Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Bush'un İmparatorluğun
Durumu Konuşması

James Petras
22 Ocak 2004/rebelion.org/sendika.org

Bush'un "Ulusun Durumu" konuşması hiç de iddia ettiği gibi "Amerika"yı kutlayan bir konuşma değildi; yurtiçinde faşizm ve yurtdışında emperyalizm üzerine bir konuşmaydı. Üçüncü Dünya ülkelerindeki (Afganistan ve Irak) fetihleri kutlayan, gücü bir politik şantaj aracı olarak kutsayan (Libya) ve tüm Ortadoğu için yeni emperyalist dayatmalar ilan eden bir konuşmaydı. Konuşma Bush doktrininin en gerici öğelerini biraraya topluyordu; Tek taraflı güç kullanımı, önleyici savaş, ABD emperyalist direktiflerinin düşmanların ve müttefiklerin ulusal egemenliği üzerindeki üstünlüğü. Sırıtan Başkan, ABD emperyalist fetihlerini kutsarken, Kongre'yi paketleyen fanatiklerinin ve partizanlarının da çığlıklar atmaları, "hafif bir Nuremberg" versiyonuydu: Emperyal başkanın kazanımlarını göze sokan düzenlenmiş senaryo.
İmparator emperyal fetihleri savunurken ve yeni askeri maceralar planlarken bile emperyal niyetlerini yadsıdı. Bush'un konuşması "zafer sarhoşluğunu" ve "mandacılığı" da aştı: Bu vizyon, ABD'yi, Seçilmiş Kişilerin düşmanlarını yokedecekleri ve sadık müttefiklerini zorla aydınlatacakları ilahi bir evrenin tam merkezine yerleştiren gerçeküstü bir vizyondu.
Bush sinsi iblisleri (teröristler) adil bir kılıçla (ya da papatya biçen bombalarla) haklayan, Tanrı'nın vakur, inanmış bir bendesi gibi konuştu. Ama zafer sarhoşluğu ve kutlama arasında, yine de imparator, emperyalist misyonu desteklemek üzere düşman şiddeti korkusunu yüreklere serpiştirmekten geri durmadı.
İlahi misyonu tamamlayan şey paranoyaydı. "Terörizm" her yerdeydi, saklanmış ve kılık değiştirmiş o şeytani güç, her an, yeniden 11 Eylül 2001'i tekrarlayabilirdi.
Emperyalist zafer sarhoşluğu ideolojisi sürekli bir kırılganlıkla, kutlama korkuyla dayatılıyordu. Ama yine de önemli olan bu mantıksız çelişkili söylem değildi, önemli olan iktidardı. Zafer sarhoşu retorik sömürgeci bir savaşı sürdürmek için gereken yerel kaynakları (şişirilmiş askeri bütçeler ve askerler) ele geçirmek ve paranoya da savaş karşıtı muhalefeti bastırmak, susturmak ve korkutmak için gereken diktatöryel iktidarı (Yurtseverlik Yasası aracılığıyla) yoğunlaştırmayı meşrulaştırmak amacıyla kullanılıyordu.
Dünyevi ya da olgusal hiçbir şeyin bu muzaffer Dünya İmparatorluğu vizyonunun inşasına mühadale etmesine izin verilmeyecekti. Öldürülen yüzlerce ABD askeri, binlerce yaralı ve kaçak, intihar vakaları ve binlerce ruhsal rahatsızlık vakasından sözedilmeyecekti. Bush'un ABD'li ölü ve yaralılardan söz etmemesinin nedeni, onların sadece imparatorluk yaratma hedefine hizmet etmiyor olmaları değil, bu olguların ABD askerlerinin (Tanrı'nın seçilmiş kulları ve koruma altına aldığı "süpermenler" olmayıp) kırılgan olduklarını ve sömürgeleştirilen halkların "yenilmez askeri makinaya" karşı etkin biçimde direndiklerini göstermesiydi.
Bush ve yakın çevresi daha az heyecanlı anlarında, Irak direnişinin elde ettiği her zaferin, her ABD cankaybının seçimlerde kendilerine verilecek desteği eriteceğini, Rumsfeld'in "İktidar İdaresi"nin altını oyacağını iyi biliyorlar. Irak'taki yenilgiler Pentagon-Siyonist-militarist kökenli, Ortadoğu'da sınırsız savaş vizyonunu şebeğe çeviriyor. Militarist-Siyonist sürekli askeri fetihler vizyonu (Irak'tan sonra İran, Suriye ve diğerleri) Bağdat'ın varoşlarında, Basra'daki yüzbinlerin gösterilerinde, yollardaki mayınlarda çatırdıyor.
Irak direnişi Pentagon'un ve onların İsrailli meslekdaşlarının Arap düşmanı ırkçı imgelerini yalanladı: Araplar ABD askeri gücünden korkmadılar ve bir direniş örgütlemekten aciz olmadıklarını gösterdiler; ordudan yüzlercesi istifa edenler ABD askerleridir; morali bozulan ABD kuvvetleriyle yer değiştirmeleri için Orta Amerika'daki paralı askerlere umutsuzca yalvaran da ABD hükümeti.
Bush'un İmparatorluğun Durumu konusundaki raporu, doğal olarak Bush rejiminin yerel toplumsal ve ekonomik başarılarını da parlatan bölümler içeriyordu. İmparatorluk "silahlar ve tereyağı"ndan inşa edilmişti, ya da öyle mesaj vermeye çalışıyordu. Ama burada, hikaye ABD kamuoyunun en geri, şoven kesimleri için bile daha az inandırıcı hale geliyordu.
Hemen herkes geçen 3 yıl içinde 3 milyon ABD'li işçinin işini kaybettiğini biliyor. Nüfusun üçte ikisinden çoğu özel sağlık ve ilaç planlarının başarısız olduğunu ve Bush'un politikalarının çok zenginler hariç herkesin durumunu zayıflattığını da biliyor. Bush ABD kamuoyunun yüzde 60'tan fazlasının kendi toplumsal projelerini reddettiğini bildiği içindir ki, faşist ve baskıcı Yurtseverlik Yasası'nı, Başkana tüm demokratik hakları rafa kaldırma olanağı sağlayan maddelerle genişletme ihtiyacına vurgu yapıyor.
Nazi öncüleri gibi, Bush da köktendinci Hıristiyanlar arasındaki ana kitle temelini harekete geçirmek için geleneksel olmayan ailelere, cinselliğe, eşcinsellere, yasadışı göçmenlere (10 milyon Meksikalı için af yok) savaş açtı.
Bush "Amerikan halkını koruma" retoriği arkasında polisin, baskıcı yasaların, ordunun merkezi rolünü vurguluyor; Irak'taki yüzde 80 işsizlikten, Afganistan köylerinin bombalanmasından, Filistinlilerin gündelik katlinden, ABD'yi ziyaret eden Avrupalı olmayan kişilerin aşağılayıcı polis-devlet tutumuna maruz kalmasından (bu kişiler suçlu kabul ediliyor -fotoğrafları ve parmak izleri alınıyor- ve masumiyetlerini kanıtlamaları gerekiyor) sözetmiyor.
Bush, tıpkı Naziler gibi, imparatorluğun kırılgan yerel temellerini tamamen inkar ediyor; 2003 yılında "cumhuriyet"ten (yerel ekonomi) imparatorluğu finanse etmek için transfer edilen muazzam devlet fonları 400 milyar dolardan fazla bütçe açığı yarattı. Emperyal ekonomik yayılma ile körleşen Bush ABD'nin denizaşırı destekçileri tarafından gerçekleştirilen sermaye akışı ve ihracatının devasa bir ticaret açığı yarattığını ve doların güvenilirliğini yokettiğini görmeyi reddediyor.
Üçüncü Reich'daki öncüleri gibi, Bush "Amerikan halkı"nın kendi muzaffer imparatorluğunun iyiliği için fedakarlık yapması gerektiğine inanıyor. Yarı-resmi kitle medyanının tam desteğiyle, mesaj tüm ABD'ye ve dünyaya yayılıyor, ama dünyadaki algılanışı ABD'dekinden farklı. Le Monde Bush'un konuşmasından sonra okurlarının yüzde 67'sinin ABD'nin dünya barışına karşı büyük bir tehdit oluşturduğuna inandıklarını yazdı. Aynı görüş dünyanın (İsrail hariç) geri kalanı tarafından da ifade edildi. Birleşik Devletlerde konuşmayı halkın yüzde 15'den azı dinledi, ve iman edenler dışındakilerden açık bir destek gelmedi. Konuşmadan bir gün sonra yapılan Superbowl futbol şampiyonasına bile daha fazla ilgi gösterildi.
Faşizmin ABD versiyonu Alman atasından bazı açılardan bir hayli farklı: Oyları kitle medyası propagandasına ayrılan yüzmilyonlarca dolarla satın alıyor; onayı zorlamıyor; nüfusu açıkça terörize etmiyor; sadece "ötekiler" paranoyasını yayıyor. Nüfusu sürüleştirecek hiçbir kitle örgütü ya da kitlesel gösterisi yok; bunun yerine seçmenleri kaçırtıp yüzde 50'nin üzerinde bir oy vermeme oranı yaratan boşunalık duygusu ve adi yalanlar var. Yüzde 50 oyvermeme oranı, "yasadışı" göçmenlerin (10 milyon) ve eski mahkumların (4 milyon) dışarda bırakılması düşünüldüğünde, bir sonraki ABD Başkanı potansiyel seçmenlerin yüzde 20'sinden azının oyuyla seçilecek. Eğer bu dışlayıcı sandıksal süreç uygun sonucun güvence altına alınması için yeterli olmazsa, sırada oy hırsızlığı, dışlama ve yargı müdahalesi var.
Bu "hafif faşizmdir" ama diğeri için, ağır versiyon için de potansiyel yaratır. Irak'taki ABD işgal güçlerinin eski komutanı General Tommy Frank (Bush'un yakın bir danışmanı) yakınlarda eğer ABD'de bir başka "büyük saldırı" gerçekleşirse, Anayasanın rafa kaldırılması ve sıkıyönetim ilan edilerek şüphelilerin askeri mahkemelerde yargılanması gerektiğini açıkladı. Bush'un "Yurtseverlik Yasası"nı defalarca savunması General Frank'ın açık faşist açıklamalarını yankılıyor. Bir başka deyişle, hertürlü rejim-kökenli provokasyon kırılgan dengeyi faşizme doğru kaydırabilir.
Emperyalizm hayrına otoriterizm iki büyük engelle yüzyüze; Irak'daki demokratik ve silahlı direniş ile ABD cumhuriyetinin çöküşü. Yönetici seçkinlerin Davos toplantısı doların düşüşü, ABD ticaret açığı ve mali açığı sorunlarına tosladı, ama emperyalist yayılma ile cumhuriyetin çöküşü arasındaki karşılıklı ilişkiyi görmezlikten gelerek ABD'nin Irak işgalini desteklediler ve hala da destekliyorlar. Davos seçkinlerinin ikilemleri, solun olanaklarıdır: Sömürgeci orduyu zayıflatan bir Irak direnişiyle olan dayanışmamız güçlendikçe ABD'de toplumsal hareketleri inşa etme ve demokratik cumhuriyeti "yeniden kurma" olasılığımızla, Üçüncü Dünyadaki kitlesel devrimci hareketleri güçlendirme olasılığımız o denli yükselecektir.



 
 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92