Bütün canlı türlerinin yavruları arasında, bakımı
en zor olan herhalde insanındır. Doğumdan başlayarak
sürekli gözetilmesi, her aşamada hayatla bağının
kurulması, hiç durmaksızın eğitilmesi gerekir.
Ve bu büyütme-eğitme sürecinde her zaman, şu ya
da bu aşamanın “çok zor” olduğundan, bir sonraki
aşamada her şeyin “daha kolaylaşacağı”ndan söz
edilir. Oysa bu, çok safça bir düşüncedir ve bu
varsayım gerçek hayatta hiçbir anlam ifade etmez.
Çeşitli sıkıntılardan geçerek ulaşılan her yeni
aşama (emekleme, yürüme, konuşma, vb..) aslında
kendi sorunlarını ve sıkıntılarını da birlikte
getirir ve bu kez bu yeni sorunlara yeni çözümler
bulunmaya çalışılır.
Siyasi hareketlerin gelişmeleri de biraz bu örneğe
benzer. Belirli bir perspektif ve program üzerinden
yürürken, hep şu ya da bu aşama geçildiğinde sorunların
azalacağını ve bir düzlüğe çıkılacağını düşünürsünüz.
Çoğunlukla bu durum, politik hareketlerin iç tartışmalarında
“kilit sorun” gibi kavramlarla ifade edilir; çünkü
gerçekten de şu ya da bu sorun aşılamadığında
kelimenin gerçek anlamında “kilitleyici” bir etki
yapar ve sizin bir sonraki adımı atmanızı belki
imkânsız kılmaz ama geciktirir. Bazen bu “kilit
sorun”, kurumlaşmadır, bazen örgütsel altyapının
inşasıdır, bazen kadroların yeterli hale getirilmesidir,
mali sorunların çözülmesidir, vb. vb. Bütün dikkat
ve enerji bu sorunların çözümüne yöneltilir ve
bunlar aşıldığında bir eşik noktasını atlayacağımız
düşünülür. Esasen bu düşünce doğrudur da, siyasal
çalışma her zaman böylesi aşamalara, program hedeflerine
bağlı olarak yürür ve ciddi sonuçlara ancak böyle
bir mantıkla ulaşılır. Ama öte yandan, her seferinde
yeni bir noktaya gelindiğinde, gerçeğin tam olarak
böyle olmadığını da öğreniriz; çünkü bu kez önümüze
yeni aşamanın yeni sorunları çıkmıştır ya da eskiden
beri var olan sorunlardan bazıları daha fazla
önem kazanmıştır...
Devrimci sosyalist hareket, geleceği örme yolunda
kararlı adımlar atarak yürüyor. Bunlar, belki
henüz büyük adımlar değildir; henüz yeterince
hızlı yürüdüğümüzü ve önümüze koyduğumuz devasa
hedeflerle güncel durumumuzun birbirine denk düştüğünü
de söyleyemeyiz; ne abartı ne küçümseme, ama kesin
olan şey, kimi önemli başlangıç adımlarının atıldığı,
yolumuzun aydınlık olduğu ve bizim bu yolda yürümekte
ısrarlı ve kararlı olduğumuzdur.
Devrimci sosyalist hareket, bu yol ile ilgili
bir siyasal perspektif sorununa sahip değildir.
Yalnızca bütün yürüyüşümüzün temelini oluşturan
stratejik çizgi konusunda değil, pratik politik
çalışma programı bağlamında da kaba hatlarıyla
ortaya konulmuş bir çerçeve mevcuttur. Günlük
pratik içinde önümüze çıkan sorunlar ise artık
belirsizlik ve dağınıklıkla ilgili değil, yapmak
istediklerimize yetişememe sorunuyla ilgilidir.
Daha açık bir ifadeyle söylersek eğer, devrimci
sosyalizm bugün “ne yapılacağı” ve “nasıl yapılacağı”
konusunda bir belirsizlik içinde değildir; onun
bugünkü asıl sorunu, yapılacak olanların “kiminle”
ve “hangi olanaklarla” yapılacağı sorusuyla ilgilidir.
Yukarıdaki “aşamalar” ve “kilit sorunlar” söylemine
geri dönerek söylediklerimizi daha da netleştirmek
istersek, (bir dizi başka sorunun yanında) bugünün
sorunu esas olarak yeterli insan ya da başka bir
deyişle kadro sorunudur. Evet, belki de kadro
sorununun sosyalist hareketin tarihinde her zaman
önemli bir yer tuttuğu ve konu üzerine ciltler
dolusu yazı yazıldığı söylenebilir ve bu elbette
doğrudur; ama yeniden inşadan ve “sıçrama”dan
söz ediyorsak eğer, aynı zamanda “kurucu kadro”dan
söz ediyoruz demektir ve “kurucu kadro” kavramı
politik hareketlerin tarihinde her zaman özel
bir yer işgal eder. Aslında devrimci harekette
“normal zamanlar” kavramı yoktur, yazımızın başından
beri anlatmaya çalıştığımız gibi her aşama kendine
özgü nitelikler taşır ve yapılan iş her zaman
“olağanüstü” çabaların ürünüdür. Ancak yine de
yeniden inşa süreçleri özeldir ve bu süreçlerin
ihtiyacı olan kadro tipi de farklıdır. Ondan beklenen
yalnızca devrimci çalışmanın alışılmış biçimleri
değil, daha üst düzeyde bir performans, sıçrama
yaratıcı bir çalışma temposudur. Daha da önemlisi,
ondan, kendi çalışma alanının ötesinde, aynı zamanda
hareketin genel gidişine, yürüyüşün sorunlarına
ilişkin yaratıcı fikirler de daha fazla beklenir.
Bütün yanlış anlamaları bertaraf etmek için kalın
çizgilerle vurgulamak gerekir ki, esasında hareketin
insanlarının sürecin genel tablosu üzerine ürettikleri
fikirler ve yaptıkları katkılar, hiçbir istisna
kabul etmeksizin bugünden komünizme dek bütün
bir sürecin asli unsurudur ve devrimci sosyalist
hareket bu sürecin her noktasında kendisini böyle
bir “kolektif akıl” üzerine inşa edecektir. Yukarıda
sözünü ettiğimiz özel aşamanın ayırt edici özelliği
ise her başlangıç aşamasının kendine özgü güçlükleri
ile ilgilidir; hedefler büyük, güçler ve olanaklar
zayıftır, dolayısıyla hareketin her insanına daha
fazla görev ve sorumluluk düşer, olanla olması
gereken arasındaki çelişki sadece fiziki anlamda
değil zihinsel anlamda da gösterilecek yüksek
bir performansla aşılabilir.
Ve en önemlisi, bu “kurucu kadro”, büyük ölçüde
kendi iç dinamiğine yaslanmak; yapıdan aldıklarının
üzerine kendi yaratıcı gelişmesini inşa etmek,
bilinen eğitim biçimlerini aşarak öz-sorumluluk
duygusuyla düzeyini yükseltmek zorundadır. Daha
açık bir deyişle söylersek, o, okulda öğrendikleriyle
yetinmeyip kütüphane kapılarını aşındıran bir
öğrenci gibidir. Şüphesiz devrimci teorik-politik
eğitim sonuçta merkezi olarak örgütlenen ve yönlendirilen
bir şeydir ama sürecimizin ihtiyaç duyduğu kadro
tipi bu kadarıyla yetinemez. Daha iyi bir benzetme
yapılırsa eğer, günümüzün devrimci sosyalist kadrosu,
erkenden hayata atılmak zorunda olan yoksul çocuklarına
benzer. O, geniş zaman dilimlerinde bütün okulları
ferah ferah bitirmeyi, hatta arada “çift-dikiş”
yapmayı ve sonra nihayet olgunlaşıp işe başlayıp
“eve ekmek getirmeyi” bekleyemez. Bir an önce
hayata atılmalı, öğrenmesi gerekenleri hızla öğrenip
sınıfları çifter çifter atlamalı ve zor koşullarda
kendisini var etmek isteyen ailenin direklerinden
biri olmalıdır. Aile kendisini zor koşullarda
inşa etmektedir; büyümek ve kendisini hayatın
içinde bir güç haline getirmek istemektedir, ancak
-bütün diğer şeylerin yanında- bu inşanın yükünü
taşıyacak erişkin insanlara ihtiyacı vardır. Büyük
bir çoğunluğu henüz ortalama düzeyde yeterliliğe
sahip olan çocuklarla ise bunu yapması oldukça
zordur. Bunun için gerekli olan, bir işin gönül
rahatlığıyla emanet edilebileceği, bir alana gittiğinde
başarısından az çok emin olunan inisiyatifli aile
bireyleridir. Bunun için gerekli olan (asla mükemmel
insanlardan söz etmiyoruz), asgari düzeyde sorumluluk
alan ve görev bilinciyle davranan, bunun için
kendisini hazırlayan aile bireyleridir. Böyle
bireylerin yaratılması elbette kolay değildir
ve yıllarca süren kesintisiz çabalarla mümkündür;
çünkü bu olgunlaşma salt teorik-politik bir şey
değildir, aynı zamanda insan kişiliklerinin de
olgunlaşıp oturmasıdır ve bilindiği gibi bugünün
parçalanmış dünyasında kişiliklerin oturması pek
kolay olmamaktadır. Bütün bunları biliyoruz; ama
sorun şu ki, sözünü ettiğimiz aile rahat rahat
harcayabileceği uzun yıllara sahip değildir, ne
kendisinin de de hayatın buna tahammülü vardır.
O, bir an önce kendi geleceğini inşa etmek, evlerinin
temellerini atmak, tuğlalarını dizmek, kiremitlerini
hazırlamak istemektedir. Üstelik bu aile, “bir
an önce başımızı sokacak bir yer olsun” telaşıyla
bir gecekondu inşası peşinde de değildir; hızlı
ama düzgün bir iş yapmak istemektedir. Önüne büyük
hedefler koymuştur, ortalamayı aşmak, günümüzün
gerileme ortamını tersine çeviren bir dalga yaratmak
istemektedir.
Sözü hiç uzatmadan açıkça söyleyelim, böyle bir
ailenin herhangi bir üyesi, bütün bu sorunların
ve zorunlulukların bir kez farkına vardıktan sonra
artık bekleyemez. Bugünün dünyasında ve Türkiye’sinde
mevcut manzarayı açık bir bilinçle gören ve bu
manzaranın değişmesi gerektiğini bilmekle yetinmeyip
bunun nasıl yapılacağı konusunda da belirgin bir
çizgiye sahip olan insanlar, bundan ötesi için
en büyük çabanın bizzat kendilerine düştüğünü
bilmelidirler. Yaratıcı bir çalışma, hayattan
öğrenme, inisiyatif ve sorumluluk alma böyle devrimcilerin
temel nitelikleridir. Mahir Çayan’ın pek bilinmeyen
yazılarından birinde (Kültür Sorunu yazısı Bütün
Yazılar’ın kimi baskılarında yoktur) söyledikleri
bu bakımdan çok önemlidir: “Yürüyen devrim arabasına
ben de bir omuz vereyim, benim de payım olsun
işte, biçimindeki tutum tümüyle mekanik bir tutumdur.
Bu tutum kişiyi edilgenliğe iter. Zor anlarda
ise dönekliğe götürür. Sorun, arabanın itilme
eylemine katılma durumu değil, tüm olanakların
seferberliği ve devrim için sorumluluk yüklenebilme
sorunudur.”
Yeterince açık; yukarıda tanımlanan, devrimci
sosyalizmin günümüzdeki ihtiyacından başkası değildir.
Devrimci sosyalizm, tam da işte böyle bir insan
tipine, “arabanın itilmesi eylemine katılmak”la
yetinmeyen, direksiyona geçmeye aday olan, her
bulunduğu alanda hiç ara vermeksizin kendisini
eğiten, her bulunduğu alanda inisiyatif yüklenip
yapılan işe kendi yaratıcı fikirlerini ve pratiğini
katan, kapıdan girdiğinde fark yaratıp çıktığında
arkasında ciddi bir birikim bırakan, hangi alanda
olursa olsun sürece sadece dahil olmakla yetinmeyip
mutlaka düzeyi yükselten insan tipine ihtiyaç
duymaktadır. Öyle ki, ondan söz edildiğinde, o
herhangi bir alanda herhangi bir işle görevli
olduğunda güven verici bir rahatlık oluşsun. “Kilit
sorun” derken kastımız da işte budur; çok pratik
olarak ve kolayca anlaşılabilecek bir dille söylenirse
eğer, yukarıdaki insan tipinin giderek artması,
bir siyasi hareketin elini rahatlatır ve yeni
aşamaları inşa edebilmek için gerekli olan güveni
sağlar. Çünkü o zaman halen yürümekte olan çalışma
konusunda belli bir güven duygusuna ulaşırsınız
ve bu duyguyla günlük pratik kargaşadan biraz
uzaklaşıp yeni adımları planlayabilirsiniz, ki
bu tek tek insanların hayatlarında olduğu gibi
örgütlerin hayatlarında da zorunludur, ancak bir
an durup geriye çekildiğinizde soyutlama yapabilme
olanağına kavuşursunuz. Böyle bir yeterlilik ve
zenginliğe ulaşamadığınızda ise her küçük soruna
tek tek eğilmek zorunda kalan, her alana ilişkin
kaygılar taşıyan bir yapınız olur ve bu da her
şeyden önce zihinsel bir yüktür. Bu yük ise sağlıklı
düşünmeyi engeller ve yapıyı her yana koşuşturup
yarım yarım bir yığın işle uğraşırken gelecek
tasarımı yapamayan bir noktaya getirir.
Ta en başından beri ısrarla vurguluyoruz: Devrimci
sosyalizm, kimsenin belli bir boy sırasını aşamadığı
bir sol yelpazenin sıradan bir parçası olmak istemiyor.
Devrimci sosyalizmin kendi hedefleri için ortaya
koyduğu çıta yüksekliği bir “devrim hareketi”
olma noktasıdır ve daha azına da razı değildir.
Yukarıda söylediklerimizi sıradan olgular olmaktan
öteye taşıyıp “kilit sorun” haline getiren işte
bu perspektiftir. Bunun içinse yalnızca doğru
teorik açılımlar ve politik programlar yetmez,
her şey eninde sonunda bütün bunları hayata geçirme
yeteneğine sahip kurumlaşmalara, olanaklara ve
insanlara bağlıdır. Kısacası devrimci sosyalistler
açısından sorun, bugün gelinen noktada içsel bir
seferberliğin başarılması sorunudur.
“Arabanın itilme eylemine katılmak...”
İyi sürücülere ihtiyacımız varken bu kadarıyla
yetinemeyiz....
|