Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

Emek ve Özgürlük Cephesi
2. No'lu Açıklama
emekveozgurluk09@gmail.com
avrupa.emekozgurluk@googlemail.com

Yer Aynı, Sel Aynı,
Ölen Yine Biziz!
Artık Yeter!
Halkın Coşkun Selini Yaratacağız ve Bütün Şatafatınız Onun İçinde Boğulup Gidecek

10 Eylül 2009

Çok değil, üç saatlik yağmurda boğulup gittik!
Ne Amazon ormanları ne Pasifik adaları... İstanbul'un orta yerinde, İkitelli'de üç saatlik yağmur, ocağımızı söndürdü.
Suyun suçu yok!
O kendi yasalarını uyguladı; doldu, taştı ve neresi uygunsa oradan gürledi üstümüze geldi.
Suyun suçu yok!
Yine "şom ağızlı" diye suçlananlar, yıllardır "ideolojik" oldukları için dikkate alınmayanlar haklı çıktı. Bir günlük, hatta bir saatlik yağmur Trakya'dan Silivri'ye, oradan da İkitelli'nin can almasıyla ünlü Ayamama deresine dek ortalığı yıkıp geçti, geride henüz sayılamayan işçi ve emekçi ölülerini bıraktı.
Ölülerimizi daha tam olarak sayamadık bile. Bu kez de yeni-sömürge ülkenin çarpık kentinin bütün manzaraları vardı: Hayvan gibi dolduruldukları F Tipi "servis" minibüsünün kapılarını açamadan ölen gencecik işçi kadınlar, TIR garajında uyurken ölümle yüzleşen şoförler, sürüklenen arabalar, çatılar, yoksul insanların bütün varlığı olan eşyalar...
Başbakanlar, bakanlar, belediye başkanları... Çeneleri düştü birdenbire! "Dere intikamını aldı" dedi koca bir başbakan kameralara bakıp utanmadan; sanki kendisi Pakistan'ın başbakanıymış gibi! Bakanlar "elimizden geleni yaptık ama nasıl oldu bu" gibi laflar mırıldanıyorlar.
Daha bunlar bir şey değil; yarın birileri çıkıp "takdiri ilahi" derse şaşırmayız; yada vali örneğin "vatandaş da yüzme öğrensin" derse ona da şaşırmayız; alıştık hepsine.
En sevdikleri laf da şu meşhur "kaçak yapılaşma" lafı... Dönüp dolaşıp yine bizim evlerimize getirecekler sözü. Yine dönüp dolaşıp bizim ölülerimizi "kentsel dönüşüm" soygunculuğuna malzeme yapacaklar. Böyle durumlarda belediyelerin "seçim dönemlerinde kaçak yapılaşmaya izin verdiği" üzerinden başlayan bir açıklama biçimi hemen ortalığı kaplıyor. "Cahil vatandaş olmayacak yere ev yapıyor, siyasiler de ona izin veriyor!" Bütün bildikleri bu kadar işte!
Ancak bu kadarını söyleyip bırakmak, hem olayı hafife almak anlamına geliyor, hem de aslında sorunu kişiselleştirmek demek oluyor.
Bu coğrafyada rüşvetin normal bir işlem olduğu, her türlü yapı ve ruhsat yolsuzluğunun diz boyunu aştığı elbette doğru.
Yine bu coğrafyada en küçüğünden en büyüğüne her yöneticinin sadece ve sadece üç gün ilerisini görerek üç günlük ufukla plan yaptığı da bilinmeyen şey değil. Bu anlamda "çarpık kentleşme" denilen şey, milyonlarca insanın yığıldığı bu tablo yeni-sömürge Türkiye'nin tipik manzarasıdır.
Ama hepsi bu kadar mı? Daha doğrusu "çarpık kentleşme" denilen şey, üç beş kötü politikacının eseri mi? Asıl mesele "metropol" denilen şeyin ta kendisi değil mi? Milyonlarca insanı daracık bir toprak parçası üzerine yığan kapitalist metropoller, üzerine kuruldukları toprağın ve doğanın kendi dengelerini nasıl bozuyorlar. Suyun ve insanın toprakla ilgisini kesen, insanı beton yığınlarına, suyu daracık kanallara hapseden, yağmurun doğal emilme ve akış yollarını bozan bu kentleşme biçimi katliamın gerçek sorumlusu değil mi? Kentlerdeki küçücük yeşillik alanları, denge sağlayıcı bataklıkları, tarım alanlarını ortadan kaldırmakla öğünen bugünkü sistem dururken üç beş rüşvetçi belediyenin üstüne her şeyi yıkabilir miyiz?
Gerçek sorun, kardan başka bir şey düşünmeyen, her alanda ve her konuda insanı değil parayı düşünen kapitalist sistemin kendisindedir. Dere yatağında TIR parkı yapmak suçtur; ama on milyonluk böyle devasa ve ucube bir şehri yaratmak ve bununla övünmek daha da büyük suçtur.
Suyun suçu yok!
Başını sokacak bir ev derdindeki insanların da suçu yok. Kimse bizi "cahillikle" suçlamasın! Biz ne aptalız ne de intihar meraklısıyız. Deprem tehlikesiyle burun buruna olan bir kentte hala çürük çarık evlerimizde oturuyorsak, keyfimizden değil, cahilliğimizden hiç değil. 17 Ağustos'ta onlar güvenli villalarında otururlarken beşik gibi sallanan evlerimizde ecel teri dökenler bizlerdik.
Suç sizin paradan başka bir şey düşünmeyen düzeninizde, para kasalarını insan yaşamından ve insan onurundan üstün tutan sisteminizdedir.
Ve biz işte tam da onu yıkacağız!
Bizi genç ölülerimizin üzerine kurduğunuz o iğrenç saltanatı, yılışık unutkanlıklarınızı, sahtekar üzüntülerinizi, hepsini ama hepsini tarihin çöplüğüne gömeceğiz!
İnsanca ve onurlu bir yaşam!
İstediğimiz bu ve alacağız!
Üç damlalık yağmurda boğulup gitmekten bıktık artık!

Emekçilerin coşkun selini yaratacağız ve bütün o şatafatınız bu selin altında kalacak! Her şeyinizi elinizden alacağız ve size alınterinin ne olduğunu öğreteceğiz!
Daracık arabaların içinde boğulup giden genç emekçilerin kanı üstüne yemin ediyoruz. Hesap soracağız!

Emek ve Özgürlük Cephesi sel katliamında yaşamını yitiren emekçilerin acısını yüreğinde hissediyor; ailelerine başsağlığı diliyor.
Emek ve Özgürlük Cephesi, bütün emekçileri bir sel gibi patronların düzeninin üstüne akmaya çağırıyor.
6-7 Ekim 2009 yoksulluğumuzun gerçek yaratıcıları olan IMF ve Dünya Bankası yetkililerinin kentimizi kirleteceği günlerdir.
Gelin bu kiri, bu çamuru birlikte süpürüp temizleyelim!
Gelin bu hırsız sürüsünü emekçi kentimizin sokaklarından defedelim!

Emeğine ve Özgürlüğüne Sahip Çık!
Gelecek, Biz Nasıl İstiyorsak Öyle Gelecek!

10 Eylül 2009
Emek ve Özgürlük Cephesi



 
 

 

sbarikat07@gmail.com
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
0212 632 23 19