Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

 

TEKEL'de Gelinen Kırılma Noktası

Tek-Gıda İş Sendikası Uzmanı Tülay Özerman'la Söyleşi
Post Express/Sayı: 27

Önce Tekel'i biraz tanıyabilir miyiz?
Tülay Özarman: Sokaktaki insan Tekel'i sadece markalarıyla bilir. Sigara, içki aldığı büfe olarak bilir. Fakat Tekel ürettikleriyle, ortaya çıkardığı ekonomik ve toplumsal fayda nedeniyle bu ülkenin vazgeçilmezlerindendir. Bir kere, Türkiye'de 500 büyük kuruluş sıralamasında sekizinci sıradadır. 32 bin civarında işçi ve memur çalıştırmaktadır. Türkiye'nin her yerine, özellikle de azgelişmiş bölgelere dağılmış fabrikaları ve tesisleri vardır. Bulundukları bölgelere önemli ekonomik ve sosyal katkı sağlamaktadır.


Yani Tekel zarar eden, bütçeye yük olan bir kuruluş değil mi?
T.O.: Tekel sadece 2002 yılında, 4.3 katrilyondan fazla satış hasılatı yapmıştır. Vergi, fon ve benzeri kesintilerle kamuya 2.6 katrilyondan fazla kaynak aktarmıştır. Türkiye'nin konsolide bütçesi içindeki payı yüzde 4.9'dur. Gelir vergisinin yüzde 21.3'ünü, kurumlar vergisinin yüzde 56.6'sını, servetten alınan verginin yüzde 399.2'sini karşılamıştır. Bu örnekleri uzatmak mümkün, ama aklı başında birinin, Tekel'in bütçeye katkısını anlaması için bu rakamlar yeter de artar. Tekel'in ürettiği ekonomik fayda sadece ortaya çıkardığı ürünlerle değil. Aynı zamanda, tütün, şerbetçiotu, arpa, anason gibi tarım ürünlerini de hammadde olarak kullandığı için çiftçiyle de bir kanbağı vardır.
6 milyar dolar için Irak'ta savaşa giriyorduk. Tekel'in yıllık cirosu 3 milyar dolar civarındadır. Böyle garantili kaynak aktaran kurulusu yabancı sermayeye peşkeş çekip, borç için kuyruklarında dolaşmak akıl kân mı?

Kamuya bu kadar kaynak aktaran bir kurumun özelleştirilmesinin gerekçesi nedir, o zaman?
T.O.: 6 milyar dolar için az kalsın Irak'ta savaşa giriyorduk. Tekel'in yıllık cirosu 3 milyar dolar civarındadır. Böylesine garantili bir kaynak aktaran kuruluşu yabancı sermayeye peşkeş çekip, sonra borç para için gene kuyruklarında dolaşmak hiç akıl kârı geliyor mu? Bunun yanı sıra Tekel'in 303 trilyonluk kârını da saymaya gerek yok. Böylesine büyük bir kaynağı yabancı sermayeye teslim etmek ekonomiden anlamayan safların ya da hırsızların işine gelir. Yabancılardan da vergi alırız diye düşünenler büyük bir yanılgı içindedir. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, Tekel'e talip olan şirketler gittikleri bütün ülkelerde kârlılıklarını arttırmak için hükümetlere vergi indirimi dayatmaktadır ve bunu başarmadıkları ülke yok. Tekel'in özelleştirilmesine, sadece bütçeye sağladığı katkı dolayısıyla bile karşı çıkılabilir. Ama daha önemli bir hata Tekel'i sadece bütçeye kaynak aktaran bir firma olarak görmek. Tekel Türk tütününün en önemli alıcısıdır. Bir taraftan yerli tütünden imal edilen sigaralar, diğer yandan yabancı tütünle harmanlanarak ürettiği sigaralar var. Tamamıyla yerli tütünden üretilen sigaraların pazar payı yüzde 35'dir. Bu rakam Türkiye'de faaliyet gösteren iki büyük yabancı firmanın toplamına yakındır, Philip Morris'inki yüzde 27 ve JTl'ıniki yüzde 12'dir. Tekel yerli markalarını üretmek için 33 bin ton civarında tütün satın alıyor, ihraç için alınanlar da cabası. Tütün coğrafyasına baktığımızda, Ege dolaylarında yetişen tütünün önemli bir kısmının ve Karadeniz bölgesi'nde yetişen tütünün yüzde 50'sinin ihraç kabiliyeti vardır. Bu demektir ki Tekel, Doğu ve Güneydoğu bölgesinde yetişen ihraç kabiliyeti olmayan tütünün tek alıcısıdır. Bu da geçimini tütünden sağlayan 1 milyon 60 bin civarında insanın hayatıyla doğrudan ilgilidir. Sigara ithalatı ilk 1984'te gerçekleşmişti, o zaman yabancı sigara, yabancı tütün ve yabancı şirketlere karşı olduğumuzu söylemiştik. Biz, tütün ülkesi olarak bilinen Türkiye'nin tütüncülüğünün, yabancı sigarayla, yabancı tütünle öleceğine inanıyoruz. Türkiye Şark tipi dediğimiz tütünün dünyada en büyük üreticisidir. Öngörülerimizin doğru olduğunu Tütün Kanununun ilk bir senelik uygulamalarında gördük. Kanun yürürlüğe girmeden önce raporlar, alternatif yasa tasarıları hazırladık, milletvekillerine tek tek gönderdik, komisyonları ziyaret ettik, çok çalıştık, ama yeni kanunun bu ülke için yıkım olabileceğini anlatamadık.

Tekel'in pazar payı nasıl değişti bu arada?
T.O.: Yüzde 70'den yüzde 60.9'a düştü.

Ne getirdi yeni kanun?
T.O.: Yeni kanunla sözleşmeli üreticilik sistemine geçildi. Destekleme alımları kaldırıldı. "Bu kanunla, birincisi tütünün fiyatı düşecek, ikincisi, sözleşmeli üreticilikle bağımlı hale geleceksiniz. Ve istediğiniz geliri elde edemediğiniz için bu işten vazgeçip, toprağınızı kaybedeceksiniz, sonunda da göç edeceksiniz. Hadiseyi kendi toprağınızda ırgatlaşmak olarak da değerlendirilebilirsiniz" dedik. Tütüncü hadisenin ne kadar farkında, emin değilim. Zaten yabancı firmalar sözleşmeli şekilde tütün üretimi yaptırıyorlardı. Düzce depreminden sonra, bölgede tütün ekimini bırakıp ekolojik tarıma geçen tütün üreticileri var.

Sendika'nın yabancı tütün ektiricilerine karşı bir çalışması var mı?
T.O.: Yabancı firmaların tütün ekimiyle ilgili bir kampanyamız olmadı. Bizim kampanyamız yabancı markaların tüketilmemesi üzerine. Zaten yabancı markalı tütün üretimi cüzî miktarda, 5-6 bin ton civarında. Çok önemli bir şey ifade etmiyor, iki tütün farklı olarak yetişiyor ve işleniyor. Yabancı menşeili tütün sulu tarıma uygun, Türk tütünü kıraç toprakta güzel oluyor. Türk tütünü ayrıca doğal fermantasyon yöntemiyle, doğa şartlarında kurutulur. Yabancı tütün ise bir dolu kimyasalla özel kurutma hangarlarında kurutulur. Bu çok ciddi yatırım isteyen bir faaliyettir. Virginia tipi tütünü işleyebilmeniz için ya bu aşırı maliyetli hangarları kuracaksınız, ki bu imkânsız, ya da tütününüzü bu hangarları işleten firmalara satacaksınız, ki bu da başka bir bağımlık şekli.

Tütün kanununa geri dönersek...
T.O.: Birbuçuk yıl oldu kanun yürürlüğe gireli. Bu seneki üretici sözleşmeleri elimize geçti, inanılmaz hukuk ihlalleri söz konusu. Tamamıyla tek tarafın çıkarları düşünülerek düzenlenmiş. Üreticiler feryat etmeye başladılar bile. Tekel belli miktarın üzerinde tütün almadı. Özel sektör zaten fiyat düşürmek için hep bekler. Kilo fiyatı üç milyondan bir milyona düştü. Tekel'in tamamen ortadan kalktığını düşünürsek, durumun daha fecaat olcağı kesin. Tekel bir kilo tütün alsa bile bir fiyat, bir eşik belirtiyor. Tekel kalkınca bu eşiği kim belirleyecek? Alıcıların hepsi yabancı firmaların temsilcileri, kendi aralarında bir fiyat belirleyip ölü fiyatına alırlar tütünü, hatta üreticiyi borçlu bile çıkarabilirler.

Tekel'in, destekleme alımlarından kaynaklanan 450 bin tonluk stoğu olduğu söyleniyor...
T.O.: Bu da kamuoyuna yanlış aksettirilen bir durum. Bu stok siyasilerin oy peşinde koşarken bol keseden verdikleri vaatlerin sonucudur. "Elinde bir kilo bile tütün kalmayacak, önceki bir verdiyse ben beş vereceğim, çiftçi bizimle gülecek" diye oy toplayanlar bu stoğu şimdi propaganda malzemesi olarak kullanıyor. Oy peşinde koşarken, işlenmesinin imkânı olmayan tütünleri bile satın aldılar. Kaldı ki, doğru satış politikaları izlenirse bu stok sorun olmaktan çıkar. Bu stok Tekel'in beceriksizliğinden, hantallığından kaynaklanan bir stok değildir, tamamıyla siyasilerin yol açtığı bir kamburdur.

AKP'nin icraatlarından biri de, çeşitli alanlarda "bağımsız" kurullr oluşturmaktı. Tütün Komisyonu da bunlardan biri. Bu uygulamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
T.O.: Tütün kanunuyla kuruldu bu kurul. Alkollü içkiler ve tütün mamulleri kullanımının halk sağlığı açısından çok önemli olması, bu alanda faaliyette bulunan işletmelerin belirli yasal kısıtlamalar içinde tutulması gerektiği, ithalat-ihracat piyasasında bir keşmekeş yaşanmaması gibi endişelerle bir bağımsız kurul oluşturulması fikri ortaya atılarak oluşturulmuş bir kurul. Tabii IMF'nin yönlendirmesi de söz konusuydu. Özetle, bu kurulun oluşturulmasındaki temel amaç, serbest rekabet kuralları içinde piyasayı denetlemek. Tabii bu kurul ne kadar ayakta kalır, ne kadar piyasayı tanzim fonksiyonunu görür, haksız rekabet uygulamaları konusunda ne kadar yaptırımı olur, ne kadar yönlendirici olabilir, ne kadar tarafsız kalabilir? Toplumsal sağlık konularında ne yapabilir? Bu konularda ciddi endişelerim var.

Bu endişelerinizin sebebi nedir?
T.O.: Komisyonu oluşturan üyelerden, sadece Ziraat Odaları'nın temsilcisi seçilmiş üyedir. Diğerleri, çeşitli bakanlıkların yaptığı atamalarla göreve geliyor. Emek kesimini sadece Ziraat Odaları temsil edebiliyor. Ayrıca kurul öyle bir kurulmuş ki, tütün piyasasındaki özel sektörden birileri de atanabilir bu kurullara. Zaten özel sektörden iki kişi atamayı düşünüyorlar. Tekel'e göz koyan şirketlerin öyle bir ekonomik ve siyasi yaptırımları var ki, bu kurulun bütün işlerine müdahale edebilirler, istedikleri kararları aldırabilirler. Bu şirketlerin ola ki gelirleri düştüğünde yapacakları ilk iş hükümete "vergileri azaltın" baskısı olacaktır. Bunu demek için, gelirlerinin düşmesini dahi beklemezler.

Sigara piyasasındaki tablo nasıl şu anda?
T.O.: Türkiye'de özellikle sigara piyasası, olabilecek en serbest rekabet ortamına sahiptir. Tekel'in yüzde 61'lik pazar payı vardır. Özelleştirme gerçekleşirse, iki büyük firmadan JTI alırsa pazar payı yüzde 72 olacak, Philip Morris alırsa yüzde 87 olacak. Piyasayı rekabete açmaktan anladıkları buysa...

Tekel'in içki pazarındaki durumu nedir?
T.O.: Tekel'in ağırlığı, yüksek alkollü içki sınıfındadır. içki deyince Tekel için rakıdan bahsedebiliriz. 2002'de sadece rakıdan 868 trilyon gelir elde edilmiş. Rakının hammaddesi de üzüm. Kıyamet de rakı üzerinden kopuyor zaten. Serbest rekabet ortamı şarap sektörü için gayet iyi işliyor.

Tekel'in içki pazarı deyince aklımıza efsanevi Tekel birası geldi.
T.O.: Bira deyince akla zaten iki şirket geliyor. Tekel'in bu alandaki pazar payı da yüzde 1.2. Tekel 1960'larda, Bomonti bira fabrikasını kapatarak kendini bilinçli olarak bira piyasasından çekti. Çekilmenin sebebi olarak serbest piyasayı hareketlendirmek söylendi. Son zamanlarda bir atak yaptı, şişesini değiştirdi, ama yatırım yapılmadığı için o da öyle kaldı, istenirse, Tekel bira sektöründe tekrar üretimini arttırabilir ve diğer firmalara ciddi bir rakip olabilir, ama yapılmıyor.
Anlattığınız tabloya bakılırsa, Tekel'in verimli olmadığı söylenemez herhalde?
Verimliliği neye göre ölçtüğünüze bağlı. Benim iddiam her koşulda Tekel'in verimli olduğudur. Bunu söylerken, makinelerin kapasitesini göz önünde bulundurmak lazım. Burada yatırım meselesi gündeme geliyor. Sadece Tekel değil, hemen hemen bütün kamu kuruluşları 80'den sonra bilinçli olarak yıpratılmıştır. Bu işletmeler bir günde bu hale gelmedi. Özal, "devleti küçülteceğiz, ekonomiden çekeceğiz, sermayeyi tabana yayacağız" dediği zamandan beri hemen hemen bütün yatırımlar bıçakla kesilmiş gibi durdu. Tekel de bundan nasibini aldı. O yıllardan bu güne, 1989'da Tokat Sigara Fabrikası faaliyete geçti, 1994'te İstanbul Sigara Fabrikası bir revizyon geçirdi. En son da Samsun Sigara Fabrikası kapatılıp yerine Ballıca Sigara Fabrikası kuruldu. Tekel'in 1970'lerin sonlarında hazırlanmış yatırım projeleri var. Bu projelerin hepsi rafa kaldırıldı, işletme yenilenmeyerek zayıflatılma yoluna gidildi. Bunlara rağmen, bu işletme kârda. Sadece 1999'da zarar gösterdi Tekel.

Bu zarar nasıl oluştu?
T.O.: Yüksek Denetleme Kurulu'nun (YDK) raporlarına göre, zararın iki sebebi var. Birincisi, yanlış fiyatlandırma politikası, ikincisi de pazarlama sistemine getirilen yeni düzenleme.

Nedir bu yeni düzenleme?
T.O.: Tekel dağıtım ve pazarlamasını 1994 yılında özelleştirdi. Yeni düzenlemeye göre, sadece ana birimler olarak Baş Müdürlükler kaldı. Bu Müdürlükler Tekel ürünlerini baş bayiliklerin talepleri doğrultusunda karşılıyor ve dağıtımı bu baş bayiler kendi dağıtım kanallarını kullanarak yapıyor. Bu bayiler, Tekelden istedikleri malı çekerler ve 15 gün içinde parayı yatırırlar. Mevzu olan mallar ve parasal miktarları düşünüldüğünde, bu para gayet yüksek bir miktardır. Zam öncesi, kötü niyetli firmalar Tekel'den yüksek miktarlarda mal alıyor ve zam sonrası çok uzun bir süre mal almıyor. Tekel'in kendi faaliyetlerinden kazanması gereken parayı bu bayiler haksız kazanç olarak ceplerine indirmiş durumdalar ki, bu tablodan anlaşılacağı gibi bu zarar Tekel'in üretim faaliyetlerinden kaynaklanan bir zarar değil.

Dağıtım kanalları özelleştirilirken sendika ve işçiler ne yaptı?
T.O.: "Bayilik sistemine geçiyoruz, satışlarımız daha iyi olacak, dağıtım giderlerimiz çok fazla, kısmak gerekiyor, daha verimli bir pazarlama sistemi oluşacak" dediler. Özelleştirmeye karşıydık, fakat durduramadık. YDK'nın raporlarında bu özelleştirmenin arzu edilen tasarrufu da istenen verimliliği de sağlamadığı yazıyor. Açıkçası, biz de hadisenin bu derece vahim olabileceğini kavrayamamıştık.

Peki, nasıl oluyor da bu kadar kârlı olan Tekel'in 1.2 katrilyonluk vergi borcu var?
T.O.: Bu borca vergi borcu demek yanlış olur. Devletle Tekel'in bir borç - alacak ilişkisi vardır. Çok enteresan bir şekilde bu ilişki Tekel'in aleyhine çalışmaya başladı. Tekel yıllardan beri, Hazine adına destekleme alımı yaptı, Hazine adına ekiciye parayı kendi kasasından ödedi. Bu aslında, Hazine'nin borcuydu. Tekel bu borcu ödediğinde, Hazine'den tahsil etmesi gerekiyordu. Ama Hazine Tekel'i kasası gibi kullandı. Hazine ödemesi gereken parayı ödemeyince, Tekel vergi ödemelerini geciktirdi, ilginç bir şekilde, Hazine, kendi borcu için faiz işletmezken Maliye alacağı için faiz işletti. Her ikisi de devlet kuruluşu, ama Tekel'in alacağı için faiz işlemezken, borcu için faiz işledi. Aslında Tekel'in olmayan borç Tekel'e yüklendi ve bu borç aşırı bir faiz ve gecikme faizi olarak Tekel'e yansıtıldı. Tekel alacaklıyken borçlu konuma düştü. Olayın özü budur. Bu olay şimdi Tekel'i karalamak için kullanılıyor. Bu olay YDK'nın raporlarında da vardır. Bu olayı kamuoyuna Tekel'in zaafiyeti olarak yansıtmak büyük bir namussuzluktur, ama olan bu.

Tekel'in yemekhanelerinin özelleştirilmesi gündemdeydi...
T.O.: Yemekhanelerin bir kısmı taşeronlaştı demek daha doğru, İstanbul Sigara Fabrikası'nda iki sene önce denediler. Şiddetle muhalefet ettik, yemekhane boykotlarını ısrarlı bir şekilde sürdürdük, vazgeçmek zorunda kaldılar.

Tekel işçisi hep özelleştirmeye karşı mıydı?
T.O.: Yemekhanelerin özelleştirilmesi gündemdeyken Tekel'in özelleştirilmesi henüz konuşulmuyordu ve çok ciddi boykotlar oldu. Özelleştirme konusundaki fikrimizde bir sapma yok.

Tekel'in sahip olduğu arsa değerlerinin çok kıymetli olduğu söyleniyor.
T.O.: Özelleştirme idaresi tam anlamıyla kapalı bir kutu. Ki Özelleştirme Kanunu'nda çok açık bir hüküm var, özelleştirmeler tam anlamıyla bir şeffaflık içinde yürütülecek diye. Özelleştirme idaresi kısmî yetki devri yaparak bazı gayrımenkullerin satışı konusunda onay verdi. Çıkan ihale ilanlarında, yüzde 100 blok satış deniyor, fakat bu hisseler içinde hangi gayrımenkuller var, bunu bilmiyoruz açıkçası. Bildiğimiz tek şey, bahsi geçen bazı gayrımenkullerin ayrıca ihaleye çıkartılacağı; Mecidiyeköy'deki likör fabrikası, Büyükdere'deki kibrit fabrikası'nın yeri, Paşa Limanı'ndaki Tekel Müzesi ve Bomonti Bira Fabrikası. Bunlar gayrimenkul olarak satışa çıkarıldı. Zaten adı geçen yerlerden sadece Likör Fabrikası faal, diğerleri değil. Fakat bahsi geçen dört yer de korunması gereken tarihi eser statüsünde. Tapuda kendimiz inceledik. Bu yerlere talip olan kişilerin bu mülkler üzerindeki tasarrufu sınırlı. Hepimiz biliyoruz ki, bugünlerde Meclis'te sit alanlarının satışı ve Kültür ve Tabiat Varlıkları Kurulları'nın yetkilerinin ellerinden alınması için çalışmalar var. Normal şartlar altında, aklı başında bir yatırımcının buralara talip olması mümkün değil. Eğer bu kanunların değişmesinden dolayı bir beklentisi yoksa tabii. Bu durumda insan ister istemez düşünüyor, acaba üzerlerinde kayıt olduğu için çok küçük meblağlara mı satacaklar? Yoksa alıcılar, bizim bilmediğimiz bir takım bilgilere ve beklentilere sahipler de o yüzden mi istiyorlar? Bu talandan başka bir şey değil.

Tekel'in ikiz kuleleri, şimdi yolsuzluk skandalıyla gündemde.
T.O.: Seneler boyu her fırsatta söyledik "Oraya işlevsiz iki kule dikeceğinize yatırım yapın". 1976 yılı yatırım planında, Akhisar'a bir sigara fabrikası kurulması kararı alınmıştı. Ve bu zor da olsa gerçekleşti. 80'li yıllarda başlandı inşaata, durduruldu, kaynak aktarılmadı, tekrar başlandı, tekrar durduruldu, satışı gündeme geldi, vazgeçildi derken, şimdi Akhisar'da idare binasıyla, üretim binasıyla, lojmanıyla, bütün yan unsurlarıyla inşaatı bitmiş bir fabrika var, fakat içinde makine yok. Üzücü olan şu: Kulelere harcanan para Tekel'i âbâd ederdi.

Çok pahalı olduğu için mi makine alınamıyor?
T.O.: Sıfırdan bir sigara fabrikasının kurulma maliyeti 15 milyon dolar civarındadır. Bu Tekel için büyük bir rakam değil, yıllardan beri yatırım yapılmadığı, eskilerin de neredeyse çürümeye terk edildiği bir dönemde makine almamak Tekel'i baltalamaktır.

Tütüncü, üzümcü Tekel olmadığı zaman ne yapacak? Fiyatı kim, nasıl belirleyecek?
T.O.: Devlet en azından şimdi, üreticinin zor durumda kaldığını görünce müdahale etme hakkına sahip. Ekonomiye yön verebilen kuruluşları kaybederseniz ne yapacaksınız? Pazar ekonomisinin açmazı da burada, "devlet kenarda dursun", iyi devlet kenarda dursun, sonra orman kanunları işlesin. Şayet o piyasada yoksanız, piyasaya müdahale edemezsiniz. 3.5 milyon insanın geçimini sağlayan Tekel ortadan kalkarsa... Bu iş, eline kağıdı alıp 3'le 5'i çarpmaya benzemiyor. Bu ülke için farklı maliyetleri, farklı hesaplamaları farklı girdileri ve faydaları var Tekel'in. Toplumsal sağlık en önemli konulardan biri. Özelleştirme gerçekleşirse, toplumsal sağlığımızın daha da kötüye gideceği aşikâr. Tüketimi arttırmak için ellerinden ne geliyorsa yaparlar... Tekel sadece kendi kârını gözeten bir kuruluş değil, kamu faydası olan ve toplum sağlığını gözeten bir kuruluştur.

Özelleştirme gerçekleşirse, sigara ve içki fiyatları nasıl belirlenir? Şimdi nasıl belirleniyor?
T.O.: Tekel'in maliyeti özel sektöre göre yüksektir. Tekel'in maliyetlerini yükselten Tekel'in sosyal sorumluluğudur. Tekel, Doğu ve Güneydoğu menşeili ihraç kabiliyeti olmayan tütünü de satın alıyor ve kaliteli tütünle harmanlayarak işleme sokuyor. Üreticileri kolladığı için Tekel'in kâr marjı düşüktür, ama bu Tekel'in kâr etmeyen bir kuruluş olduğunu göstermez. Bu, bile isteye katlanılan bir maliyettir. Bu maliyetleri özel sektör mutlaka aşağıya çekecektir ve aradaki fark haliyle yabancıların cebine gidecek.

Fiyatlarda gerileme mi olacak zannediyorsunuz?
T.O.: Aksine, hem maliyetleri düşürecekler hem zamlanacak. Tekel'in tek amacı kârlılığını yükseltmekse, Philip Morris'le arasında ne fark kalır? O zaman, Tekel için parmağımı bile kımıldatmam. Bizim kavgamız sadece özelleştirmeye karşı değil. Kamu işletmeciliğinin tek amacı kârlılık olamaz, biz bunun mücadelesini veriyoruz. Türkiye'nin bölgesel gelir dağılımı tablosuna bakın, Tekel ve özelleştirilmesi gündemde olan kamu kuruluşlarının hangi illerde olduğuna bir bakın. Bu kuruluşlar kurulduktan sonra tıpkı bir milat gibi yerel değişimleri görmemek mümkün değil. Kilit kuruluşlar özelleştirildikten sonra bu kentlerin hepsi bir hayalet şehre dönüşecek. Peki bunun faturasını kim nasıl hesaplıyor? Tekel için bedel biç diyorlar bana, ben bu değeri nasıl biçebilirim ki? Kaybolan biten hayatların, sönen şehirlerin bedelini ben ya da herhangi bir kişi biçebilir mi? Tekel bunun için çok stratejik bir kuruluştur, stratejiyi ulusal güvenlik anlamında söylemiyorum. Dünya literatüründe, Tekel'in faaliyet gösterdiği alan stratejik sektörler arasında geçer. Yabancılar bu kadar önemsiyorken biz niye oluşturduğumuz değerlere sahip çıkamıyoruz, buyrun siz yiyin diyoruz? İnsan düşününce hakikaten vicdanı sızlıyor.

Tekel özelleştirilirse kaç kişi issiz kalır?
T.O.: Ballıca sigara fabrikası hariç, hepsini kapatırlar sanırım. Ballıca en modem fabrikamızdır. Ayrıca, Tekel'in işçi statüsündeki bütün çalışanları sendikalıdır. Philip Morris ve RJ Reynolds 1993'ten beri Türkiye'de sigara üretiyor. Ve fabrikalarında sendikalaşmaya izin verilmedi. Yurtdışındaki bazı fabrikalarında sendikalaşmaya izin veren kuruluşlar iş Türkiye'ye gelince izin vermiyor ve sendikalıları kapı dışarı ediyor. Bu yüzden fabrikalarda sendikalı işçi kalacağını tahmin etmiyorum.

Satış nasıl gerçekleşecek?
T.O.: İhale için ilanlar verdiler, ilanlara bakarsanız, teklif verme süresi 12 Eylül'de bitiyor. Bu arada bir maddeyle teklif verme süresini değiştirmeyi ellerinde tutuyorlar. Herhalde o süre tamamlandıktan sonra, gelen teklifleri değerlendirecekler. Özelleştirme idaresi kapalı bir kutu gibi çalışıyor. Ama bu bizi çok fazla ilgilendirmiyor. Bizim kendi takvimimiz var. 25 Nisan'dan beri eylemlerimizi ve çalışmalarımızı yürütüyoruz ve şiddetle eylemlerimizi sürdürmeye karalıyız. Özelleştirme karşıtı olan diğer sendikalarla da ilişkimiz var, onlar bizi, biz onları destekliyoruz. Ziraat Odaları Birliği bizi destekliyor. Ulusal basın ise hâlâ bizi görmezden geliyor. Şarkıcıların selülitleri anahaber bültenlerinde çıkıyor ama, biz ve bizim gibiler haber bültenlerinde gözükmüyor.

Sendikayla Tekel yönetiminin arası nasıl?
T.O.: Bugüne kadar hiç bir problem olmamıştır. Yani şöyle söyleyeyim, biz aynı gemideyiz. Son gelen yönetim ÖİB tarafından atanan yönetimdir, şu an en güzel ilişkileri yaşıyoruz diyemem, geçmişte daha iyi günlerimiz olmuştu.

Özelleştirmeye karşı tutumları nasıl?
T.O.: Tekel yöneticilerinden özelleştirme karşıtı pek bir katkı gördüğümüz söylenemez. Suçlamak için söylemiyorum, onların tâbi olduğu mevzuatın getirdiği bir takım kısıtlamalar var haliyle. Gönüllerinin bizim yanımızda olduğunu biliyorum. Çeşitli vesilelerle bunu bize aktarıyorlar. Fakat, bizim ortaya koyduğumuz keskinlikte bir tavır gösteremiyorlar.

Sendikacılık giderek zayıflıyor, özelleştirmelere karşı mücadelede de başarılı olunduğunu söylemek çok zor. Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?
T.O.: Tüm sendikal camia bu tip konularda birlikte hareket etmeli. 20 senedir özelleştirme politikaları uygulanıyor ve hep tek yanlı bir propagandayla yürütülüyor bu politikalar: "Sermaye tabana yayılacak, daha iyi olacak, yeni yatırımlar yapılacak, rekabet ortamı tüketiciye ucuzluk olarak yansıyacak, bu kuruluşlar hantal, devletin kamburu"... Gerçekten, sistemin işleyişinde bir sorun var, bürokratik işleyişten dolayı tüketici, halk ciddi birtakım sıkıntılar ve rahatsızlıklarda yaşıyor. Bu rahatsızlıkları yaşayan toplum, üstüne caf caflı laflarla gelinince hadiseyi tek yönlü olarak algıladı. Sendikaların, bizim eksiğimiz, kamuoyunu aydınlatmak ve bu işin felsefesini, ideolojisini anlatmaktaki yetersizlik. Sendikaların kendileri de bu konuda geriye düştü ve etkilendi. Özelleştirme sendikaları da vurdu. Sendikalı işçi, sendika yöneticisi, herkes çok kimlikli, bu insanlar aynı zamanda, partili, takım tutuyor, milletvekili oluyor... Kişisel çıkarlarını düşünüyor. Doğruyu söylemek gerekirse, özelleştirmeler sendikaları pasifize etti. Doğru bir politika izleme, doğru bir bakış açısı, izlek oluşturma konusunda, sendikalar geç kaldı. Sisteme baktığınızda ne tip aksaklıklar görüyorsanız, benzerleri sendikalarda da yaşanıyor. En büyük eksiklerimizin başında sendikaların, eğitim faaliyetlerinde sınıfsal bilinç, siyasal bilinç meselesine fazla yer vermemeleri geliyor. Arada iyi şeyler de yapıldı tabii, mesala Kamu işletmeciliğini Geliştirme Merkezi (KİGEM). Sendikaların birlikte oluşturduğu bir vakıf, Türkiyede çok ciddi hukusal hataların önüne geçti.

Neler yapmalı?
T.O.: Yapılması gereken çok şey var. Sendikalar da kendini yenilemeli. Üye-yönetici ilişkisini, donanımını, bilgiyi değerlendirme ve kullanma yöntemini değiştirmek zorunda. Toplumsal politikalarda yer edinmek için ne yapması gerektiği konulannda hedeflerini yenilemeli. Biz de bir devinim halindeyiz ve işçi sınıfı olarak ve sendikacı olarak bu değişimin öncüsü olmak zorundayız. Öncü olmak, bir takım sorumlulukları beraberinde getirir. Sorumluluğun yanında bilinç de gerektirir. Tehlike kapımıza gelmediği zaman, hareket etmekte zorlanıyoruz, zayıf kalıyoruz. Özelleştirmelerin her zaman sermaye yanlısı bir ideoloji olduğunun farkında olarak, o bilinçle karşı tezleri geliştirip bunu kamuoyuna anlatmak ve en önemlisi bunu zamanında yapmak etkili olabilirdi. Ama bu demek değildir ki artık iş işten geçmiştir. Diğer yandan bakılırsa, Türkiye'de özelleştirme çok yavaş yürüyen bir süreç. Tabii bu süreçte, sağolsunlar, özelleştirmeyi talana, soyguna dönüştüren zihniyetin çok büyük katkısı olmuştur. Suistimaller hadiseye hep kuşkuyla bakmamızı gerektirdi. Çok büyük çaplı, çok önemli varlıkların özelleştirilmesi henüz gerçekleştirilmedi. Gelinen nokta bir kırılma noktasıdır. Tekel, Tüpraş, Seka, Petkim, Şeker Fabrikaları, Telekom...
Herhalde zaten özelleştirmeye bu saydığınız kilit yerlerden başlamazlardı...
Özelleştirmelerini tamamlamış ülkelere bakın, hep kritik kurumlardan başlamıştır. Şimdi ne çekiyorlarsa, o yüzden çekiyorlar, o da ayrı konu. Arjantin bir özelleştirme kurbanıdır. Devletin elinde ekonomiye müdahale edecek hiçbir aracı kalmayınca, olanlara seyirci kaldılar. Bizde de aynı radikallikte uygulanabilirdi. Adı geçen kuruluşları da bu soygunculara kaptırırsak, artık bağımsız bir ülke olduğumuzu kimse iddia edemez.

İyimser misiniz bu konuda?
T.O.: Aksini düşünmüyorum. Tekel özelleştirilemeyecek.

İşçiler bu konuda nasıl düşünüyor?
T.O.: İşçimiz bu konuda kendine güveniyor. Yöneticilerimiz devamlı işçilerin arasında, onları dinliyorlar, nabızlarını tutuyorlar, işçiler bize ne zaman genel greve gidiyoruz diye soruyorlar.

İş yasası, sendikacı milletvekilleri olduğu halde çıktı....
Eğer siz siyasi karar alma mekanizmasının içinde bir ağırlık edinemezseniz, ekonomiye müdahale edemezsiniz. Türkiye'de yıllardan beri siyasi ve ekonomik karar alma mekanizmalarında işçi yok. işçiyi temsil eden görüşler de yok. Bakmayın iki-üç sendika yöneticisinin meclis çatısı altına girmelerine. Üç kişinin sesi çıkmaz, önemli olan siyasette hakim olan zihniyettir. TOBB, TÜSİAD, TİSK çoktan karar vermişti o iş yasasının bu haliyle çıkmasına. Zaten yasayı yapanların bu kuruluşların olduğu söyleniyor. Bu bizim siyasî etkinliğimizin olamamasının getirdiği bir zaafiyettir. Bunu acı bir şekilde yaşadık.

İşçi sınıfının bir yaptırım gücü yok mu?
T.O.: Bütün işçi sendikaları bir genel grev kararıyla bir araya gelip bunu uygulamaya koyarsa, işçi sınıfının yaptırım gücü olup olmadığını görürüz. Emeğin gücünü inkâr etmek toplum biliminin doğasına aykırıdır.

 
 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92