Geçen yılın sonbaharında, ABD Emperyalizminin
Irak’a yönelik savaş hazırlıkları sürerken kurulan
ve savaş sırasında bir dizi ciddi kitle eylemine
ve onlarca değişik etkinliğe imza atan Irak’ta
Savaşa Hayır Koordinasyonu (ISHK), varlığını devam
ettirme ve Ortadoğu’da oluşan yeni durum üzerinden
anti-emperyalist mücadeleyi yükseltme kararı aldı.
Bilindiği gibi, ISHK, esas olarak 1 Aralık 2002
mitingi öncesinde, “1 Aralık Koordinasyonu” olarak
kurulmuş ve kısa sürede özellikle İstanbul’daki
savaş karşıtı grupları, partileri, dernekleri,
odalar ve sendikaları kapsayarak toplam 159 örgütün
yer aldığı bir yapıya dönüşmüştü. Ayrıca herhangi
bir örgütlülük içinde kendini ifade etmeyen birçok
insan da ISHK bünyesinde yer alıyor ve bu çerçevede
kendi varlıklarını ortaya koyabiliyorlardı. Gerçi
Sosyalist Barikat’ta birkaç kez değindiğimiz gibi
bu toplam sayı, tam bir fiziki karşılık anlamına
gelmiyordu; ama bu da zaten böyle çaplı bir organizasyon
için normal sayılabilirdi. Sonuçta, çok özel koşullarda
ve özel bir biçimde oluşturulmuş da olsa, bu topraklar
üzerinde var olan bir koordinasyonun bu topraklardaki
siyasi yelpazenin renklerini alması doğaldı.
Gerçeğin hakkını teslim etmek gerekiyor; ISHK,
aradan geçen aylar boyunca özellikle Beyazıt,
Ankara ve 6 Nisan İstanbul mitingleri gibi hatırı
sayılır eylemlere imza atmış bir birlik olarak,
bu alandaki boşluğu büyük ölçüde doldurmuştur.
Türkiye’deki toplam anti-emperyalist etkinliğin
Avrupa ya da Uzak Asya’nın bazı ülkeleriyle kıyaslanırsa
daha zayıf olduğu elbette söylenebilir ve bunlar
çok tartışılabilir. Ancak bu tartışmanın bir bölümü
ISHK’ın yapısı ve hataları-sevaplarıyla ilgili
olsa da, işin geri kalan kısmı, yaşadığımız coğrafyanın
gerçeklikleriyle ilgili politik-sosyolojik bir
sorundur ve o düzeyden bakılmayı hak etmektedir.
Şüphesiz, böyle bir koordinasyon hiç varolmasaydı
da çeşitli devrimci-ilerici güçler biraraya gelip
çeşitli eylemler gerçekleştirebilirdi. Ancak koordinasyon,
böylesi bir bileşimin yapabileceklerinin çapından
daha büyük ve daha derli toplu işler yapmış, en
azından daha bütünlüklü bir tablo yaratılmıştır.
Irak’a yapılan saldırının askeri boyutunun sona
ermesi ve fiili bir işgal durumunun ortaya çıkması,
elbette bir ölçüde anti-emperyalist güçlerin moralini
etkilemiş ve genel savaş karşıtı atmosferin zayıflamasına
yol açmıştır. Böyle bir noktada, esasen herhangi
bir özel tartışma yaşanmaksızın otomatik olarak
konsept değişikliği yaparak işgale odaklanan bir
tutum alması gereken ISHK’nın bir ayı aşkın süreyle
tartışmalara çekilmesi ise ciddi bir zaaf olmuştur.
Böylece genel eylem çapı düşmüş ve sanki “savaş
bitti-iş bitti” manzarası doğmuştur.
Nihayetinde tartışmanın da Irak’taki yeni durumdan
değil, özellikle ÖDP’nin başını çektiği bir kesimin
“başka türlü” bir siyaset yapma anlayışından kaynaklandığı
da ortaya çıkmıştır. Şüphesiz bu tartışmalar uzun
süre devam edecektir, etmesi de gerekiyor zaten.
Çünkü ÖDP tarafından öne sürülen ve ISHK’tan ayrılarak
Barış ve Adalet Koalisyonu girişimine katıldıklarını
deklare eden metin, aynı zamanda Türkiye solundaki
ideolojik ve pratik bölünmelerden birinin de belgesidir.
Bu tartışmanın ve arkasından gelmekte olan İstanbul
Sosyal Forumu girişimlerinin politik olarak neye
denk düştüğü konusuna gelecek sayılarımızda ayrıntılı
olarak değineceğiz. Şu anda söylenebilecek olan,
bütün bu kopuşlara rağmen ISHK’ı oluşturan güçlerin
aldığı devam kararının olumluluğudur.
Gerçekten de ISHK, fonksiyonunu ya da zeminlerini
yitirmiş bir birlik değildir. Ortadoğu’da kalıcı
bir ABD işgali başlamıştır, üstelik bu işgalin
genişleme eğilimi de vardır. Bu bağlamda ISHK’ın
yeni dönemde önüne koyduğu projelerden “Ortadoğu
Konferansı” ile ilgili olanı özelllikle önemlidir.
Devrimci sosyalist hareket, ISHK’ın yeni formatıyla
çıktığı yolda yerini almıştır. Bundan sonra da
gücü yettiği oranda Koordinasyon çalışmalarının
aktif bir bileşeni olacaktır.
|