Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

F. Hançer

Yeni bir yılı karşılıyoruz...
Yeniden inşa sürecimizin yarattığı ivme ile ilerleyen mücadelemizin sıçrama dönemine gireceği yeni bir yılın başlangıcındayız... Güvenle ve umutla...
Mahir’lerden bu yana akıp gelen neredeyse otuz beş yıllık bir tarihin ardından, bugün, her koşulda devrime, sosyalizme ve yoldaşlık duygusunun sıcaklığına inancını yitirmemiş olan en eskilerden, daha dün aramıza katılmış olan en genç yoldaşlarımıza dek herkesle birlikte büyük bir ailenin parçası olmak, son derece onurlu ve tarif edilemez ölçüde sevinçli bir durumdur.
Nurettin’lerden Fehmi’lere, Bedir Ali’lerden Tamer’lere, Zeki’lerden Suat’lara ve Serpil’lerden Alp Ata’lara dek onlarca şehidimizin tertemiz anılarını bütün canlılığıyla omuzbaşımızda hissetmek, hepimiz için büyük bir gurur ve ağır bir sorumluluktur. Devrimci sosyalizm, bugünlere kolay ve düz bir yoldan gelmemiştir; atılımlar ve gerilemeler, büyük kahramanlıklar ve alçakça ihanetler, ağır darbeler ve umut verici gelişmeler, vb. hepsi, bu uzun tarihin parçalarıdır. Öyle ki, kanla ve ateşle örülmüş olan bu tarih, aynı zamanda Türkiye’nin son otuz beş yıllık siyasi tarihinin de özeti gibidir.
Bugün, böyle bir tarihin parçası olmak, böyle bir tarihten güç alarak geleceğe uzanan bir yola çıkmak, hepimizi çok heyecanlandırıyor.

Yeni bir yılı karşılıyoruz...
Dünya tarihi, emperyalist zorbalığın en utanmazca biçimleri ve halkların en kahramanca direnişleriyle karakterize olan bir yılı bugünlerde geride bırakıyor...
Gerçekten de, çok sonraları, geriye dönüp 2003 yılına yeniden baktığımızda, herhalde ilk göreceğimiz şey, ABD emperyalizminin büyük Ortadoğu işgali ve bütün dünya halklarının bu konuda gösterdikleri tepkiler ve direnişler olacaktır.
Denilebilir ki, 2003 yılı, 90’larda başlayan yeni tarihsel sürecin özelliklerinin kendisini en çok açığa vurduğu yıl olmuştur. Her şeyden önce, sosyalist hareketin genel gerileme koşullarında ortaya çıkan sınırsız emperyalist haydutluk ve hegemonya isteği, 2000’lerden başlayarak açık işgal ve açık sömürgecilik gibi somut biçimlere dönüşmüş, geride bıraktığımız yıl ise bu eğilim kendisini Ortadoğu’ya yönelik kapsamlı bir saldırıyla ortaya koymuştur. Haydutluk ve hegemonya isteğindeki bu pervasızlık belki daha Somali’den, Körfez Savaşı’ndan ve Afganistan örneğinden bu yana kendini ortaya koymaktadır ama Irak işgali bütün bu olayların sıçrama noktasıdır.
Bütün bu barut dumanlarının arkasında artık gizlenmeye bile gerek duyulmayan bir başka çatışma ise emperyalist çapulcular arasında gerçekleşmekte ve gitgide kızışmaktadır. 90’ların ilk yarısında sınırsızmış gibi görünen dünya pazarı, her geçen gün belli noktalarından sıkışmakta ve Avrupalı ve Doğulu emperyalist talancılar, bir süreliğine diş gıcırdatarak katlandıkları ABD küstahlığıyla giderek hesaplaşma eğilimine girmektedirler. Bütün bu çelişkilerin gelecekte alacağı yeni biçimleri hepbirlikte izleyeceğiz; ancak şimdiden görünen gerçeklik, kamplaşma eğiliminin giderek güç kazandığıdır.
Öte yandan, uzunca bir süredir hareketimizin yazılarında sıkça vurgulanan yeni emperyalist sömürü biçimleri ve yeni kapitalist iş örgütlenmesi biçimleri de, artık o sorunsuz gibi görünen uygulama süreçlerinin sınırına gelip dayanmışlardır.
İlk şaşkınlık evresini atlatmaya başlayan dünya proletaryası ve emekçi halklar neoliberal politikalara karşı direnişlerini gitgide artan bir tempoyla yükseltmekte, bir yandan yeni-sömürgelerdeki büyük ayaklanmalar birbirini izlerken diğer yandan da kapitalist metropollerdeki işçi sınıfı hareketi canlanmaya başlamaktadır. Özellikle Latin Amerika’daki kent ayaklanmaları, çoğu kez gelip geçici nitelikte olsalar da ortaya geçmişte tanık olmadığımız türden olgular ve örgütlenme biçimleri çıkarmaktadırlar. Neoliberalizmin vahşi uygulamaları, kitlelerin en yaşamsal ihtiyaçlarına indirdiği ağır darbelerle ciddi bir anti-emperyalist bilinç yaratmakta, bu bilincin açığa çıktığı her yerde kapitalist sistem açısından sonuç istikrarsızlık olmaktadır.
Öte yandan, gericilik döneminin fırtınasına dayanarak ayakta kalan ve kendilerini yenileme başarısını gösterebilen büyük gerilla hareketleri ise yine bugünlerde ciddi bir atılım içindedir ve üstelik özellikle sık sık patlayan kent ayaklanmaları da yeni gerilla damarlarını besleyebilecek bir potansiyeli gitgide daha fazla açığa çıkarmaktadır.
Yani artık neresinden bakılırsa bakılsın görünen apaçık gerçek, 90’ların başında emperyalistler bakımından sınırsızmış gibi görünen “oyun alanı”nın daraldığı, artık yalnızca emperyalizmin “yeni sömürü ve işgal yöntemleri”nden değil, bu politikalara karşı halkların gitgide büyüyen direnişinden de söz edilen yeni bir sürecin kapılarının açıldığıdır. Önümüzdeki birkaç yılın ya da daha ihtiyatlı bir kestirimle önümüzdeki on yılın dünya tarihi bakımından kilit bir öneme sahip olmasının nedeni budur.
Gerçekten de, yalnızca bizim devrimci sosyalist hareketimizin özgül durumu açısından değil, uluslararası tablo açısından da önümüzdeki yıllar, kilit bir öneme sahiptir; daha doğrusu bizim özgül sıçrama hedefimizle dünyadaki genel eğilim bir biçimde üst üste düşmektedir.
Bu kof bir iyimserlik değildir, tarihin ve diyalektiğin doğası böyledir. 90’larda başlayan yeni tarihsel süreçle ilgili olarak en net açılımları ortaya koyan ve bugüne dek bu sürecin ortaya çıkan temel özelliklerine hemen her yazısında (bazen tekrarlara düşme pahasına da olsa) değinen Devrimci Sosyalizm, söz konusu sürecin yıllar ve yıllar boyunca böylece akıp gideceği yolundaki küçük burjuva kötümserliğine hiçbir zaman katılmamıştır. Bu tür bir kötümserlik, toplumsal hareketin doğasının ve diyalektiğin işleyiş yasalarının anlaşılmamasından ve postmodern ideolojinin zehirleyici etkisinden kaynaklanmaktadır. Biz, 1990’larla birlikte “yüzlerce yıl geriye düştüğümüzü” ve “artık belimizi bir daha doğrultamayacağımızı” düşünen küçük burjuva kötümserlerinin ne kadar yanıldığını önümüzdeki yıllarda mutlaka göreceğimizden kuşku duymuyoruz. Dünya tarihi irili ufaklı kırılma noktalarıyla birlikte yürür, büyük daralmalar belki birden, tek bir hamlede açılmaz ama kırılma noktaları vardır ve önümüzdeki yıllarda bunlardan pekçoğuna tanık olacağız.
Bugün dünyanın bütün köşelerindeki devrimci güçler ve emekçi hareketleri yeniden biçimlenmekte ve organize olmakta, muhtemel devrim havzalarının atmosferi gitgide ısınmaktadır.
Özellikle Latin Amerika ve Ortadoğu’nun çok ciddi gelişmelere gebe olduğu kesindir. Son birkaç yıldır Latin Amerika’da peşpeşe patlayan kitlesel ayaklanmalar ile bazı ülkelerdeki ciddi gerilla potansiyelleri ve Ortadoğu’da henüz büyük ölçüde dinsel kimlikler üzerinden ifadesini bulan muazzam öfke bunun açık kanıtlarıdır. Dinsel kimliklerin bu ara dönemde öne çıkması şaşırtıcı değildir; devrimci mücadelenin yükselişiyle birlikte bu kimliklerin eriyip gitmesi de kimseyi şaşırtmayacaktır. Biz kendisini emperyalist haydutların safında tanımlayarak “Doğu’nun baldırıçıplaklar dünyasından uzakta durmayı” marifet sayan, milyonlarca yoksul insanın adalet isteğini görmezlikten gelerek evcilik oynar gibi “çağdaş medeniyet”çilik oynayan tatlı su laikleri, tuzu kuru küçük burjuvalar değiliz. Tarih boyunca insanların kendi kaderlerine el koyma, dünyayı ve kendi geleceğini biçimlendirme kavgasına girdikleri her zaman dilimi, her zaman dinsel kimliklerin geriye itildiği süreçler olmuştur ve bunun tersine, yani gerilemenin yaşandığı her zaman diliminde de aynı kimlikler öne çıkarak boşluğu doldurmuştur. Dolayısıyla sorun çok açıktır, görev çok açıktır: Pentagon’da belirlenmiş “çağdaşlık” ve “laiklik” ölçütlerinin hiçbirini umursamadan, bu topraklarda yaşayan bütün emekçi kitlelerin bizim devrimimizin temel gücü olduğunu bir an olsun unutmadan devrimci mücadeleyi yükseltmek, kitlelerin duygu ve düşüncelerinin böylece devrimci pratik içinde değişimini sağlamak... Ortadoğu’nun yeniden bir devrim ocağı olmasının yolu da budur.
Diğer yanda, esasen sömürgeciliğin mirası olan yüzlerce etnik ve dinsel sorunla boğuşan Afrika, yeni dünya düzeninin acı sonuçlarını her geçen gün daha fazla hissetmekte ve yeni bir uyanış dönemine hazırlanmaktadır. Kör boğazlaşmalarla yıllardır kardeş kanı akıtan Afrika’nın namluları emperyalizme çevireceği günler uzak değildir.
Bir bölümü eski reel sosyalist coğrafyadan oluşan Asya’da ise anti-komünist cephenin en sağlam kaleleri olarak bilinen Uzakdoğu’nun “mucize” ülkeleri, bugün neoliberalizme karşı direnişin güçlü odakları olurken bir tür kumar haline dönüştürülmüş olan kapitalist işleyiş bu bölgeyi sık sık krizlere boğmakta ve genel devrimci mayalanmayı artırmaktadır.
Emperyalist metropollerdeki proletarya açısından ise durum ciddi şekilde değişmiştir. Bir önceki tarihsel dönemde, yeni-sömürgelerdeki talanın merkezde yarattığı kısmi rahatlama ile sosyal durumunu az çok koruyabilen metropol işçi sınıfı, yeni sürecin acımasız işleyişi altında ezilmekte, bütün kazanılmış mevzilerinden geriye itilmekte, yeni kapitalist iş örgütlenmesinin yarattığı katmanlaşma eğilimiyle en alt kesimlerini doğrudan evsizler-işsizler ordusuna kurban verirken ana gövdesi itibarıyla ise güvencesiz-geleceksiz bir konuma zorlanmaktadır. Böylece, neoliberalizm tarafından ezilen başka katmanların (tarım üreticileri, göçmenler, vb.) da katılımıyla muhalefet cephesi gitgide genişlemekte ve bu tepki yumağı kendisini sık sık büyük gösterilerle ortaya koymaktadır. Bütün reformist önderliklere rağmen metropol işçi sınıfının son savaş sürecinde ortaya koyduğu performans, bu bakımdan umut vericidir.
Sonuç olarak bütün bu gelişmelerin toplamı, zaman zaman emperyalist stratejistlerin de endişeyle ifade ettikleri gibi ciddi patlama potansiyellerini biriktirmekte ve önümüzdeki yılları gerçekten önemli kılmaktadır. Bu potansiyelin salt yıkıcı bir dalga olarak kalıp kalmaması ise tamamen dünya sosyalist hareketinin toparlanma hızına bağlı olacaktır.

Yeni bir yılı karşılıyoruz...
Türkiye bir kez daha devrimci sosyalist iradeye olan ihtiyacını ortaya koyuyor.
Genel yoksullaşma oranının arttığı koşullarda Türkiye toprağı tam da Lenin’in dediği gibi her geçen gün binlerce emekçiyi devrimci düşüncelere daha fazla yakınlaştırıyor. Emekçi mahalleleri, işçi havzaları, her geçen gün daha verimli hale geliyor ve en küçük bir çabayla bile ezilen sınıftan insanların frekanslarını yakalamak mümkün oluyor. Pratikte çalışan her devrimci sosyalistin tanıklık edeceği gibi kitlelerde devrim fikri henüz zayıf olsa da düzene olan nefret ve düzene karşı “bir şeyler yapma” fikri çok canlıdır. Ülkenin kaymak tabakasının son yirmi yılda en utanmazca noktalara varan şımarıklığı, yoksulların dünyasında tiksinti ve özenti karışımı tuhaf duygularla karşılığını bulmakta ve dönüştürülemediğinde içe yönelen ama dönüştürüldüğünde de sınıf düşmanlarına yönelen büyük bir öfkeyi biriktirmektedir.
Ciddi ve kalıcılık duygusu veren bir müdahale, bu topraklardaki güvensizliği kırabilir ve büyük bir gelişme temposu yakalayabilir. Belli bir eşik noktası aşılabilir ve böylece sınırsız gelişme imkânları yakalanabilir. Esasen bugün kendisine düzen içinde bir konum arayan Kürt dinamiğinin rotasının düzelmesi de artık büyük ölçüde bu eşiğin aşılmasına bağlıdır. Güçlü bir devrimci hareket, düzen içi arayışların temelini oluşturan bütün bahaneleri silip süpürecektir.

Yeni bir yılı karşılıyoruz...
2003, Türkiye’de emperyalizme “yardım ve yataklık” etmenin en aşağılık örneklerinin sergilendiği bir yıl oldu. İşbirlikçi oligarşinin bütün kanatları yıl boyunca neredeyse tam bir uzlaşma halinde ABD emperyalizminin Ortadoğu planlarının parçası olmak için can attılar ve bu arada Irak’taki pis oyunlarından da hiç vazgeçmediler. Kafalarına çuval geçirilmesine bile bu pis hesaplar uğruna uşakça katlandılar. Bütün bu aşağılık politikaların hasadı ise yıl sonunda 60’a yakın insanın ölümüyle biçildi. ABD saldırganlığının yarattığı büyük ve dizginsiz öfke, bir kez daha yanlış kanallardan akarak geldi ve İstanbul’u kana buladı; üstelik yine yoksul insanların hayatlarını karartarak... Gelecekte de aynı kara öfkenin başka patlamaları beklenmelidir.
Devrimci sosyalizm, bu konuda yapılabileceklerin Pentagon laikliğinin eteklerinin altına kaçışmak ya da ahmakça bir şiddet karşıtlığı noktasına dek geri çekilmekle sınırlı olduğunu düşünmemektedir. Siyaset o günlerde ne prim yapıyorsa onu satmak gibi bir tezgahtarlık işi değildir. Siyaset, belli bir rota ve omurga gerektiren bir iştir. Emekçi halkların silahlı mücadele hakkından bir adım geriye kayan bir siyaset omurgasızlıktır, omurgası olmayanların ise günlük gelişme temposu bazen yüksek olsa da geleceği yoktur.

Yeni bir yılı karşılıyoruz...
2003, bütün eksikliklerine rağmen esas olarak devrimci sosyalizmin beklentilerinin karşılandığı bir yıl olmuştur. Kuşkusuz daha yüksek bir gelişme temposu istenilir bir şeydir ve kendimizden fazlasıyla memnun olmak gibi bir lükse sahip değiliz. Ama bir sürecin küçümsenmesi de doğru değildir. Devrimci sosyalizm, bu bir yıllık süreçte, bütün alanlarda belli bir istikrar ve güven yaratmış, geçicilik duygusu artık tamamen aşılarak bir kenara atılmış, düzenli ve kalıcı bir işleyiş sürece hakim kılınmıştır. “Devrimci Yenilenme ve Atılım İçin Yeniden İnşa” politikası esas çizgileriyle hayata geçirilmiş ve artık toparlanma süreci geride bırakılmıştır.
Sosyalist Barikat’ın hem periyodu hem de bütünlüklü içeriği anlamında ortaya koyduğu çizgi bu bakımdan anlamlıdır. Bu çaba, kuşkusuz bugün tamamlanmış değildir; hem henüz üzerinde durulmayan konular itibarıyla hem de bütün söylenenlerin bir araya toplanarak bütünleştirilmesi anlamında elbette belli eksiklikler vardır. Ancak toplam olarak bakıldığında, devrimci yenilenme adımının Devrimci Sosyalizmin zemininde ciddi bir politikleşme ve düzey yükselişi yarattığı, herkesin dikkatini marksist-leninist hareketin asli sorunlarına çektiği, böylece geleceğimiz açısından güvenilir bir sahiplenme eğiliminin ortaya çıktığı kesindir.
Diğer yandan Politik-Kültürel Odaklar perspektifi bağlamında yaratılan kurumlaşmalar da bugüne dek esas olarak olumlu bir performans göstermiş, böylece Devrimci Sosyalizmin toplam kapasitesi daha verimli ve rasyonel biçimde açığa çıkmaya başlamış, çalışma motivasyonu yükselmiş, genel gelişme olanakları artmıştır. Emekçi kitlelerle ilişkilerin geliştirilmesi ve kurumlaştırılması, emekçi okullarının yaratılması anlamında bu çaba geleceğimizin örülmesinde paha biçilmez bir öneme sahiptir.
Önümüzdeki süreçte bu performansın daha da artırılması ve merkezileştirilmesi Devrimci Sosyalizmin hayatın içinde kök salması açısından daha büyük olanaklar sağlayacak ve politik müdahale tarzımız bakımından sağlam zeminler yaratacaktır. Teorik-politik çözümleme çabalarının tamamlanması, bütünleştirilmesi ve yayın faaliyetinin bu amaçlara uygun olarak yeniden düzenlenmesiyle birlikte bu perspektifler önümüzdeki sürecin önemli adımlarınının bazılarını oluşturacaktır.
Devrimci Sosyalizm, mümkün olan en kısa sürede sürecin müdahale gücü olmak kararlılığındadır ve bugünkü perspektiflerinin tümü böyle bir yapılanmanın örülmesine yöneliktir. Hayatın bütün alanlarını kapsayan bütünlüklü bir müdahale ise kuşkusuz bütün bu alanlarda az çok oturmuş kurumlaşmaların, istikrarlı işleyişlerin yaratılmasına bağlıdır. Bu bağlamda devrimci sosyalist hareket, ufkunu elindeki olanaklarla sınırlamamaktadır. Ufkumuz sınırsızdır, hedefimiz büyüktür. Son derece önemli bir iddianın, Türkiye Devrimi iddiasının arkasındayız; bugünün koşullarında bu topraklarda bir devrimci yenilenme ve atılım hareketinin önündeki kapıların sonuna dek açık olduğunu, sorunun artık büyük ölçüde iradi müdahale noktasına bağlandığını biliyoruz.
Bugüne kadar yapılmış olanların önemli ama yetersiz olduğunu da biliyoruz, yapılmış olanlarla yetinmemiz mümkün değildir. Kolektif bir anlayışla görevlerimize sarılmak, her küçük olanağı, her çöp parçasını harekete yararı açısından değerlendirmek bugünün en önemli ihtiyacıdır. Bu anlayış, bugünün devrimci insan tipini de esas olarak belirlemektedir. Devrimci Sosyalizme ve yoldaşlık ilişkilerine sıkı sıkıya bağlılık, dayanışma-imece ilişkilerini ya da ilkel-el yordamı işbölümlerini aşan görev duygusu, fedakârlık gibi kavramların ötesinde devrim için yaşamayı ve her şeyi devrime odaklamayı yaşam tarzı haline getiren içselleştirilmiş bir politik tutum, bu yeni insan tipinin en belirgin özellikleridir.
Bu bilinçle yürüyoruz, geleceğimizi kurmakta kararlıyız.

Yeni bir yılı karşılıyoruz...
Atılım ve yeniden inşa yolunda...
Güvenle ve kararlılıkla...

 
 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul