|
|
|
|
Tek
Tip Elbise ve Kimliksizleştirme Saldırısını Püskürtelim!
D. Yusuf
|
Oligarşinin devrimci tutsaklara
karşı yönelttiği kimliksizleştirip yok etme saldırısı
yeni bir aşamaya giriyor. Yeni TCK’yı geçtiğimiz
ay meclisten çıkaran AKP hükümeti, bugünlerde yeni
zindan yasasını gündeme getirmekte.
Uzun vadeli hesaplar yapan oligarşinin temsilcileri,
kalıcı bir cezaevi düzenini bütün yasal temelleriyle
oturtmak ve gelecekte tutuklanacak devrimcilerin
de bu kurulu düzene uymasını sağlamak istiyor.
Tarihte az görülür bir vahşetle uygulanan 19 Aralık
katliamından bugüne dek uygulanan katı tecrit koşulları,
bu kez daha sağlama bağlanmış yasalar aracılığıyla
bir kez daha pekiştirilmek isteniyor. Ölüm orucu
direnişi ve verilen onlarca şehide rağmen oligarşi
bu ısrarından vazgeçmiş değil; tecrit politikası
artık hükümetleri de aşan bir tutum olarak sürdürülüyor.
Eşine az rastlanır bir faşist zihniyetle hazırlanmış
olan yeni İnfaz Yasası Tasarısı, bu tutumun çok
açık örnekleriyle dolu. Cezaevlerinde neredeyse
soluk alıp vermeyi bile yasaklayan bu tasarıya göre
tutsakların, revir, hastane, ziyaret vb.. dışında
diğer arkadaşlarıyla ilişki kurmaları kesinlikle
yasaklanırken, bu yasak gardiyanlarla ilişkiyi de
kapsamakta ve insanlar tam bir izolasyona mahkum
edilmektedir.
Ancak bu kez iş tecrit noktasında da bırakılmamakta
ve tutsakların “eğitilerek” politik kimliğinden
uzaklaştırılmasını hedefleyen tretman uygulaması
ayrıntılarıyla ortaya konulmaktadır. Cezaevine gelen
tutsakların önce “gözlem” ve “sınıflandırma”ya tabi
tutularak baştan yıldırılması, yani şu bildiğimiz
“hoşgeldin dayağı”nın resmi biçimleri yasalaştırılmakta,
daha sonra da “iyileştirme” programlarına uyumlulaştırılması
hedeflenmektedir. Kuşkusuz bu “uyum” yaptırımlara
bağlanmıştır ve politik kimliğinden vazgeçerek ehlileşmeyi
kabul etmeyen tutsaklar ağır disiplin cezalarıyla
karşılaşmaktadır. Mektup yasağından ceza süresinin
uzatılmasına kadar birçok unsur içeren bu cezalara
çarptırılmak için ise tutsakların özel bir şey yapması
bile gerekmiyor. Mektuplarda yönetimi eleştirmekten
üstünde fazla para bulundurmaya, geç yatmaktan duvarlara
“afiş asmaya” ve “gürültü yapmaya” dek her şey ceza
için yeterli sayılıyor.
İdare yemeğini almamak, işyurtlarında kölelik yapmayı
reddetmek, protesto için toplu olarak sessiz direniş
yapmak, marş söylemek ve slogan atmak da mektup
yasağından televizyon yasağına dek birçok cezayı
beraberinde getirmektedir. Sayım ve aramaya karşı
çıkmak ve idarenin tretmanlarına uymamak ise daha
ağır cezalara yol açmaktadır. İsyan ve duvarlara
pankart asmak gibi eylemlerin yanında eğitim çalışması
yapmak da yine aynı ağır “suç”lar arasında sayılmaktadır.
Tasarının en önemli maddelerinden biri de, ölüm
oruçları boyunca en ahlaksız yöntem olarak uygulanan
“zorla müdahale”nin yasallaştırılması ve böylece
son yıllarda birçok devrimcinin hayatına mal olan
vahşetin rahatça uygulanmasının önünün açılmasıdır.
İşin doğrusu bu, devrimcilerin katledilmesinin bir
başka yoludur.
Zorunlu çalıştırma ise işin kölelik bölümü bir yana
her şeyden önce siyasal bir saldırıdır. Böylece
devrimci tutsaklar bütün siyasal niteliklerinden
koparılarak emir altında çalışan ruhsuz insanlar
haline getirilmek, politik olarak bitirilmek istenmektedir.
Kuşkusuz devrimci tutsakların böyle bir uygulamayı
kabul etmesi düşünülemeyeceğinden bu tasarı aslında
onların sürekli biçimde cezalandırılması için gerekçe
olacaktır.
Ve nihayet Tek Tip Elbise...
12 Eylül cuntası döneminde devrimciler tarafından
püskürtülen TTE uygulaması bugün yeniden gündemleştirilmekte,
bu kez yasallaştırılmış ve cezalara bağlanmış bir
biçimde yeni bir saldırı vesilesi yapılmaktadır.
Hiçbir zaman basit bir giysi sorunu olmayan TTE,
tutsaklara yöneltilmiş olan en kapsamlı saldırı
olarak politik tüketmeyi hedeflemektedir.
Kısacası yeni İnfaz Yasa Tasarısı, hiçbir kuşkuya
yer bırakmayacak biçimde devrimci tutsakların politik
kimliğinin ezilmesini ve köleleştirilmesini hedeflemektedir.
Şüphesiz devrimci tutsaklar daha önceleri olduğu
gibi bu saldırıyı da püskürtecek ve devrimci düşüncelerini
teslim almak isteyen oligarşiye karşı direneceklerdir.
Türkiye devrimci hareketi, bütün zaaf ve eksiklerine
karşın güçlü bir direniş ve mücadele geleneğine
sahiptir; yüzlerce şehit pahasına yürütülmüş olan
cezaevleri mücadelesini ezmek oligarşi için o kadar
kolay olmayacaktır. Sonuçta yasaların kağıt üzerinden
gerçek hayata geçmesi, o gerçek hayattaki özne olan
unsurların tutumuna bağlıdır. Devrimci irade, ne
kadar zorlanırsa zorlansın doğrudan kendisini yok
etmeye karar kılmış olan güçlere teslim olmayacak
ve kendi varlığını en karanlık zindanlarda bile
korumasını bilecektir.
Ve elbette bu onurlu çaba, dışardaki devrimci-demokrat
güçlerin açık ve güçlü desteğini hak etmektedir.
Yalnızca rutin eylemler planında değil, başka türden
dayanışmacı yöntemleri de bularak yürütülecek olan
bu destek çabası, demokratik kitle hareketinin yalnızca
sıradan bir görevi değil, aynı zamanda üstünden
atlanamayacak sorumluluğudur. Zindanlara yönelik
her saldırıya karşı genel duyarlılığı harekete geçirmek
ve saldırganların karşısına dikilmek önümüzdeki
süreçte en ciddi görevlerimizden biri olacaktır.
|
|
|
|
|
|
|
|