Kayyımlar Direniş Kenti Dersimi Teslim Alamaz! – Emek ve Özgürlük Cephesi

AKP-MHP faşist rejimi her türlü hileye başvurduğu seçimlere rağmen kazanamadığı kent belediyelerine kayyumlar yoluyla el koyma saldırısını sürdürüyor.

Dersim İttifakının adayı olarak seçime giren ve kazanan DEM Partili Dersim belediye eşbaşkanları Cevdet Konak ve Birsen Orhan ile Dersime bağlı Ovacık belediye başkanı CHP’li Mustafa Sarıgül’ün görevden alınmaları ve yerlerine AKP kayyumlarının atanması, bu saldırganlığın en son halkalarını oluşturuyorlar.

Hangisi Gerçek?

Yumuşama, normalleşme, Kürt siyasal hareketiyle Bahçeli’nin el sıkışması ve faşist Bahçeli’nin söylemleri mi?

Yoksa Esenyurt’la başlayan ve son halkası Dersim ve Ovacık olan, yüzlerce gözaltı ve tutuklama, Rojava’da sivil hedeflerin bombalanmasıyla gelişen vahşi saldırganlık mı?

Birincisinde hiç bir somut sonuç yok! Yoksulluk azalmadı, açlık azalmadı, işsizlik azalmadı. Hiç bir demokratik gelişme sağlanmadı. Düzen içi bile olsa hiç bir özgürlük alanının gelişmesi için zemine izin verilmedi…

Gerçek ve somut olan ikincisidir; faşist saldırganlık art arda dalgalar halinde geliyor. Seçimler ve sonuçları Kürtler için geçerli değil, bu bir kez daha apaçık görülüyor. Sömürge valileri eliyle faşist terörün Kürt gerçekliğine verilen tek yanıt olduğu net biçimde ortaya çıkıyor.

Peki sürecin doğrultusu nereye?

Sadece Kürtler siyasal hareketi değil, muhalefetin bütün kesimlerine verilen mesaj; seçimler defterini artık adım adım kapatıyoruz oluyor. Muhalefetin sınırları daraltılarak yeniden belirleniyor.

AKP-MHP faşizminin düzen içi muhalefete bellettiği birinci düstür şudur; „merkezi iktidar biziz, yerel iktidarlar olan belediyeler istediğimiz anda şu veya bu nedenle el koyabiliriz. Artık Türkiye’nin yegane sahipleri bizleriz ve seçimler yoluyla bunu değiştiremezsiniz. Seçim oyunundaki payınızı biz işimize geldiği ölçüde ve bu oyunu sürdürecek düzeyde biz belirleriz.“

Faşizmin düzen içi muhalefetin merkezi CHP’nin kafasına vura vura bellettiği ikinci düstur; demokratik Kürt siyasal hareketiyle „kent uzlaşması“ vb. biçimler altında hiçbir koşulda işbirliği yapamazsınız oluyor. Muhalefeti bu yoldan parçalamak istiyor. Dahası, muhalefet içindeki faşizan yeni milliyetçiler kışkırtılarak bu partiler kendi içinde parçalanıyor.

Rejimin Kürt ulusal demokratik hareketine ve devrimcilere, emekçi sol güçlere belletmeye çalıştığı şey ise; „açık, yasal ve meşru mücadele zeminlerinde güç kazanmanıza asla izin vermeyeceğiz. Bizim sahamızda yani yasal alanda bizden anlamlı hiçbir şey koparmanıza izin vermeyeceğiz. Bu sahada faşist terör temelinde sürekli bir yıpratma savaşıyla sizi ve kitlenizi umutsuzluğa, güçsüzlüğe sürükleyeceğiz. Teslim olur, belirlediğimiz siyasal çerçevi içinde hareket ederseniz ne ala! Direnirseniz süreklileşmiş faşist terörle yüz yüze kalırsınız.“

Yumşama, normalleşme söylemleriyle başlayan, Bahçeli’nin içte ve dışta barış söylemleri temelinde Kürt siyasal hareketiyle el sıkışmasıyla devam eden „süreç“ mevcut tablo içinde aslında bu büyük faşist terör kampanyasını örtüleme, kafa karıştırma işlevi görüyor. Tipik kontr-gerilla psikolojik savaş yöntemleri uygulanıyor.

Ortadoğu’dan Türkiye’ye: Faşizmin korkuları

Hiç kuşkusuz, Ortadoğu’daki gelişmeler, dünya kapitalist sisteminin hegemonu ABD’deki seçim sonuçları Türkiye oligarşisinde ve onun faşist rejiminde korku ve belirsizlikler yaratıyor. Kendileri için olası en kötü durum senaryoları temelinde Kürt ulusal demokratik hareketini en minimum tavizlerle, en kötü koşullar altında kendi sistemlerine bağlamayı sağlayacak olasılıkları ve adımları da belli ki gündeme almış durumdalar. Ancak bu adımların, çerçevesi belli bir planlama üzerinden değil, bölgedeki gelişmelerin seyrinin kendilerini zorlayıp zorlamayacağına bağlı olarak, yani „kervan yoldayken ve asla Kürtlerin siyasal ve toplumsal varlıklarını kabul etmeden“ biçimleneceği ve atılacağı görülüyor.

Türkiye oligarşisi ve AKP-MHP rejimi açısından esas olan toplumsal muhalefete yönelik savaşın derinleştirilmesidir. 2025 yılı bütçesinde savaş için ayrılan payın dolar cinsinden bile yüzde 40 civarı gibi olağanüstü bir düzeyde arttırılmış olması, onların niyetlerini apaçık olarak göstermektedir.

Direniş ve dayanışma tek çaredir!

Evet, bütün gelişmeler göstermektedir ki, AKP-MHP faşist rejimi karşısında tek çıkış yolu tüm halk kesimleri arasında demokratik toplumsal dayanışmayı ve direnişi her alanda ve her yoldan büyütmektir.

Seçim yoluyla bu rejimin yenilebileceği hayallerini rejimin kendisi yerle bir ediyor. Demokratik güçlerin, işçilerin, emekçilerin, kadınların, ezilen halkların ve dinsel inançların bu faşist rejim karşısında mevzi kazanmasının, onun amaçlarına ulaşmasını engellemesinin tek yolu dayanışma kurumlarını ve pratiklerini büyütmek, direnişi sokaklara taşırmak, mahalle, mahalle, sokak sokak, kent kent yeni biçimler altında büyütmektir.

Esenyurt’ta, Batman’da, Mardin’de, Halfeti’de, Dersim ve Ovacık’ta sokaklara çıkan onbinler teslim olunmayacağını, direnişin her yoldan süreceğini gösterdi. Kayyum saldırıları teslimiyet değil, direnişin kitlesel olarak yeniden uyanışının, yeniden ayağa kalkışın işaret fişekleri oldular.

Dersim Seyit Rızaların, şehit binlerce devrimcinin ve direnişin kentidir. Elbette teslim olmayacaktır. 30 binlere düşmüş kent nüfusunun karşısında, binlerce polis, asker ve çete bulunuyor. Herşeye rağmen, Dersim ayağa kalktı ve direniş kararlılığını, boyun eğmeyeceğini gösterdi.

Şimdi dayanışma ve direniş fikrini her yere yayma ve pratikleştirme zamanıdır.

FAŞİZM YENİLECEK HALK KAZANACAK!

YAŞASIN TÜM DEMOKRATİK GÜÇLERİN BİRLİĞİ VE MÜCADELESİ!

DİRENE DİRENE KAZANACAĞIZ!

23 Kasım 2024

EMEK VE ÖZGÜRLÜK CEPHESİ