Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

Kızıldere Manifestosu: Devrim Baharının Doğumu

30 Mart 2009

Mart'ın sonu, baharın ilk günleri, tohumların filizlendiği, hayatın sabırsızca yeni doğumlara durduğu zamanlar... Ve bir köy, adı Kızıldere, dağları tepeleri karlı... Gün 30 Mart 1972... Gün kan'la başlıyor, filizlenen tohumları bugün kar değil, kan suluyor...
Devrim baharının soluk soluğa gelen doğum sancısı Kızıldere'de buluyor karşılığını... Kızıldere Manifestosudur günle doğan... "Biz dönmeye değil ölmeye geldik" netliğinde devrimci savaş çığlığıdır, Mahir'le Cihan'ın, Saffet'le, Sabahattin'le Ömer'in devrimci savaş içindeki can yoldaşlığıdır, kanla yoğrulan birliğidir, tarihine akışına Türkiye'den kızıl rengin verilmesidir... Ölümdür ve ölümde yeni bir tarihsel akışın doğumudur günün ışığı içinde parıldayan...
Emeğin tarihine, devrimin coşkun akışına armağan edilen sadece büyük bir direniş ve on bitimsiz can değildir. Tarihe armağan edilen bir buzkıran, yol açan, milat yazan, bahar gibi doğurgan, bahar gibi canlandıran, umut yükleyen, ışık taşıyan devrim Manifestosudur. Geriye dönüşsüz bütünlüklü kopuşun, sözde ve eylemde devrimci doğuşun, devrim baharının başlangıcının tarihe mührüdür Kızıldere Manifestosu...
Yüreğin en sıcak, bilincin en ışıklı yerine yazıldı Kızıldere Manifestosu... Milyonlara aktı, binlerce, yüz binlerce eylem oldu, yeniden ve yeniden kendini büyüten bilinç, kırılamaz devrimci irade oldu. Ayağa kaldıran, hayat ve umut veren devrimci eylemlerin, direnişlerin ışığı oldu, yenilgilerin, ihanetlerin karanlığından geçti. Ölümde doğumun, son gibi görünende süreklilik ve büyük başlangıçların adı ve ışığı oldu Kızıldere...
Devrimci hareketin büyük bir düşüş yaşadığı ve son 20 yılda bu tabloyu sona erdirecek bir çıkış yaratamadığı koşullarda, Kızıldere'deki devrimci irade ve eylemi bütün yönleriyle sorgulamak ve anlamak yeni bir devrimci çıkış için önemli başlangıç noktalarından biridir.
Kızıldere'ye ve onun bir parçası olduğu 71 devrimci atılımına bu denli büyük anlamlar yükleyen, onu Türkiye Devrimci Hareketinin tarihinde adeta bir milat yapan, yeni bir devrimci çıkışın startı haline getiren nedir? Ve bugün çok daha büyük devrimci çıkışın sadece coğrafyamız özgülünde değil, tüm dünya çapında bir zorunluluk haline geldiği koşullarda Kızıldere'de, 71 atılımında billurlaşan eylem ve bilinç bize nasıl bir katkı sunabilir?
1971, Türkiye devrimci hareketinin tarihinde bir dönüm noktası, bir milattır. Bu milat elbette kendiliğinden yada bir kaç genç militanın zorlamasıyla ortaya çıkmamıştır. 1971 atılımı, THKP-C, THKO ve TKP-ML'de somutlaşan büyük devrimci atılım, Türkiye ve dünyadaki sınıflar mücadelesinin ürünüdür, bu mücadelelerin topraklarımızdaki özgün ifadesidir.
1960'larda işçi sınıfı ve öğrenci gençlik içinde başlayan hak arama mücadelelerinin, yoksul köylülüğe yayılması ve giderek toplumsal kurtuluş arayışına dönüşmesi, dünyada Küba ve Vietnam devrimlerinin yarattığı büyük devrimci dalgayla buluşarak TDH'ni bir yol ayrımına getirdi...
Ancak bu yol ayrımı mücadelenin keskinleştiği hemen her süreçte görülen türden yol ayrımlarından değildir. Daha köklü, daha derinden işleyen büyük değişimlerin ürünü olan bir yol ayrımıdır.
Bilindiği gibi, TDH'nin genel kabul gören ilk büyük doğumu 1921'de o güne değin varolan çeşitli devrimci ve sol örgütlenmelerin birleşerek TKP'yi oluşturmalarıdır. TKP'yle başlayan süreç aslında 1917 büyük Ekim Devrimiyle başlayan yeni bir dönemin ürünüdür. I. Emperyalist paylaşım savaşımı ve Ekim devrimi hem emperyalizmin gelişim seyrinde, hem de Komünist hareketin gelişim seyrinde yeni bir dönemin açılışı anlamına geliyordu. Bu dönem, emperyalist ülkelerde işçi sınıfın hareketinin Komünist hareket ve sağcı reformist Sosyal Demokrat hareket biçiminde ayrışması ve yeniden kurulması anlamına gelirken, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde ise Komünist hareketin doğuşu ve yayılışı anlamına geliyordu. TKP'nin kuruluşu bu anlamda dünya çapındaki yeni bir dönemde Türkiyeli devrimci güçlerin kendilerini yeniden kurması demekti. Büyük bir çıkışı ifade ediyordu. Her ne kadar parti önderi M. Suphi ve yoldaşlarının katledilmesiyle bu süreç ciddi biçimde sakatlansa da, artık Türkiye devrimci hareketi geriye dönüşsüz bir sürece girmiştir. Tohum atılmıştır.
1945, yani II. paylaşım savaşının sona ermesi, dünyanın 1/3'ünün sosyalist kampa dahil olması, dünya çapında bir başka yeni dönemin başlaması anlamına gelir. Yeni dünya koşulları devrimci hareketin kendini yeniden kurması gereken zeminlerin oluşması demektir. Bu süreç Ekim devrimi sonrasında olduğu gibi kısa sürede ve çok net çizgilerle gelişmedi. Yeni koşullar tüm dünya çapında, özellikle sömürge ve yarı ve yeni-sömürge ülkelerde büyük bir devrimci ivme yaratmasına karşın, komünist hareket kendi içinde buna yanıt olacak yeni bir çıkışı sosyalist ülkelerde ne yazık ki yaratamadı.
1960'lara gelindiğinde emperyalist ülkelerde, sömürge ve yeni-sömürge ülkelerde devrimci mücadele yükselişe geçerken, sosyalist ülkeler bu yükselişe devrimci tarzda öncülük etmek yerine daha çok statükoyu koruma kaygısıyla ve kendi iç mücadeleleriyle uğraşır durumdaydılar.
İşte tam da bu noktada, devrimci dalgaya öncülük tutumu sömürge ve yeni-sömürge ülkelerin devrimcilerinden geldi. Çin devriminin dersleri, Kore, Vietnam ve ardından Küba devrimleri dünyadaki tüm devrimci arayışlara ilk yanıtı verdi.
1945'le başlayan yeni tarihsel dönem, bu dönemin devrimleri, devrimci kadroları ve yarattığı tarzı ve kültürüyle devrimci bir dönem haline gelmeye başladı. Daha önceki dönemlerin birikimleri üzerinden yeni bir teorik ve pratik mücadele düzeyi oluşmaya başladı. Dogmatik söylemler, tüm şablonlar, her düzeyde adım adım kırılmaya başladı. 1945 sonrası yeni dönemin hem sosyalizmin kuruluşundan, emperyalist dünya sisteminde yarattığı değişimlere ve mücadelenin yürütülüş biçimlerine değin yarattığı değişimlerin teorideki ve devrimci eylemdeki dili ve tavrı biçimlenmeye başladı.
1971 Atılımı, 1945 sonrasında yaşanan büyük değişimlerin coğrafyamızdaki ilk büyük ve parlak ifadesidir. 1971'de devrimci hareketin karşı karşıya kaldığı yol ayrımını herhangi bir yol ayrımı olmaktan çıkaran budur. 1971, dünyanın ve coğrafyamızın içinde bulunduğu yeni tarihsel dönemde, devrimci hareketi süreklilik ve kopuş diyalektiği içinde yıkma ve kurma eyleminin yılı ve adıdır.
M. Suphilerin ölümünden sonra adım adım sağcılaşan, ülkedeki devrimci dinamiklerle buluşamayan ve giderek buluşma dinamiklerini de yitiren, 1945 sonrası gelişen yeni tarihsel dönemi anlamaktan uzak revizyonist, doğmatik geleneğin yıkılmasıdır 1971 atılımı.
Kopuştur, yeni tarihsel döneme uygun bir teorik düzeyin bütünlüklü öncüllerinin yaratılmasıdır. Marksizm-Leninizmi bitmiş tamamlanmış bir doğma olarak gören, en fazlasından artık dünya devrimi hedefinden giderek kopan reel sosyalist ülkelerin her dediğini amentü sayan tutumun kesin biçimde ret edilmesidir. Reel sosyalist ülkelerin KP'leri de dahil olmak üzere, tüm devrimci birikimleri dikkate alırken, esas olarak dünyada gelişen devrimci güçlere gözünü diken, onların birikimini anlamaya çalışan, kabeci mantıktan uzak duran bir teorik duruş söz konusudur. Kendi cephesinden bütün birikimleri harmanlayarak dönemin yeni niteliğini anlama ve devrim ve devrim için savaşma perspektifiyle yeniden yorumlayarak devrimci eyleme kılavuz olacak bütünlüklü bir teorik ve politik paradigmanın yaratılmasıdır bu kopuş...
Ve devrimci eylemdir 1971 Atılımı. 1960'lara kadar bildiri dağıtmak ve operasyon döngüsü içinde umut olacak bir devrimci pratik çizgi yaratamamış eski gelenekten kopuştur. 1960'larda parlamentarist, en fazlasından kitleleri kazanalım ondan sonra savaşırız sağcılığından kopuştur. Yeni-sömürgecilik ve faşizm koşullarında kıyısından köşesinden değil, tüm korkuları, statükoları yerle bir eden, bayraklaşan silahlı devrimci eylemdir 1971. Dahası, hiç kimsenin üzerinden atlayamayacağı, sarsıcı ve ayağa kaldıran, devrimi politikanın merkezine yerleşen devrimci eylemdir. Kuyrukçuluğun, statükoculuğun, ordudan, diğer siyasi güçlerden medet ummanın, pasifizmin yerle bir edilmesidir. Devrimci özgüvenin bütünlüklü olarak yaratılması ve özgücüne dayanarak devrimi inşa etmenin eylemidir 1971.
Aynı zamanda sürekliliktir. Devrimci hareketin o güne değin gelen tarihinin tüm olumlu birikimlerinin sahiplenilmesidir. Tarihe saygı ve onu geleceğe taşıma bilincidir.
71 Atılımını milat yapan bu özellikleridir. Ve bu duruşun en bütünlüklü ifadesi THKP-C'de karşılığını bulmuştur.
THKP-C, 71 Atılımını teoride ve pratikte bir devrimci yenilenme süreci olarak örmüştür.
Kesintisiz Devrim broşürlerinde dogmatizmle, şablonculukla, kabecilikle tüm bağları koparmıştır. Devrim ve devrimci eylem perspektifiyle 1945 sonrası yeni tarihsel dönemi açık biçimde tanımlamış, ülke ve dünya gerçekliğini çözümlemiştir. Dahası, dönemin devrimci mücadele stratejisini, o güne değin gelen tüm devrimci birikimlerin üzerinden en berrak biçimiyle ortaya koymuştur.
Partinin önderi Mahir yoldaş, yıllar süren, hatta THKO'lu yoldaşların haksız biçimde "kalem efendisi" yakıştırmasında bulunmalarına neden olan teorik çalışmalarıyla daha sonraki on yıllara ışık tutan, Kürt yurtsever hareketi de dahil tüm devrimci güçleri etkileyen sağlam ve bütünlüklü bir teorik zemin yaratmıştır. O, devrimci teori olmadan sosyalist geleceği kurma yeteneğine sahip bir devrimci eylemin olmayacağının bilincindedir.
Yeni bir kavramsal çerçeve yaratırken her türlü doğmatik ve şabloncu söylemi kırıp atmıştır. Onda Mao'nun birikim vardır ama o klasik bir Maocu değildir, onda Troçkiden alıntı vardır, ama Troçkist değildir. Onda Althusser'den alıntı vardır, ama Althusser'ci değildir. Onda Küba ve Latin Amerika devrimci hareketinin birikimi vardır ama "Castrocu" değildir. O, devrimci ve sol hareketin, daha da ötesinde insanlığın tüm birikimiyle devrim perspektifiyle ilişkilenmeyi görev bilmiştir. O, bu birikimleri devrim hedefinin süzgecinden geçirerek Marksizm-Leninizmin ülkemiz coğrafyasındaki dilini ve düzeyini yaratmıştır. Ancak onun yarattığı birikim yerelci de değildir. Bu nedenledir ki, yazıları çevrilebildiği ölçüde Latin Amerikalı devrimcilerin ellerinde eğitim yazıları olabilmiştir.
THKP-C devrimci teoriyle pratik arasındaki kopmaz bağı daha kuruluşunda attığı ilk adımlarla ortaya koymuştur. Partinin ilk adımı, Kurtuluş yayınlarının kurulması ve kendisini teorik politik olarak ifade eden kısa bir broşürün çıkarılması olmuştur. Basitçe bir devrimci pratikçilik yoktur. Bilinç ve eylemin kopmaz bağı daha ilk anda kurulmuştur. THKP-C'nin yarattığı teorik-politik birikim bütün bu özellileriyle devrimci yenilenmeci yaklaşımın coğrafyamızdaki en parlak ifadesi olmuştur.
THKP-C, örgütsel olarak dönemin en geniş illegal örgütüdür. Bu genişlik sadece sayı ile ilgili değildir. İşçi sınıfı, öğrenci gençlik, ordu çalışması, köylük alanlardaki nüve halindeki örgütlenmeleriyle P-C, devrimci çalışmanın bütün alanlarında şu ya da bu düzeyde örgütlüdür. Hiç kuşkusuz bu örgütlülük sağlamlaşmış, oturmuş bir örgütlülük değildir. Ancak P-C'yi bir gençlik yada öğrenci hareketi olarak niteleme demagojisinin ne kadar asılsız olduğunu gösterir. P-C, tüm emekçi kesimler içinde yapılan devrimci örgütlenmelerin, çalışmaların ürünü olarak Partileşmiştir.
THKP-C devrimci eylemde tereddütsüzlük ve sonuna değin savaş pratiğidir. 1971 başlarında başlayan devrimci silahlı mücadele pratiği, Mayıs ayında İsrail başkonsolosunun kaçırılması ve cezalandırılmasıyla o güne değin var olan bütün çıtaları kırıp atmıştır. Hesaplaşma kesin ve nettir. Devrimci eylem kesin ve nettir. Geriye dönüşsüzdür. Bugün örneklerini çokça gördüğümüz türden protestocu yada hedefsiz veya sadece kendi örgütüne, kitlesine seslenen türden eylemler değildir yapılanlar. Tüm emekçilerin yüreğine ve yaşadığı gerçekliği kavraması için bilincine seslenen, bilinçlerdeki ve yüreklerdeki tüm statükoları, korkuları paramparça eden eylemlerdir. Sadece coğrafyamıza da değil, tüm dünyaya seslenen eylemlerdir. Çıta buradan konulmuştur. Ve asla aşağıya çekilmemiştir. Devrimci eylemi yeni bir düzeyden yaratmanın, bu alanda da devrimci yenilenmeyi gerçekleştirmenin adı P-C olmuştur.
THKP-C, mücadele içinde birlik ve yoldaşlaşma partisidir. Bu noktada da kopuş hareketidir. Her ayrı düşmenin bir ihanet, ajanlaşma olarak görüldüğü TKP tarihinden, dar grupçuluk ve rekabetçiliğin gelişme yolu olarak görüldüğü tutumlardan kesin kopuştur. Yeni bir birlik ve ittifak geleneğinin nüvelerinin yaratılmasıdır. Parti içinde Münir Ramazan Aktolga ve Yusuf Küpeli tarafından başı çekilen ayrılığa verilen yanıt, şiddet yada karalama kampanyaları değil, devrimci savaşın sürdürülmesi olmuştur. Partiyi komplocu bir tarzda sağa çekme ve bunun bağlantılı çeşitli kirli çabaların, sürdürülecek devrimci savaşla hayat içinde mahkum edilmesi bilinciyle hareket edilmiştir. Devrimci savaşın ayrıştırıcılığına ve birleştiriciliğe kesin güven duyulmuştur.
Tam da aynı süreçte THKO savaşçılarının da katkısıyla Maltepe cezaevi firarı örgütlenmiştir. Ardından da, Denizlerin kurtarılması birincil pratik hedef olarak öne konulmuştur. Dar bir bakış açısıyla biz işimize bakalım, bu THKO'luların sorunu tutumu gündeme dahi gelmemiştir. Devrim için savaşanların ayrı örgütlerden olsalar bile, aynı yöne, aynı ruhla ve bilinçle bakabilme gücü ve iradesi, bunun birliği savaş içinde yaratılmıştır. Bu, devrimci savaş içinde savaşarak birlikte yürüme geleneğinin doğumudur. Aynı geleneğin TKP-ML tarafından Sinan Cemgilleri ihbar ettiği düşünülen muhtarı cezalandırmalarıyla devam etmesi tesadüf değildir. Açılan yolda yürünmüştür.

THKP-C, devrimci yenilenmeci bakış açısıyla teorinin ve pratiğin bütün çıtaları aşarak üretilmesidir. Marksist-Leninist düşünce, eylem ve örgütün yeniden kurulmasıdır. Ve bütün bu unsurları birbirine bağlayan en temel öğe; cürettir, cesarettir. Teorik üretimde cüret, devrimci eylemde cüret...
Kızıldere, bütün bunların THKO'lu yoldaşlarla birlikte en bütünlüklü en somut biçimde yaşam pahasına somutlaştırılmasıdır. "Biz dönmeye değil, ölmeye geldik" devrimci militanlığın doruğu değildir. Bu, devrimci yenilenme iradesindeki, kopuş ve yeniyi daha ileri düzeyde kurma iradesindeki geriye dönüşsüzlüğün de ifadesidir.
Coğrafyamızın emekçileri bu iradeyi gördü... Kızıldere bir manifestoya dönüştü, bayrak oldu ellerde... Türkiye tarihinin kıyısına köşesine değil, tam da orta yerine devrim de yazıldı böylece...

Ve 1990'lardan, 2000'lere uzanan "akkor zaman"larında, alacakaranlık zamanlarda, ışığın yolunu aradığı zamanlardayız.
Türkiye devrimci hareketi ağır bir yenilgi sürecinden geçiyor. Yolunu arıyor. 71 tarihe yenilgi olarak yazıldı, bu yenilgi kavramı sadece önderlerin ve örgütün yok edilmesini ifade ettiği ölçüde anlamlıydı. Yarattığı bütünlüklü birikim ve yeni düzey bağlamında ise yenilgi değil büyük bir başlangıçtı söz konusu olan...
Günümüzün yenilgisi tam da, 71'in ana fikrinin devrimci yenilenme temelinde yeni bir düzeyin yaratılması bilinç ve iradesinin somutlaştırılamamasından kaynaklanıyor.
Bugünün yenilgisinin zemininde, reel sosyalizmin çöküşü ve dünya kapitalizminin kendini yeniden kuruşuyla tüm dünya gerçekliğinin değişmesi ve yeni bir dönemin başlaması karşısında devrimci güçlerin teoride ve pratikte buna denk düşen bir pratiği yaratamaması var. Devrimci sosyalist hareketimiz de 2002'de başlayan yeniden inşa sürecimize değin, ne yazık ki bu sürecin bir parçası oldu.
1990'lı yılların karanlığı bir yanıyla dağılma, bir yanıyla da anlama çabalarıyla biçimlendi. Devrimci sosyalist hareketimiz de ne yazık ki, bu sürecin bir parçası oldu.
2002'de devrimci yenilenme ve atılım şiarlarıyla başlayan yeniden inşa süreci Devrimci Sosyalizm için bir dönemeç noktasıdır. 2002 Devrimci sosyalistler için, 71 atılımının özünü oluşturan teoride ve eylemde devrimci yenilenme perspektifinin 1990 sonrası yeni dönemde üretilmesi hedefinin bütünlüklü olarak somutlaştırılmasının tarihidir.
Bakış açımız net ve somuttur; 1990, 1945 gibi yeni bir tarihsel dönemin başlangıcı oldu. Bunun anlamı, ideolojik, politik, örgütsel, kültürel, kısacası her alanda devrimci yenilenme temelinde devrimci sosyalizmi yeniden kurmak, yeni bir düzeye sıçratmaktır.
Bugün bu bilinçle 71'in devrimci yenilenme iradesini kuşanmış durumdayız.
Komünist hareketin 150 yıllık, coğrafyamızın yaklaşık 90 yıllık birikiminin üzerinden içinde bulunduğumuz yeni tarihsel süreci çözümleme, sosyalizmin yeni bir düzeyini yaratma göreviyle ideolojik yenilenme diyoruz... Bu yöndeki tüm enternasyonal çabalarla birlikte yeni bir Bilimsel Sosyalist Aydınlanma hedefliyoruz. Yeni tarihsel döneme ilişkin temel çözümlemelerimizin bütünlüklü ifadesini oluşturacak Manifesto görevini koyuyoruz önümüze. Geçmişin sosyalizm pratiklerinin birikimi ve bugünün gerçekliği üzerinden bugün ve gelecekteki sosyalist hedeflerimizi somutlaştıracak Program hedefini koyuyoruz. Genel geçer bir ideolojik yenilenme değil, somut hedeflere (ilk elde Manifesto ve Program) bağlanmış bir ideolojik yenilenmeyi hedefliyoruz.
Katılaşmış, şeflik sistemleriyle modern partiler olmaktan çıkıp politik cemaatlerle dönüşmüş, örgütlenmeler yerine katılımcılığı esas alan militan bir örgütlenme düzeyine yaratmak için örgütsel yenilenme diyoruz. Devrimci eylemin ve kolektif aklın önünü kesen bireyciliğe de, katılımcı kolektif düşünmenin yerine tepeden inmeci yaklaşımı koyan bürokratik tarza da hayır diyen ve kendi içinde tamamen özgür iradeye dayanan eşitlikçi ve dayanışmacı bir ilişki yaratan bir parti hedefliyoruz. Düşüncelerini her aşamada sürece katan özne olan, kolektif tutumu düşüncede ve eylemde kendinde cisimleştiren, özgürleşmeyi eylemde ve düşüncede derinleşme olarak gören bir devrimci sosyalist kadro ve insan yaratma hedefiyle yürüyoruz.
Emekçilerin yüreğine ve bilincine seslenen, değişimin motoru olacak, bütün emekçi kesimleri değişik düzeylerde örgütleyen bir devrimci eylem düzeyi yaratmak için politikaya tam orta yerinden merkezinden müdahale için devrimci savaşımın, PASS'ın yeniden örgütlenmesi diyoruz. PASS iktidarı almanın ve alırken kurmanın stratejisidir. Politik-askeri savaşımda emekçilerin yüreğini ve bilincini fetheden, politikanın merkezine yerleşen bir devrimci savaş tarzını örmenin zeminlerini yaratmanın çabasını yürütürken, mücadelenin salt bununla sınırlı olmadığı gerçeğinden hareketle, devrimi günlük hayatın bütün noktalarında ören, hayatı salt politik alan üzerinden değil, bütün boyutlarında değiştiren bir mücadele ve eylem tarzını hedefliyoruz.

Devrimci Kurtuluş, bu iradeyle yürüyor. Zorluklarımız her zamankinden çok daha fazladır. Tıkanıyoruz, önümüzü açıyoruz, tekrar tıkanıyoruz, tekrar açıyoruz. Yürüyüşümüz sorunlarla boğuşarak sürüyor.
Yaşam çok açık biçimde göstermektedir ki, Devrimci yenilenme ve atılım perspektifine sahip olmak, bunun sorunsuzca ve kolayca yapılabileceğinin garantisi değildir. Devrimci yenilenme hedefi devrim düşüncede ve eylemde günlük hayatın bütün alanlarında yeniden kurma işidir. Hayatın, hayatımızın her alanına büyük müdahale anlamını taşıyor devrimci yenilenme. Bu müdahale, devrimci yenilenme konusundaki genel perspektifimizin/bilincimizin hayatımızın, mücadelemizin her bir olgusunda, her bir durumunda, her bir sürecinde o olgu, durum ve süreç bağlamında yeniden üretilmesini, özelleştirilmesini gerektirir. Böylesi olağanüstü büyük görevler olağanüstü büyük bir enerji ve her adımı sıkı biçimde planlanmış ve örgütlenmiş bir çalışma ister. Bu yetmez, çalışmanın bir aşamasından diğerine geçişin zamanında ve tam olarak yapılmasını zorunlu kılar. Partinin ve tek tek devrimci kadroların o güne değin varolan düşünme ve pratik tarzının, yaşam tarzının tümden altüst olmasını ve ortaya konulan yenilenme perspektifi doğrultusunda yeniden kurulmasını gerektirir.
Devrimci sosyalist hareket yeniden inşa sürecinden itibaren bu yolda önemli mesafeler almıştır. Ancak alınan mesafe yeniden inşayı tamamlama ve Atılımla, devrimci yenilenmenin yeni bir düzeyine ulaşmayı sağlayacak ölçülerde değildir.
Yolumuzu nasıl düzleyeceğiz? Yaşadığımız tıkanmalar bir yanıyla ülke ve dünya nesnelliğiyle ilgilidir. Devrimci sosyalist hareketin 150 yılı aşan tarihinde ilk kez bir tarihsel dönemeç (1990 dönemeci) çöküşle yaşanmıştır. 1990 çöküşüyle başlayan yeni dönemin önümüze koyduğu sorun ve görevler daha önceki dönemlerle kıyaslanamayacak denli büyük ve zorludur. Ve bu görevler olağanüstü bir çürüme ve moral yıkım ortamında gerçekleştirilmek zorundadır. Buna karşılık devrimci yenilenme perspektifiyle yürüyen hareketlerin güçleri ise oldukça sınırlıdır. Bu somut bir durum ve veridir... Fakat nesnelliğin güçlükleri önümüze koyduğumuz görevleri başaramamanın ya da sınırlı ölçülerde başarmanın gerekçesi olamaz. Biz nesnelliğin güçlüklerini bilerek yola çıktık, o günden bugüne önümüze çıkmış yeni ve daha büyük bir güçlük yok. Bu nedenle her sıkışma anında gerekçe olarak nesnel koşulların zorluklarına sığınma hafifliğine başvurmadık, başvuramayız. Sorun esas olarak nesnelliğin güçlüklerini de hesaba katarak önümüze koyduğumuz görevleri yerine getirmek için yaptığımız kolektif ve bireysel çalışmayla ilgilidir. Kolektif yani Partinin belirlediği genel çalışma planının doğruluğu konusunda hem fikiriz. Asıl sorun bir adım daha ileriye gittiğimizde ortaya çıkıyor. Genel çalışmanın her bir boyutunun özgülleştirilmesi, planlama, zamanlama, zemini ve olanakları yaratma ve geliştirme, pratiğimizi adım adım hedeflediğimiz biçime yaklaştırma, bunlara uygun politik şiarlar, örgütlenmeler geliştirme, hayatın-hayatımızın her bir noktasını, anını bunlara uygun düzenleme, koparıcı bir pratik tarzı yaratma, belirli bir anda belli bir noktada yoğunlaşarak başarma yeteneğini kazanma, doğru ve kurallı yönetimi gerçekleştirme, statükoyu koruma kaygısına kısmen de olsa bulaşma vb. pek çok bireysel ve kolektif boyutu bulunuyor başardıklarımızın ve başaramadıklarımızın...
Hiç kuşkusuz, devrimci sosyalist hareket yeniden inşa sürecinden itibaren bu yolda önemli mesafeler almıştır. Ancak alınan mesafe yeniden inşayı tamamlama ve Atılımla, devrimci yenilenmenin yeni bir düzeyine ulaşmayı sağlayacak ölçülerde değildir. Hiç kuşkusuz devrimci sosyalizm önünü açma ve devrimci yenilenme ve yeniden inşa yürüyüşünü sürdürmenin düşünsel ve pratik dinamiklerine sahiptir. Bugün önümüzü açmak için, başardıklarımız ve başaramadıklarımızda yoğunlaşıyoruz, dersler çıkarıyoruz. Bu süreç devrimci yenilenmenin, devrimci savaşın Partisini ve kadrolarını yaratma mücadelesinin özgün bir parçasıdır. Ve bu süreci kazanacağız.
Devrimin güncelliği perspektifini önemli ölçüde yitirmiş ve burjuva demokratik talepler için mücadelenin dar ufkuna sıkışmış, kendini buna uygun olarak legal örgütsel zeminlere sıkıştırmış, kadro yapısı ve insan zemini giderek bu tabloya göre biçimlenen Türkiye devrimci hareketinin genel tablosunu değiştirecek olan yegane yol devrimci yenilenme perspektifiyle, örgütüyle, kadrolarıyla hayatı buluşturmaktır; devrimci eylemi, müdahaleyi hayatın merkezi unsurlarından biri haline getirmektir.
Bu anlamda Devrimci Sosyalist Hareketin kaderi ile Türkiye Devrimci Hareketinin kaderi iç içe geçmiş birleşmiştir de diyebiliriz. Bu bizim için baştan itibaren söylediğimiz bir şey olmasına karşın, dışarıdan bir bakışla abartılı bulunabilir. Ancak devrimci yenilenme çizgisini asgari düzeyde somutlaştırabilmiş Devrimci Sosyalist Hareketin Atılım pratiğini hayata geçirdiğinde yaşanacak büyük devrimci dalgalanmayı biraz olsun hayal ettiğimizde abartılı şeylerden değil, tastamam bir gerçekten söz ettiğimizi çok açık biçimde görebiliriz.
Türkiye Devrimci Hareketinin 1970 sonlarında yol ayrımına gelen ve düğümlenen kaderi nasıl başta THKP-C olmak üzere THKO ve TKP-ML'nin teorik ve pratik yenilenme ve atılım çizgisiyle yolunu bulup önü açıldıysa, bugün karşı karşıya bulunulan durum ve çözüm de, (elbette çok farklı biçim ve içerikte) aynıdır. Durumu tanımlayan temel öğeler tıkanma ve arayıştır, çözüm ise devrimci yenilenme ve atılımdır.

Kızıldere ve 71 Atılımı bütün bu nitelikleriyle, o tarihsel süreçte oynadığı çığır açıcı büyük devrimci rolün yanı sıra, bugün sorunlarına ve çözümlere yaklaşımda da hala kızıl bir fenerdir, kılavuzdur.
Kızıldere'deki öncü iradenin izindeyiz. 71'in devrimci yenilenme çizgisinin izindeyiz... Kızıldere'deki öncü iradeyi daha güçlü sahiplenmenin, daha güçlü biçimde, bir düşünme ve eylem çizgisi haline getirmenin zorunluluğunun bilincindeyiz.
Yüreği devrim için atan herkesin küçük ya da büyük katkılarını birleştirerek başaracağız. 71'in öncü devrimci yenilenmeci ruhuyla, Kızıldere'deki çelikten iradeyle başaracağız!

Devrim Şehitleri Ölümsüzdür!
Kızıldere'nin Çelikten İradesiyle Kurtuluşa Kadar Savaş!
Kızıldere Son Değil Savaş Sürüyor!
Yaşasın Devrimci Yenilenme Çizgimiz!
Yaşasın Devrimci Kurtuluş!

 

 

 

 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19