Muhammed Rıza Aşuri, İranlı
bir sosyolog ve araştırmacı. İran'da yayınlanan
"Andisheye Jamee" (Toplumun Düşüncesi)
adlı aylık derginin sahibi ve başyazarı olan Aşuri,
aynı zamanda 'Sepehre Ejtemaii' (Toplumsal İncelemeler)
başta olmak üzere, pek çok inceleme kitabını okuyuculara
sunan yayınevinin sorumlusu.
İran'da ilk işçi takvimi bu yayınevi
tarafından bu yıl içinde basıldı. Aşuri, şu sıralar
"İran İşçi Sınıfının Tarihi" adlı 10
ciltlik bir eseri yayına hazırlamakta.
İran işçilerinin ve çocuk emekçilerin durumunu
ele alan seminerler vermek için İsveç'e davet
edilen Aşuri, Amerikan saldırganlığının hedefinde
bulunan ülkesindeki son gelişmeler hakkındaki
sorularımızı yanıtladı.
Evrensel: Irak
işgalinin ardından ABD'nin İran'a karşı tutumunu
sertleştirdiği gözleniyor. Gelişmeler İran halkı
ve aydınlar tarafından nasıl değerlendiriliyor?
Muhammed Rıza Aşuri: Bu
sorunun cevabının daha iyi anlaşılması için öncelikle
İran tarihine dönmek ve ülkede yaşanan ekonomik,
sosyal ve siyasal gelişmeleri gözden geçirmek
gerekiyor. 1979 İran devrimi, halkı ezen Şah diktatörlüğüne
ve onun destekçisi ABD'ye büyük darbe vurdu. İşçi
sınıfı ve halk içerisinde Amerikan emperyalizmine
karşı büyük bir nefret vardı.
Devrimden sonra yönetimi ele geçiren dinci iktidar
ise ABD'ye karşı ikili bir tutum izledi. Resmi
olarak ABD'ye karşı çıkarken, alttan alta ABD
ile ilişkileri normalleştirmeye çalıştı. Irak-İran
savaşı döneminde halkın ABD'ye olan tepkisi daha
da arttı. Ama savaşın bitmesinin ardından halk
içerisinde ABD ile görüşülerek sorunların barışçıl
bir biçimde çözümlenmesi eğilimleri görülmeye
başlandı. Rafsancani ve Hatemi döneminde halkta
iki ülke arasında sorunların çözüleceği ve İran'a
karşı sürdürülen ambargonun kaldırılacağı beklentisi
vardı.
Halk diğer ülkelerle normal ilişkiler kurularak,
ülkenin dış dünyadan tecrit edilmesine son verilmesini
istiyordu. Ama bu istek ve beklentilerinin gerçekçi
olmadığını anladı.
İran'daki sorun oldukça karmaşık. Halk yoksulluğa
son verilmesini istiyor. Demokratik hak ve özgürlüklerin
sağlanması, örgütlenme hakkının önündeki engellerin
kaldırılması için mücadele ediyor. Ama şunu kesin
bir şekilde söyleyebilirim: Halkın ne ABD ne de
başka bir emperyalist ülkeden demokratik hak ve
özgürlükleri elde etmek için beklentisi var.
İran halkı ABD'nin müdahalesine kesinlikle karşı.
Bağımsız yaşamak isteyen halk, aynı zamanda dinci
yönetime karşı mücadele ediyor. Yönetim, İran'daki
yoksulluğun nedeni olarak ABD'nin ambargosu ve
baskılarını gösteriyor. Ama halk ABD'ye karşı
olmasına rağmen yoksulluğun ve hükümetin başarısızlığının
nedeninin dinci yönetim sisteminden kaynaklandığını
görüyor.
İran halkı, El Kaide'nin kökünün Suudi Arabistan
ve Pakistan'da olduğu bilinmesine rağmen, ABD'nin
bu iki ülke ile işbirliği yaparken İran'ı terörist
olarak nitelemesinin nedenlerini biliyor.
Bir dönem İran halkı içerisinde ABD'nin baskılarıyla
bazı reformların gerçekleşebileceği, demokratik
hak ve özgürlüklerin sınırlarının genişleyebileceği
beklentisi vardı. Ama bu beklenti Irak işgalinden
sonra tamamen ortadan kalktı. İran halkı ABD'nin
Irak halkına özgürlük getirmek için gelmediğini,
ülkeyi yağmaladığını ve halkı katlettiğini gördü.
Evrensel: ABD
yönetiminin Halkın Mücahitleri ve bazı Azeri muhalif
liderler aracılığıyla İran'da "örtülü operasyonlara"
girişeceği söyleniyor. Böylesi senaryoların başarı
şansı nedir?
Muhammed Rıza Aşuri: ABD, Halkın Mücahitleri
örgütünü kullanarak dinci yönetimin alternatifleri
olduğunu göstermek istiyor. 1979 devriminden sonra
ABD, dinci yönetime alternatif yaratabilmek için
çok çaba harcamıştır. Bunun için de bazen toplumsal
muhalefetin bazı kesimleriyle dinci yönetim içindeki
hoşnutsuzlardan medet ummuş, son öğrenci eylemlerinde
olduğu gibi toplumsal hareketleri destekler gibi
bir tavır almıştır.
İran'daki siyasal ve sosyal gelişmeleri incelediğimizde
iktidardaki dinci grubun tarihsel olarak her zaman
bir kitle tabanına sahip olduğunu görürüz. Ayrıca
İran'daki dinci yönetim tarihsel bir geleneğe
sahiptir. Halkın Mücahitleri'nin böyle bir kitle
tabanı yok. Azeri lider olarak kendini tanıtan
Ali Mahmud da Azeri halkını temsil etmiyor. Ayrıca
halkın bu örgütlere ne güveni ne de desteği var.
ABD'nin böylesi grupları kullanarak İran'da başarı
elde etmesi bana göre olanaksız.
Aslında ABD, dinci yönetim içerisinde kendisi
ile çalışabilecek işbirlikçiler aradı. Hatemi'nin
kendileriyle işbirliği yapacağını sandı. Clinton
döneminde dinci yönetim içerisindeki bölünmelerden
yararlanarak İran üzerinde denetimini artırma
taktiği izlendi. ABD'nin amacı öteden beri, İran'da
kendilerine bağlı kukla bir yönetimi işbaşına
getirmektir.
Evrensel: Yaz
aylarında öğrenciler tarafından eylemler yapıldı.
Bush, bu eylemleri desteklediğini açıkladı.
Öğrenciler neyi amaçlıyorlardı?
Muhammed Rıza Aşuri: Eylemler sırasında
Tahran'daydım ve öğrenci liderleriyle yakın ilişkilerim
oldu.
İran halkı ABD'nin buyruklarıyla kendi yaşam tarzını
belirlemez ve eylem yapmaz. İran'da daha adil
ve eşitlikçi bir sistemin kurulması, demokratik
hak ve özgürlükler için bir mücadele var. Daha
iyi yaşam koşullarının sağlanması için halk mücadele
ediyor. Öğrenci eylemleri bu taleplerin elde edilmesi
amacıyla yapıldı. İran'da öğrenci eylemleri her
dönem ilerici bir karakter taşıdı. Son yapılan
eylemler de böyleydi. Çok değişik siyasi görüşe
sahip gruplar ve kişiler eylemlere katıldı. Sosyalistler,
liberaller, milliyetçiler ve sıradan öğrenciler
eylemler içerisinde yer aldı. ABD'nin bu eylemleri
sahiplenmek istemesi İran'da alternatif oluşturamaması
açmazından kaynaklanıyor.
--------------------
ABD, Avrupa ve İran ilişkileri
Avrupa ülkelerinin İran'a müdahaleye karşı çıkması
kendi çıkarlarını koruma ve İran'daki ayrıcalıklarını
kaybetme kaygısının sonucu.
İran, ihtiyaç duyduğu ürünlerin
önemli bir bölümünü Avrupa ülkelerinden ithal
ediyor. Almanya, Fransa ve İsveç gibi ülkelerin
İran'da çok büyük tesis ve yatırımları var. Almanya
ile İran arasında ekonomik ve kültürel anlaşmalar
imzalandı. Tüm bunlar İran pazarını tamamen kaybeden
ABD'yi rahatsız ediyor. Onun için durmadan İran'daki
insan hakları ihlallerini gündeme getiriyor. Avrupa
ülkeleri ise ekonomik çıkarlarından ötürü İran'daki
insan hakları ihlallerine, hatta Avrupa ülkelerinde
dinci yönetim tarafından sürgündeki muhaliflere
karşı yöneltilen terör ve katliamlara göz yumuyor.
ABD ve Avrupa'nın İran'a yaklaşımını, çıkarları
belirliyor.
ABD'nin son dönemde İran'a karşı saldırganlaşmasının
bir başka nedeni de İran'ın ithalat ve ihracatında
kullandığı Amerikan doları yerine Euro'yu geçirme
çabasıdır.
------------------
İRANLI İŞÇİLERİN DURUMU
İran'da işçilerin bağımsız sendikal örgütlerini
kurma hakları yoktur. 1982 yılında İran'da her
türlü siyasal ve sendikal örgüt kurulması yasaklanmıştır.
İran işçi sınıfının geçmişi acılarla doludur.
Siyasal iktidarların baskısı, işçi sınıfının kendi
tarihini öğrenmesini, deney ve tecrübeler elde
etmesini engellemiştir.
Komşu ülkelere baktığımızda işçiler
üzerindeki baskı ve saldırıların bu kadar yoğun
olmadığını görebiliriz. Türkiye'de darbe dönemlerinde
bile -işbirlikçi ve sağcı olsalar da- bazı işçi
sendikaları varlıklarını sürdürdüler. DİSK'in
tekrar örgütlenmesi bizim açımızdan örnek alınacak
deney ve tecrübeler içermektedir. İran'da işçilerin
deney ve tecrübeleri yeni nesillere iletilememiştir.
Sendikal örgütlere karşı ilk baskı ve yasaklamalar
1927-33 yılları arasında Şah Rıza Pehlevi döneminde
başlamıştır. İşçiler ancak 1941 yılında Şah'ı
sürgüne gönderdikten sonra bağımsız sendikal örgütlenmelerini
yaratabilmişlerdir. Ne yazik ki bu dönemin başarı
ve kazançları 1953 yılında yapılan darbeyle tamamen
yok edildi. 1960'dan itibaren bazı sendikal örgütlere
faaliyet gösterme izni verildi. Ama bu çok sınırlıydı
ve gizli polisin denetimi ve kontrolü altındaydı.
1979 devriminden sonra işçi sınıfı gerçek anlamda
bağımsız sendikal örgütlerini kurdu ama bu da
kısa ömürlü oldu. 1982'den beri işçiler dinci
yönetim tarafından örgütlenen İşçi Evleri'ne üyedirler.
İşçi Evleri dinci iktidar tarafından "bağımsız
sendikal örgütlenme" olarak gösteriliyor
ama buna kendileri dahil hiç kimse inanmıyor.
Cumhurbaşkanı Hatemi döneminde
işçiler bağımsız sendikal örgütlerini kurmaya
çalıştılar ama bu girişim de başarısızlıkla sonuçlandı.
İşçi sınıfı içerisinde özgür sendika kurma talep
ve eğilimi güçlü olmasına rağmen işçiler henüz
bunu başaracak kadar deneyim ve tecrübeye ne yazık
ki sahip değiller. Deneyimli işçi önderlerinin
çoğu ya ortadan kaldırıldı, ya da ülkeyi terk
etmek zorunda kaldılar.
|