Başkan Bush,
dünyanın çoğunluğu ile, daha uzun süre değilse
bile en azından bir yılı aşkın süredir büyük sorun
yaşıyor. Ancak üç ay öncesine kadar Birleşik Devletler'deki
gücünü korumayı başarmıştı. Şimdi, artık bu güç
kayıyor, hem de çok hızlı.
Düzenin basınıyla başlayalım. Cumhuriyetçiler
bu basından, kuzu kılığına girmiş solcu kurtlar
olduklarını ima ederek "liberal basın"
olarak söz etmeyi tercih ediyorlar. Ama gerçek,
Birleşik Devletler'deki düzen basınının her zaman
sıkı biçimde merkezci olduğudur.
11 Eylül'den bir yıl kadar sonra,
aslında üç ay öncesine kadar, bu merkezci basın
sadece Beyaz Saray basın açıklamalarını alıp yayınlıyor
gibi bir görünüm içindeydi. Şimdi aniden, bu artık
geçerli değil. Aslında hiç geçerli değil. Sadece
dört büyük tv kanalına (CBS, NBC, CBS, and CNN)
bakmak ya da büyük haber dergilerini (Time, Newsweek,
U.S. News & World Report) ve gazetelerini
(N.Y. Times, Washington Post, L.A. Times, Boston
Globe) okumak yeterli.
Yalanlar, başarısızlıklar
İnsan - Bush yönetimi karşısında
oldukça eleştirel bir tutum takınan- her makalede,
her haber öyküsünde, köşe yazısında, editöryal
yazıda Irak siyasetini, ya da daha doğrusu Irak'taki
"başarısızlıkları" ve bu yönetimin Birleşik
Devletlerdeki sürekli ve büyüyen resesyon ve işsizliği
aşmaktaki başarısızlıklarıyla karşılaşıyor. Aslında
bu makaleler artık Bush yandaşlarının söyledikleri
hakkında açıkça ve olumsuz biçimde yorumlar yayınlayacak
ölçüde eleştirel bir hale geldiler.
Bush yönetimi Amerika Birleşik
Devletleri'ni (ABD) Irak konusunda sahtekarca
taktiklerle - kitle imha silahları, roket yatakları,
biyolojik silah yayabilecek hayalet uçaklar ve
elbette, el Kaide ile yakın bağlar- savaşa sürükledi.
Bu iddiaların her biri, birer birer
yalanlandı. Hiçbir silah, hiçbir roket, hiçbir
hayalet silah ve el Kaide ile bağ bulunamadı.
Ve giderek daha sık, istihbaratçılar bu durumu
Bush yönetimine çok önceden, işgalin çok öncesinden
söylediklerini açıklamaya başladılar.
Bu durum o denli geçerli ki, Bush
yandaşları yaklaşık iki ay önce işgali bu temellerle
savunmaktan vazgeçtiler. Bir başka tez buldular.
ABD, Irak halkının kendisine bu yüzden ebedi bir
şükran duyduğu üzere, Saddam Hüseyin'den kurtulmuştur.
Ve şimdi Iraklılar Ortadoğu'da örnek bir demokratik
devlet kuracaklardır. Ama Iraklılar da şükranlarını
düzenli biçimde Amerikan askeri vurarak ifade
ediyor gibi görünüyorlar.
Ülke fiziksel ve politik bir kargaşa
içinde. Ve eğer Irak demokratik dünya için bir
örnek teşkil ediyorsa, ben de başka bir gezegende
yaşıyorum demektir.
Demokratik Parti'de olup bitenler
ABD'nin daha üç ay öncesinde nerede
bulunduğunu göstermek açısından en inanılmaz tablo
ise Demokratik Parti'de olup bitenlerdi - Howard
Dean'in meteor gibi yükselişi.
Howard Dean küçük bir eyaletin
tuhaf valisi, politik açıdan (en azından geçmişte)
merkezci, lehine tek bir şey olan birisiydi. Irak
işgalinin açık bir eleştirmeniydi. Üç ay öncesine
kadar, savaşa karşı çıkan sadece bir elin parmakları
kadar ünlü Demokratik muhalif vardı - Senatörler
Byrd, Kennedy, Graham, Rep. Kucinich ve hepsinden
de önemlisi, Howard Dean.
Hepsi bu. Dean'in demokratların
adayı olmasına karşı çıkan Lieberman, Kerry, Edwards,
ve Gephardt gibi dört ismin de dahil olduğu geriye
kalan herkes, Bush'un yurtsever çetesine zıplamıştı.
Dean'in sadece savaş başladıktan
sonra değil öncesinde de dile getirdiği ünlü,
ısrarlı Irak savaşı karşıtlığı ona ulusal bir
izleyici kitlesi kazandırdı. Ve interneti akıllıca
kullanması da demokrat muhaliflerini aşmasını
sağlayan ülke çapında bir politik taban örgütlenmesi
ve mali katkılar…
Basın ona önce anlamsız, sonra
ilginç ama marjinal, daha sonra ise ilginç olmakla
birlikte adaylığı kazansa bile seçimde Bush karşısında
kaybetmesi kesin olan birisi gibi davranırken,
şimdi gelinen noktada sadece adaylığı kazanmasına
kesin gözüyle bakılmıyor Bush'u açık farkla yenebileceği
de vurgulanıyor.
Demokrat muhalifleri ise Dean olgusuna,
geçmiş sicilleri ve bağlılıkları çerçevesinde
onun konumuna ne denli yaklaşabilirlerse o denli
yamlaşarak tepki verdiler. Şimdi dört büyük muhalif
işgal doğru olsa bile, sonrasının son derece kötü
planlanmış olduğunu söylüyorlar. Ama bu da kimseyi
gerçekten ikna etmiyor.
Demokrat seçmenler nasıl "light
Bush" istemiyorlarsa (bazı yorumcuların Lieberman'a
taktıkları isim), aynı şekilde "light Dean"
(Kerry, Edwards, and Gephardt) de istemiyor gibi
görünüyorlar.
Cumhuriyetçi politik çevrelerin
tepkisi ise daha da ilginç. Başlangıçta, Dean'in
en kolay yenilebilir demokrat olacağına inanıyorlardı.
Şimdiyse açıkça en zor aday olacağını kabul ediyorlar.
Sonuçta, şimdiden Dean taraftarı bir Cumhuriyetçiler
örgütü bile var.
Anketler ve ABD'nin çok taraflılığı
Son olarak, düzenli olarak kamuoyu
yoklamalarına tabi tutulan sıradan seçmenler var.
Bush'un reytingleri düzenli olarak düşüyor. Bugün,
en fazla fena olmadığını söyleyen kaba bir çoğunluğa
sahip. Ama en ilginci Amerikan nüfusunun yüzde
64'ünün Irak işgalinin terörist saldırı olasılığını
artırdığına inandığını gösteren son yoklamalar.
Yüzde 77 İslam dünyasında ABD'ye
karşı olumsuz yaklaşımların terörist kadrolaşmayı
yükselttiğine inanıyor. Ve yüzde 81, 11 Eylül'den
çıkartılacak gerçek dersin ABD'nin daha çok taraflı
davranması zorunluluğu olduğuna inanıyor.
Bush yönetimi ise, çok taraflı
görünme çabası içinde geriye dönüş yolları arıyor.
BM kararı çıkarmaya çalışıyor ve diğer ülkelerle
de birlik gönderme ve para konusunda pazarlık
yapıyor (geçen geçmiştir diyor Başkan Bush). Ama
ABD hala Irak'taki askeri ve politik önceliğinden
vazgeçmek istemiyor, ki destek bulmak için ödemeleri
gereken esas bedel de bu.
ABD istediği BM kararını ya da
onun biraz daha değişik bir versiyonunu elde edebilir.
Yine de, ABD muhtemelen diğer ülkelerden ne birlik
ne de para alabilecek. Elbette, Bush'un son konuşmasından
sonra Romanya 50 asker daha gönderme sözü verdi.
Ama bu öylesine gülünç ki, Bush yönetimi bile
reklamını yapmıyor.
Vietnam değil Somali örneği
ABD'nin Irak'tan tamamen çekilmesine
yönelik ilk Amerikalı sesler de duyulmaya başlandı.
Yaralı sayısı arttıkça, İsrail-Filistin'deki durum
kötüleşmeye devam ettikçe ve ABD'deki işsizlik
rakamları tırmanmayı sürdürdükçe, gelecek üç ay
içinde bunların sayıları artacak ve daha gür çıkmaya
başlayacak.
Yeni muhafazakarlar da bunu biliyorlar.
Bu yüzden kıyaslamanın Vietnam'la değil, ABD'nin
yenilgi ve utanç içinde terk ettiği Somali ile
yapılması gerektiğini söylemeye başladılar. ABD'nin
sıkı durmazsa, her şeyi kaybedeceği uyarısında
bulunuyorlar. Bir anlamda da haklılar.
Bu da George Bush'un çözümlenemez
ikilemi. Sıkı durur ama Irak'ta hiçbir şey çözemezse,
yeniden seçilme olasılığı radikal bir biçimde
ve hızla düşecek. Ama, eğer, sıkı durmazsa da,
büyük konuşan ama mutfaktaki yangına bile dayanamayan
komik birisi durumuna düşecek. Onu bekleyen asıl
tehlike merkezi yitirmek değil, sağdaki esas destekçilerini
yitirmek.
Zaten çoğu bu yönetimin söylemine
karşın tarihin en fazla harcama yapan yönetimi
olması nedeniyle oldukça mutsuzlar. ABD açıkları
hızla yarım trilyon dolara yaklaşıyor.
Muhtemelen George Bush'un tek çıkış
yolu Amerikan halkına şöyle demek olacak: ABD'nin
Irak'ta en az beş yıl kalması gerek. Ve bunun
içinde ABD'nin fedakarlığına ihtiyaç var. Yasayı
yeniden gözden geçirecek ve bu emperyal siyasetin
bedelini karşılayacak sert vergi artışları talep
edeceğim. Örneğin Senatör McCain olsa bunu yapardı.
Bu bile bu politikaya destek sağlamak
açısından işe yarayabilir. Ama George Bush'ta
bunu yapacak cesaret yok ve etrafındakilerin de
bir sürü başka gündemi var.
O halde, hoşçakal George
W. Bush. On yıl sonra, geriye bakıp tarihteki
hiçbir ABD başkanının Amerika'nın dünya gücünü
ve prestijini bu denli zayıflatmamış olduğunu
konuşacağız. Rekor George W. Bush'a ait olacak.
|