Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini


 

 

Emek ve Özgürlük Cephesi
10. No'lu Açıklama
emekveozgurluk09@gmail.com
avrupa.emekozgurluk@googlemail.com

İşsizliğe, yoksulluğa, güvencesiz çalışmaya,
ırkçılığa ve şovenizme karşı


Özgür Bir Ülke
İnsanca Yaşam İçin
1 Mayıs'ta Taksim'deyiz!

14 Nisan 2010

1 Mayıs 2010 geliyor...
İşçilerin emekçilerin bayramı, sömürücülerin işbirlikçilerin kabusu 1 Mayıs yeniden, bütün görkemiyle kapımızda.
Bugünlerde dünyanın dört bir köşesinde bayraklar hazırlanıyor, pankartlar yazılıyor, ak kağıtlar üzerine umutlarımız, şarkılarımız işleniyor, hayatı yaratan o büyük dev, işçi sınıfı harekete geçiyor. Arjantin'den Hindistan'a, İşgal altındaki Irak ve Filistin'den yıkılıp çökmüş Haiti'ye ve Endonezya'ya, Kolombiya dağlarından İstanbul varoşlarına dek her yerde, yedi iklim dört bucakta bütün yürekler aynı özgürlük ve adalet isteğiyle, aynı birlik ve yoldaşlık ruhuyla çarpıyor.
Irk, dil, din... Bugün hiçbiri ayırmıyor emekçileri, asıl kimliğimiz olan alınterimiz ve yoksulluğumuz birleştiriyor bizi. Ekmeğini çalışarak kazanan milyonlarca insan alanları doldurmaya, özgürlük şarkılarımızı hep bir ağızdan haykırmaya hazırlanıyor.
Emperyalist kapitalist sistemin saldırganlığının zirveye ulaştığı 21. yüzyılın bu ilk onuncu yılında, işgaller, katliamlar ve vahşi bir sömürü dalgasıyla karşı karşıya olan dünya işçi sınıfı ve emekçi halklar, bütün kıtalarda ve bütün ülkelerde 1 Mayıs'ta hayatımızı çürütenlerle hesaplaşmaya hazırlanıyor. Devrim ve sosyalizm davası yelkenlerini yeni bir rüzgarla dolduruyor.

Türkiye 1 Mayıs'ı zorlu ve umutlu günlerde karşılıyor.
Emperyalizme bağımlı yeni-sömürge bir ülke olan ve bu yüzden de her zaman gırtlağına dek krizin içinde yaşayan Türkiye'nin işbirlikçileri, en son krizin derin etkilerini halkın üzerine yıkmaya devam ediyor. "Teğet geçti, geçiyor" palavralarına rağmen işsizliğin ulaştığı gerçek rakamlar ve yoksulluğun vardığı dip noktası gözler önündedir. Türkiye bugün kimsenin geleceğinden, hatta yarınından emin olmadığı karanlık bir ülkedir. Yoksullaşma, çürüme, yozlaşma atbaşı gitmekte, sokaklar hiç durmadan öfke biriktirmektedir.
Bir yandan "demokratikleştirme" edebiyatı yapılırken bir yandan oligarşinin sokakları polis ordularıyla doldurması, en küçük işçi direnişleri ve en küçük öğrenci eylemlerine bile vahşetle, tutuklamalarla karşılık verilmesinin sebebi budur. Bir yandan "açılım" nutukları atılırken diğer yandan hapishanelerin çocuklarla doldurulmasının, Kürt ulusunun hayatının zindana çevrilmesinin, onun politik temsilcilerine durmadan saldırılar düzenlenmesini sebebi budur. Bu yüzden ara sokaklarda şovenizmin kirli zehiri akıtılıyor, ırkçı faşist çeteler canlandırılıyor.
Korkuyorlar...
Korktukları şey, uydurma "darbe" senaryoları ya da "irtica" tehlikesi değil, emekçilerin, yoksulların gitgide artan öfkesidir, nefretidir. Bu yüzden aralarında durmadan kavga ederken bize karşı, işçilere ve emekçilere karşı, Kürt ulusal hareketine karşı büyük bir hızla birleşiyorlar. "Demokrasi" palavraları atan hükümetin polisi emekçileri coplarken, hükümete karşı "Cumhuriyet muhafızlığı"na soyunmuş olan savcılar ve yargıçlar en küçük muhalif harekete cezalar yağdırmaktan geri durmuyorlar. "Açılım" edebiyatını yapanlarla ikide birde "ordunun rahatsızlığı"nı dile getirerek komiklik yapanlar büyük bir "zulüm kardeşliği" çerçevesinde Kürt illerine yeni seferler hazırlıyorlar.
Korkuyorlar... İşçilerden, halktan, bizden korkuyorlar...
Ankara'yı her gün toza dumana boğuyorlar, kendi iktidarını sağlamlaştırmak için Anayasa değişiklikleri icat eden hükümet ile "vatan elden gidiyor" diye yaygara koparan diğerlerinin üzerinde anlaştıkları tek nokta, baskı, zulüm ve cinayetlerdir. Bu konuda tam olarak anlaşıyorlar; çünkü hepsi de özgürlüklerden, emekçilerin halkın örgütlenip ayağa kalkmasından ışıktan korkan vampirler gibi korkuyorlar. Bu yüzdendir ki "yargının siyasallaşması"ndan yakınıp duranlar seksen küsur yıldır bu ülkede emperyalizmin emriyle devrimcileri idam sehpalarına çıkaran yargının nasıl da "siyasal" olduğundan tek bir kelimeyle bile söz etmiyorlar. Bu yüzdendir ki, "adalet" çığlıkları atanlar boşaltılan binlerce köyün, katledilen binlerce Kürdün lafını bile etmiyorlar.

Türkiye 1 Mayıs'ı zorlu ve umutlu günlerde karşılıyor.
Zorlu ama umutlu...

2010 1 Mayısı'nın öncesinde Ankara'yı 78 gün boyunca hükümete dar eden, inatçı ve kararlı bir direniş sürdüren TEKEL işçileri yeni bir baharın kapısını araladılar, bütün sınıf kardeşlerine moral ve iyimserlik verdiler. Onların soğuğa, yağmura, polis copu ve gazına karşı direndikleri her gün, hem kendileri için hem de ücretli kölelik koşullarında çalıştırılan milyonlarca emekçi için büyük bir deneyim oldu. Demiryolculardan itfaiyecilere, kamu çalışanlarına dek binlerce emekçi soğuk kış aylarını eylemleri ve yükselen sesleriyle ısıttılar. Sömürücüler ve işbirlikçiler cephesindeki bin türlü ayak oyunu ve kör dövüşünün sis perdesini araladılar.
Böylece güvencesiz çalıştırılan ücretli kölelerin öfkesi bir kez daha ortaya çıktı. Milyonlarca işsizin, köle barakalarında boğaz tokluğuna çalıştırılan çocuklarımızın derin yoksulluğu kendini dışa vurdu.
Yaşadığımız topraklar, bu baharda ve yazda sıcak mücadelelere ve gelişmelere gebedir.
2010 1 Mayısı, böyle bir umutlu dönemecin ilk adımlarından biri olmaya adaydır.

1 Mayıs'ta 1 Mayıs alanında, Taksim'deyiz...
1 Mayıs 2010'un 33 yıldan sonra nihayet Taksim'de yapılacak olması, bu konuda düzen güçlerinin yaptığı açıklamalar, işçi sınıfının Taksim'e hasret olduğu 33 yılın büyük mücadelelerin ve şehitlerinin eseridir.
Hükümet ve valilik ne lütuf yapıyor, ne de cebimize bahşiş koyuyor!
Bu kavga büyük bir kavgadır!
İşçi sınıfı ve devrimci güçler, 33 yıldır 1977 katliamında yitirdiğimiz şehitlerin acısı ve anısıyla yanıp tutuşuyor, sokak sokak bunun için savaşıyor.
Mehmet Akif Dalcı'dan Kadıköy şehitlerine dek canlarımızı bunun için verdik.
Son üç yıldır, Cihangir'den Mecidiyeköy'e, Pangaltı'dan Dolapdere'ye dek santim santim her sokakta gaz bulutları içinde, her şeyi göze alarak çarpışan bütün devrimciler ve emekçiler, binlerce polisin kurduğu barikatlara karşı çıplak gövdeleriyle dövüşen, polis arabalarında kolu bacağı kırılan bütün çocuklarımız bu zaferin gerçek sahipleridir. Devrimcilerin "Taksim saplantısı" (!) üzerine sağda solda gevezelik edenlerin, yıllardır emekçilerin zihnini bulandırmak, direnme iradesini kırmak için her Nisan ayında bin türlü faaliyet yürütenlerin bu çorbada şu kadarcık tuzu yoktur!
Taksim, emekçilerin ve devrimcilerin iradesiyle kazanılmıştır!
Düzen güçlerinin kafasında dolanan kırk tane tilki hiç önemli değildir; Taksim'e girişleri zorlaştırmak için polisin neler yapacağı ya da yapmayacağı da önemli değildir; önemli olan devrimci irade ve ısrarın sonuç olarak oligarşiyi geri adıma zorlamış olmasıdır.
Emek ve Özgürlük Cephesi, "Devrimci 1 Mayıs Platformu" bünyesinde de ifadesini bulan bu irade ve ısrarın bir parçası olmaktan dolayı mutludur, gururludur.
Şimdi görev, 1 Mayıs 2010'u Taksim'de kitleselleştirmek, sınıfın ve devrimci iradenin bütün görkemini ve güzelliğini alana yansıtmak ve bu kez gerçekten bir bayram yaşamaktır.
Emek ve Özgürlük Cephesi'nin bütün militanlarının, sempatizanlarının ve yüreği onunla birlikte atan dostlarının şimdiki görevi, bir saniyeyi bile ziyan etmeden bunun için çalışmak, devrimci sosyalist iradeyi Taksim'e taşımaktır. Herhangi bir nedenle Taksim'e, İstanbul'a gelememiş olmak, bu noktada önemli değildir; çünkü bu bir toplam irade ve ruhsal birlik meselesidir. Yani herhangi bir ilde ya da ilçedeki 1 Mayıs eylemine katılan devrimci sosyalistler de sonuçta Taksim iradesinin parçasıdır, Türkiye devrimci hareketinin yarattığı bu başarının ortağıdır.
Şimdi görev, 1 Mayıs alanının görkemini ve gücünü bütün dünyaya, dosta düşmana göstermek, sömürücülerin, işbirlikçilerin yüreğine korku salmak, sınıf kardeşlerimizin ise yüzünü güldürmektir.

1 Mayıs'ta 1 Mayıs alanında, Taksim'deyiz...
Tuzla Tersanelerinde kanını akıtanların, maden ocaklarının karanlığına gömülenlerin, atölyelerde, sel felaketlerinde katledilen kadınlarımızın acıları ve anıları için Taksim'deyiz!
1977'de yitirdiğimiz canlarımızın isimlerini tek tek haykırmak, onların şehit düştüğü kaldırımları şarkılarımızla canlandırmak için Taksim'deyiz!
Umutlarımızı, taleplerimizi, devrim ve sosyalizme olan inancımızı haykırmak için Taksim'deyiz!
Zulme, sömürüye, işsizliğe, yoksulluğa, güvencesiz köleliğe, yozlaşma ve çürümeye karşı sınıf dayanışması için Taksim'deyiz!
Irkçılığa, şovenizme karşı halkların kardeşliği için Taksim'deyiz!
Özgür bir ülke ve insanca yaşam şiarını İstanbul'un kalbine işlemek için Taksim'deyiz!

Yaşasın 1 Mayıs!
Biji Yek Gulan!
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!

14 Nisan 2010
Emek ve Özgürlük Cephesi


 
 

 

sbarikat07@gmail.com
Devrimci Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Nurtepe Mah. Cemre Sk. No: 2 Kağıthane-İstanbul