|
|
|
|
Bütün
Emperyalist Saldırıların
Eninde Sonunda Gelip
Dayanacağı Yer:
Stalingrad
|
“Alman
çapulcular, SSCB halklarını yok edecek bir savaş
istiyorlar. Peki öyleyse, Almanlar birilerinin yok
edileceği bir savaş istiyorlarsa, bunu onlardan
esirgemeyeceğiz!” 6 Kasım 1941’de, Ekim Devrimi’nin
24. yılında böyle diyordu Stalin.
Oysa 21 Haziran 1941’de beşbin savaş uçağının desteğinde
190 tümenden oluşan muazzam bir askeri güçle “Barbarossa”
harekatını başlattığında Hitler, zaferden son derece
emindi. Hatta o kadar ki, bölgedeki soykırımın nasıl
yürütüleceği, bu topraklara yerleştirilecek 10 milyon
Almanın komünistlerden temizlenmiş bu toprakları
nasıl “imar” edeceği ayrıntılarıyla planlanmıştı.
“Tek bir darbede ezmek!” Hitler’in Sovyetlere karşı
saldırı planı buydu. Gerçekten de ilk anlarda işler
Alman planlarına uygun gibi gidiyordu. Zaten o güne
kadar Rusya topraklarını işgal etmek isteyenler
hep aynı şeyle karşılaşmıştı; uçsuz bucaksız steplerde
ordular büyük bir hızla ilerliyorlar ve büyük bir
hızla kent kapılarına gelip dayanıyorlardı. Ama
sonra? Rusya’ya girmek kolaydı biraz ama “çıkış”
epey zor oluyordu. İlk üç haftada Almanlar bütün
cephelerde 500 kilometreden fazla bir mesafeyi geçmişlerdi
bile. Birçok Sovyet Cumhuriyeti işgal edilmiş, Leningrad
kuşatılmıştı. Kızılordunun kahramanca direnişine
rağmen Alman birlikleri sonraki aylarda da ilerlemesini
sürdürmüş ve Odesa, Kiev, Sivastopol gibi kentleri
işgal ederek Moskova önlerine dayanmıştı. Artık
Sovyet ülkesinin her santimi bir direniş alanıydı.
Ağır bombardıman ve açlığa karşın 900 gün direnen
Leningrad halkı, Ekim Devrimi’nin başkentini Nazilere
teslim etmiyor, Odesa iki ay, Sivastopol 250 gün
direnerek işgalcilere kök söktürüyordu.
“Her karış toprağı savunmak ve kanının son damlasına
kadar savaşmak!” Kızılordu ve Sovyet halkının sloganı
buydu artık.
Ekim Devrimi’nin yıldönümü olan 7 Ekim’de Kızıl
Meydan’a Gamalı Haçlı bayraklarını asma niyetinde
olan Nazi birlikleri, Moskova önlerinde ilk şamarı
yedi. Yüzbinlerce Moskovalı, işçiler, gençler, öğrenciler,
aylarca süren bir direnişten sonra Kasım sonlarında
Alman ordusunu püskürttüler. Mozkova banliyölerine
giren tek Alman birliği ise fabika işçilerinin çekiçleriyle
karşılaşmıştı. Nihayet 8 Aralık’ta Hitler, Moskova
yenilgisini kabul etmişti.
1942 Baharında Kırım Yarımadası ve Harkov’u alan
Alman birlikleri, Kafkasya’yı ele geçirmek üzere
Güneyden saldırıya geçtiler. Kafkasya’nın petrol
kaynakları ele geçirilerek Sovyet Ordusu hareketsiz
bırakılmak isteniyordu. 17 Temmuz’da Alman Kuvvetleri
Stalingrad’ı zorlamaya başladılar. Böylece Volga
ile birlikte Kafkasya yolundaki son engel de aşılmış
olacaktı. Ancak, Stalingrad Almanlar için ele geçirilmesi
güç bir kale, geçilmez bir cephe haline geldi. Savunma
Halk Komiserliği 28 Temmuz tarihli 227 numaralı
emrinde “bir adım bile geri gidilmemesini” söylüyordu.
Savunmada, işçiler ve Komsomol (Komünist Gençlik
Birliği) üyeleri askeri birlikler ile birlikte çarpışmalara
katıldılar.
Alman ordusu Eylül ortalarında kentin bir bölümüne
girmeyi başardığında ise sokak çarpışmaları başladı.
Genç, yaşlı, kadın, erkek bütün kent halkı bu çarpışmalara
katıldılar. Çok ağır kayıplar veren Nazi birlikleri
ancak 3-5 kilometre ilerleyebiliyorlardı.
Bir Alman subayı yazdığı mektupta şöyle diyordu:
“Volga’ya ulaşmamıza yalnızca bir kilometre var,
fakat bu bir kilometreyi bir türlü geçemiyoruz.
Bu bir kilometre için yapılan savaş bütün Fransa’nın
ele geçirilmesi için yapılan savaştan daha uzun
sürdü.”
Kuşatma ve sokak çatışmaları süresince Almanlar
kenti karadan ve havadan bombaladılar. Kuşatma süresince
Sovyet birliklerinin elinde olan kesimin her kilometresi
için 100 bin havan ya da top mermisi harcanmıştı.
Bu kadar şiddetli bombardıman altında ve bu yıkıntıların
arasında yaşayan insanların olması inanılmaz gibi
görünüyordu. Ancak, Stalingrad savunmacıları yıkıntıların
arasında hem yaşıyor hem de savaşıyorlardı. Hitler
nutuklarında Stalingrad’ın ele geçirildiğini, “kent
sokaklarındaki hayaletlerin kısa zamanda temizleneceğini”
söylerken, her yıkıntının arkasından Almanlara ateş
eden bir savunmacı çıkıyordu. Alman panzerleri yıkıntıların
arasında tıkanıp kalıyor, onları kurtarmak Almanlar
için ayrı bir sorun oluyordu. Stalingrad halkı tek
tek her ev için çarpışıyor, hatta Almanların alt
katlarını ele geçirdikleri binaların üst katlarındakiler,
cephaneleri bitene kadar, saatlerce günlerce çarpışmaya
devam ediyorlardı.
Son mermiye dek direnmek!
Stalingrad halkının yaptığı buydu. Kent halkı, Sovyet
birliklerinin karşı saldırısına kadar geçen sürede
140 gün çarpıştı ve direndi. Stalingrad adı bütün
dünyadaki anti-faşistler için “direniş” ile eş anlamlı
olarak kullanılmaya başlanmış, bütün dünyada bir
efsane olmuştu. Temmuz’dan Kasım’a kadar süren savunma
sırasında Almanlar Stalingrad’da 700 bin asker,
1000 tank ve 1400 uçak kaybetti.
Kasım sonlarında başlayan Sovyet karşı taarruzu
Alman ordularının kuşatılması ile sonuçlandı. 1
Şubat’ta Stalingrad cephesi komutanı Von Paulus
teslim oldu. Paulus II. Dünya Savaşı’nda esir edilen
ilk Alman Mareşali oluyordu. Paulus ile beraber
24 general ve 2500 subayın da aralarında olduğu
91 bin asker de esir alınmış, çok sayıda Alman malzemesi
ele geçirilmişti. Stalingrad zaferi II.Dünya Savaşı’nda
bir dönüm noktası, Almanların yenilgisinin başlangıcı
oldu.
Stalingrad dönemecinden sonra artık Alman ordusunun
süngüsü düşmüştü. Hitler, son şansını, güneyden,
Harkov ile Orel arasından yapılacak bir saldırı
ile Moskova’ya giden yolların kesilmesine ve böylelikle
bütün güney cephesinin ezilmesine bağlamış ve oraya
yüklenmişti. Almanlar savaşın en büyük gücünü Kursk
önlerinde topladılar. Öyle ki, bütün Avrupa’daki
Alman tank birliklerinin üçte biri bu cephede toplanmıştı.
Hitler 15 Nisan’da “bu saldırının çok büyük bir
önem taşıdığını” söylüyor, “en iyi birliklerini,
en iyi silahların, en iyi komutanların ve mümkün
olan en büyük miktarda cephanenin Kursk’a gönderilmesi”
emrini veriyordu. 1943 yazında başlayan savaşta
iki taraftan 4 milyon asker, 13 bin tank ve 12 bin
uçak çarpıştı. Almanlar yarım milyon asker, 1500
tank ve 3700 uçak kaybederek bozguna uğradılar.
50 gün süren Kursk savaşı, müttefiklerin “Sovyetlerin
zaferlerini kış koşullarına bağlı olduğu, Kızılordu’nun
yazın savaşamayacağı” biçimindeki önyargılarını
da yıktı. Bu zaferden sonra artık inisiyatif Kızılordu’ya
geçmişti. Almanlar bütün cephelerde savunmaya geçtiler.
Ancak, bu savunma da başarılı olamadı. Kursk savaşından
sonraki bir yıl içinde Sovyet topraklarının tamamı
işgalden kurtarılacak, yıldırım hızıyla ve Nazi
birliklerini eze eze ilerleyen Kızılordu, her adımda
yerel partizan güçleriyle de birleşerek Berlin’e
dek ulaşacaktı.
1 Mayıs 1945 günü Alman parlamento binası Reichstag’ın
çatısında orak-çekiçli kızıl bayrağı dalgalandıranlar,
kuşkusuz Stalingrad’ın kahraman halkına çok şey
borçluydular.
|
|
|
|
|
|
|
|