Halkın Kurtuluşu ve Gerçek Özgürlük
İçin Mücadele Eden Bütün İşçilere, Yoksul Halklarımıza,
Kamu Emekçisi Memurlara, Avukatlara, Doktorlara,
Mühendislere, Aydın ve Sanatçılara Çağrımızdır
|
Egemenlerin ve onların hükümeti, halklara karşı geniş,
uzun süreli ve sert bir saldırı dalgasını yeniden başlatmıştır.
Bu saldırının arkasında IMF, Dünya Bankası gibi emperyalist
kuruluşlarla başını ABD ve Avrupalı emperyalistlerin
çektiği emperyalist devletlerin olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bu yeni saldırı dalgasının adı “İstikrar Programı”dır.
“İstikrar Programı”nın mimarı emperyalist kuruluşlar
ve emperyalist devletler ise, uygulayıcısı da yerli
işbirlikçiler, onların hükümeti ve faşist devlettir.
Bunun için gün geçmiyor ki, faşist devlet bir kısmımızın
karşısına askerini, polisini, jandarmasını, sivil-faşist
çetelerini çıkarmasın.
Özelleştirmeye karşı çıkan işçiler, karşılarında polis
jopunu, jandarma kurşununu buluyorlar. Daha iyi ve insanca
yaşama yetecek kadar ücret için sokağa çıkan kamu emekçileri,
polisin meydan dayağı ile karşılaşıyorlar. Avukatların,
doktorların, mühendislerin mesleki ilkelerine, insanlık
onurlarına saldırıyorlar. Aydın ve sanatçılar ya devletten,
baskıdan, sömürüden yana olmak ya da işkence görmek,
hapise atılmak tercihiyle karşı karşıya bırakılıyorlar.
Sendikaların karşısına barajı, grev ve dayanışma grevi
hakkının kullanılmasının karşısına polis ve askeri çıkarıyorlar.
Örgütlenme hakkını kullanmak isteyen işçiye işten atmayla,
gösteri ve yürüyüş hakkını kullanmak isteyene polis
ve jandarma dayağı ile yanıt veriyorlar. Kürt halkının
en ufak bir özgürlük talebi kan ve gözyaşı ile boğuluyor.
Köylüler yıkım, sefalet ve iflasa karşı seslerini çıkardıklarında
daha büyük felaketlerle karşılaşacaklarını biliyorlar.
Halklarımızın özgürlük tutkusunu yoketmek, açlığa, sefalete,
kölece bir yaşama mahkum etmek için saldıran egemenler
ve onların faşist devleti, devrimci tutsaklara da aynı
amaçla saldırıyor. Dün Buca’da, Ümraniye’de, Ölüm Oruçları’nda,
Diyarbakır zindanlarında, Ulucanlar’da onlarcamızı katleden
faşist devlet, en son olarak hepimizin bildiği Burdur
vahşetini yarattı.
½imdi, bütün bu saldırıların özeti olan, onlardan daha
kapsamlı daha planlı ve daha uzun vadeli yeni bir saldırıya
hazırlanmaktadır. Bu saldırının adı “F Tipi” hücre cezaevleridir.
Bu, kapsamlı ve uzun vadeli bir saldırıdır çünkü, emperyalistler,
egemenler ve faşist devlet bununla devrimci tutsakları
sadece fiziki olarak yoketmek değil, aynı zamanda ruhsal
olarak siyasal olarak, kişilik olarak teslim almak ve
ortadan kaldırmak istemektedir. Bununla devrimci tutsakları
teslim alarak halkları korkutmak ve sindirmek istemektedr.
Bununla, sadece devrimci tutsakların değil, bütün emekçi
halkların, işçi ve emekçilerin kurtuluşundan yana olan
bütün toplumsal güçlerin özgürlük ve daha güzel bir
gelecek tutkusunu öldürmek istemektedir. Fakat, nasıl
ki, bütün bir halkı teslim almak mümkün değilse, devrimci
tutsakları teslim almak da mümkün değildir. Devrimci
tutsaklar bu gerçeği, 12 Eylül faşizmi sırasında “asmayalım
da besleyelim mi” tehditleri altında idam sehpalarından
ve ateş çemberlerinden geçerek kanıtladılar. Buca, Ümraniye,
Diyarbakır, Ulucanlar katliamlarında “diz çökerek yaşamaktansa
ayakta ölmek yeğdir” diyerek, ölüm karşısında halaya
durarak kanıtladılar. Burdur vahşetinde bu gerçeği bir
kez daha kanıtladılar.
Hepimizin, yani işçi ve emekçilerin kurtuluşu ve gerçek
özgürlük için mücadele eden tüm güçlerin, özgürlük,
mutlu ve güzel bir gelecek tutkusunu yoketmenin simgesi
haline gelen “F Tipi” hücre cezaevlerine yanıtımız da
aynı olacaktır. Bizi öldürebilecekler ama asla teslim
alamayacaklar, diz çöktüremeyecekler, özgürlük tutkumuzu
yokedemeyecekler. Bu bir savaştır ve bu savaşta özünde
güçlü olan biziz. Gücümüzü davamızın haklılığından,
emekçi halklarımıza bağlılığımızdan, özgür ve mutlu
geleceğin bize ait olacağına dair sarsılmaz inancımızdan,
halklarımızın bir parçası olarak aynı saflarda, aynı
kurtuluş amacı için savaşıyor olmaktan alıyoruz. Birlikte
mücadele ettiğimizde güçlü ve yenilmez oluyoruz. Emperyalistlere
ve işbirlikçilerine karşı birlikte mücadele ettikçe
gücümüz on kat, yüz kat daha fazla artacak ve o zaman
zaferimiz daha kesin, daha az kayıpla ve daha kolay
gerçekleşecektir. Faşist devletin yöneticileri ve hükümeti
bu gerçeği gördükleri için şimdiden manevralara başvurmaya;
bizi bölecek, bazılarımızı kararsızlığa, belirsizliğe,
kafa karışıklığına itecek yollar aramaya başladılar,
şimdilik buldukları yol “F Tipi” hücre cezaevinin “sakıncaları”nı
giderecek düzenlemeler yapma sözünü vermektedir. Önce
“F Tipi” cezaevleri dubleks villadır diyenler hepimizin
kararlılığı ve mücadelesi karşısında bir adım gerileyerek
bazı “sakıncaları”nın olduğunu kendilerinin de kabul
ettiğini söylemeye başladılar. Ama bu, hücre cezaevlerini
kabul ettirmek için başvurulan bir manevra ve yalandan
başka bir şey değildir. Onlar, devrimci tutsakların
kararlılığı; emekçi halklarımızın, aydın, yazar ve sanatçılarımızın
devrimci tutsakların yanında açıkça saf tutmaları karşısında
bir geri adım atmakla birlikte asıl amaçlarından vazgeçmiş
değiller. Emperyalistler, yerli işbirlikçileri, faşist
devlet eliyle bu amaçlarına ulaşmak için çok daha fazla
çaba harcayacaklar, bunun için bir çok manevra ve yalana
başvurmaktan geri durmayacaklar. Amaçlarına ulaşmak
için yalan ve hilelere başvurmak, gerçeği ters yüz etmek
bunların karakterleridir. Fakat bu özgürlük düşmanları
ne yaparlarsa yapsınlar, hangi hile ve yalana başvururlarsa
başvursunlar önemli olan devrimci tutsakların ve sizlern
uyanıklığı ve kararlılığıdır. Özgürlük tutkusu ve onun
bir ifadesi olarak hücre tipi cezaevlerini kapattırma
amacında ısrar ettiğimiz, bu amaçtan bir milim geri
adım atmadığımız sürece, bunun için mücadele birliğimizi
ve mücadeledeki kararlılığımızı gevşetmediğimiz sürece
zafer bizim olacaktır. Ancak, düşmanı yenmek için savaşmak
yetmez, aynı zamanda onun güçlerimizi bölme amaçlı,
hile, yalan, öneri ve manevralarına karşı da uyanık
olmalıyız.
Değerli dostlar; Sizler bugüne kadar öncü ve önder bölüklerinizin
bir kısmı olan devrimci tutsakları sahiplenmekle, egemenlere
karşı tutsakların yanında saf tutmakla özgürlüğüne ve
onuruna düşkün bütün halkların yaptığını yapmış oldunuz.
Tıpkı, İsral zindanlarındaki tutsakları unutmayan ve
“Tutsaklara Özgürlük Yoksa, Barış da Yok” diyen onurlu
ve özgürlüğüne düşkün Filistin halkı gibi. Tıpkı, toplumsal
devrimlerini yaparken ilk iş olarak hapishaneleri basan
pek çok ülkenin özgür ve onurlu halklarının yaptığı
gibi...
Türkiye’de zindanlar açlığın, sefaletin, kölece yaşamın,
zulmün kaleleri; zalimlerin egemenliğinin bir ayağını
oluşturmaktadır. Fakat, bu kalelerin duvarları halklarımızın
özgürlük tutkusu karşısında daha şimdiden çatlamaya
başlamıştır. Zafer bizim olacak, çünkü özgürlük ateşi
bir kez halklarımızın yüreğine düşmüştür ve artık mutlaka
sonuca ulaşacaktır.
Yürekleri tutuşturan bu özgürlük meşalesini, mücadele
birliğimizi, savaşma kararlılığımızı bir milim gevşetmeden
zalimlerin kalelerinin burçlarına dikene dek mücadele
edelim.
“F Tipi” hücre cezaevlerini sizlerle birlikte kapattıracağız.
27 Temmuz 2000
Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu ve Tüm Cezaevlerindeki
Devrimci Yol, THKP-C/MLSPB ve TDP Dava Tutsakları
|