Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

Bütün canlı türlerinin yavruları arasında, bakımı en zor olan herhalde insanındır. Doğumdan başlayarak sürekli gözetilmesi, her aşamada hayatla bağının kurulması, hiç durmaksızın eğitilmesi gerekir. Ve bu büyütme-eğitme sürecinde her zaman, şu ya da bu aşamanın “çok zor” olduğundan, bir sonraki aşamada her şeyin “daha kolaylaşacağı”ndan söz edilir. Oysa bu, çok safça bir düşüncedir ve bu varsayım gerçek hayatta hiçbir anlam ifade etmez. Çeşitli sıkıntılardan geçerek ulaşılan her yeni aşama (emekleme, yürüme, konuşma, vb..) aslında kendi sorunlarını ve sıkıntılarını da birlikte getirir ve bu kez bu yeni sorunlara yeni çözümler bulunmaya çalışılır.
Siyasi hareketlerin gelişmeleri de biraz bu örneğe benzer. Belirli bir perspektif ve program üzerinden yürürken, hep şu ya da bu aşama geçildiğinde sorunların azalacağını ve bir düzlüğe çıkılacağını düşünürsünüz. Çoğunlukla bu durum, politik hareketlerin iç tartışmalarında “kilit sorun” gibi kavramlarla ifade edilir; çünkü gerçekten de şu ya da bu sorun aşılamadığında kelimenin gerçek anlamında “kilitleyici” bir etki yapar ve sizin bir sonraki adımı atmanızı belki imkânsız kılmaz ama geciktirir. Bazen bu “kilit sorun”, kurumlaşmadır, bazen örgütsel altyapının inşasıdır, bazen kadroların yeterli hale getirilmesidir, mali sorunların çözülmesidir, vb. vb. Bütün dikkat ve enerji bu sorunların çözümüne yöneltilir ve bunlar aşıldığında bir eşik noktasını atlayacağımız düşünülür. Esasen bu düşünce doğrudur da, siyasal çalışma her zaman böylesi aşamalara, program hedeflerine bağlı olarak yürür ve ciddi sonuçlara ancak böyle bir mantıkla ulaşılır. Ama öte yandan, her seferinde yeni bir noktaya gelindiğinde, gerçeğin tam olarak böyle olmadığını da öğreniriz; çünkü bu kez önümüze yeni aşamanın yeni sorunları çıkmıştır ya da eskiden beri var olan sorunlardan bazıları daha fazla önem kazanmıştır...
Devrimci sosyalist hareket, geleceği örme yolunda kararlı adımlar atarak yürüyor. Bunlar, belki henüz büyük adımlar değildir; henüz yeterince hızlı yürüdüğümüzü ve önümüze koyduğumuz devasa hedeflerle güncel durumumuzun birbirine denk düştüğünü de söyleyemeyiz; ne abartı ne küçümseme, ama kesin olan şey, kimi önemli başlangıç adımlarının atıldığı, yolumuzun aydınlık olduğu ve bizim bu yolda yürümekte ısrarlı ve kararlı olduğumuzdur.
Devrimci sosyalist hareket, bu yol ile ilgili bir siyasal perspektif sorununa sahip değildir. Yalnızca bütün yürüyüşümüzün temelini oluşturan stratejik çizgi konusunda değil, pratik politik çalışma programı bağlamında da kaba hatlarıyla ortaya konulmuş bir çerçeve mevcuttur. Günlük pratik içinde önümüze çıkan sorunlar ise artık belirsizlik ve dağınıklıkla ilgili değil, yapmak istediklerimize yetişememe sorunuyla ilgilidir. Daha açık bir ifadeyle söylersek eğer, devrimci sosyalizm bugün “ne yapılacağı” ve “nasıl yapılacağı” konusunda bir belirsizlik içinde değildir; onun bugünkü asıl sorunu, yapılacak olanların “kiminle” ve “hangi olanaklarla” yapılacağı sorusuyla ilgilidir. Yukarıdaki “aşamalar” ve “kilit sorunlar” söylemine geri dönerek söylediklerimizi daha da netleştirmek istersek, (bir dizi başka sorunun yanında) bugünün sorunu esas olarak yeterli insan ya da başka bir deyişle kadro sorunudur. Evet, belki de kadro sorununun sosyalist hareketin tarihinde her zaman önemli bir yer tuttuğu ve konu üzerine ciltler dolusu yazı yazıldığı söylenebilir ve bu elbette doğrudur; ama yeniden inşadan ve “sıçrama”dan söz ediyorsak eğer, aynı zamanda “kurucu kadro”dan söz ediyoruz demektir ve “kurucu kadro” kavramı politik hareketlerin tarihinde her zaman özel bir yer işgal eder. Aslında devrimci harekette “normal zamanlar” kavramı yoktur, yazımızın başından beri anlatmaya çalıştığımız gibi her aşama kendine özgü nitelikler taşır ve yapılan iş her zaman “olağanüstü” çabaların ürünüdür. Ancak yine de yeniden inşa süreçleri özeldir ve bu süreçlerin ihtiyacı olan kadro tipi de farklıdır. Ondan beklenen yalnızca devrimci çalışmanın alışılmış biçimleri değil, daha üst düzeyde bir performans, sıçrama yaratıcı bir çalışma temposudur. Daha da önemlisi, ondan, kendi çalışma alanının ötesinde, aynı zamanda hareketin genel gidişine, yürüyüşün sorunlarına ilişkin yaratıcı fikirler de daha fazla beklenir. Bütün yanlış anlamaları bertaraf etmek için kalın çizgilerle vurgulamak gerekir ki, esasında hareketin insanlarının sürecin genel tablosu üzerine ürettikleri fikirler ve yaptıkları katkılar, hiçbir istisna kabul etmeksizin bugünden komünizme dek bütün bir sürecin asli unsurudur ve devrimci sosyalist hareket bu sürecin her noktasında kendisini böyle bir “kolektif akıl” üzerine inşa edecektir. Yukarıda sözünü ettiğimiz özel aşamanın ayırt edici özelliği ise her başlangıç aşamasının kendine özgü güçlükleri ile ilgilidir; hedefler büyük, güçler ve olanaklar zayıftır, dolayısıyla hareketin her insanına daha fazla görev ve sorumluluk düşer, olanla olması gereken arasındaki çelişki sadece fiziki anlamda değil zihinsel anlamda da gösterilecek yüksek bir performansla aşılabilir.
Ve en önemlisi, bu “kurucu kadro”, büyük ölçüde kendi iç dinamiğine yaslanmak; yapıdan aldıklarının üzerine kendi yaratıcı gelişmesini inşa etmek, bilinen eğitim biçimlerini aşarak öz-sorumluluk duygusuyla düzeyini yükseltmek zorundadır. Daha açık bir deyişle söylersek, o, okulda öğrendikleriyle yetinmeyip kütüphane kapılarını aşındıran bir öğrenci gibidir. Şüphesiz devrimci teorik-politik eğitim sonuçta merkezi olarak örgütlenen ve yönlendirilen bir şeydir ama sürecimizin ihtiyaç duyduğu kadro tipi bu kadarıyla yetinemez. Daha iyi bir benzetme yapılırsa eğer, günümüzün devrimci sosyalist kadrosu, erkenden hayata atılmak zorunda olan yoksul çocuklarına benzer. O, geniş zaman dilimlerinde bütün okulları ferah ferah bitirmeyi, hatta arada “çift-dikiş” yapmayı ve sonra nihayet olgunlaşıp işe başlayıp “eve ekmek getirmeyi” bekleyemez. Bir an önce hayata atılmalı, öğrenmesi gerekenleri hızla öğrenip sınıfları çifter çifter atlamalı ve zor koşullarda kendisini var etmek isteyen ailenin direklerinden biri olmalıdır. Aile kendisini zor koşullarda inşa etmektedir; büyümek ve kendisini hayatın içinde bir güç haline getirmek istemektedir, ancak -bütün diğer şeylerin yanında- bu inşanın yükünü taşıyacak erişkin insanlara ihtiyacı vardır. Büyük bir çoğunluğu henüz ortalama düzeyde yeterliliğe sahip olan çocuklarla ise bunu yapması oldukça zordur. Bunun için gerekli olan, bir işin gönül rahatlığıyla emanet edilebileceği, bir alana gittiğinde başarısından az çok emin olunan inisiyatifli aile bireyleridir. Bunun için gerekli olan (asla mükemmel insanlardan söz etmiyoruz), asgari düzeyde sorumluluk alan ve görev bilinciyle davranan, bunun için kendisini hazırlayan aile bireyleridir. Böyle bireylerin yaratılması elbette kolay değildir ve yıllarca süren kesintisiz çabalarla mümkündür; çünkü bu olgunlaşma salt teorik-politik bir şey değildir, aynı zamanda insan kişiliklerinin de olgunlaşıp oturmasıdır ve bilindiği gibi bugünün parçalanmış dünyasında kişiliklerin oturması pek kolay olmamaktadır. Bütün bunları biliyoruz; ama sorun şu ki, sözünü ettiğimiz aile rahat rahat harcayabileceği uzun yıllara sahip değildir, ne kendisinin de de hayatın buna tahammülü vardır. O, bir an önce kendi geleceğini inşa etmek, evlerinin temellerini atmak, tuğlalarını dizmek, kiremitlerini hazırlamak istemektedir. Üstelik bu aile, “bir an önce başımızı sokacak bir yer olsun” telaşıyla bir gecekondu inşası peşinde de değildir; hızlı ama düzgün bir iş yapmak istemektedir. Önüne büyük hedefler koymuştur, ortalamayı aşmak, günümüzün gerileme ortamını tersine çeviren bir dalga yaratmak istemektedir.
Sözü hiç uzatmadan açıkça söyleyelim, böyle bir ailenin herhangi bir üyesi, bütün bu sorunların ve zorunlulukların bir kez farkına vardıktan sonra artık bekleyemez. Bugünün dünyasında ve Türkiye’sinde mevcut manzarayı açık bir bilinçle gören ve bu manzaranın değişmesi gerektiğini bilmekle yetinmeyip bunun nasıl yapılacağı konusunda da belirgin bir çizgiye sahip olan insanlar, bundan ötesi için en büyük çabanın bizzat kendilerine düştüğünü bilmelidirler. Yaratıcı bir çalışma, hayattan öğrenme, inisiyatif ve sorumluluk alma böyle devrimcilerin temel nitelikleridir. Mahir Çayan’ın pek bilinmeyen yazılarından birinde (Kültür Sorunu yazısı Bütün Yazılar’ın kimi baskılarında yoktur) söyledikleri bu bakımdan çok önemlidir: “Yürüyen devrim arabasına ben de bir omuz vereyim, benim de payım olsun işte, biçimindeki tutum tümüyle mekanik bir tutumdur. Bu tutum kişiyi edilgenliğe iter. Zor anlarda ise dönekliğe götürür. Sorun, arabanın itilme eylemine katılma durumu değil, tüm olanakların seferberliği ve devrim için sorumluluk yüklenebilme sorunudur.”
Yeterince açık; yukarıda tanımlanan, devrimci sosyalizmin günümüzdeki ihtiyacından başkası değildir. Devrimci sosyalizm, tam da işte böyle bir insan tipine, “arabanın itilmesi eylemine katılmak”la yetinmeyen, direksiyona geçmeye aday olan, her bulunduğu alanda hiç ara vermeksizin kendisini eğiten, her bulunduğu alanda inisiyatif yüklenip yapılan işe kendi yaratıcı fikirlerini ve pratiğini katan, kapıdan girdiğinde fark yaratıp çıktığında arkasında ciddi bir birikim bırakan, hangi alanda olursa olsun sürece sadece dahil olmakla yetinmeyip mutlaka düzeyi yükselten insan tipine ihtiyaç duymaktadır. Öyle ki, ondan söz edildiğinde, o herhangi bir alanda herhangi bir işle görevli olduğunda güven verici bir rahatlık oluşsun. “Kilit sorun” derken kastımız da işte budur; çok pratik olarak ve kolayca anlaşılabilecek bir dille söylenirse eğer, yukarıdaki insan tipinin giderek artması, bir siyasi hareketin elini rahatlatır ve yeni aşamaları inşa edebilmek için gerekli olan güveni sağlar. Çünkü o zaman halen yürümekte olan çalışma konusunda belli bir güven duygusuna ulaşırsınız ve bu duyguyla günlük pratik kargaşadan biraz uzaklaşıp yeni adımları planlayabilirsiniz, ki bu tek tek insanların hayatlarında olduğu gibi örgütlerin hayatlarında da zorunludur, ancak bir an durup geriye çekildiğinizde soyutlama yapabilme olanağına kavuşursunuz. Böyle bir yeterlilik ve zenginliğe ulaşamadığınızda ise her küçük soruna tek tek eğilmek zorunda kalan, her alana ilişkin kaygılar taşıyan bir yapınız olur ve bu da her şeyden önce zihinsel bir yüktür. Bu yük ise sağlıklı düşünmeyi engeller ve yapıyı her yana koşuşturup yarım yarım bir yığın işle uğraşırken gelecek tasarımı yapamayan bir noktaya getirir.
Ta en başından beri ısrarla vurguluyoruz: Devrimci sosyalizm, kimsenin belli bir boy sırasını aşamadığı bir sol yelpazenin sıradan bir parçası olmak istemiyor. Devrimci sosyalizmin kendi hedefleri için ortaya koyduğu çıta yüksekliği bir “devrim hareketi” olma noktasıdır ve daha azına da razı değildir. Yukarıda söylediklerimizi sıradan olgular olmaktan öteye taşıyıp “kilit sorun” haline getiren işte bu perspektiftir. Bunun içinse yalnızca doğru teorik açılımlar ve politik programlar yetmez, her şey eninde sonunda bütün bunları hayata geçirme yeteneğine sahip kurumlaşmalara, olanaklara ve insanlara bağlıdır. Kısacası devrimci sosyalistler açısından sorun, bugün gelinen noktada içsel bir seferberliğin başarılması sorunudur.
“Arabanın itilme eylemine katılmak...”
İyi sürücülere ihtiyacımız varken bu kadarıyla yetinemeyiz....







 


 





 


 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul