Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

B. S. Cevahir

“Dev Pastayı Kim Paylaşacak” sürmanşetiyle çıkan 16 Ekim 2004 tarihli Akşam Gazetesi; kontr-gerillanın yeni yasal versiyonunu da kamuoyuna açıklamış oluyor. Diğer basın-yayın organlarında da değişik biçimde yer alan bu haberin ortaya koyduğu gerçek odur ki; kontr-gerilla cumhuriyetine devlet destekli yeni bir kurum yaratılmaktadır. Ayrıca bu, neoliberalizmin “devletin küçültülmesi” operasyonunun da bir parçasıdır. “Paran kadar sağlık/eğitim” düsturunda “paran kadar güvelik”de eklenmektedir.
Medyada, her ne kadar yaklaşık 200 trilyon TL’lik bu “dev pasta”nın maliyeti gündeme getiriliyorsa da; bu kurumların gerçek içeriğinin hiç de “parasal” bir nitelikle örtüşmediği/örtüşemeyeceği, Türkiye gerçeğini bilen herkesin malumudur.

Özel Güvenlik
Kurumları’nın İçeriği

Çıkartılan 5188 sayılı Özel Güvenlik Yasası; güvenlik hizmetlerinin “profesyoneller” tarafından yürütülmesini amaçlıyor. Bu yasanın yönetmeliğinin 7 Ekim’de yayınlanmasıyla yürürlüğe giren Özel Güvenlik Kurumları’nın; banka, kuyumcu, iş merkezi, döviz bürosu ve çeşitli kurum/kuruluş ve kişileri “korumayı” amaçladığı açıklanıyor. Yeni yönetmeliğe göre, güvenlik görevlisi olmak isteyenlerde aşağıda belirtilecek olan 10 ayrı konuda, en az 90 saat eğitim alacak. Silah eğitimi almak isteyenlerde bu süre, 120 saate çıkarılacak. Kursiyerlerin alacakları değişik nitelikteki dersler, şöyle sıralanıyor;
-Güvenlik tedbirleri (14 saat), Güvenlik sistem ve cihazları (3 saat), Olay yeri koruma (9 saat), Yangın güvenliği ve tabii felaketlere müdahale tarzı (9 saat), Kişi koruma (9 saat), Silah bilgisi (30 saat), Kriminal (9 saat), Özel güvenlik hukuku (15 saat), Temel ilk yardım (12 saat), Patlayıcı maddeler (4 saat), Kalabalık yönetimi (3 saat)- (Akşam Gazetesi, 16 Ekim 04)
Verilecek eğitim sonrasında sertifikalarını alan kişiler, “güvenlik görevlisi” olarak çalışabilecekler…
Yasaya göre, Özel Güvenlik Görevlilerini eğitme yetkisi; Emniyet Genel Müdürlüğü ile birlikte, özel güvenlik şirketlerine veriliyor. Kurslarda eğitim verecek olan eğitmenleri, her biri kendi alanlarında uzman olmak üzere, en az dört yıllık üniversite mezunu olması şartı getiriliyor. “Patlayıcı maddeler dersini, konusunda bomba uzmanı polisin; özel güvenlik hukuku dersini avukat, hakim yada savcının; kalabalık yönetimi dersini ise Çevik Kuvvet sertifikalı polis müdürünün vermesi gerekiyor.” (agy)
Eğitmenlerin bile devletçe belirlendiği bu kurumlarda “güvenlik görevlisi” olmak isteyenlerin, devletçe yapılacak olan “güvenlik soruşturması”ndan “sakıncasız” çıkmasının dışında; “devletin bekası” için her türden görevi yapmaya hazır olması gerektiği bilinmelidir.
Görülüyor ki, bomba uzmanı polisler, savcı ve hakimler, çevik kuvvet sertifikalı polis müdürlerinin de görev yapacağı Özel güvenlik kurumlarının her kademesinde devlet kendi varlığını gösteriyor. Bu kurumlarda silah ve patlayıcı eğitimi veriliyor olması, özel güvenlik kurumlarının sadece “koruma” amaçlı bir kuruluş değil; aynı zamanda paramiliter bir yapıya da sahip olacağının göstergesidir.
Özcesi özel güvenlik kurumları; devletin yeni “koruyucu” kurumu olacak! Hani Kürt coğrafyasında her türlü katliam, yerinde infaz, işkence, köy yakma-boşaltma, tecavüz, ırz düşmanlığı, gasp, hırsızlık vb. işlerin sorumlularından olan “koruculuk” sistemidir sözünü ettiğimiz… Böylece özel güvenlik kurumlarının, devletin tepesindeki yürütme organı olarak görev yapan MGK ile ilintili ve ona bağlı olarak çalışacağı, su götürmez bir gerçeklik olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ya; birisinin “özel” ve diğerinin de milli olmak üzere, her ikisinin de “güvenlik kurumu” olarak adlandırılıyor olması bile, “yakın temas”ın bir izdüşümü değil midir?...

“Korucubaşları”
Belirmeye Başladı

Yeni çıkartılan yasaya göre; halen özel güvenlik görevlisi olarak çalışan 200 bin kişi, yukarıda belirtilen derslerin en az 90 saatine girerek, sertifikalarını alacaklar.
Kurs ücreti ve 200 milyon TL’lik sertifika maliyetiyle birlikte güvenlik belgesi almak, en az bir milyara mal olacak. Bu da 200 trilyon TL’lik bir kaynak demek. Yani, bugünkü kurla; Yaklaşık 136 milyon dolar ediyor. Yani başvurularda bulunacak kişilerin ödeyeceği para miktarları da hesaba katılırsa, oldukça büyük rakamlara ulaşılıyor.
Peki bu şirketleri kimler kuracak ve başlarında kimler bulunacaktır?! Elbette devlet, kendisinin yan kolu gibi çalışacak özel güvenlik kurumlarının başına, rasgele birilerinin gelmesini istemeyecektir.
Paramiliter bir yapıdaki özel güvenlik kurumlarına her türden “kontr” işini yaptırmayı planlayan devlet yöneticileri; bu kurumların başına “güvenilir”, çalışmalarıyla “sadakati”ni göstermiş, yeni “korucu başlarını” getirmeyi amaçlıyor. Bunun için de işleri en başında sıkı tutmakta ve bazı özel tedbirlerle de “istenmeyen” kişilerin, özel güvenlik kurumlarının başına getirilmesi önlenmektedir.
Devletin bu konuda iki yönteme başvurduğu görülüyor. Öncelikle sistemi yenilemek için, sadece beş aylık bir süre tanınmıştır. Yani halihazırdaki, 200 bin güvenlik görevlisinin, 25 Mart 2005 tarihine kadar, belirtilen eğitimlere girerek sertifika almaları zorunlu tutulmuştur. Anlaşılacağı gibi, süre kısa tutularak, “dış”tan birilerinin bu kurumların su başlarını tutması önlenecektir.!...
İkinci yöntem ise; bilinen “güvenlik soruşturması” ve çeşitli “tedbir”lerle, istenmeyen kişilerin elenmesidir. Sülalede “dokuzuncu” kuşaktan bir “suçlu” ya da tehdit/şantaj vb. tedbirlere ek olarak, bomba uzmanı bir polis veya çevik kuvvet sertifikalı polis müdürü bulamayacağı vb. gerekçelerle, istenmeyen kişilerin özel güvenlik kurumu kurması engellenebilecektir.
Uygulama, şimdilik başarıyla yürüyor olsa gerektir ki; özel güvenlik kurumu kuruluş ruhsatı almak için, şu ana kadar sadece 3-4 başvuru yapıldı. Halihazırda faaliyet gösteren onlarca “güvenlik kurumu”, gerekli “mevzuat”ı yerine getiremeyeceği için kapanacaktır. Bu nedenledir ki, halen görev yapan özel güvenlik kurum sahipleri, sürenin uzatılmasını istiyor.
Gerçi süre uzatılsa da yukarıda belirttiğimiz “tedbirler”, yönetmeliğin gereklerini yerine getiremeyeceği için, bu kurumların “kapatılması”nı sağlayacaktır. Özcesi, bu konuda devlet destekli bir tekelleşme olacağı hiç de sır değildir…
Milyarlarca dolarlık bir kaynak olabilecek yeni tekeller olarak da adlandırılması gereken özel güvenlik kurumlarının “korucu başları” da hemen kendini göstermeye başladı. 16 Ekim 2004 tarihli Sabah ve Akşam gazetelerinin haberlerine göre; Veli Küçük, Erol Çakır, Turhan Özkışlalı ve Nihat Kubaş’ın da aralarında bulunduğu; “Stratejik Güvenlik, Koruma ve Eğitim Anonim Şirketi” adlı özel bir güvenlik şirketi kurulmuş durumda.
Peki kimdir bu kurucular? Kurucu ortaklardan Nihat Kubaş’ın basına açıkladığı: “Şirkette hepsi devlet görevinde çalışmış, yetkin insanlar yer alıyor. Sayın Vali Erol Çakır, ülkeye 22 yıl hizmet etmiştir ve hukukçudur.
Biz, sayın Çakır’la İstanbul Valiliği’nde birlikte çalıştık. Ben de, narkotik ile ilgili derse girmeye çalışacağım. Sayın paşamız Veli Küçük’ün de deneyimlerinden yararlanacağız” (Sabah agy) sözleri; yeni korucu başlarının “devlet görevinde çalışmış yetkin insanlar”dan oluşacağının göstergesidir.
Şimdi, yeni kurulan bu özel güvenlik kurumun başındaki “yetkin”liklerine kısaca değinelim;
Emekli Tuğgeneral Veli Küçük; kamuoyunun çok yakından tanıdığı bir isim. Susurluk davasında adı sıkça geçen ve “yukarı”dan izin verilmediği için soruşturul(a)mayan Veli Küçük, Jandarma İstihbaratı olarak da bilinen JİTEM’in kurucuları arasında yer alıyor. Yüzlerce kontr-gerilla operasyonunun sorumlusu olduğu herkesçe bilinen JİTEM, özellikle kürt coğrafyasındaki cinayetler, işkenceler, tecavüzler, toplu katliamların da aralarında bulunduğu kontra faaliyetlerin de sorumlusudur. Susurlukta ölen faşist katil Abdullah Çatlı ve Susurluk faillerinden Sedat Bucak ile birlikte çekilen fotoğrafları kamuoyunun belleğindedir ve halklarımız, o fotoğraf karelerini asla unutmamıştır/unutmayacaktır.
Eski İstanbul Valisi Erol Çakır, Milli Güvenlik Kurulu’nun has adamıdır ve “laiklik” kisvesiyle kitlelerin ordu etrafında toplanmasına yönelik çalışmaların dışında, görev yaptığı dönemde, İstanbul’da düzenlenen tüm kontr-gerilla operasyonlarının yetkililerindendir. İstanbul’da üniversitelerdeki polis terörü, işçi/memurun hak alma gösterilerinin polis şiddetiyle dağıtılması, işkenceli/tecavüzlü gözaltılar ve cezaevlerine yönelik 19 Aralık katliamının da baş sorumlularından biri olan Vali Çakır, devletin “has kulları”ndan birisidir. Emekli Albay Turhan Özkışla’lı, kürt coğrafyasında görev yaptığı için, bir çok kontra faaliyetin düzenleyicisi olacağı aşikardır.
Daha önce de kendisine ait bir güvenlik şirketi olan ve yeni çıkartılan yasayla bu şirketin ortaklarından olan Nihat Kubaş, İstanbul Eski Narkotik Şube müdürüdür.
Nihat Kubaş’ında görev yaptığı dönem de dahil olmak üzere, tüm süreçlerde Türkiye’nin uyuşturucu tüccarları için tam bir merkeze dönüştüğü, özellikle son 15 yıl içinde göz yummalar sonucu uyuşturucunun orta okullara değin yaygınlaştığı, esrar kullanımının adeta olağan bir duruma dönüştüğü açıktır.
Görüldüğü üzere değişik alanlarda faaliyet göstererek “vatan ve millet için oldukça hayırlı işler yapmış” bulunan yeni korucubaşları, kendi ekiplerini kurarak, “devletin bekası” ve kendi kasalarının dolması için tüm gayretleriyle çalışacaklardır…
Bugünlerde devletle hesaplaşma içine girenlerden biri olarak kamuoyuna yansıyan mahkemeye sunduğu resimlerle kendini aklamaya çalışan Susurluk davasının baş aktörlerinden Sedat Bucak da pek yakında böylesi bir özel güvenlik kurumu kurmaya soyunacaktır.
Zaten aile fertleri, Mersin yöresindeki yazlık Flamingo sitelerinde yöneticilik yaparak ve buralarda kendi özel güvenlik şirketlerini görevlendirerek, deneyim kazanıyorlar. Site sakinlerinden baskı ve tehditle toplanan yüz milyarlarca lira yeni rant kaynaklarıdır. Uyuşturucu ve silah satışından elde edilen paralara, bir de bu yeni “tekel” karının eklenmesi, kamuoyu açısından şaşırtıcı olmayacaktır.
Son günlerde kamuoyunda popülaritesi oldukça yükselen faşist katil Sedat Peker’in, yine birçok kontr-gerilla operasyonunda yer alan Alaaddin Çakıcı’nın ve daha bir çok eli kanlı faşist katilin “yeni korucu başları” olarak halklarımızın karşısına çıkarılması gündemdedir.
Özel güvenlik kurumlarının gerçek niteliğini kamuoyuna anlatırken, halklarımızı bu paramiliter kurumlardan korumak için, her alanda örgütlenmek ve “zor”u devrimci şiddetle alt edebilmek için güç biriktirmek, devrimci sosyalistlerin asli görevlerindendir.

Bosna'dan Bolu'ya MPRI'nın Marifetleri...
23. sayımızda yer alan "Özel Askeri Şirketler"le yazımızda sık sık sözü geçen Pentagon'a bağlı "Military Professional Resources Inc." (MPRI) isimli kontra örgütünün yeni marifetleri hakkında bugünlerde yeni bilgiler açığa çıkıyor.
Geçtiğimiz haftalarda Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bir haberde, eski Yugoslavya'nın parçalanması sürecinde, 1990'ların ortasında, Pentagon tarafından kiralanan bazı islamcı militanların, Türkiye'de askeri eğitime tabi tutuldukları ortaya çıkarıldı.
Habere göre, Lahey'de devam eden Slobodan Miloseviç'in davasında tanık olarak söz alan Alman gazeteci Franz Josef Hutsch, Balkanlar'daki iç savaş kışkırtıcıları arasında bizzat Pentagon tarafından kiralanmış "islam savaşçılarının" bulunduğunu doğrularken bu mücahitlerin o dönemde kendisine Türkiye'yi yakından ilgilendiren çok ilginç bilgiler verdiklerini bildirdi.
Hutsch, Arnavut gerilla örgütü UÇK kamplarında konuştuğu dört mücahitin 1992 ile1995 arasında Bosna-Hersek iç savaşına kendi girişimleriyle katıldıklarını, 1996 yılı aralık ayında da Pentagon'a bağlı "Military Professional Resources Inc." (MPRI) tarafından 5 bin dolar avans ve 1500 dolar aylıkla "işe alındıklarını" bildirdi.
Gazeteci Hutsch'un ifadesine göre bu dört "mücahit", 1997 yılı mart ayında Saraybosnalı 12 Boşnak savaşçı ile birlikte önce Bolu'daki bir askeri üsse, daha sonra da Siirt'e gidiyorlar. Daha sonra Türk Ordusunun Güney Kürdistan'daki operasyonlarına katılan grup bu operasyonlarda "bombardıman uçaklarındaki pilotlara yerden hedef hazırlama ve bunları lazer tabancalarının yardımıyla ayrıntılı olarak gösterme" görevini üstleniyorlar.
Aynı grup daha sonra 1998 baharında Arnavutluk'un başkenti Tiran yakınlarındaki bir MPRI kampına, daha sonra da Kosova sınırındaki Tropoya kampına aktarılıyor ve burada da UÇK birliklerine dağıtıldı.
Biraz hızlı bir trafik! Bosna-Bolu-Siirt-Güney Kürdistan ve Kosova...
Emperyalizmin provokasyon ve savaş mekanizması böyle işliyor...

 

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul