Değerli misafirler;
Sevgili Kübalılar:
Dünyanın en korkutucu emperyalist gücünden birkaç
mil uzaklıktaki bu küçük Karayip adasında, halkımız
44 yıldır mücadele etmektedir. Bu mücadele boyunca
halkımız tarihte eşine rastlanmamış bir bölüm
eklemiştir. Dünya hiç bu kadar adaletsiz bir savaşa
şahit olmamıştır.
Bazıları, bu emperyalist gücün, dünyada bir eşiti
bulunmayan askeri ve teknolojik donanımıyla Kübalıları
korkutabileceğini veya cesaretini kırabileceğini
sanmıştır. Ancak bugün, bu cesur halkın giderek
artan cesaretini şaşkınlıkla izlemekten başka
bir şey yapamamaktadırlar. Böylesi bir günde,
uluslararası işçi bayramında, Şikagolu beş şehidi
anarken; ben, burada toplanan bir milyon Kübalının
adına, her tür tehdide karşı duracağımızı, baskılara
boyun eğmeyeceğimizi, Devrim'i ve ülkemizi düşüncelerimizle
ve silahlarımızla kanımızın son damlasına kadar
savunacağımızı ilan ediyorum.
Küba'nın suçu ne? Dürüst bir insan hangi gerekçeyle
bu ülkeye saldırabilir?
Kendi kanıyla ve düşmandan gasp ettiği silahlarla
Küba halkı, ABD tarafından iktidara getirilen
zalim bir tiranı 80 bin silahlı adamla devirdi.
Küba, Latin Amerika ve Karayiplerde, emperyalist
egemenlikten bağımsızlaşan ilk ülkedir, güney
yarımküredeki tek ülkedir. Aynı zamanda, sömürgecilik
sonrası dönemde on binlerce insanı katleden işkencecilerin,
katillerin ve savaş suçlularının cezalandırıldığı
tek ülkedir.
Ülkenin bütün toprakları köylülere ve tarım işçilerine
verildi. Doğal kaynaklar, sanayi ve temel hizmetler
tek ve gerçek sahibinin, Küba halkının eline geçti.
Küba, ABD yönetimi tarafından düzenlenen Domuzlar
Körfezi çıkartmasını, 72 saat boyunca durmadan,
gece gündüz savaşarak geri püskürterek, bu ülkenin
doğrudan yapacağı bir askeri müdahaleyi ve bunun
tahmin edilemez sonuçlarını engelledi. Devrim'in
zaten, 400 bin silah ve yüz binlerce milisten
oluşan bir İsyan Ordusu vardı. 1962'de Küba onurlu
bir şekilde ve taviz vermeden, onlarca kez nükleer
saldırı tehdidi ile karşı karşıya kaldı. Bütün
ülkeye yayılan ve bağımsızlık savaşından daha
fazla can kaybına neden olan kirli bir savaşı
bastırdı.
ABD hükümeti tarafından düzenlenen binlerce sabotaj
girişimine metanetle dayandı.
Devrim'in liderlerine karşı yapılan yüzlerce suikast
planını boşa çıkardı. Yarım yüzyıldır süren katı
bir ambargo ve ekonomik rekabet koşulları altında,
Küba'daki okur yazarlık oranı bir yılda, diğer
Latin Amerika ülkelerinin ve ABD'nin kırk yıldır
ulaşamadığı bir seviyeye yükseltildi.
Ülkenin çocuklarının yüzde 100'üne ücretsiz eğitim
sağlandı. Okullardaki devamlılık oranı yarımküredeki
en yüksek seviyedir; bu oran anaokulu ve dokuzuncu
sınıf arasında yüzde 99'dur. Ortaokul öğrencileri,
anadil ve matematik bilgisi alanında dünyada birinci
sırada gelmektedir. Ülkemiz aynı zamanda, dünyada,
en fazla öğretmen ve sınıf başına düşen öğrenci
sayısında da birinci sıradadır. Fiziksel veya
zihinsel yetenekleri olan bütün öğrenciler bu
alanlara özel okullara alınır. Bilgisayar eğitimi
ve görsel-işitsel metotların kullanımı, hem şehirlerde
hem de köylerde bütün çocukların, gençlerin ve
yetişkinlerin hizmetine sunulmuştur.
Dünyada ilk kez, daha önce eğitim almamış ve çalışmamış,
17-30 yaşları arasındaki bütün insanlara, bir
yandan maddi destek verilirken diğer yandan yeniden
eğitim görme fırsatı tanınmıştır. Bütün vatandaşlarımız,
anaokulundan doktora eğitimine kadar her tür eğitim
hizmetini tek kuruş ödemeden alabilmektedir. Bugün
ülkemizdeki üniversite mezunu, aydın ve profesyonel
sanatçı sayısı Devrim'den öncekinin 30 katıdır.
Bugün ortalama bir Küba vatandaşı, en az 9 yıl
eğitim almaktadır. Kasıtlı cahil bırakma diye
bir şey Küba'da yoktur.
Ülkenin dört bir yanında sanatçıların yetiştirilmesi
için kurulmuş sanat okulları ve buralarda çalışan
sanat öğretmenleri vardır; bu okullarda 20,000'den
fazla genç insan yeteneklerini geliştirmektedir.
Bunun aynını on binlerce genç insan meslek okullarında
yapmakta ve sonra da profesyonel eğitimine devam
etmektedir. Üniversite kampusları giderek ülkenin
bütün kasabalarına yayılmaktadır. ...
Ölü bebek doğumu oranı binde 60'tan, binde 6 -
6.5 seviyesine düşürülmüştür. Bu oran, Patagonya'dan
ABD'ye, yarımküredeki en düşük orandır. Ortalama
yaşam süresi 15 yıl artmıştır. Çocuk felci, sıtma,
neonatal tetanos, difteri, kızamık, kızamıkçık,
kabakulak, boğmaca, dang gibi bulaşıcı hastalıklar
yok edilmiş; tetanos, meningokok menenjit, hepatit
B, homofil menenjit ve tüberküloz tamamen kontrol
altına alınmıştır. ...
Genetik, doğum öncesi veya doğum sırasındaki nedenlerden
kaynaklanan sorunları en aza indirmek için yapılan
araştırmalar sürmektedir. Küba bugün, kişi başına
düşen en fazla doktor sayısına ve en yakın takipçisinin
iki katı kadar doktora sahiptir.
Kübalılar dünyadaki en iyi sağlık sistemine sahiptir
ve ilerde de bütün sağlık hizmetlerini ücretsiz
almaya devam edeceklerdir.
Sosyal güvenlik halkımızın tamamını kapsamaktadır.
Küba'da insanların yüzde 85'i ev sahibidir ve
bunun için vergi veya benzeri bir şey ödemezler.
Geri kalan yüzde 15 sembolik bir ücret olarak,
maaşlarının yüzde 10'unu ödemektedir. Yasadışı
uyuşturucu kullanımı nüfusun önemsiz bir kısmını
içermektedir ve bununla kararlı bir biçimde mücadele
edilmektedir. Kimsenin umudunu şansa bağlamaması
için piyango ve bunun gibi kumar oyunları Devrim'in
ilk yıllarından itibaren yasaklanmıştır.
Küba televizyonlarında, radyolarında veya yazılı
basınında hiçbir ticari reklam yayınlanmaz. Bunun
yerine, sağlık, eğitim, kültür, beden eğitimi,
spor, hobiler, çevreyi koruma ile ve uyuşturucu,
trafik kazaları ve diğer sosyal sorunlarla ilgili
anonslar yapılır. Bizim medyamız eğitir, zehirlemez
veya yabancılaştırmaz. Bizim medyamız ahlaksızca
tüketen toplumları yüceltmez.
Heykeller, resmi fotoğraflar, sokak veya kurum
adları gibi yaşayan devrimcileri kültleştirme
gibi bir şeye rastlanmaz. Bu ülkenin liderleri
insandır, ilah değil. ...
Yeni kuşaklar ve bütün insanlar çevreyi koruma
gerekliliği konusunda eğitiliyorlar. Medya, çevre
bilinci aşılamak için kullanılıyor. Ülkemiz, kültürel
kimliğini inançla savunuyor, bir tarafın iyi niteliklerini
kültürüne katarken bozucu, yabancılaştırıcı ve
aşağılayıcı olan her şeye karşı da savaşıyor.
Sağlıklı bir toplumun geliştirilmesi, amatör sporun
teşvik edilmesi, halkımızı madalyalar ve takdirlerle
dünyanın en üst sıralarına taşımıştır.
Halkımızın ve tüm insanlığın hizmetinde olan bilimsel
araştırmalar, birkaç yüz katına çıkmıştır. Bu
çabaların sonucunda, önemli ilaçlar Küba'da ve
diğer ülkelerde hayat kurtarmaktadır.
Küba asla biyolojik silah geliştirme girişiminde
bulunmamıştır, çünkü bu bizim geçmişte ve gelecekte
bilimsel personelin eğitiminde temel aldığımız
ve alacağımız ilkelerle ve felsefeyle tamamen
çelişir.
Başka hiçbir halkta uluslararası dayanışma ruhu
bu kadar gelişmemiştir. ...
Bunun pek çok örneği var. 2000'den fazla Kübalı
enternasyonalist savaşçı, diğer kardeş ülkelerin
bağımsızlık mücadelelerini desteklerken hayatlarını
vermişlerdir. Ancak, bu ülkelerin hiç birinde
tek bir Küba mülkü bulunmamaktadır. Çağımızda
hiçbir ülke bu kadar cömert destek vermemiştir.
Küba daima örnek bir ülke olmuştur. Asla boyun
eğmemiştir. Başka halkların mücadelelerini de
asla bırakmamıştır. Asla taviz vermemiştir. Asla
ilkelerinden vazgeçmemiştir. ...
Yarım milyondan fazla Kübalı, savaşçı olarak,
öğretmen olarak, teknisyen olarak, doktor veya
sağlık emekçisi olarak enternasyonalist görevlerini
yerine getirmiştir. On binlerce sağlık emekçisi
hizmetleriyle 40 yıldan fazla bir süre boyunca
milyonlarca hayat kurtarmıştır. 18 tane üçüncü
dünya ülkesinin en ıssız bölgelerinde çalışmakta
olan 300 kapsamlı genel hekim ve diğer sağlık
personeli vardır. Önleme ve tedavi yöntemleriyle
her yıl yüz binlerce hayat kurtarmakta, milyonlarca
insanı tedavi etmekte ve hizmetlerinin karşılığında
tek bir kuruş talep etmemektedirler.
Küba'nın Birleşmiş Milletlere, gerekli fon ...
sağlandığında verdiği Kübalı doktorlar olmasaydı,
AIDS ile mücadele için gereken acil programlar
başarısız olurdu. ...
Küba, radyo ile okumayazma öğretimi teknikleri
geliştirmiştir; artık beş dilde - Haiti Creole,
Portekizce, Fransızca, İngilizce ve İspanyolca
- verilen yardımcı metinleri pek çok ülkede kullanılmaktadır.
Çok yakında İspanyolca için benzer bir program,
çok yüksek kalitede, televizyon ile okuma öğretme
programı tamamlanacaktır. Bunlar Küba'da geliştirilmiş
ve tamamen Kübalı olan programlardır. Biz patentlerle
veya özel telif haklarıyla ilgilenmiyoruz. Biz
onlara, dünyada okur-yazarlık oranının en düşük
olduğu Üçüncü Dünya'ya bunları tek kuruş talep
etmeden sunmaya hazırız. ...
SSCB'nin ve sosyalist bloğun dağılmasından sonra,
kimse Küba Devrimi'nin ayakta kalabileceğine inanmıyordu.
ABD ambargo koşullarını ağırlaştırdı. Torricelli
ve yurtdışından yönetilen Helms-Burton hareketi
desteklendi. Başlıca pazarlarımızı ve gıda kaynaklarımızı
kaybettik. Nüfusun ortalama kalori ve protein
tüketimi yarıya düştü. Ancak, ülkemiz baskılara
direndi ve sosyal alanda oldukça ilerledi.
Bugün, gıda ihtiyacını büyük oranda karşılamakta;
diğer alanlarda da hızla ilerlemektedir. Bu koşullarda
bile, başardığımız işlerle ve yarattığımız bilinçle
bir mucizeyi gerçekleştirdik. Nasıl mı dayandık?
Çünkü Devrim dayandı, hâlâ dayanıyor ve hep dayanacak,
insanların, zeki insanların, daha fazla birleşen,
eğitilen ve savaşan insanların desteğiyle dayanacak.
Küba, 11 Eylül 2001'de ABD halkına dayanışma elini
uzatan ilk ülkeydi. Küba aynı zamanda ABD'de Kasım
2000'de haksız bir şekilde iktidara gelen aşırı
sağın dünyaya empoze etmeye çalışacağı politikanın
neo-faşist doğası hakkında uyarı yapan ilk ülkeydi.
Bu politika, geçmişte ABD'nin başka yönetimlerine
hizmet etmiş radikal bir örgütün ABD halkına karşı
korkunç bir saldırı düzenlemesi sonucu ortaya
çıkmadı. Bu politika, serinkanlı ve dikkatli biçimde
geliştirildi; bu da, Soğuk Savaş'ın çoktan bittiği
ve 11 Eylül'den çok önceki bir dönemde ABD'nin
askeri yapılanmasını ve silahlanmaya yaptığı büyük
harcamaları açıklıyor. O gün yaşanan korkunç olaylar
bu politikanın uygulanması için sadece uygun bir
mazeret oluşturmuştur.
20 Eylül 2001'de, Başkan Bush, dokuz gün önce
yaşananların etkisi altında olan
Kongre'de bunu açıkça belirtmiştir. İlginç bir
terminoloji kullanarak, sonu olmayacak gibi görünen
bir savaşın amacını "sonsuz adalet"
olarak açıklamıştır. ...
İki gün sonra, 22 Eylül'de, Küba, bu konuşmanın,
kaba kuvvetle, uluslararası hukuka ve kurumlara
uyulmadan uygulanacak olan küresel askeri diktatörlük
politikasının bir ipucu olduğunu söyleyerek kınadı.
...
Birkaç ay sonra, 3 Haziran 2002'de, 958 öğrencinin
mezun olduğu Batı Askeri Akademisi'nin 200. kuruluş
yıldönümünde, Başkan Bush bu düşünce çizgisini
o gün mezun olanlara yaptığı uzun bir nutuk haline
getirdi ve en temel düşüncelerini açıkladı.
8 Haziran 2002'de, Küba'nın Santiago şehrindeki
General Antonio Maceo Meydanı'ndaki kutlamada
beş yüz bin kişinin önünde yaptığım konuşmada
dedim ki:
"Gördüğünüz gibi, konuşmasında Birleşmiş
Milletlerden bir kez bile söz etmiyor. Halkların
güvenlik ve barış içinde yaşama haklarından veya
ilkeler ve normlar çerçevesinde yönetilen bir
dünyanın gerekliliğinden de bahsetmiyor.
"İnsanlığın, acı Nazi deneyimini yaşamasının
üzerinden elli yıl bile geçmedi. Hitler'in karşıtlarına
karşı en yakın müttefiki korkuydu… Daha sonra,
onun korkak ordusu tüm dünyayı etkisi altına alan
bir savaş başlattı. Avrupa'nın en güçlü aktörlerinin
o zamanki vizyon eksikliği ve korkaklığı büyük
bir trajediye giden yolu açtı.
"ABD'de faşist bir rejimin kurulabileceğini
sanmıyorum. Siyasi sistemde çok ciddi hatalar
yapıldı ve eşitsizlikler yerleşti - bunlar hâlâ
devam ediyor - ancak Amerikan halkının bunu engelleyecek
kurumları, gelenekleri, eğitimsel, kültürel ve
etik değerleri var. Asıl risk uluslararası arenada.
Bu ülkenin başkanının gücü ve imtiyazları öylesine
çok ve bu devletin ekonomik, teknolojik ve askeri
gücü öylesine gelişkin ki, Amerika halkının isteği
dışında gelişen koşullara göre dünya yeniden Nazi
kavramlarına ve metotlarına geri dönüyor.
"Kendisi ve en yakın yardımcıları tarafından
- ve Küba için de Miami'deki arkadaşları tarafından
- seçilen 60 veya daha fazla ülkede yaşayan zavallı
böcekler bununla tamamen alakasızdır. Onlar, haber
verilmeden veya 'savuna amaçlı' yapılan saldırıların
hedefi olabilecek 'karanlık noktalar'dır. Küba
sadece bu ülkelerden biri değildir, aynı zamanda
teröre destek veren ülkeler arasında da sayılmıştır."
Dünya egemenliği düşüncesinden ilk kez, Irak'a
yönelik saldırıdan tam bir yıl üç ay on dokuz
gün önce bahsettim. Savaş başlamadan önceki günlerde,
Başkan Bush ABD'nin gerektiğinde elindeki her
yöntemi, diğer bir deyişle nükleer, kimyasal ve
biyolojik silahlarını kullanabileceğini tekrarladı.
Afganistan'a yönelik saldırı ve işgal zaten yapılmıştı.
Bugün sözde "muhalifler" denen, aslında
Bush'un Hitler benzeri hükümetince tutulmuş paralı
askerler, sadece vatanlarına değil, bütün insanlığa
ihanet etmektedir.
Neo-faşist aşırı sağın ve onun Miami'de seçimleri
hileyle kazanmış olan terörist çete müttefiklerinin
ülkemize düzenlediği hain planlara karşı, solcu
ve hümanist oldukları iddia edilen ve bizden birkaç
mil uzaklıktaki bir süper güçten korunmak için
kabul etmek zorunda kaldığımız yasal düzenlemeler
üzerinden bize saldıran kişilerden kaç tanesi
bu sözleri okuma şansı buldu, merak ediyorum.
Bu insanlardan kaç tanesi, silahlarıyla tüm insanlığı
on kez yok edebilecek bir süper gücün lideri olan
Bush'un Nazi-faşisti uluslararası politikasını
ortaya koyan ve demin benim de aktardığım sözlerini
duydu, kınadı veya yanıt verdi, merak ediyorum.
Bütün dünya, amansızca bombalanarak yerle bir
edilen şehirlerin, yaralı çocukların ve parçalanmış
cesetlerin korkunç görüntülerinin etkisiyle harekete
geçti.
Hepimizin iyi bildiği bazı oportünist ve demagojik
küçük grupları bir kenara ayırırsak, ben özellikle
Küba'nın dostu olan onurlu mücadele insanlarından
bahsediyorum. Küba'ya haksız yere, yanlış bilgilendirmelerle
ve dikkatli bir analiz yapmadan saldıranların,
bir gün ülkemiz Nazi-faşizmi tarafından bombalandığında
yıkılan şehirlerimizi, ölen çocuklarımızı, annelerimizi,
kadınlarımızı ve erkeklerimizi, gençlerimizi ve
yaşlılarımızı gördüklerinde ve çabalarının provokatörler
tarafından Küba'ya yapılan saldırıyı haklı göstermek
için yönlendirildiğini fark ettiklerinde üzülmelerini
istemiyoruz. Sadece ölen ve yaralanan çocuk sayısı
insan kaybının ölçüsü olamaz, bunun yanı sıra
milyonlarca çocuk, anne, kadın, erkek, genç, yaşlı
hayatlarının geri kalanında savaşın etkilerini
hissedecektir.
Para cezasına, dini, felsefi veya insani nedenlerle
karşı çıkanlara saygı duyuyoruz. Biz, Kübalı devrimciler,
sosyal bilimlerin kastettiğinden daha önemli nedenlerden
dolayı para cezasından nefret ederiz. Reverend
Lucius Walker'ın muhteşem konuşmasında mükemmel
bir biçimde açıkladığı bu tür bir cezanın kaldırılması
dileğimiz bir gün gerçekleşecek. Bu konuyla özel
olarak ilgilenmemizin nedeni, ABD'de yargılananların
çoğunun Afrika-Amerikalı veya İspan-yol ırkından
olması, genellikle masum olmaları, özellikle Bush'un
önceden eyalet başkanlığı yaptığı Teksas'ta, en
fazla ölüm cezası verilen yerde, hiçbir cezanın
affedilmemesi göz önünde bulundurulduğunda anlaşılabilir.
Küba Devrim'i, gemi kaçıran üç kişiyi yasal ceza
olan idama mahkum ederek milyonlarca Kübalının
hayatını kurtarma veya hiçbir şey yapmama arasında
bir çelişkiye düşürülmüştür. ABD hükümeti sıradan
suçluları gemi veya uçak kaçırmaya teşvik etmekte,
bu kişileri masumların hayatını tehlikeye atmaları
ve Küba'ya bir saldırı için uygun koşulları yaratmaları
için cesaretlendirmektedir. Bir dizi uçak kaçırma
olayının sorumluları serbest bırakılmıştı ve artık
hadlerini aşmaya başladılar; bunların durdurulması
gerekliydi.
Söz konusu sonuna kadar savaşmaya kararlı bir
halkın çocuklarını korumak olunca, provokatörlere
hizmet edenlere, uçak veya gemi kaçıranlara en
ağır cezaları vermekte ve onları yasalarımızla
yargılamakta asla tereddüt etmeyiz. ...
ABD'nin provokatif politikası sonucu, 25 Nisan'da,
ABD Dışişleri Bakanlığı Küba Bürosu başkanı Kevin
Whitaker, Washington'daki İlişkiler Büromuzun
başkanına, Ulusal Güvenlik Konseyi'nin Milli Güvenlik
Bölümü'nün Küba'daki uçak kaçırma olaylarını ABD
açısından ciddi bir tehdit olarak gördüğünü bildirdi
ve Küba hükümetinden bu olayları önlemek için
gerekli tüm önlemleri almasını istedi.
Bunu, sanki bu kaçırma olaylarını provoke eden
onlar değilmiş gibi, bu olayları engellemek ve
yolcuların güvenliğini sağlamak için sıkı önlemler
alan da biz değilmişiz gibi, faşist radikal sağın
Küba'ya karşı bu aralar bir saldırı gerçekleştireceğinin
farkında değilmişiz gibi söyledi. Bu istek haber
kanallarına sızınca, Miami'deki terörist çeteler
karıştı. Hala anlamıyorlar ki onların doğrudan
veya dolaylı hiçbir eylemi bu ülkede bir kişiyi
bile korkutmuyor.
Batılı politikacıların ve bir grup ortalama liderin
iki yüzlülüğü o kadar fazla ki Atlantik Okyanusu'na
sığmaz. Küba'nın yasal savunma amaçlı aldığı bütün
önlemler medyanın ilk haberleri arasında yer alıyor.
Diğer yandan, İspanya'daki hükümet binasında bir
odada onlarca ETA üyesinin yargılanmadan infaz
edildiğini ve BM İnsan Hakları Komisyonu'ndan
kimsenin bunu kınamadığını söylediğimizde, veya
başka bir İspanyol başkanının Kosova'daki savaş
sırasında ABD'den savaşı daha da hızlandırmasını,
bombardımanları artırmasını istediğini ve yüzlerce
masum sivilin ölümüne, milyonlarcasının yaralanmasına
neden olduğunu söylediğimizde, manşetlerde sadece
"Castro, Felipe ve Aznar'a saldırdı"
yazıyor. Gerçekte söylediklerimizle ilgili tek
bir kelime bile yok. ...
Başkan Bush'un yakın bir arkadaşı ve danışmanı
ve aynı zamanda utanmaz bir hain olan Lincoln
DiazBalart, bir Miami televizyonunda şu anlaşılmaz
cümleyi sarfetti: "Detaylara giremem, ama
bu şiddet döngüsünü kırmaya çalışıyoruz."
Bu şiddet döngüsüyle mücadele etmek için hangi
yöntemleri kullanmayı düşünüyorlar? Bay Bush'un
seçimlerden önce Teksas'ta söz verdiği gibi, beni
en gelişmiş ve modern yöntemleriyle fiziksel olarak
ortadan kaldırarak mı? Yoksa Irak'a saldırdıkları
gibi Küba'ya da saldırarak mı?
Eğer birinci yolu deneyecekseler, bu beni hiç
korkutmuyor. Hayatım boyunca uğruna mücadele verdiğim
düşüncelerim ölmeyecek ve uzun bir süre yaşayacak.
Eğer çözüm Küba'ya, Irak'a yaptıkları gibi, saldırmaksa,
buna çok üzülürüm çünkü bu çok sayıda cana mal
olur ve Küba'ya büyük bir yıkım getirir. Ancak,
bu seçenek ABD yönetiminin faşist saldırılarında
son seçenek gibi görünüyor, çünkü buradaki mücadele
oldukça uzun sürecektir.
Saldırganlar, sadece bir orduyla karşılaşmayacak;
aynı zamanda kendini sürekli yeniden üreten binlerce
orduyla karşı karşıya gelecektir. Bu ordu düşmana
o kadar çok kayıp verdirecektir ki, bu ABD halkının,
Başkan Bush'un serüvenleri ve düşünceleri için
feda etmeye razı olduğundan çok yüksek bir sayı
olacaktır. Bugün, Bush çoğunluğun desteğini almaktadır,
ancak bu destek giderek azalmaktadır ve yarın
arkasında hiç destek kalmayacaktır.
Amerikan halkı, soran ve sorgulayan milyonlarca
eğitimli birey, onların temel ahlaki ilkeleri,
iletişim kurdukları ve sayısı Vietnam savaşı dönemine
göre yüz katına çıkmış olan milyonlarca bilgisayarları,
insanları her zaman kandıramayacağınızı gösterecek.
...
Bu 1 Mayıs'ta burada toplanan bir milyon insanın
adına, dünyaya ve Amerikan halkına bir mesaj göndermek
istiyorum:
Biz, Kübalıların ve Amerikalıların bir savaşta
kanlarının dökülmesini istemiyoruz. Birbiriyle
dost olabilecek binlerce insanın silahlı bir çatışmada
hayatlarını kaybetmelerini istemiyoruz. Ancak
savunduğumuz şeyler o kadar kutsal, uğruna mücadele
ettiğimiz inançlarımız o kadar değerli ki, Kübalıların
kuşaklar boyu hayatları pahasına savunduğu onurlu
ve cömert bir eserden vazgeçmektense, bu dünyadan
yok olmayı tercih ederiz. Silahlar ne kadar gelişmiş
veya güçlü olursa olsun, düşüncelerin silahtan
daha güçlü olduğuna dair derin inancımızla direniyoruz.
Che Guevera'nın bize veda ederken dediği gibi:
Zafere doğru, ileri!
|