|
|
|
|
Tarihin
En Büyük ve En "Temiz" Cinayeti:
Hiroşima
Nagasaki
|
Belleğimizde takvim sayfalarını
geri çevirelim.
Nükleer silahlar, şimdiye dek “düşman”a karşı iki
kez kullanıldı. Bugünkü bombalara göre küçük (12-13
kiloton gücünde) ve ilkel bir atom bombası 6 Ağustos
1945 pazartesi günü saat 08;15’te Hiroşima’ya atıldı.Bombayı
atan B-29’da görevli havacı Robert Lewis Hiroşima’nın
yokoluşunu görünce: “Aman tanrım, biz ne yaptık?”
diye bir not düşüyor seyir defterine.
Ve üç gün sonra...Şafağın sökmesiyle ağustos böcekleri
ötmeye başlıyor sanki Nagazaki için son kez. Çok
geçmeden saat tam 11:02’de ışıktan binlerce kez
kuvvetli bir patlama... rüzgar...yıkıntılar...Nagazaki
kan ağlıyor!..
İkinci atom bombasının (20 kiloton gücünde) Nagazaki’de
kaç kişinin ölümüne sebep olduğu bugün hala tam
olarak bilinmiyor. Bombaların atılışından sonraki
5 yıl içinde ölenlerin sayısının Hiroşima’da 200-250
bin Nagazaki’de ise 150 bin’e ulaştığı tahmin ediliyor.
Hiroşima’ya atılan “Little Boy” adlı 4,5 tonluk
uranyum bombası ve Nagazaki’ye atılan Fat Man adlı
ilk plütonyum bombası taş taş üstünde bırakmadı.
Bedenleri asfaltta kazınan insanların izleri katliamın
ne kadar “başarılı” olduğunu anlatmaya yetmiştir
herhalde!.. Nükleer felaketi yaşamış olmanın psikolojik
etkileri ise hala sürmekte.9 Ağustos 1945’te Nagazaki’de
bulunan Yoshiaki Fukahori dramını şöyle dile getiriyor:
“Bazıları kurtulanların ölenlerden daha şanslı olduğunu
söylüyor ama gerçekten öyle mi?.. Radyasyona maruz
kaldığımda küçük olduğum için sağlığımın geleceği
konusunda büyük bir kuşku içindeydim...Karım da
kurbanlardan biri ve hasta...Ebeveynler olarak,
ikinci kuşak kurbanlardan olan çocuklarımızın geleceğinden
kuşkuluyuz...Benim çocuklarım, sağlıklı çocukların
anne ve babası olabilecekler mi?..Ailemin üçüncü
kuşağı yaşayacak mı?
Hiroşima ve Nagazaki’de insanlarda bir “mental anestezi”,
bir “menfal felç” durumu saptanmıştır. İnsanlar
en yakınlarını gömmeyi bile yapamaz hale gelmişlerdir.
Bunun sonucunda oluşan suçluluk ve kendini aşağılama
duygusu ise, kurtulanları büyük ölçüde etkilemiştir.
Yaşanan bu büyük acıların ve katliamların organizatörü
ve aynı zamanda da uygulayıcısı her gece düşünde
görüyormuş gibi ve bu düşünü gerçekleştirmez ise
tüm vahşiliğini yitirecek korkusuyla olsa gerek
masum bebeklerin, çocukların kısaca hiç ayrım gözetmeksizin
canının istediği her halkın kanıyla beslenmekten
adeta zevk duyar hale gelmiş hastalıklı emperyalist
ABD, işgal ve saldırılarına devam etmektedir. Sonrasında
yaptıkları açıklamalardan örnek vermek gerekirse,
Clinton’ın BM’ler büyük elçisi Madeline Albright’ın,
Hiroşima’da ölen çocuklarla Irak’ta ölenleri karşılaştıran
gazeteciye “Bu bedele değdiğine inanıyoruz” demesi
ABD’nin katil sıfatına ne kadar yakıştığını ve aynı
zamanda bu sıfatı ne kadar benimsediğini ortada
koyar
1945’ten 17 Mart 2003’e gelelim. ABD Silahlı Kuvvetleri
Başkomutanı Başkan George W.Bush 17 Mart’ta Irak’a
saldırı emrini verdikten sonra “Saddam rejimi kitle
imha silahlarıyla bulunduğu bölgelerin yanısıra
Amerika’nın da güvenliğini tehdit ediyor. Bu silahları
bulacağız” diyerek emperyalist saldırısını meşrulaştırmayı
amaçlıyordu. O günden bu güne Irak’ta Baas rejimi
devrildi, Uday ve Kusay Hüseyin öldürüldü, pişti
destesindeki kartlarla tanımlanan üst düzey yöneticilerinin
çoğu ele geçirildi.Aradan dört ay geçmesine rağmen
kitle imha silahlarından hala ses yok.ABD askerleri,
sivil uzmanlarıyla birlikte arayışı sürdürürken
adının açıklanmasını istemeyen ABD Savunma Bakanlığı’dan
(Pentagon) bir yetkili, Bağdat’a ilerleyişte ABD
güçlerine olanak sağlamak amacıyla napalm bombalarına
benzeyen MK-77 tipi yangın bombalarının kullanıldığını
söylerken “Bu şuna benzer. Karşınızda zorlu bir
düşman var. Bu bombaları kullanırsanız hayatınızı
kurtarırsınız ve bunu yasaklayan bir uluslararası
sözleşme yok. Düşman öldürmenin insani bir yanı
olduğunu sanmıyorum” demiş.( ABD ordusu napalm bomba
stoklarını 2001’de yok ettiğini açıklamıştı.)
Artık ne söylemek ve nasıl davranmak için düşünmek
değil, harekete geçmek gerekiyor.Biz, “Amerika kitle
imha silahları araştırmasına kendi ülkesinden başlasa
iyi olur” demiyeceğiz!..
Yakınlarını, sevdiklerini yitirmiş olmak, ilk çağların
ilkelliğinde, eski becerilerini ya unutmuş ya da
bunlara güvenlerini yitirmiş toplumsal dayanışma
ve yaşamı yitirmiş insan yığınları olarak yeni bir
çağa girmemek için ABD’ye karşı esecek kutsal bir
rüzgar beklememeli; gelecek kuşaklara sahip çıkmak
daha doğrusu yarını bugünden kurmak adına tüm ezilen
halkların mücadelesini yükseltmekten başka yapacak
bir şey yoktur. Ve devrimci sosyalist mücadelenin
kendisi insanlık adına güzel ve doğru olan herşey
demektir!..
|
|
|
|
|
|
|
|