Kapitalist üretim sistemi, ortaya çıkışından
itibaren pek çok gelişme aşamasını geride bırakmıştır
ve bırakmaktadır. Bu süreç içersinde kimi zaman
ekonomik-politik nitelik sıçramaları yaşarken
(emperyalizm gibi), kimi zaman da sadece üretimdeki
iş örgütlenmesiyle ilgili aşamalar kaydedilmiştir.
Elbette ki diyalektik gereği yaşamın her alanı
arasındaki karşılıklı ilişkilenme, iş örgütlenmesi
sistemiyle ilgili aşamalara da farklı alanlarda,
kültürel, sanatsal, siyasal vb. boyutlar kazandırabilmiştir.
Ya da tersinden bakarsak kapitalizmin gelişimindeki
belli bir dönemin iş örgütlenmesindeki karşılığı,
fordizm olarak kavramlaşmıştır.
Fordizm kavramına isim babalığı da yapan A.B.D.’li
otomotiv sanayicisi Henry Ford, aynı zamanda “üretim
bandı” tekniğinin mucididir. Bu teknikle birlikte
üretim süreci, doğrusal bir hat üzerinde parçaların
sırayla bir araya getirilip monte edildiği bir
iş organizasyonu ekseninde örgütlenmiştir. Daha
öncesinde tam bir karmaşanın hakim olduğu üretim
ve montaj aşamaları, böylelikle üretimi, üretim
hızını en üst seviyeye çıkaracak biçimde organize
edilmiştir. Bu sayede daha gerçekçi bir üretim
planlaması yapılabilmiş, işgücünden de önemli
ölçüde tasarruf sağlanabilmiştir.
Ancak bugün fordizm olarak anılan sistem, sadece
üretim bandından ibaret değildir. Bant sistemini
da kapsayan, seri üretime ait tüm gelişme ve yenilikler,
bir bütün olarak fordist sistemi oluşturur. Yine
sistemin kurucusu olan Henry Ford, tüm üretimini
tek bir modelde (T Modeli) yoğunlaştırmıştır.
Böylece geniş ölçekte, tek bir modelin çok ve
hızlı üretimiyle bir standardizasyona gidilirken,
üretilen otomobilin daha ucuza satılabilmesinin
de yolu açılmıştır. Bu tek ve basit modele kafayı
öylesine takmıştır ki Henry Ford, artık demode
olduğunda bile uzunca bir dönem kendisine köşeyi
döndüren bu modelin üretiminde ısrar etmiştir.
Fordist iş örgütlenmesi, büyük çaplı fabrikalarda,
üretimin her aşamasının aynı fabrika kompleksi
içinde gerçekleştiği, çok sayıda işçinin aynı
fabrikada toplandığı, üretimin tek, ya da birkaç
modelin çok ve basitleştirilmiş üretimine odaklandığı,
üretimin her aşamasında standardizasyonun temel
ilke olduğu ve tüm üretim sürecinin üretim bandı
üzerinde yoğunlaştığı, ona göre organize olduğu
bir üretim sistemidir. Fordist üretimde üretim
bandının hızı, üzerinde en fazla yoğunlaşılan
temel unsurdur. Bu hız arttıkça verim yükselecek,
birim zamanda imâl edilen ürün sayısı artacak,
böylece ucuzlayacak; bu arada daha az işçiye gereksinim
duyulacaktır. Gerek rekabet edebilmek, gerekse
de bir işçiden daha fazla artı-değer sağlayabilmek
için tüm dikkat, üretim bandının hızlandırılmasına
yoğunlaştırılır. Böylece maliyet azaltılırken,
sömürü artırılacaktır.
Fordizm, üretimin örgütlenmesi yönüyle kapitalizm
öncesi üretim biçimlerinin reddidir, anti-tezidir.
Kapitalizmden önce, tüm üretim alanlarında kişinin
yeteneği, becerisi belirleyiciydi. Özellikle zanaatçılıkta,
üretimin tüm aşamalarında tek bir usta söz sahibiydi
ve ürün, başından sonuna kadar onun elinden çıkıyordu.
Her bir ürün, tek tek üretiliyordu. Aynı anda
birden fazla ürünün üretilmesi sözkonusu değildi.
Bırakalım standart olmayı, her bir ustanın ürününün
kendine özgü olması, neredeyse bir kuraldı. Böylelikle
ustalar, yaptıkları işe bir anlamıyla imzalarını
atıyorlardı.
Kapitalizm ise, bireylerin değil, sınıfın üretimine
dayanır. Kapitalizmle ortaya çıkan üretimin toplumsal
niteliği de kendini bu noktada gösterir. Kapitalizm
öncesi ekonomi biçimlerinde tek tek her bir kölenin
ya da serfin üretimlerinin toplamı, toplam ekonomiyi
oluşturabilir. Yani tek tek her bir ezilenin üretimi,
varolan üretim sisteminin bir modelini oluşturabilir.
Ama kapitalist üretim, tek bir işçiye indirgenebilecek,
onun üretimiyle açıklanabilecek birşey değildir.
Kapitalist üretimde işçilerin yaptığı üretim toplumsaldır.
Yani aynı anda birçok işçinin emek-gücünün örgütlü-koordineli
hareketi sözkonusudur. Bir fabrikada tornacısından
montajcısına, teknik ressamından elektrikçisine,
depo hamalından dökümcüsüne, muhasebecisinden
temizlikçisine kadar tüm işçilerin aynı anda ve
işbölümü temelinde çalışması olmaksızın fabrikanın
çalışmasından, üretmesinden sözedilemez. Tek tek
her işçi, yaptığı iş ne kadar önemli olursa olsun,
sistem açısından belirleyici değildir. İşçiler
ancak sınıf olarak, sınıf olabildikleri -o bilinci
edinebildikleri- ölçüde kapitalist sistem içersinde
belirleyici hale gelirler ve süreci politik sonuçlarına
vardırabildikleri oranda da iktidara yaklaşırlar
ve onu elde ederler. Eğilim olarak kapitalizm,
üretimi basitleştirerek kalifiye işçi ihtiyacını
azaltır. Böylece daha düşük ücretle işçi çalıştırabileceği
gibi işçiye olan bağımlılığını da azaltmış olur.
Geçmiş zanaatçılık üretiminde üreticinin ustalığı
en önemli etken iken, kapitalizmde bunun önemi
giderek azaltılır ve zaman içersinde sıfırlanır.
Kapitalizmin bu yönelimine en iyi karşılığı fordist
iş örgütlenmesi vermiştir ve böylece tüm işlevi
bir cıvatayı sıkmaya, vb. indirgenen işçi, makinenin
bir parçası haline gelirken yaptığı iş hiçbir
eğitim, beceri vb. gerektirmemektedir.
Kapitalizm öncesi üretimin bir diğer özelliği
de dağınıklığıdır. Her bir sektör ayrı bir yerde
yoğunlaşmıştır ve bu nedenle bir üretim merkezinden
sözedebilmenin olanağı yoktur. Lonca sistemi tarafından
kesin sınırlarla faaliyet alanları belirlenmiş
olan zanaatçılar, asla başka bir zanaat kolunda
faaliyet gösteremezler, üretim yapamazlar. Oysa
kapitalist üretimin fordist modelinde tüm hammaddelerin
toplandığı bir fabrikada o ürün için ne gerekliyse
hepsi birden üretilir. Ahşaptan yapılmış bir at
arabasını marangoza yaptıran birisi, atın koşum
takımlarını, dizginleri sayacıdan alırken, arabanın
tekerleklerine geçirilecek demiri de demirciye
yaptırmak zorundaydı. Oysa fordist üretim tarzında
bir ürün, a’dan z’ye tek bir fabrikada üretilir;
Fordizmde merkezileşme esastır.
Zanaatçılıkta az sayıda, üzerinde yoğunlaşılmış
ürünler ortaya konurken, kapitalizmde çok sayıda,
seri, biri diğerinden hiçbir açıdan farklı olmayan
ürünler üretilir. Bunun bir yansıması da estetik
alanındadır. Zanaatçılık döneminde bir ustanın
tüm hünerinin üzerinde cisimleştiği ürünler alabildiğine
süslü, nakış gibi işlenmiş ve en makbulü en fazla
el emeği içereni iken, kapitalist üretimde tekil
ustalardan değil, kitlesel üretim yapan işçilerden
olabildiğince daha çok verim almaya çalışan patronlar
için üretim ne kadar basit olursa o kadar hızlı
ve ucuz olur; Bu yüzden en makbul ürünler alabildiğine
sade, düz hatlı ve el emeğinden çok makine üretimine
dayalı olmaktadır. Böylece otomobilden binalara,
sokak lambasından radyoya kadar tüm ürünler giderek
daha sade biçimli, basit yapılı üretilegelmiştir.
Kapitalizmle birlikte feodalizmin reddiyesi temelinde
üretimin yeniden örgütlenmesi, fordizmde en uç
noktasına varmıştır. Fordist iş örgütlenmesinde
işkolları arasında kesin ayrım çizgileri çekilmiştir.
Bu tarz bir işbölümü, had safhadaki bir yabancılaşmayı
da beraberinde getirmiştir. Üretim bandındaki
bir işçinin tek bir işlevi vardır: Önünden hızla
akıp gitmekte olan nesnelerde tek yönlü olarak,
tek bir değişiklik yapmak. İşçinin düşünsel olarak
yapabileceklerinin, onun insani anlamdaki diğer
üretici kapasitesinin fordist iş örgütlenmesi
açısından hiçbir önemi yoktur. O, üretim sürecinde
diğer tüm insani özelliklerinden, niteliklerinden
soyutlanmıştır. Deyim yerindeyse sadece tek bir
işi yapan bir makineye, bir robota indirgenmiştir.
Fordist anlayışa uygun olarak geliştirilen ve
adına “iş ekonomisi” ya da “endüstri mühendisliği”
denen bilim dalları, patronların isteğine bağlı
olarak bu “makineyi” en verimli, en hızlı çalıştırabilmenin
yollarını araştırır. Bir dönemin sosyalizm uygulamalarında
da bu olgunun tüm yönleriyle bilince çıkarılamamasından
kaynaklı olarak fordizme benzer üretim organizasyonlarına
rastlanılabilmiştir. Revizyonist bloğun yaşadığı,
sonrasında onu çöküşe götürecek olan iç krizde,
belirleyici olmasa da bu tür olguların da etkisi
vardır. Altın çağını ‘60-’70’li yıllarda yaşayan
fordizm, sonrasında üretim örgütlenişi olarak
ağırlığını yitirmiş, yerini özünde kendisinin
daha farklı bir biçimi olan yeni üretim tarzlarına
bırakmıştır.
|