Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

Parti ve Kültür:
Daha hızlı ilerlemek gerekiyor. Emekçilere doğru attığımız her adım mutlaka karşılığını buluyor. Öyleyse daha çok ve daha güçlü adımlar atmak gerekiyor. Yoldaşların daha verimli çalışması gerekli.. Ataleti, dar ufukluluğu aşmamız zorunlu...
Çoğumuz yoldaşlarımızın ve kendimizin gelişme temposundan aşağı yukarı bu cümleleri kurarak yakınıyoruz. Çünkü, dünya ve ülkedeki nesnel gelişmelerde yaşanan tüm olumsuzluklara karşın, devrim ve sosyalizm mücadelesinin de zeminleri büyüyor. Devrimci müdahalenin gelişme olanakları artıyor. Çalışmalarımız büyüyor. Bu bağlamda devrimci müdahalenin özneleri olan devrimcilerin çalışmalarını daha verimli kılmalarının önemi misliyle artıyor.
Devrimcilerin kendi değişim süreçlerini verimli kılmalarının yolu nereden geçiyor? Verimsizliğin kaynağında neler var?
Kapitalist sistemin rezil ilişkiler dünyası, yoksulluk, sefalet ve adaletsizlik insanlarda derin çaresizlik, umutsuzluk yaratıyor. Öfke yaratıyor. Çokça ifade ettiğimiz gibi, arayışlar çoğu durumda düzen içi karanlık dehlizlerde boğuluyor. Kapitalizmin yalnız, örgütsüz insanı, 10-12 saati işte geçen, geri kalan zamanlarında akraba, kahvehane boyutunu aşmayan sosyal yaşamı içinde çoğu durumda öfkesinin, çaresizliğinin, umutsuzluğunun içinde boğuluyor. Kendi içine çöküp kalıyor. Tam bir hiçleşme duygusu içinde sürüklenip gidiyor. Öfkenin, umutsuzluğun dışa vurulduğu durumlarda ise bu çoğu kez onu çok daha geri noktalara savuran biçimlerde oluyor. Düzen partilerinin küçük çıkar ilişkileri içinde yer bulma çabaları içinde debelenip duruyor, çeteleşiyor, kumar oynuyor, uyuşturucu kullanıyor, kapkaçcı oluyor, otorite karşısında derhal boyun eğen kof bir kabadayılık temelinde dehşet bir saldırganlığı günlük yaşamına egemen kılıyor.
Emekçilerin geniş kesimlerini bu karanlık girdabın derinliklerinden çekip alacak, onu kendi yaşamını sorgulamaya itecek, çıkış umudu ve gücünü gösterecek ve arayışlarını devrimci kanallara çevirecek olan; kapitalist sistemin bağrına bir hançer gibi saplanacak politik-askeri eylemdir. Politik-askeri eylem ve örgütlenme gündemin başat olgularından biri olarak somutlaştırılmadıkça çok geniş emekçi kesimlerinin gözünü, kulağını, bilincini devrimci seçeneğe çevirmesini beklemek boş bir hayalden öteye gidemez.
Öte yandan, politik-askeri eylem ve örgütlenme kendiliğinden ortaya çıkmıyor, her tarihsel süreçte o tarihsel sürecin ihtiyaçlarına, zorunluluklarına uygun olarak büyük bir emekle, yaratıcı bir çabayla gelişiyor. Yaratmak istediğiniz sadece bir politik hareket değil, aynı zamanda politik mücadele ile askeri mücadeleyi en ileri düzeyde birleştiren, en karmaşık, kompleks mücadeleleri daha ilk andan itibaren iç içe örmeyi hedefleyen bir yapı... Devrimci sosyalizm bu pratiğin coğrafyamızdaki ana kulvarlarından biridir ve bugün de devrimci yenilenme perspektifiyle bu pratiğin yeniden inşası mücadelesini yürütüyor.
Yeniden inşa, olağanüstü ölçülerde yoğunlaştırılmış bir devrimci bilinç, örgütlülük düzeyi ve müdahale tarzını geliştirmeyi zorunlu kılıyor. Çünkü, sürecimiz hem nesnel, hem de öznel açıdan her yeniden inşa sürecinde görülebilecek öğeler taşıdığı gibi, tümüyle yeni olan öğeler de taşımaktadır.
1990’lar sonrasının oldukça olumsuz değişimlere sahne olan dünya ve Türkiye nesnelliği üzerinden yürüyoruz. Çürümeyle ağır biçimde zehirlenmiş bir toplumsal ilişkiler dünyası içinde yaşıyoruz. Değişen nesnellik ve zehirlenmiş toplumsal ilişkiler kaçınılmaz biçimde bu değişimleri kavramayı ve devrimci müdahalenin konusu haline getirmeyi gerekli kılıyor. Bu ise büyük, kapsamlı ve uzun süreli çalışmalar örgütlendirilmesi ile mümkün.
Devrimci hareketin 1980’lerin ikinci yarısından 1990’ların ortalarına değin süren, zayıf yalancı baharının (PKK’nin dışında yaşadığı yenilgileri çözümleyerek büyük devrimci yükselişler yaratamama, ancak kısmi toparlanmalar yaşama anlamında) ardından gelen dağılma ve yenilgi ortamının yarattığı çürütücü bir sol politik ve kültürel iklim içinde hareket ediyoruz. Emekçilerin yaşamından ve sorunlarından kopukluk, emekçilere değil, kendi dar ilişkilerine dönük siyaset yapma tarzı, günü kurtarma pratikleri, süreci sorgulayanların küçümsenemeyecek bir bölümünde ise arayış-netleşme-pratik-arayış... diyalektik zincirinin kırılarak irade zayıflamasının, netsizliğin, cüret yitiminin ifadesi olarak yozlaşmaya, yozlaştırılmaya açık bir sürekli “arayış” zinciri... Bu ortamı devrimci tarzda kapsamlı biçimde değiştirmek devrimci yenilenme temelinde netleşmiş teorik ve pratik açılımlarla mümkün. Yeniden inşa söylem ve pratiğimizi bu koşullarda etkin kılmanın ciddi zorlukları bulunuyor. Yeniden inşa sürecimiz mevcut arayışlardan hedef netleşmesi, irade netleşmesi ve somut pratik çalışmasıyla kesin biçimde ayrılıyor. Bunun her adımda daha da belirgin hale getirilmesi gerekiyor. Bu anlamda, yeniden inşa sürecimizin solun yenilgili ve günü kurtarma pratiğinden, hedef, irade ve cüretten yoksun arayışlarından kesin biçimde ayrılan bir pratik yaratarak ilerlemesi gerekiyor.
Öte yandan, sürecimiz devrimci sosyalist hareketimizin ağır dağınıklık sürecinin ardından gelişiyor. Bunun anlamı sınırlı güçler ve olanaklarla yola çıkıldığıdır. Sadece bu da değil, geride bırakılan süreç de birikmiş olan pek çok sorunun yarattığı ayak bağlarıyla uğraşılarak ilerleniyor. Hiç kuşkusuz, bu noktada temel adımlar atılmış, temel dönemeçler aşılmıştır. Ancak sorun burada bitmiyor. Yeniden inşanın bütün görevlerinin, hedeflerinin somutlaştırılması gerekiyor. Militan devrimci mücadele ve yaşam kültürünün, emekçilerle bütünleşme kültürünün, iktidara yürüyen güç olma perspektifinin, sınırlanamaz bir ufkun, tükenmez bir cüretin, atılganlığın yaşamımızın tüm hücrelerine, her anına yeniden nüfuz etmesi gerekiyor. Bunun pratiğini örmemiz gerekiyor.
Koşulların tüm olumsuzluğuna, toplumsal çürümenin yarattığı zehirli atmosfere karşın, kendi pratiğimizden kaynaklanan ayak bağlarına karşın, netleşmiş bir irade ve perspektife sahibiz. Sadece bu değil, olumsuzlukları kendisine gerekçe yapmayan, her adımda kendini sorgulayarak, devrimci iradeyi her seferinde daha güçlü vurgulayan ve öne çıkaran bir pratik temelinde ilerliyoruz. İlerliyoruz, ancak ilk cümlede de belirttiğimiz üzere, daha hızlı, daha tempolu ilerlememiz gerekiyor. Sadece pratik ve örgütsel çalışmalar bağlamında değil, teorik çalışmada da, yeni bir yaşam kültürünün yaratılması çabalarında da, kısacası hayatın bütün alanlarında, daha hızlı, daha bütünlüklü, daha sonuç alıcı, ürün yaratıcı bir ilerleyişe ihtiyacımız var.
Daha çok çaba, daha hızlı ilerlemek her iddialı etkinlikte öne çıkan vurgulardır. Ancak eğer çokça yapıldığı gibi, bir klişe ajitasyon söylemi olarak kalmasını istemiyorsak, daha çok çabanın, daha hızlı ilerlemenin ne anlama geldiğini ve bunun olanaklarının var olup olmadığını da ortaya koymak gerekir.
Evet, henüz politik-askeri pratiği bütünlüklü olarak geliştirme noktasında değiliz. Esas olarak bunun temellerini örme mücadelesini yürütüyoruz. Bu nedenle ilerleyişimizin büyük sonuçlar yaratmasını bekleyemeyiz. Ancak emekçilerin arayış içinde olan kesimlerinin bir bölümü (henüz çok küçük bir kısmı da olsa), devrimde, devrimcilerde değişmenin ve alternatif yaşamın ışıltısını, umudunu gördüğü için bizlere geliyor. Bugün daha hızlı ilerlemekten söz ederken, esas olarak emekçilerin arayışlarının henüz çok küçük bir kısmının devrimci ve sol güçlere yöneldiği koşullarda bu arayışların zerresini dahi heba etmeden kazanmayı, sınırlılıklarımıza karşın yaratıcı pratiklerle çekim merkezi olabilmeyi, bunun için tüm potansiyellerimizi hareket geçirmeyi kastediyoruz. Yeniden inşa sürecimizin hedeflerine ulaşmak için daha tempolu bir mücadele süreci yaratmaktan, tüm enerjimizi, tüm dinamiklerimizi sürecin hizmetine sunacak bir çalışma ve mücadele pratiği yaratmaktan bahsediyoruz.
Bu bağlamda, devrimci sosyalist hareket dağınıklık atmosferini aşarak derli toplu bir pratik duruş yaratmış, içeriği her adımda daha geniş çalışmalara başlangıç olacak çalışmalarla doldurulan devrimci yenilenme perspektifiyle teorik-politik olarak da ayırt edilebilen bir düzey yaratmıştır. Yeniden inşa sürecimizin önü asgari ölçülerde düzlenmiştir. Sürecin hedeflerine ulaşması, başarısı yaratılan zeminin, duruşun, düzeyin sürekli büyüyen çabalarla geliştirilmesine bağlıdır. Bu noktada, belirleyici unsur sürecin öznesi olan devrimci sosyalist militanlardır. Sorun bizlerde düğümlenmektedir. Pratik çalışmaların, teorik çalışmaların, örgütsel çalışmaların vb. tüm çalışmaların yapıcıları devrimci militanlardır.
Devrimci sosyalistler olarak kendimizi, pratiğimizi sürekli olarak bu bağlamda sorgulamamız gerekiyor. Bu noktada, şu soru kritik önemdedir; gerçekten de tüm enerjimizi, tüm dinamiklerimizi, tam bir yoğunlaşma temelinde kendimizi ve tüm yaşamı devrimcileştirme çalışmasına, bunun merkezi unsuru olan yeniden inşa mücadelemize akıtıyor muyuz? Her anı örgütlenmiş, her pratiği insan olarak bizleri ve yapımızı geliştiren bir devrimci yaşam ve parti mi geliştiriyoruz, yoksa kendiliğindecilikle tek tek planlı pratiklerin iç içe geçtiği, yoğunlaşması zayıf, irade gücü, sonuçları ve toplumsal etkisi zayıf ve sıradan bir devrimcilik mi yapıyoruz?
Kimi yoldaşlarımız kısa sayılabilecek bir sürede ciddi olanaksızlıklar içinde aldığımız mesafeye bakarak çalışmalarımızda esas olanın birinci yön olduğunu, yani enerjimizi, dinamiklerimizi tam bir yoğunlaşmayla sürece kattığımızı söyleyebilir. Böyle bir iddiada elbette gerçek payı vardır. Gerçekliğimizin bir yanı budur. Ancak tümü böyle değildir. Ciddi bir dağınıklık ve gerileme noktasından, varolup yok olma noktasından, büyüyen çalışmaların sorunlarını tartışma noktasına geldik diyebiliriz. Ancak bu aldatıcı bir söylem olur. Devrimci sosyalistler için kriter, başlangıç yapılan geri noktadan ne denli uzaklaşıldığı değildir. Yada diğer sol hareketlere nazaran ne kadar daha fazla yol alındığı değildir. Bizim kriterimiz, sınıflar mücadelesinin gereklerini ne denli yerine getirebildiğimizdir. İnsani potansiyelimizi, politik, örgütsel vd. dinamiklerimizi sınıflar mücadelesinin gereklerine uygun bir tarzda işlevi kılıp kılmadığımızdır. Değerlendirmede asıl ölçü budur. Devrimci mücadeleye yönelen emekçi, öğrenci yada aydın sizin iki yıl önce hangi konumda olduğunuza bakarak tutum belirlemez, bunu bilmez. O, şu anda sınıflar mücadelesine nasıl müdahale ettiğinize, bu noktada gelecek için neler öngördüğünüze bakar. Daha da ötesi, devrimci sosyalizmin cisimleşmiş ifadesi olan devrimci sosyalist militana ve oluşturduğu kurumlara bakar. İnsani dinamiklerimizi ne denli güçlü kıldığımıza, devrimci temelde ne denli işlevli, üretken hale getirebildiğimize bakar.
Tam da bu noktada, sıradan devrimcilik kavramına yeniden dönmemiz gerekiyor. Sıradan devrimcilik, yada kimi zaman analoji yaparak kullandığımız düşük yoğunluklu devrimcilik gerici bir varoluş tarzı olarak devrimci saflarda küçümsenemeyecek ölçüde yaygın durumda... Sıradan devrimcilik, devrimciliğin yaşamını her anını örgütlü kılmaya dayanan, öncülük misyonu taşıyan, kendindeki düzen insanını düzene karşı mücadele içinde yıkma ve sosyalist değerler temelinde kendinde yeni bir insanı yaratma mücadelesi olduğunu görememe, bunun iradesini, kararını, pratiğini oluşturmama durumudur.
Devrim isteniyor, devrimci olmak isteniyor, ancak bu istek bütünlüklü bir değişim iradesine, iradeyi somutlayan kararlara ve pratiğe dönüşmüyor. Elbette, görünüşte irade ve karar oluyor. Hatta bu samimiyetle isteniyor ve yapılıyor. Ancak ortaya konulan istek, irade ve kararın anlamının ne olduğu tam olarak kavranmıyor, iç dünyasında bu karar ve irade oluşmuyor. Bu irade ve kararların uygulanmasına dönük disiplin bilinci, pratik adım atma bilinci oluşmuyor. Yada yeterince verimli tarzda oluşmuyor.
Bu nedenle devrimci olmanın olmazsa olmazları yaşam bulmuyor. Üzerine alınan görevleri tam zamanında ve belirlenen tarzda gerçekleştirmek, daha yaratıcı bir çalışma, daha güçlü ve üretken bir yaşam için araştırma, tutkuyla öğrenme, yeni yollar bulma, yeni ilişkiler yaratma, yeni olanaklar yaratma, aile, okul, iş ve sosyal çevreyle ilişkileri devrimci zeminlere oturtma, tüm ilişkilere dinamizm taşıma, güven taşıma, sosyalist insanın eşitlikçi, özgürlükçü, geliştirici niteliklerini ve ilişki zeminlerini taşıma, gelişmelere öncü tavrıyla müdahale etme, vb. devrimciliğin ilksel nitelikteki temel özellikleri salt devrimcilik yapmayı istemekle otomatik olarak kazanılan özellikler değildir. Bunları ve daha fazlasını kazanmak bu noktalarda yoğunlaşmış bir irade ve sistematik bir çabayı, emeği, iç disiplini ve günlük yaşamı örgütlü kılmayı gerektiriyor. Sıradan devrimcilikte ise bunların izi dahi yoktur. Sıradan devrimcilik her adımda büyüyen ve sistematikleşen devrimci bilinç üzerine değil, genel bir devrimcilik isteği üzerine kuruludur. Çalışmaların gereği olarak kitap okunur, tartışmalara az-çok katılınır. Ancak devrimci sosyalist dünya görüşünün bütünlüklü olarak öğrenilmesine değil, o anda görev olarak konulan şeyin öğrenilmesine dönük bir çabadır. Tutkulu bir öğrenme, araştırma, öğrendiklerini önceki birikimiyle ve sınıflar mücadelesinin gerçekleriyle birleştirerek devrimci bilince dönüştürme çabası yoktur. Az okur, en fazlasından sadece ilişkide olduğu yoldaşların okumasını istediklerini okur, daha fazlasını değil. Az öğrenir. Çevresinde olan biteni birer öğrenme konusu haline getirmez. Bunları daha çok “geyik muhabbeti” olarak tanımlanan zaman hırsızlığının konusu haline getirir. Boş sohbetlere saatlerini harcar, ancak okumaya, araştırmaya, yeni ilişki bulmaya zaman bulamaz. İşyerinde, okulunda, mahallesinde yani yaşam ortamlarında dahi neler olup bittiğini sistematik olarak incelemez. Çoğunlukla pek çok şeyden haberi vardır. Ancak yine çoğunlukla bunların çoğu hakkında herhangi bir çözümlemesi, üzerinde düşünülmüş, yoğunlaşılmış bir değerlendirmesi yoktur. Bu nedenle, çevresine, ülkeye, dünyaya ilişkin bilgileri zayıf, bütünlüklü olmaktan yoksun, değiştirmeyi hedeflemeyen sıradan bilgilerdir, sıradan ve kaba bir bilinçtir. Bu nedenle bilgi-bilinç ve eylem diyalektiğini, bağıntısını kuramaz. Eylem, önce eylem konusunu anlamayı, çözümlemeyi gerektirir. Halbuki sıradan bilinçle bu yapılamaz. Dolayısıyla eylem inisiyatifi, önerisi, öncü tavrı geliştiremez. Bu nedenle, inisiyatifi, öneriyi dışarıdan bekler. Yada herhangi bir değerlendirmeye, bilgiye yaslanmayan öneriler getirir. Sıradan devrimciliğin devrimci pratiği de istikrarsızdır, disiplinden yoksundur. Yaratıcı ve dinamik olmaktan uzaktır. Ücretli köle olarak çalışılırken zorla dayatılan iş disiplinine uyulurken, gönüllü olarak irademizi koyduğumuz, sözleştiğimiz devrimci çalışmada gerekli olan disipline adeta bir yük olarak bakma vardır. Devrimci mücadeledeki gönüllülüğü, adeta istediğimi yaparım, canım istemezse yapmam olarak anlama tutumu, boş vermişliği söz konusudur. Devrimci mücadelede gönüllülük, özgür iradeyle, bilinçle yaratılan adanmışlıktır. Sıradan devrimcilik yapan bunu bilmez, anlamaz, anlamak istemez.
Sıradan devrimciliğin ortaya çıkış biçimlerine ilişkin daha pek çok örnek verilebilir, liste uzatılabilir. Çıkış noktalarına ilişkin köşe taşları esas olarak; birincisi, devrimcilik isteğinin ötesine fazlaca geçemeyen zayıf devrimcileşme iradesi ve zayıf bilinçtir. İkincisi ise yine birinci noktayla bağlantılı olarak, devrimcileşmeye dönük pratiğin tüm yaşamı kapsayan sağlam ve sistematik bir örgütlü yaşama dönüşmemesidir.
Burada, kilit nokta örgütlülüğün tüm yaşamı kapsamasıdır, yaşamın tümünün devrimcileştirilmesidir, devrimci yaşam biçiminin yaratılmasıdır. Devrimci yaşam biçimi tüm insani etkinliklerimizin, devrimci değerlerimize, ilkelerimize, komünizm hedefimize uygun olarak biçimlendirilmesini ifade eder. Yani, yoldaşlarla yapılan toplantılar, gerçekleştirilen görevler, randevular vb.’den ibaret değildir örgütlü devrimcilik. Bunlar parti çalışması bağlamında yapılması zorunlu işlerdir. Ancak devrimcilik salt bildik anlamda bir politik faaliyet değildir, bir yaşam biçimidir, örgütlü ve sistematik biçimde somut hedeflere yönelmiş bir yaşam biçimidir. Bu bağlamda, örgütlü devrimcilik zorunlu parti çalışmalarının dışındaki tüm yaşamımızı da kapsar.
Bu noktada, devrimci olma isteğini, iradesini ortaya koyan bir insan her şeye önce kendisiyle başlamak zorundadır. Devrimcileşmenin başlangıç noktası insanın kendisidir. Bundan kastedilen, köşeye çekilip, “derin” düşünceler içinde devrimciliği keşfe çıkmak, hidayete erip işe girişmek değildir elbette..
Kendinden başlayacaksın, çünkü artık hayatın öznesi olmayı önüne koydun. Ülkeni ve dünyayı değiştirmeyi önüne koydun. Emperyalistlerin ve oligarşinin devasa gibi görünen egemenlik aygıtlarını paramparça etmeyi önüne koydun. Eşitlikçi, özgürlükçü, dayanışmacı, ezme-ezilme ilişkisinin olmadığı bir yaşam kurmayı önüne koydun. Bunun için tüm gerici toplumsal ilişkileri tasfiye etmeyi önüne koydun.
Evet, öyleyse önce kendinde başlayacaksın. Bunları başarmak için emekçileri ve kendini örgütlemen, devrimci değişim pratiği içine sokman gerekiyor. Ama emekçilere neyle gidersen git, bu önce sende gerçekleşmeli, önce sen ikna olmalısın, irade önce sende cisimleşmeli, pratiği önce sen cisimleştirmelisin. Önce kendini örgütlemelisin. Önce kendindeki düzen kişiliğini tanımalısın, tüm enerjiyi, tüm dinamikleri tanıyıp, ortaya çıkarmalı ve günlük devrimci çalışmanla bağlantılı biçimde düzen kişiliğinin unsurlarına karşı mücadele yürütmelisin, enerjini, dinamiklerini devrimci değişimin hizmetine sunmalısın.
Bütün bunlar, tüm yaşamı devrimci ilkeler temelinde örgütlü kılmayı, sistematik biçimde değiştirmeye yönelmeyi gerektiriyor. Yani düzen yaşamının tümü sorgulanacak, her şey alt-üst edilecek ve devrimci temelde yeniden kurulacaktır. Bu büyük bir çatışma demektir. Kendi iç dünyamızda, aileyle, işyerinde, okulda, sosyal ilişkilerde, davranışlarda, yaşamın istisnasız her anını dolduran bir çatışma... Bu çatışmadan sıradan devrimcilik tarzıyla başarıyla çıkılamaz. Boş vermişlikle, geyik muhabbetleriyle, vazifemi yaparım, gözlerimi kaparım tarzındaki en kötü memur zihniyetiyle, düzen içi yaşam tarzıyla, aile ilişkileriyle vb. uzlaşarak, devrimcilik olmayan bir “devrimcilik”, yani sıradan, düşük yoğunluklu bir devrimcilik yapılabilir. Bu çatışmadan başarıyla çıkmak, bu çatışmanın her bir anına ilişkin özenle düşünmeyi, çözümlemeler geliştirmeyi, günlük yaşamının her bir anını planlamayı, örgütlü kılmayı gerektirir. Devrimcilik iradesiyle gelişen büyük değişim süreci, günlük yaşamın her anının planlanmasını; bu bağlamda örgütsel çalışmaların, işyerindeki tavrın, aileyle, okulla olan ilişkilerin somutlaştırılmasını, vb. pek çok noktanın günlük, haftalık, aylık, yıllık vb. periyotlar temelinde, yapının planlamalarıyla uyumlu biçimde planlanmasını gerektirir. Bu devrimci yaşam tarzının kendi dünyamızda kurulması için, günlük yaşamımızın bütününün örgütlü hale getirilmesi için atılması gereken ilk adımdır. Kaç saat uyuyacağımızdan, kaç saat ve neleri okuyacağımıza, hangi ilişkilere öncelikle gidilmesi gerektiğinden, yeni ilişkiler için neler yapılacağına, planlanmış birim çalışmaları için ne tür kişisel hazırlıklar yapmak gerektiğine, ekonomik ihtiyaçları karşılamak için neler yapılacağından, ailesiyle, eşiyle, kardeşleriyle, akraba çevrenle, iş arkadaşlarınla, okulda sınıftaki diğer öğrencilerle, onları devrimci çalışmaya çekmek, yaklaştırmak için ne tür çalışmalar yürütmek gerektiğine kadar, yaşamının istisnasız her alanına ilişkin her bir noktayı günlük, haftalık, aylık, yıllık çalışma planlarının birer parçası haline getirmelidir. Devrimci için boş zaman yoktur. Daha doğrusu, boş sohbetler, boş ziyaretler, fazladan uyku, vb. için zaman yoktur. Planlamalarda boş zamanlar oluştuğunda, zamanın büyüklüğüne göre, çıkıp değişik bölgeleri tanımak için dolaşabilirsin. Okuyabilirsin. Çalışmalar üzerine daha fazla düşünebilir, ön çalışmalar yapabilirsin, vb. vb...
İkinci adım, planlananların yapılmasıdır. Tüm ilişkilerinde alt-üst yaşıyorsun. O güne değin aile, okul, işyeri çevrendeki tüm ezberleri red ediyorsun. Alternatiften, devrimcilikten söz ediyorsun. Kaderini kendi ellerine almaktan söz ediyorsun. Eşitlikten, dayanışmadan, özgürlükten söz ediyorsun. Ya tepkiyle, ya kuşkuyla, yada büyük beklentilerle karşılaşacaksın. Ancak her halükarda ilerlemen için tek yol söylediklerinin sistematik ve yaşamınızın her alanına yayılan pratiğini yaratmaktan geçiyor. Yani sözünün eri olmaktan geçiyor. Hem kendi özgüveninizin gelişmesi, hem de insanların size güven ve saygı duyması için ortaya konulan iradeye uygun bir pratik kesinlikle zorunlu...
Bütün bunlardan söz edip, günde 8-10 saat uyuyan, ciddi bir okuma, araştırma faaliyeti yürütmeyen, yeni insan ve ilişkilere ulaşma gayreti içinde olmayan, sıradan ilişkilere uğrayıp zaman harcayan, aldığı görevleri yerine getirmeyen, yada yarım yamalak yapan, disipline uyma konusunda sürekli hatalar yapan bir “devrimci”, esasen araf’ta kalmış insandır. Devrimcilik ile düzen insanı olmanın arasında kalmış, bir ayağı orada, bir ayağı buradaki insandır. Devrimcilik isteğinin olması durumu değiştirmez. Böyle bir insan, emekçiler için tutarsız insandır. Bulunduğu ortamlarda ışıltı yaymaz, dönüştürücü ışık taşımaz. Örnek kişilik olarak ele alınmaz. Aile ve çevre ilişkileri özellikle genç devrimcileri çalışmayan, boş dolaşan insanlar olarak görüyorlar. Nedeni açık; genç devrimci devrimcilik iradesini ve pratiğini ailesine, çevresine taşımıyor, taşıyamıyor. Ev yaşamına egemen olan erkek egemen anlayışı, annesiyle, babasıyla, kardeşleriyle olan ilişkilerinde kırma mücadelesi içine girmiyor. Sosyal çevresine devrimci düşünceleri taşıyamıyor. Düşünsel zenginlik ve gündelik ilişkilerde eşitlikçi, özgürlükçü ve dayanışmacı tutum vb. geliştirmediği için çevresi onda büyük ve olumlu bir gelişme görmüyor. Kısacası, günlük yaşamın tümünü kapsayan bir devrimci yaşam yerine sadece yoldaşlarla geçirilen zamanla, devrimci çalışmalarda geçirilen zamanla sınırlı bir devrimcilik yapılıyor. Yoldaşlarla birlikte iken “devrimci”, evinde, işyerinde, okulda, sosyal ilişkilerinde düzenin kurt adamı... Bölmelenmiş, parçalanmış bir yaşam..
Bu durum çoğu zaman, gerçek bir devrimci değişim istenmesine, devrimcilik yönünde az yada çok bir irade bulunmasına rağmen böyle oluyor.
Açık çalışmalarda, yoldaşların daha fazla bir araya gelme, ortak etkinlikler geliştirme, daha fazla gözlemleme şansı olduğu için, bütünlüklü bir devrimcilik bilinci ve pratiği yaratmak için daha fazla müdahale, daha sistematik çalışmalar geliştirmek mümkün oluyor. Diğer alanlardaki çalışmalarda ise bütün bunlar çok daha sınırlı... Ayrıca sıradan yada düşük yoğunluklu devrimcilik sadece genç insanlara özgü bir durum da değil. Uzun yıllardır devrimci faaliyet içinde olan insanlarda da küçümsenemeyecek ölçüde görülüyor. Daha hızlı ilerleme isteğimizin, çabamızın önündeki en temel engel de budur. Yaşamın bütünü örgütlü, planlı kılınmadığı için, bu yönde güçlü bir bilinç ve irade oluşturulmadığı için sahip olunan enerjinin, dinamiklerin ancak oldukça sınırlı bir bölümü devrimci değişimin hizmetine sunulabiliyor.
Bu noktada kaybediyoruz, demek ki en fazla bu noktaya yüklenmeliyiz. Bu noktada mesafe kat etmemiz durumunda, bugün yapabildiklerimizin misliyle fazlasını yapabileceğimizi göreceğiz. Çok daha büyük ilişkiler ağı, çok daha hızlı gelişen kurumlar, çok daha yetkin devrimci militanlar; bütün bunlar yaşamımızın bütününü örgütlü ve planlı kılmamız durumunda hızla ulaşabileceğimiz noktalardır.
Bu bağlamda önümüzde duran görev, tüm yoldaşlarımızın günlük yaşamlarını sorumlu kurumlarla, birimlerle birlikte yeni baştan sorgulamaları ve kendiliğindenci, sıradan devrimciliğin tüm unsurlarını tespit ederek mücadeleye girişmeleridir. Hayatımızın her anına hakim olmak, kaderimizi kendi ellerimize almak için, her anını örgütlememiz, günlük, haftalık, aylık, yıllık olarak planlamamız, bu temelde sistematik ve amaçlı etkinlikler zeminine taşımamız gerekiyor. Yapı ve militan ilişkisi bu temelde yeniden ele alınmalı, daha sağlam biçimde kurulmalı, denetlenmelidir. Sıradan ve düşük yoğunluklu devrimcilik, yoğunlaşmış, amaçlı, militan devrimcilikle, bütünlüklü devrimci sosyalist insan mücadelesiyle aşılacaktır.


 

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul