Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

Geçtiğimiz ay Birikim dergisinin 186. sayısında, "Anti-Semitizme Sıfır Tahammül" başlıklı çok imzalı bir metin yayınlandı. Ağırlıklı olarak Türkiye'de yaşayan ve aralarında holding sahibi İshak Alaton’un da bulunduğu museviler tarafından imzalanan açıklamanın altında, bir biçimde sol ve emek cephesinde olduğu bilinen Ragıp Zarakolu, Doğan Akhanlı, Oral Çalışlar, Çağatay Anadol, Şirin Tekeli, Recep Maraşlı gibi bazı aydınların da imzası vardı. Daha sonra günlük basında da tartışma konusu yapılan açıklama, ilk bakışta yahudi düşmanlığı sorununu vurgulamak isteyen bir girişim gibi görünse de gerçekte dikkatlice okunduğunda bir tür "sol siyonizm manifestosu" yazıldığı anlaşılmaktadır. Aynı metinde, Sosyalist Barikat, Halk Kültür Merkezleri ve daha onlarca sol, sosyalist kurumun, sendikaların, meslek örgütlerinin yer aldığı "Irak'ta Savaşa Hayır Koordinasyonu" (İSHK) ve genel olarak devrimciler de bir dizi çarpıtma ve yalan üzerinden suçlanmaktadır. Daha doğrusu, metnin aslında bu amaçla yazılmış olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Kısaca özetlersek:
1- "Türkiye'de şimdiye kadar hiçbir konuda bir araya gelememiş kesimler"in ISHK çerçevesinde "İsrail Devleti karşıtlığı" temeli üzerinden bir araya geldiğini söyleyen metin, daha en baştan söze cehalet ve yalanla başlamaktadır. Holding sahipleri ve sokaktan elini ayağını çekmiş "aydınlar" bilmeyebilirler ama çok uzun süredir şu ya da bu vesileyle sol gruplar ve demokratik kurumlar sık sık bir araya gelmekte ve ortak bir çok iş yapma yeteneğini göstermektedirler. Tecrit Karşıtı Birlik'ten, Nato sürecindeki güçbirliklerine ve 1 Mayıs'a, 1 Eylül'e dek onlarca örnek görmek isteyenler için vardır. Bütün bu süreçler için emek veren insanları "bir araya gelemeyen" kavgacılar imasıyla küçümsemeden önce birazcık sokaktan ve politik hayattan haberli olmak gereklidir.
2- ISHK'nun "İsrail Devleti karşıtlığı temelinde" oluştuğunu söylemek ise düpedüz bilgisizlik ya da yalandır. ISHK, ABD'nin Irak'a başlattığı saldırıdan önce kurulmuş ve bugün hâlâ varlığını "Irak'ta İşgale Hayır Koordinasyonu' adı altında sürdürmektedir. Bu koordinasyonun kuruluş amacı ve temel belirleyicisi emperyalizm karşıtlığıdır. Bu amacın ayrılmaz bir parçası da kuşkusuz ABD emperyalizmin Ortadoğu'daki bekçi köpeği olan faşist İsrail devletinin Filistin topraklarında sergilediği vahşete karşı çıkmaktır. Dolayısıyla ISHK'nun sık sık Filistin davasını destekleyen ve İsrail'i protesto eden eylemler yapması, doğrudur, yerindedir, hatta bu konuda eksik bile kalmaktadır. Bu ülkede kendisine emperyalizm karşıtı diyen herkesin, hatta yalnızca insani duyarlılıklara sahip olanların bile bu akıl almaz dehşet karşısında ayağa kalkması bir insanlık görevidir. Yani burada söz konusu olan şey, "hiçbir konuda bir araya gelemeyenlerin"(!) sırf yahudi düşmanlığı için birdenbire birleşmeleri değildir.
3-ISHK bünyesinde İslamcı bazı kurumların olması, tartışılabilir bir durumdur. Sosyalist Barikat'ın da aralarında olduğu birçok kurum, elbette bu durumdan çok hoşnut değillerdir. Ancak herkesin bildiği gerçek, bu İslami kurumların koordinasyonun ne eylem politikasını ne de eylemlerinin muhtevasını belirlediğidir. Bazıları aynı zamanda gazeteci olan "aydınlarımız" ve diğer imzacılar herhangi bir eylemi izlemek zahmetine katlanmış olsalardı, bu eylemlerin içeriği ve katılımcılarının nicel-nitel durumu üzerine bilgi edinebilirlerdi. ISHK hiçbir zaman anti-semitik bir çizgiye sahip olmamıştır ve olması da düşünülemez. İsrail vahşetine karşı yapılan eylemlerin ise anti-semitizmle en küçük bir ilgisi yoktur ve bu eylemler, metni imzalayan "aydınlarımız"ın da katılması gereken eylemlerdir.

Sonuç olarak;
İslamcı basının bir bölümünün ve orjinallik peşinde koşan bazı filozof eskilerinin her köşede "yahudi komplosu" arayan çabalarıyla devrimcilerin tutumunu aynılaştırmaya çalışmak ahlak dışı bir demagojidir. Marksist-Leninist düşüncenin temellerini atan Marks ve sonradan bu mücadeleye büyük katkılarda bulunmuş yüzlerce devrimcinin Yahudi kökenli olması son derece açık bir gerçektir. Tarihin en büyük Yahudi soykırımını gerçekleştiren Hitler ve köpeklerinin çanına ot tıkayanların da Komünist partizanlar ve muazzam Kızılordu olduğu tarihte yazılıdır. Marksizm-Leninizm, ırkların ve dinsel kökenlerin ötesinde bir olgudur ve herhalde siyonist gericiliği en çok rahatsız eden de onun bu enternasyonal özelliğidir.
Devrimci sosyalist hareket ve genel olarak devrimci güçler, hiçbir zaman "anti-semitik" olmamışlardır. Kiliselere, Sinagoglara ve sıradan yahudi yurttaşlarının evlerine mülklerine karşı devrimci güçlerin bir saldırı düzenlediği ya da yapılmış olan bir saldırıyı övdüğü, desteklediği tek bir örnek bile gösterilemez. Her düğmeye basıldığında Patrikhanelerin, Sinagogların önünde çığırtkanlık yapan ırkçı sürülerinin ise adresi bellidir. Ama öte yandan devrimci sosyalistler, faşist İsrail devletine, onun temsilcilerine ve askeri güçlerine karşı yapılan her eylemi, Ortadoğu'daki milyonlarca yoksul emekçi gibi yürekten desteklemişlerdir. Aynı biçimde 1971 yılında Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi gerillalarının İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom'u rehin aldığı eylem de hiçbir biçimde "anti-semitik" bir eylem değildir. Filistin davasına yürekten bağlı olan Türkiye devrimci hareketi, bu eylemde sıradan yahudi esnafını, vb. değil, İsrail devletinin resmi bir temsilcisini hedeflemiştir.
Yalnızca bu kadar da değil. Filistin direniş hareketinin de -Türkiye'de çoğu kez yapıldığı gibi- sadece dinci gruplardan oluştuğu imajını yaymak hiç doğru değildir. Dün ve bugün, Filistin coğrafyasında İsrail Devleti ve silahlı yerleşimci militanlar dışında kalan yahudi halkını hedef seçmeyen Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci-demokrat örgütlerin var oldukları açık bir gerçektir.
İmzaladıkları metni, "ulus devletler" ve "Ortadoğu'deki şiddet sarmalı" gibi demagojilerle süsleyenler, bütün bu gerçekleri karartmaya, üstünü örtmeye çalışıyorlar. Yalan ve sahtekârlığa başvuruyorlar. Kendi "ulus devleti"nin kirli çamaşırlarını açığa vurduğu için ömrünü zindanlarda çürüten Vanunu gibi aydınlara sahip çıkmayı aklının ucundan bile geçirmeyenler, devrimcilere "devlet" ve "milliyetçilik" konusunda akıl öğretmeye kalkışıyorlar. Felluce'ye ölüm yağdıran uçaklar Trabzon'dan havalanırken başını kuma gömenler, devlet konusundaki marksist önermeleri ima ederek ukalalık ediyorlar. Üstelik bunu yüzlerce yoldaşı "devlet dersinde öldürülmüş" olan biz "solgun halk çocukları"na söylüyorlar.
"Toplumların devletler biçiminde örgütlenmesi"nin sona erdirileceği komünist bir dünya perspektifine sahip olmakla, bugün, şu anda Ortadoğu'ya kan kusturan bir çete devletine karşı mücadele ederek bağımsız Filistin'i savunmak, birbirleriyle çelişmeyen olgulardır. İmzacıların da aslında çok iyi bildikleri gibi İsrail devleti, sıradan bir devlet değildir. O, Amerikan emperyalizmin Ortadoğu'daki maşası olan militarist-faşist bir terör organizasyonudur. Ortadoğu'da söz konusu olan şey bir "şiddet sarmalı" değil, milyonlarca insanı açlık ve sefalete, sürgüne mahkum eden, onbinlercesini katleden kanlı bir işgaldir ve zaman zaman son derece trajik boyutlara ulaşan şiddetin tek nedeni de bu işgalin sürüyor olmasıdır. Bunu görmezden gelip, "Şiddetin bir yanı eleştiriden uzak tutuldu,..." denilerek "çifte standart" örneği verdiğini iddia eden bu metin, İsrail Devletinin uçaklarla, helikopterlerle, tanklarla, buldozerlerle, füzelerle, mermilerle yürüttüğü katliamı Filistin halkının direnişiyle eşitleyen çarpıtma kampanyasının da yeni bir örneği olmaktadır.
Ve evet, bu çete devleti, "haritadan silinmelidir." Şaron gibilerinin pisliği dünyadan temizlendikten sonra, özgür ve bağımsız bir Ortadoğu toplumunun çeşitli dinsel-ulusal kökenlerden gruplarının bölgede nasıl yaşayacakları, İsrail dahil farklı devlet biçimlerinin bu coğrafyada yer alıp almayacağı ise, tamamen Ortadoğu halklarının bağımsız kararlarına bağlı olan bir iştir; biz onlara buradan akıl vermek durumunda değiliz. Sorun şu ki, burada devrimci sosyalistlerin yaptığı şey, İsrail dışındaki kapitalist devletlerin "daha meşru" sayılması değil, bölgeye kan kusturan bir canavarın ortadan kaldırılmasını istemektir. Bu, siyonistler dışında herkesin kolaylıkla anlayabileceği bir durumdur.
Son olarak söylemek istediğimiz işte tam budur. Bu, gerçekten de siyonist bir metindir. Taner Akçam gibi omurgasızlığı meslek edinmiş olanları anlayabiliriz. Ama kendisine solcu diyen bazı aydınların, düpedüz siyonizm kokan, yalanlarla ve sola hakaretlerle dolu bu metni nasıl imzaladıklarını anlamak mümkün değildir.
Devrimci sosyalist hareket, dostu saydığı bu aydınları uyarmak gereğini duymaktadır. Bu insanlara yakışan davranış, holding sahipleriyle bir araya gelip devrimcilere ve sola saldırma modasına katılmak değildir. Bu metnin altından imzalarını çekmeleri, onları gerçekten de tarih karşısında aklayacak, ağır bir vicdani-entelektüel sorumluluktan kurtaracaktır. Yoksa Edward Said'in taşı sıkıca kavramış olan eli, bu sorumsuzluğu içine sindirenlerin yakasından hiç ayrılmayacaktır.
Kahrolsun Siyonizm !
Yaşasın Filistin Halkının
Özgürlük Mücadelesi !

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul