım olarak karşılığı olmamakla birlikte, bunlara kazanç da sağlamaz. Ama Erol Aksoy ve diğerlerinde görüldüğü gibi, yalılar iflas edildiğinde can simididir onlar için. Ayrıca bu yalılarda oturmak bu asalakların egolarını tatmin etmekten başka bir işe yaramaz. Bu yalıların görevi de emekçi halkın yanı sıra birbirlerine karşı üstünlüklerinin göstergesi olmasıdır. Bu binalara harcanan paralara bir de işçi emekçi cephesinden baktığımızda önümüze muazzam bir görüntü çıkar. Basit bir mantık yürütüldüğünde bu paralarla toplumun en temel ihtiyaçları karşılanabilir. Hesaba vurulduğunda yüzlerce okul, hastane, iş alanları açılır.
Açlık, yoksulluk, sağlık alanında halkın sorunları aza indirgenebilir. Yalılara karşılık gelen toplumsal getiriler uzatılabilir. Ama eşitsizliğin karşımızdaki görüntüsü sadece yalılar değildir.

Yine Yolsuzluklardan
Yola Çıkarsak

Kapitalizmin doğasında olan kar hırsı bunlarda vücut bulmaktadır. Cem Uzanlar, Aydın Doğanlar, Dinç Bilginler, Eczacıbaşılar, Koçlar, Erol Aksoylar. Yoksul halkın rüyasında bile göremeyeceği paralar bunların günlük zevklerine amadedir.
Yine devlet tarafından açılan davalardan takip edersek, sermayenin iştahının bitmek bilmeyen, her seferinde daha fazlasını isteyen, daha doğrusu insanlık dışı bir hırsa sahip olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Erol Aksoy’un, tutuksuz yargılandığı İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada, bankaya ait 145 sanat eserini zimmetine geçirdiği iddiasıyla yargılanması ve aynı mahkemede İktisat Bankası’nın zarara uğratıldığı iddiasına ilişkin görülen davada Aksoy’un zimmet suçundan ve bankanın zarara uğratıldığı gerekçesiyle yine aynı suçtan 6 ile 12 yıl arasında ağır hapis cezasına çarptırılmasının istenmesi… Sakarya Pamukova Savcılığı’nın Cem Uzan, kardeşi Hakan Uzan, babası Kemal Uzan ile Muzaffer Salih Pilav hakkında 64 dönüm orman arazisini işgal ettikleri iddiasıyla 1.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava… Hakan Uzan’a ait olduğu bildirilen ve şifrelenerek kilitlendiği anlaşılan çelik kasalarda ilk tespitlere göre 25 tabanca, 10 uzun namlulu silah, çeşitli çaplarda 12 bin 500 mermi... Ruhsatsız olduğu anlaşılan uzun namlulu silahlar arasında M-16 otomatik tüfek, Uzi ve Akrep olarak adlandırılan silahlar. Daha başka, Smith Wesson, Beretta, Sig Sauer, Liberti, Glock, Jericho, Lagant ve Walther gibi markalardan oluşan silahlar… Yine Cem Uzan’ın kaldığı Rumeli Holding’e ait misafirevinin havuzunda gizlenmiş 5 milyonu aşkın, 300 trilyon liranın üzerinde olduğu belirtilen hazır Telsim kontörü, tablolar ve çok sayıda evrak… Uzanların Skorsky helikopterini alan avukat Yağız Ali Dağlı tarafından, Rus Çarı’nın subaylarının şampanyası olarak tanınan Heidsieck Monopole Gout Americain marka 1907 ürünü iki şişe şampanyaya ödenen 10 milyar... Bu arada tek grupta satılan 20 şişe Petrus için ödenen 110 milyar...
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından borçlarına karşılık malvarlıklarına haciz getirilen Etibank’ın eski sahibi Dinç Bilgin ve İktisat Bankası’nın eski sahibi Erol Aksoy’a ait tablo, antika ve arkeolojik eserlerden 127 tanesi’nin 1 trilyon 849 milyar 350 milyon liraya satılması… Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun değerli tablo, araba Rodos ve Fenerbahçe Limanı’ndaki yatlarına el koyduğu İktisat Bankası’nın eski sahibi Erol Aksoy’un lüks araçlarını açık artırma ile saltığa çıkarılması. Devam edersek Dinç Bilgin ve ötekilerin TMSF’ye olan borçları trilyonları bulmaktadır. Bunlar tarafından içi boşaltılan bankalara devlet el koymuştur.
TMSF’ye ödenmesi gereken 45-50 milyar dolardır. Açıklamaya göre bu paranın 7.5 milyar doları tahsil edilecektir. Geriye kalan 37.5 milyar dolar tefeci tüccarların yaptıklarının yanına kar olarak bırakılacaktır. 37.5 milyar lira da az bir para değildir. Kapitalist sistemin bu paranın üzerine gitmek, hesabını sormak ve zorla almak gibi bir durumu olamaz. Düzen, ancak çocukların baklava çalması, emekçilerin haklarını aramak için sokaklara çıkması gibi olayların peşinde koşar. Bu gibi olaylara dava açar. Ceza verir, cezaevine atar.
İşte trilyonlar böyle dönmektedir ve yazdıklarımız medyaya yansıyanların bir kısmıdır. Dağın öteki tarafını yazmaya sayfalar yetmez.
Son yıllarda sürekli gündeme gelen bu tür olaylar kendiliğinden oluşmamakta, neoliberal ekonominin neden olduğu bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. Para kazanmanın yolları çeşitlenmiştir. Kağıt parçalarından birileri saniye içinde zengin olmaktadır veya karına kar katmaktadır. Özal’ın “benim memurum işini bilir” mantığı hayatın her alanında geçerlidir.
Diğer taraftan ise, bol keseden etrafta dolaşan paranın, çoğunluğa hiç uğramaması tesadüfi değildir. Ve yakıcı olan da, çoğunluğun yaşamını devam ettirmekte geçen her gün daha da zorlandığıdır. Ortaya çıkan bu tablo nasıl kendiliğinden oluşmuyorsa, bir sistem sorunuysa buna müdahale gücünün de ellerimizde olduğu gerçeği göz ardı edilemez bir gerçekliktir. Ama önce elimizdeki bu güce inanmamız gerekir. Bunu başarabildiğimiz ölçüde, yalılarda oturanların uykuları kaçacak, o yalıların salonlarında hayalet geziniyor korkusuyla her an tekrar tekrar öleceklerdir.

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul