Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

Dr. Taylan Cihan

Ekim ayı ortalarında, çeşitli gazetelerde değişik sayfa ve boyutlarda çıkan “Sağlık Eylemlerinin Yargılanması”na ilişkin haberler, iki günlüğüne de olsa kamuoyuna yansıdı. 85 kişi hakkında ve toplam 255 yıl ceza istemiyle açılan “sağlıklı ortam olmadığı” için, duruşma ileri bir tarihe ertelendi.
5 Kasım ve 24 Aralık 2003 ile 10-11 Mart 2004 tarihlerinde yapılan “beyaz eylemler”de; “2004 sağlık bütçesinin % 5’e çıkarılması, herkese eşit ve ücretsiz sağlık hizmeti sağlanması, sağlığın satılık olmaktan çıkarılması, iş güvencesi” gibi istemler dile getirilmişti. Devletin bu eylemlere verdiği yanıt ise, onlarca kişiyi mahkeme karşısına çıkararak, gözdağı politikasını güncelleştirmekti. Açılan davanın kamuoyunu sadece iki gün meşgul etmiş olması, “sağlıklı yaşam hakkı”nın da sadece iki günle sınırlı olması gerektiğini göstermez elbette. Zira insan, doğumundan-ölümüne kadar geçen sürede, “sağlıklı yaşam hakkı”nı kullanabilmelidir.
Evet; halkın önemli kesimlerinin, işçilerin, memurların, emekçilerin, kadınların, öğrencilerin, çocukların vb. haklarını elde edemediği bir toplumda, “sağlıklı yaşam hakkı”nı ya da başka bir deyişle “hasta hakları”nı gündeme getirmek; ilk bakışta düşünülmesi, tartışılması ertelenebilir bir konu gibi görünse de, bu yaklaşım doğru değildir. Zira, insanların en temel haklarının “yaşama hakkı”, hatta “sağlıklı yaşama hakkı” olduğu düşünülürse; bu “birincil hak” üzerinde tartışmanın, konuşmanın birincil ödevlerden biri olduğu ortaya çıkar.

“Hasta Hakkı” Kullanımı
Biraz önce de değişik biçimde ifade ettiğimiz gibi; insan haklarının en önde geleni, “yaşam hakkı”dır! Bu hak, günümüzde doğumdan ve hatta kişinin ana rahmine düştüğü andan normal ömrünü tamamlayana kadar, “sağlıklı yaşama hakkı” olarak algılanmaktadır. Hasta hakları, insan haklarının bir alt grubudur; hasta hakları mücadelesi de, insanların sağlıklı yaşama hakkını elde etmesine çalışır. Bu hakkın kullanılması;
1-Hastalanmamak
2-Hastalanmama hakkını bir şekilde kullanamayıp hastalanan bireylerin en kısa zamanda iyileştirilerek sağlığına kavuşturulması olarak iki ana bölümde ele alınır.
Peki, insanların hastalanmama gibi bir hakkı olabilir mi? Ve bu hak; toplumdan, devletten, yönetenlerden talep edilebilir mi? Devletin asli görevlerinden biri, yurttaşlarının hastalanmamasını sağlamak olabilir mi? Yani, insanlar çıkıp da; “ben falanca hastalığa yakalanmamalıydım”, “filanca kalp hastalığı bende oluşmamalıydı”, “çocuğum hastalıklı, sakat doğmamalıydı” ya da “trafik kazası, iş kazası geçirmemeliydim”, “sinirlerim bozulmamalıydı”, “devlet mekanizması beni tüm hastalıklardan korumalıydı” diyebilir mi? Tüm bu soruların yanıtı; henüz bütün hastalıklar için olmasa bile, nedeni bilinmeyen ve bilimsel olarak henüz engellenemeyen çok küçük bir hastalık yüzdesi dışında, diğer tüm hastalıklar için “evet” olmalıdır. Yani devletin asli görevlerinden birisi de; hastalıklarla mücadele etmek ve yurttaşlarını hastalıklardan korumaktır.
Böyle diyoruz çünkü, günümüzde hastalık oluşturan nedenler bilinmekte ve bu nedenlerden bir çoğu da ortadan kaldırılabilmektedir! Bu gerçeğin altını, özellikle kalın çizgilerle çiziyoruz...

Hastalıklar Önlenebilir mi?
Hastalıkların nedenini, “takdir-i ilahidir”, “tanrının cezalandırmasıdır”, “elde olmayan nedenlerdir”, “kaderdir” gibi ortaçağ safsatalarını bir yana bırakarak şöyle açıklayabiliriz:
1-Soyaçekimle oluşan hastalıklar,
2-Doğuştan gelen hastalıklar
3-Mikroplarla oluşan hastalıklar
4-Beslenme yetersizliği ya da yanlış beslenme ile ilgili hastalıklar,
5-Doğa olayları; soğuk, sıcak, ışın, yıldırım, ısı, sel, deprem, heyelan vs. ile oluşan hastalıklar,
6-Çeşitli kazalar: trafik, iş, ev kazaları, elektrik çarpmaları, vb.
7-Silahlarla oluşan yaralanmalar: ateşli-ateşsiz silahlar, çeşitli (biyolojik, kimyasal vb.) bombalar, mayın vb.
8-Düşme, vurma, çarpma, suda boğulma olayları.
9-Alerjik hastalıklar.
10-Kötü çevre şartları nedeniyle oluşan hastalıklar.
11-Sigara, alkol, uyuşturucu vb. kötü alışkanlıklarla olan hastalıklar.
12-Nedeni bilinmeyen hastalıklar
olarak sınıflandırılabilir.
Soyaçekimle oluşan hastalıklar, yüksek oranda akraba evliliklerinde görülmektedir. Toplumda akraba evliliklerinin zararları anlatılarak toplum bilinçlendirildiğinde, akraba evliliklerinin önüne geçilerek, soyaçekim hastalıkları en aza indirilebilecektir.
Doğuştan gelen hastalıklar ise, hamileliğin başladığı andan itibaren; çocuğun ana karnındaki gelişmesi izlenerek saptanabilir ve gerekli girişim ve de tedavilerle bebeğin hastalıklı doğması engellenebilir.
Çevreyi mikroplardan arındırma, mikroplara karşı dayanıklılık sağlayan aşılama programlarının uygulanması.
Beslenme yetersizliğinin ortadan kaldırılması, yanlış beslenmenin önüne geçilmesi, gıda-besin kontrolü yapılarak zehirlenmelerin önüne geçilmesi.
Toplu ulaşım, trafiğe uygun araç ve yolların yapılması, sürücü eğitimi ile trafik kazaları en aza indirilebilir. Yine iş güvenliği ve hayatın her alanında kullanılan mekanik ve elektrikli araçların insana zarar vermeyecek şekilde tasarımı ve üretimi.
Toplumda barış ve huzur sağlanarak, insanların ateşli ve ateşsiz silahlardan arındırılmaları; lüzumsuz savaşlardan (haksız savaşlardan) kaçınılarak barışçıl politikalar üretilmesi ve savaş uygulamalarının önüne geçilmesi. Böylece harp yaralanmalarının önlenmesi.
Çevre şartlarının düzeltilerek ve mimari olanakları kullanarak; düşme, çarpma gibi olayların önüne geçilmesi.
Çevresel faktörlerden kaynaklı alerjik hastalıkların önlenebilmesi için, ekolojik düzenlemelere gidilmesi ve alerjisi bulunan insanların, kendilerine zarar vermeyecek ortamlarda yaşatılması.
Toplumda, barış, huzur ve kardeşlik duygularını yükselterek; insanları insanca yaşayabileceği ekonomik düzeye ulaştırmak ve bu sayede de kültürel, sosyal ihtiyaçlarını karşılayarak “sinirlerinin bozulması”nı vb. engellemek mümkündür.
İyi bir eğitim programıyla; sigara, alkol ve uyuşturucu kullanımının önüne geçilmesi.
Nedeni bilinmeyen hastalıklar üzerinde, yoğun bilimsel araştırmalar yapılarak, nedenlerinin ortaya konulmasını sağlamak gereklidir.
Ancak, tüm bu saydıklarımızın hiçbirinin para kazandıran, “kar getirici” bir işlem olmayıp; tam tersi, para harcatıcı, ekonomik alanda “zarar ettirici” işlemler olduğu ortadadır. Sorun, tam da buradan kaynaklanmaktadır. Her şeyi ama her şeyi metalaştıran, her eyleme, her olaya “kar getirir mi, zarar ettirir mi?” diye yaklaşan kapitalist sistemde, yeni versiyonuyla söylersek; “Yeni Dünya Düzeni”nde yukarıda saydığımız önlemlerin, belki elit kesimler için hariç, toplumun büyük kesimleri için alınamayacağı ortadadır.
Böyle diyoruz çünkü, kar getirmeyecek herhangi bir işleme el sürmemek, zarar ettirici her türlü olaydan kaçınmak, kapitalizmin ve Yeni Dünya Düzeni’nin vazgeçil(e)mez ilkelerindendir.
Biraz önce de ifade ettiğimiz gibi; insanları hastalıklardan koruyucu önlemler, sağlıklı yaşama hakkını sağlayacak düzenlemeler ancak devrimci sosyalist bir düzende yerine getirilebilir. Çünkü devrimci sosyalist düzen; insanı merkezine alır ve halkın sağlığı, mutluluğu ve refahı için var olan bir anlayışla örtüşür. Ve devrimci sosyalist düzen; diğer ekonomik faaliyetlerinden elde ettiği geliri (yaratılan “toplumsal değer” de diyebiliriz), gözünü kırpmadan halkın sağlığı için harcayabilen bir düzendir.
Diğer gerekçeler bir yana; insanların sadece kendilerinin, eşlerinin, çocuklarının, aile bireylerinin, dostlarının ve sevdiklerinin hastalanmaması ve de sağlıklı yaşama hakkına sahip olmaları için, sosyalist bir sistemi arzulamaları, sosyalist toplumun oluşturulması için, mücadele etmeleri gerekmektedir.

“Erken Tedavi” Olma Hakkı
Yazımızın bu bölümünde ise; “hasta olmama hakkı”nı kullanamayarak, ya da bu hakları ellerinden alınarak “hastalanan” insanların hakları üzerinde duracağız.
Hastalanan bir birey, henüz hastalığının belirtileri ortaya çıkmadan, hastalığının tespit edilerek, “erken tedavi” olma hakkına sahip olmalıdır. Bunun için toplumda özell11ikle riskli gruplarda düzenli sağlık taramaları yapılmalıdır. İnsanlar, bu haklarını talep etmelidir.
Herhangi bir hastalığı ortaya çıkan birinin çabuk ulaşılabilir, nitelikli ve ucuz, gerekirse parasız sağlık hizmeti alması esastır. Hastaya hizmet verecek sağlık kuruluşları, hastanın yakınında olmalıdır ya da hasta en hızlı nakil araçlarıyla sağlık kuruluşuna ulaştırılabilmelidir.
Sağlık kuruluşuna başvurmak için; sağlık karnesi, vizite kağıdı, sevk kağıdı vs. gibi bürokratik işlemler kaldırılmalı, ülke yurttaşı olduğunu belirten nüfus kağıdı her türlü işlem için yeterli olmalıdır. Hatta ülkede misafir olarak bulunan turist, diplomat vs. gibi yabancı ülke yurttaşları da sadece insan oldukları için bu haklardan yararlanabilmelidir.
Biliniyor ki, insanlar doğduğu andan itibaren renk, ulus, cinsiyet, dil, din vb. ayrımı gözetilmeden eşittirler ve sağlıklı yaşama hakkı da herkes için eşit bir biçimde uygulanmalıdır. Her aşamadaki sağlık kuruluşları, (sağlık ocaklarından, ileri “özel dal” hastanelerine kadar), iyi yetiştirilmiş sağlık personeline sahip olmalı ve çağın gerektirdiği modern tıbbi donanıma sahip olmalıdır.

Bilimsel ve Etik Tedavi Koşulları
Hasta, hiçbir dış etki altında kalmadan, bilimsel ve etik kararlar verebilen bir hekim tarafından bakılma hakkına sahiptir (Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi). Bu nedenle hasta, hiçbir siyasal veya sosyal baskı altında olmayan, iyi yetiştirilmiş, ekonomik sorunları çözümlenmiş tıbbi personel tarafından tedavi edilmelidir. Örneğin hastayı muayene, tedavi ya da ameliyat eden hekimin kafasında; “taksitlerini nasıl ödeyeceği”, hemşirenin kafasında “ev kirası” sorunu, personelin kafasında “çocuğunun defter-kitap” vb. gibi sorunlar olmamalı, bütünüyle kendilerini hastanın tedavisine verebilmelidirler.
Hasta, her aşamada, kendisinin anlayabileceği bir dille hastalığının gidişi konusunda bilgilendirilmeli, aydınlatılmalıdır. Gerekirse aynı bilgiler, hasta yakınlarına da verilmelidir. Hasta dosyaları, anlaşılabilir bir dille doldurulmalı ve hastanın incelemesine açık olmalıdır. Hastaya yapılacak her türlü tedavi ve işlem için, hastanın onayı alınmalıdır. Hastaneye yatırılan, hastaların tedavilerinin yanı sıra, hastalıklarının elverdiği ölçüde sosyal ve kültürel gereksinmeleri de giderilmelidir. Hasta, ziyaretçileriyle uygun şartlar altında görüşebilmeli; gazete, dergi, kitap, telefon, televizyon ve gerekirse bilgisayar, internet gibi olanaklardan yararlanabilmelidir.

“Parasal İlişki”
Ortadan Kaldırılmalı

Hasta ile hekim ve hastane arasındaki her türlü parasal ilişki ortadan kaldırılmalıdır. Hastanın ihtiyacı olan ilaç ve diğer iyileştirme araç ve gereçleri, hızlı şekilde, nitelikli olarak ve parasız sağlanmalıdır.
Hastaneler, adı üzerinde “hasta hane” yani “hasta evi” olmalı, kesinlikle kar amaçlı “sağlık işletmeleri” olmamalıdır. Hastalanıp, hastalığı dolayısıyla çalışamayan kişinin, kendisinin ve ailesinin geçimi toplum tarafından güvenceye alınmalıdır. Hastanın tedavisi sırasında; sevecen, güler yüzlü, bilimsel bir sağlık hizmeti sunulmalı ve acı çektirici, hırpalayıcı yöntemlerden kaçınılmalıdır. Hastanın hastalığı ile ilgili bilgiler, kesinlikle gizli tutulmalı, kendi onayı olmadan hiçbir şekilde açıklanmamalı, hastanın özel yaşamına saygı gösterilmelidir. Bir olumsuzlukla karşılaşan hastanın yakınma, hakkını arama ve “başvuru hakkı” olmalı ve bu haklar, işlerliğe kavuşturulmalıdır.
Bu listeyi, daha da uzatmak mümkündür. Hasta hakları konusu; tıp, hukuk ve etik disiplinlerini yakından ilgilendiren bir konudur. Konuya daha ayrıntılı bir yaklaşımın, bu yazının sınırlarını aşıp; tıp, hukuk ve etikle ilgili yazı çalışmalarının alanlarına gireceği düşüncesiyle, okuyucuya, konunun yazdıklarımızdan daha ayrıntılı bir içeriğe sahip olduğunu belirtmekle yetiniyoruz.
Hasta hakları ile ilgili, sadece yukarıda değindiğimiz maddelerin bile toplumun tüm kesimleri için, sosyalist olmayan bir sistem içinde uygulanabilirliği olmadığını, kapitalizm ve sosyalizm hakkında asgari bilgiye sahip olan kişiler dahi hemen kavrayabileceklerdir…

HAYAD
Hasta haklarını korumak, savunmak ve gündeme getirmek üzere, İstanbul, İzmir, Adana ve Antalya’da “Hasta ve Hasta Yakını Hakları Dernekleri” kısa adıyla HAYAD’lar kurulduğunu ve Ankara, Trabzon, Gaziantep vb. illerde de kuruluş çalışmalarının sürdürüldüğünü biliyoruz. Bu tür demokratik kitle örgütlerinin kuruluşlarının son derece yararlı olduğu düşüncesindeyiz.
HAYAD’lara, çalışmalarında başarılı olmalarını ve yurt geneline yayılmalarını diliyoruz. Bu derneklerin kurucu, yönetici ve üyelerine başarılar dilemekle birlikte, amaçlarına ancak ve ancak sosyalist bir toplumda ulaşabileceklerini anımsatmak isteriz. Yukarıda da belirttiğimiz gibi; insanı merkezine alan ve halkın sağlığı için her türlü olanağı sağlayan sosyalist düzen; sağlıklı yaşam hakkının gerçek anlamıyla işlerliğe kavuşturulmasını sağlayacaktır!...

 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul