Sosyalist Barikat Bütün
YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda |
|
|
|
|
Serpil'i
Anlamak
F. KIZILIRMAK
|
1.
Tarih, 17 Şubat 1999. Yer, Sakarya Cezaevi. Bir
kez daha ateşin sınavından geçtik, bir kez daha
eridik, bir kez daha örste sertleşip çelikleştik,
bir kez daha yolumuz ateşle aydınlandı. Ateşten
bir kızımız var, ateşten bir komutanımız var. Dağ
doruklarında ve sokaklarda patlayan her mermimizin,
her bombamızın ateşi olacak, şafakları aydınlatıp
yakınlaştıracak, adı Serpil olan bir ateş...
O, P-C çizgisini, militanlığını, ilk kez ateşle
buluşturan bir şehit. Sokaklarda, kırda, idam sehpalarında,
işkencehanelerde, gözaltında kayıplarda yitirdiğimiz
kardeşlerimizden sonra, şimdi de ateşten bir şehidimiz
var...
Kimdi Serpil? Hangi bilinç ve iradeyle yürüdü yoldaşlarına,
dostlarına, halklarımıza, tüm ilerici insanlığa?
Hangi mesajları ulaştırmak istedi, onu fiziki olarak
bir kez daha göremeyecek oluşumuzu, nasıl tanımlamalıyız?
Herşeyden önce, "her zaman beraberiz."
Ateşin kızı, eylemini "bir ayrılık değil, aksine
buluşma" olarak gördü. O, bu sözleriyle, devrimci
savaşta, devrimci eylemde, ölüm-yaşam ikileminin
kesin biçimde aşıldığını, yaşamın ve ölümün salt
fiziki varoluşla açıklanamayacak yeni ve büyük anlamlar
kazandığını, derinliğine kavradığını gösterdi.
Kendisini böyle anlamamızı istiyor. "Anlayıp,
kucak açmanızı bekliyorum" diyor.
Şehitlerin eylemlerini, yaşam çizgilerini, dinamizmlerini,
ideallerini, bizden beklediklerini ve bize bıraktıklarını
anlamak ve bunların gereklerini yerine getirmek;
işte ölüm-yaşam diyalektiğini doğru kurmanın, ölümün
geride kalanlar nezdinde yenilmesinin, şehitlerin
bizde yaşam bulmasının ve özgürlük yürüyüşünün kesintisiz
kılınmasının başlangıç noktası budur.
Bu nedenledir ki, onları anlarsak, anlayıp kucak
açarsak, onlarla her an buluşmak mümkün olacaktır.
Ölümsüzlük, tam da bu noktada başlamaktadır.
2.
Şehitlerimizi anlamada yol alabilmek için, ölüm,
yaşam ve devrim şehitleri kavramları üzerinde kısaca
durmak gerekiyor.
İnsanda, özellikle de devrim şehitlerinde, ölüm
ve yaşam, fiziki varoluş-yokoluş kavramları ile
açıklanamayacak kadar büyük bir anlama kavuşuyor.
Bu, mistik, egzotik öğelerle yüklü bir anlam değil.
Karşılığını insanın bilinçli-iradi eyleminde bulan
bir anlam. İnsan nasıl ki bilinçli-iradi eylemiyle
doğadaki tüm diğer canlılardan ayrılıyorsa, onun
varoluşu, ölümü ve yaşamı da ayrılır. Salt fiziki-biyolojik
varlık, insanın varoluşunu, yaşam ve ölümünü açıklamada
oldukça ilkel bir hareket noktasıdır.
İnsan, bilinçli iradi eyleminin daha ilk anından
itibaren yaşam ve ölüme bir böcek, koyun ya da ot
için de geçerli olan salt biyolojik tanımlardan
farklı anlamlar yüklemiştir. İnsan, bilinçli-iradi
eylemiyle, yaşamda-doğada izler bırakır, değişir,
değiştirir.
İnsan, pratiğinin niteliğine bağlı olarak, değişik
biçim ve düzeylerde tarihle an'ı birleştirir, geleceğe
akar. Fiziki yokoluşa rağmen düşünceleriyle, pratiğiyle,
yaşama kattıklarıyla, insanlığın kollektif belleğinde
bıraktığı izlerle, varlığını şu ya da bu düzeyde
diğer insanlarda içerilmiş tarzda sürdürür.
Bundan ötürüdür ki, katı ayrımı esas alan biyolojik
tanımlar, ölüm ve yaşam olgularını tam olarak açıklayamaz.
Ölüm ve yaşam birbirinden kesin biçimde ayrılamaz.
Bu kavramlar, insanın yaşam içindeki duruşuna bağlı
olarak daha farklı, daha kapsamlı anlamlar kazanır.
Bu saptamalar, devrim şehitleri açısından çok daha
açıktır. İnsanlığın kurtuluş mücadelesinde şehit
düşenler, özgür yaşamı onurla, fiziki yokoluş pahasına
savunanlar, hedefleyenler için, yaşama bu iradeyle
bu denli güçlü sarılanlar, yaşamı bütün insanlıkla
paylaşanlar için, ölüm yoktur. Onlar bilinç ve iradeleriyle,
eylemleri ve anılarıyla, yani insanı insan yapan
öğelerle, sonsuza değin bizlerin, ilerici insanlığın
bilincinde yaşarlar.
Evet, fiziki ayrılık, çok acı biçimde hissedilir.
Ancak, aslolan, yani şehitle paylaşımın temeli olan
bilinç, irade, eylem, anı ve diğer herşey olduğu
gibi durmaktadır, yaşamaktadır, capcanlıdır...
Devrim ve özgürlüğü esas alan her eylem, tarihi,
an'ı ve geleceği bütün yönleriyle içerir. Böyle
her eylem, barbarlığa karşı geliştirildiği için,
kaçınılmaz biçimde bağrında derin bir acıyı ve öfkeyi
taşır. Tarihin biriktirdiği ve an'da her zaman yeniden
ve yeniden üretilen acı ve öfke, harman olur. Ancak
devrim ve özgürlüğü esas alan eylemin özünde, merkezinde,
kurtuluş idealleriyle anlam bulan büyük bir sevgi
vardır. Kawa'dan, Spartaküs'ten Babek'e, Şeyh Bedrettin'den
Che'ye ve Mahir'e, Deniz'den Tamer'e, Didar'dan
Zilan'a ve Serpil'e akan büyük insanlaşma, büyük
kardeşleşme sevgisidir bu.
Devrim ve özgürlüğün eylemcileri olan şehitlerimiz,
acının ve öfkenin en büyük, en derin bileşimidirler.
Ama herşeyden önce, sonsuz sevgidirler. Her türden
bencillikten, hesaptan, kaygıdan uzak büyük bir
tutkuyla, kendini büyük idealler zemininde emekçi
insanlığa bütünüyle sunmada, onlara akmada somutlaşan
sevginin gerçekleşmiş halidirler.
Onlar, insanlaşmanın günümüzde devrim ve özgürlükle
anlam bulduğunun, devrim ve özgürlükten yoksun bir
yaşamın kabul edilemezliğinin ifadesidirler. İnsanlığın
devrim ve özgürlükle kurtuluşunu hedefleyen irademizin
kesin, tam ve net anlatımıdırlar. Bu anlamda, onlar,
özgürleşme cesaretinin ve gücünün doruğunu temsil
ediyorlar.
Onlar, hiç kuşkusuz peygamber ya da içinden geldikleri
sistemin etkilerinden tümüyle azade değiller. Onlarda
büyük olan, büyük ideallerle arınma isteği, arayışı,
eylemidir. Onları fiziki olarak aramızdan alan her
eylem, her dirim, sahip oldukları büyük ideallerin,
değerlerin, duruşun kesiştiği, yoğunlaştığı doruk
noktalarıdır. Aynı zamanda düzenle, iç dünyamızdaki
düzen artıklarıyla çatışmanın da en uzlaşmaz, en
şiddetli ve en geri dönülmezidirler. Şehitlerimizde
gerçekleşen, büyük ideallerin kavgasının, büyük
sevgi arayışının en şiddetli biçimleri, en somut
ürünleri ve sonuçlarıdır.
Onlarda ideallerimizin gücü, savaşımızın şiddeti,
tarih, bugün ve gelecek, dorukta cisimleşmiştir.
Zafer için herşeyini ortaya koyarak tereddütsüz
yürümenin en somut ve en yalın ifadesidirler.
Özcesi, devrimci şehitlik, kurtuluşa, özgürlüğe,
hesapsız, ikirciksiz ve sonsuz akıştır.
Fiziki ölümle, sonsuz yaşamı yaratmaktır.
Şehitlerimiz yaşamayı, insanlığın ve yaşamın kesintisiz,
sonsuz akışını temsil ediyorlar.
İşte bu nedenledir ki, tarihin, anın ve geleceğin
bütün olumlu değerlerini birleştirip yoğunlaştıran
şehitlerimiz, büyük güç kaynağımızdır. Onları doğru
anlamak, onlara doğru bağlanmak, onlarda cisimleşen
gücü kazanmak ve zaferi teminat altına almak demektir.
Bu, görevdir, tarihin emridir.
Şehitleri anlamak ve onlara doğru bağlanmak, herşeyden
önce onların içinde eridikleri, canlarını, bedenlerini
kattıkları büyük ideallerini anlamak ve bağlanmaktır.
Onların ideallerini anlamak ve bağlanmak; düzenden,
düzen yaşamından devrimci kopuştur. Büyük ideallerle
arınma hedefinde ve eyleminde, netleşmedir. Her
an kendimizi ve tüm yaşamı, hesapsız, sınırsız,
tereddütsüz biçimde, devrimci ideallerimiz temelinde
yeniden kurmaktır.
Onları doğru anlamak ve bağlanmak, insanlığı derinden
yaralayan, boğup tüketen kapitalist barbarlığın
yarattığı acıyı, tüm hücrelerimize değin hissedebilmektir.
Acıyı bilimsel bilgiye, büyük bir devrimci kine,
öfkeye çevirebilmektir. Ve daha da önemlisi, onların
yaptığı gibi, acıyı büyük bir saldırı gücüne dönüştürmektir.
Şehitlerimizi anlamak ve bağlanmak, eylemlerinde
somutlaşan devrimci savaş çağrısına yanıt olmaktır.
Özgürlükler dünyasını kurmanın önündeki engelleri
temizlemekte somutlaşan devrimci intikam gücü olmaktır.
Devrimci savaşı, barbarlık düzenine karşı emekçilerin
kollektif ve sistematik biçimde geliştirilen yaratıcı
gücü haline getirmektir.
Onları anlamak ve bağlanmak, devrim ve sosyalizmin
idealleri zemininde, yaşamı tutkulu bir sevgiyle
örmektir. Bu sevgi, güzel olana, emekçi insanlığa
kendini sınırsızca açmaktır, sunmak, paylaşmaktır.
Onları anlamak ve bağlanmak, onların izinden yürüyecek
örgüt olmaktır, örgütlü olmaktır. Onların iradesi
ve eylemleri, örgütün ve örgütlü olma iradesinin
ve pratiğinin dışavurumudur. Yaşamın her anını amaca
bağlılık temelinde örgütlü kılmak, örgütü devrimci
çizgide büyütmek, onu özgürlük gücü haline getirmek,
onunla bütünleşerek şehitlerle de bütünleşmektir.
Kısacası, onların bilinci, eylemi, ütopyaları, umutları,
hedefleri, güçleri, anıları, yaşam çizgileri bize
akmalıdır, bizde yaşam bulmalıdır. Bizlerin onlara
bağlanması, aynı potada eriyip kendimizi yeniden
yaratmamız, ancak böyle mümkün olabilir.
3.
Serpil Yoldaş, ölümsüzlüğe doğru adım atarken bıraktığı
mektuplarda, eyleminin gerçeğine bakışının ne denli
net ve sağlam olduğunu da gösteriyor.
O, öncelikle "anlayıp kucak açmanızı bekliyorum"
çağrısıyla, duygusal ya da sığ, yüzeysel yaklaşımlara
düşmeden, onu ve eylemlerini anlamamızı istiyor.
Buna, kesin inanç besliyor. Yoldaşlarına büyük bir
güven duyuyor. Bunu, "anlaşılacağıma inancım
tamdır" sözleriyle dile getiriyor.
Eyleminin "bir ayrılık değil buluşma"
olmasını istiyor. Bizim onunla buluşmamızı istiyor,
buluşacağımızı biliyor.
Serpil'i anlamada, devrimci eylemi ve ateşten mesajları
ile yaşam pratiğinin bütünü, temel hareket noktalarımızı
oluştuyor.
Herşeyden önce, onun yaşamı, bir bütün olarak örnek
bir öncü militan kişiliğin ilmek ilmek örüldüğü,
hücre hücre gerçekleştirildiği bir yaşam.
Onu cezaevinde tanıyan bir devrimci dostun ifadesiyle;
"ufak tefek, son derece sevimli, sempatik,
çocuk yaşta işçi, genç gerilla, çok da duygusal.
Her işe koşturur, yemez, içmez, uyumaz, yorulmaz,
kuşanmış devrimi. Bütünleşmede biçimsel değil, ruhsal
bir yaşam örneği..." Serpil Yoldaş!..
Sınıf bilinçli, gerçek bir proleter kişiliktir Serpil.
Elbistan'da yoksul bir köylü ailesinin çocuğu olarak
dünyaya gelir. Malatya'da büyür. Çocuk yaşta tarlalarda,
bahçelerde gündelik işçisi olarak çalışır. Bir yandan
da eğitimini sürdürür. Lise yıllarında ailesiyle
İzmir'e gelir ve ekonomik zorluklar nedeniyle eğitimini
yarıda bırakır. Fabrikalarda ve tarlalarda, en zorlu
işlerde mevsimlik işçi olarak çalışır.
Fabrikalarda iş bulamadığı zaman, onu pazarlarda
balon satarken, ya da bir tavukçuda tezgahtar, bir
pazar tezgahında satıcı olarak görürsünüz. Atom
karıncadır, emekçidir o. Bir an boş durmaz. Yaşamını
sürdürmek için, yoldaşlarına, örgütüne, dostlarına
küçük de olsa katkıda bulunmak için, durmaksızın
çalışır.
Yoksulluğun zor, acı, hüzünlü yanlarını, yarattığı
derin trajik duyguları hücrelerine değin yaşar.
Sıcak yaz mevsimlerinde her gün, çalışma koşullarına
ve ortamına dayanamayarak birkaç işçinin düşüp bayıldığı,
hastaneye kaldırıldığı tütün fabrikalarında çalışır.
Çocuklara sevgisi sınırsızdır. Fakat felaketin,
hastalık, acı ve ölümün emekçi çocuklarına arkadaş
olduğunu her an görür ve yaşar. Unutmaz 1997'de,
İzmir'de, yoksul semtlerde yaşanan sel felaketinde,
işyerinde birlikte çalıştığı kadın işçinin sel sularına
kapılan çocuğunu derin bir acıyla arayışını. Yaşamının
bütünü, proleter yaşamın böylesi acı ve zorluklarıyla
doludur.
Ancak yoksulluk ve zorluklar, onda ezici duygular
geliştirmez, bütün bunların kişiliğini ezmesine
izin vermez. Tersine, yaşamın derin trajik duyguları,
zorlukların içinden süzülüp gelen güçlü bir sınıf
duygusu ve bilinci geliştirir. Proleterliğin, yoksulluğun
güçlendiren yanlarını devrimci bilinçle birleştirerek,
kendi kimliği haline getirir.
Halk sevgisi nedir, diye sorulduğunda, onu tanıyan
herkes, 'Serpil'in halkla ilişkilerinde görülen
duygu, düğünce ve davranış bütünlüğüdür' yanıtını
verebilir tereddütsüz, gönül rahatlığıyla... Ondaki
halk sevgisi, basit duygusallıklara, kitabi söylemlere,
"şanlı halkımız" edebiyatına dayanmaz.
Yaşamın içinde köklenmiştir.
Halktır, emekçidir kendisi, üretme ve yaratma eylemini
her an yaşar, bunun taşıdığı büyük devrimci potansiyeli
ve gücü, an be an görür. Devrimci sınıf bilinci
ve eylemi ile birleşen bu gücün, sonsuz bir yaratıcılığının,
özgürlüğün ve büyük bir sevginin kaynağı olacağını
görür. Bu gücü, bu yaratıcılığı, önce kendisinde
sınıf bilinciyle ve tavrıyla birleştirerek açığa
çıkartır.
O bu çabasını derinleştirdikçe, halkın düzen tarafından
kirletilmişliğini, köleleliğini de berrak biçimde
görür. Yaşamın özü halktadır, emekçilerdedir. Halktan,
emekçilerden kopmak, yaşamın özünden, yani yaratmadan,
üretmekten kopmaktır. Barbarlık, yaşamın özünü,
halkı ve emekçileri, özgürlükten, eşitlikten, sevgiden
koparmıştır.
Serpil bu gerçekliği her hücresinde yaşadı ve önce
kendinde yendi. Yaşamın özüne sahip olan halkın,
barbarlık düzeninden koptuğu ölçüde özgürlüğü ve
sevgiyi yaşayabileceğini net olarak kavradı. Günümüz
dünyasında halk sevgisinin, daha da ötesinde sevginin
her biçiminin, büyük bir sınıf savaşımının, sınırsız
paylaşımın ürünü olabileceğini gördü. Yaşamın her
an'ı bunun tanığıdır.
Emekçilerin her acısı, onun acısı, yüreğinin yarası
olur. Dosttur, herşeyini yoksullarla paylaşır. İçtenliği,
dürüstlüğü ve sağlamlığıyla, her emekçinin kapısı
ona açılır. Emekçilerin dünyası onun için gerçekten
deniz olur ve elinin, yüreğinin uzandığı her yerde,
denizdeki kiri, pası temizlemeye girişir. Bulunduğu
her yerde, tanıştığı her emekçide, her ilişkisinde,
sevgiyle, paylaşımla, içtenlikle yoğrulmuş derin
bir iz bırakır.
Karşılıksız değildir halkına karşı sevgisi. İzmir'de,
fabrikalarda iş bulamadığı dönemlerden birinde,
halk pazarlarında balon satar Serpil. Rengarenk
balonları görüp de alamayan çocuklar gözünden kaçmaz.
Hediye eder onlara rengarenk balonları. Minik çocukların
mutluluğu ile birleştirir yüreğini.
Ve Serpil Bingöl'dedir, düşmanın elinde tutsaktır,
işkenceli sorgulardadır. Sivil giyimli işkenceciler
tarafından hastaneye götürülür, koridorda beklemektedir.
Oradaki hemşirelerden biri onu görür görmez "Ooo
baloncu kız hoşgeldin" diyerek gülümseyip yanına
gelir, yardım etmek ister. Hemşire, onun yanındakilerin
sivil polis olduklarının farkına varmaz. "Pazarda
çocuğuma parasız balon veriyordun" diye konuşmaya
başlar. Polisler müdahale ederler. Serpil, gözaltında
olduğunu ve yanındakilerin siyasi polis olduğunu
anlatır. Buna rağmen hemşire onunla yakından ilgilenir.
Ailesinin telefon numarasını ve adresini alır, onlara
durumu iletmek için...
En umulmadık anda, en umulmadık biçimde bulmuştur,
halk sevgisinin sevgiyle karşılığını bir kez daha.
Derin bir mutluluk taşıyan gülümsemesiyle aydınlanır
yüzü.
Serpil, devrime sınırsız akış ve bütünleşmedir.
Devrim onun için sadece ulaşılması gereken bir hedef
değildir. An'da yaşanan, yaşanması gereken somut
duruş ve eylemdir. O, devrimi an be an yaşıyordu.
Yaşamdaki herşey ve her an, devrimin konusuydu.
İdeallerimiz doğrultusunda değiştirilmeli ve yaşanmalıydı.
Bu noktada Serpil için aşılmayacak engel, yenilmeyecek
düşman yoktur. O, devrimi tarihin emri olarak kavrar.
Herşeye bu emrin yerine getirilmesi için daha çok
ne yapabilirim diye yaklaşır. Serpil, "kendimi
devrime daha çok nasıl katabilirim" arayışının-pratiğinin
en çarpıcı örneğidir. Hiçbir şey devrimden bağımsız
ele alınamaz. Herşey devrime bağlanmalıdır. Çünkü
ancak devrim, yaşamı sonsuz güzelliklerle donatır.
Serpil'in devrime, devrimcileşmeye yaklaşımında,
pratiğinde, sıradanlığa yer yoktur. İddialıdır,
sınır tanımaz, coşkuyla büyük bir yoğunlaşmayla
yaklaşır her işe.
Devrimci yaşam, onda müthiş bir öğrenme tutkusu
geliştirir. Cezaevi yaşamında bu tutku büyür, derinleşir.
Onda, günümüzde pek çok genç devrimcinin tipik hastalığı
olan teoriden, bilgiden uzak durma, sıradan yaklaşım
tavrının zerresi yoktur. O gerçek bir devrimci gibi
yaşamın bütününü kucaklamaya kararlıdır, iddialıdır.
Bunun için, devrimci eylem kadar teori ve bilgilenmenin
gerekliliğini derinden kavrar. Bu kavrayışın merkezinde,
yine devrim vardır. Bir mektubunda, doğa bilimlerine
o güne kadar olan bilgisinin zayıflığını eleştirir
ve yaşamı bütünsel kavramanın, bilginin, bilimin
ve bunları devrim ekseninde kavramanın önemini şu
sözlerle vurgular.
"Birçok noktada ilgi ve merakın olmaması, karşılaştığın
kimi sorunları algılamada zorluk çekmeyi, farkı
boyutlardan bakmayı güçleştiriyorsa, kişinin kendini
sorgulaması gerekir. Hele ki bu kişi yeniden, güzelden
yana yürüyor ve devrim iddiası taşıyorsa, devrimi
her alanda, bugün kendinde var etmesi gerekir.
Devrimsel gelişme içinde açık olmak, ilgi duymak,
en önemlisi, doğruların hayata geçmesi, pratikte
yaşanmasının çabasını vermek, bunu takip etmek gereklidir.
İşte bilime, uzaya, doğanın derinliklerine ilginin
olmayışını, devrimsel yenilikler açısından ele almamıştım...
Ancak insanı ilgilendiren, yarınları ilgilendiren
bilime, tekniğe, doğanın dengelerini etkileyen çalışmalara,
bunların doğanın iç devinimi ve insan üzerindeki
etkilerine insanın yaklaşımı, devrimsel olmalı..."
Yaşamı derinliğine devrimle ve devrim için kavrama,
anlama iradesi budur.
Serpil, devrimci savaşçı, militan kişiliktir. O,
devrimci savaşı salt devrimci politik-askeri eylem
olarak kavramaz. Devrimci savaş, düzenin bütün görünümlerine
karşı yürütülen, bu anlamıyla yaşamın bütününü kapsayan,
bir yenilenme savaşıdır.
Yaşamını bu temelde düzenlemede nettir, pratiği
kesin biçimde buna yönelmiştir. Hiç kuşkusuz. O,
devrimci savaşın günümüzde politik-askeri eylem
ve kişilik olduğu gerçeğini de net biçimde kavramıştır.
Bu nedenledir ki, her an gerillayı, gerilla yaşamını
derinliğine duyumsar.
Gerilla savaşına katılmak, kır gerilla birliklerinde
yerini almak, en büyük tutku ve özlemlerinden biriydi.
O, gerilla yaşamına kilitlenmişti.
Cezaevi yaşamında da uykusu, sporu, temposu, tarzı,
hep gerillayla, gerilla yaşamı ile bütünleşme üzerine
kurulmuştu.
Kısa tutsaklık sürecinde büyük bir deneyim biriktiren,
tutsaklığı özgürleşmeyle, kendisini aşmayla yenen
tam bir örnek devrim savaşçısıdır. Onun cezaevi
yaşamı, her devrimci için kesinlikle örnek bir yaşamdı.
Bingöl'de, Midyat'ta, Sakarya'da, düşmanın rehabilitasyon
politikaları karşısında bükülmez bir iradedir. Direniş
tavrı tereddütsüzdür, nettir. Devrimci yaşam tarzında
nettir, paylaşımda, dostlukta, o gerçek bir denizdir.
Serpil, sadece cezaevinde değil, düşmanla yüzyüze
geldiği her alanda bükülmez iradeydi. Haykırdığı
"devrimci irade teslim alınamaz" şiarı,
yaşamında esas aldığı temel bir ilke durumundaydı.
Bingöl işkencehaneleri, bu ilkeden, bu bilinçten
başka hiçbir silahı olmayan Serpil'in direniş zaferinin
tanığıdır.
Serpil, örgüte ve yoldaşlarına bağlılık ve kendini
tam katma iradesidir. Devrimci yaşamının her adımında
bu iradesini büyüttü ve çelikleştirdi. Devrim, örgüt
ve yoldaşlık. Yaşamının en özlü ifadesini bu kavramların
içerdiği ilişki, bilinç ve eylem dünyasında buldu.
Bunlarla bütünleşmeyen kimi duygusallıklarını, kişisel
yaklaşım ve zaaflarını adım adım yendi, yüreğinin
tümünü sundu devrime, örgütüne ve yoldaşlarına...
Mücadelede geride kalanlara, düşenlere, tereddütsüz
uzatır elini, omuz verir. Fakat kaçkınlara, uzatılan
eli kirli yaklaşımlarıyla, suçlarıyla kirletmeye
çalışanlara karşı tavrı nettir, öfkesi büyüktür.
Onun kitabında yarım yamalak devrimcilik, ne yardan
ne serdencilik yoktur.
Ve Serpil, açık yürekliliktir, hataları konusunda
içten ve özeleştireldir. Yaşamda, devrimci eylemde
tereddütsüzlüktür, mütevaziliktir. Bu nitelikler
onda özel bir şey olarak görünmez. Olanca doğallığıyla
içselleşmiştir bu nitelikler onda.
Ama aynı ölçüde çarpıcıdır. Devrimci eyleminin hemen
öncesinde yoldaşlarına yazdığı mektupta; Mahir yoldaşın
Denizler için giriştiği eylemi ve Kızıldere Direnişi'ni
örnek aldığını yazar ve hemen büyük bir mütevazilikle
ekler; "aynılaştırmıyorum, buna hakkım yok."
Yaşamda Serpil'i anlatmak, öncü militan kişiliğin
ilmek ilmek örülüsüne dönüşüyor. Hiç kuşkusuz o
sadece buraya yansıyan değil. Daha çok anlatacağız,
anlatmaya çalışacağız.
4.
Serpil'i anlama çabasında yaşamının bütünündeki
devrimci özü kavramak, temel bir unsur. Fakat onu
anlama çabasında anlamlı bir sonuca ulaşmak için,
özel olarak onun eylemini, onunla devrimci eylem
arasındaki ilişkiyi mutlaka irdelemeliyiz.
Serpil Yoldaş, herşeyden önce bir devrimci eylem
insanıdır. Onda, devrimci eylemden bağımsız hiçbirşey
görülmez. Güzel olan herşey, gerçek anlamını devrimci
eylemde bulur.
Devrimci militanın yaşamının en yoğunlaşmış ifadesi,
onun devrimci eylemidir. Devrimci eylem, içinde
bulunulan an'ı hedefe bağlayan, yaklaştıran, kimi
zaman hedefi an'da gerçekleştiren devrimci değişim
fiilidir.
Devrimci eylem, ideolojinin, iradenin, örgütün,
fiili tutum ve umudun aynı potada yoğunlaşması,
erimesi ve yaşamda devrimci müdahale olarak yeniden
üretilmesidir. Devrim savaşçıları, yaşamı hedeflerine
bağlamak amacıyla devrimci etiğe ve meşruiyete uygun
olmak kaydıyla, her türlü eylem-müdahale biçimini
somut koşullara bağlı olarak uygularlar. Yaşamın
bütünü, devrimci eylemin konusudur. Devrimci eylemin
merkezi unsuru ve özü ise, devrimci politik eylemdir.
Serpil'in son eylemini, "düşmanı yakma"
eylemini de bu temelde anlamalıyız.
Yakma eylemleri Türkiye Devrimci Hareketi için yeni
bir olgudur. Coğrafyamızda, esas olarak KUKM savaşçılarının
başvurduğu bir eylem biçimi olarak belirginleşmiştir.
O nedenle, bu eylem biçimini irdelemek gereği de
bulunuyor. Eylem, biçimi ve niteliği yönleriyle
özgün bir karaktere sahiptir.
Fedai eylemlerinin özgün bir biçimidir de diyebiliriz.
Devrimci politik eylemin genel ve tipik biçimi değildir.
Bu eylem biçimi, belli istinai koşullar altında
devrimci iradenin teslim alınamadığının, yenilmezliğinin
tarihsel direniş imgelerini, mesajlarını bedendeki
alevlerle bugüne taşıyıp bununla emekçi halkı derinden
sarsmanın, yani ölümü büyük direniş çağrısına dönüştürmenin
ve benzeri hedeflerin çarpıcı ifadesi olabilir.
Bunu, 1982'de Diyarbakır zindanlarında dörtlerin
teslimiyete bedenlerindeki ateşle verdikleri cevapta,
Zekiye'nin Diyarbakır surlarında Serhildanlara ışık
olan ateşinde ve benzeri diğer eylemlerde oldukça
net görebiliriz. Öte yandan, böylesi özgün ve istisnai
eylem biçimleri, olağan ve genel bir eylem biçimi
olarak ele alınıp uygulanamaz. Böylesi bir yaklaşımın
tersinden sonuçlar yaratması, bozucu ve geriletici
rol oynaması riski yüksektir.
Bu eylem biçimine ve genel olarak fedai eylemlerine
yaklaşımımızı kısaca böyle özetleyebiliriz.Bu eylemleri
değerlendirirken çoğu kez iyi niyetle dile getirilen
"eleştiriler", çoğunlukla eylem konusundan
belli bir anlayışa, kavrayışa sahip olmaktan yoksun,
bir devrimcinin şehit düşmesinin yarattığı acının
ve duygusallığın derin izleri ile çarpılmış bir
nitelik taşımaktadır. Bu bağlamda, devrimcilerin
yaşaması gerektiği vb üzerine oturan değerlendirmeler,
bir devrimci için yaşam-ölüm ilişkisinin kazandığı
anlamı görmekten uzak, boş, devrimci içerikten yoksun
ve sıradan burjuva hümanist anlayışın dar ve sığ
sularında gezen yaklaşımlardır.
Bu bakış açısında, eylemin hedefi, mesajı, eylemde
cisimleşen cüret, kahramanlık, güç ve irade görülmez.
Bunları göremeyen, doğaldır ki eylemi de anlayamaz.
Bu tür değerlendirmeler genellikle masum görünseler
de, geri, duygularla oynayan, oldukça aldatıcı,
zararlı ve çoğu kez de devrimci eyleme ve şehide
saygısız bir niteliğe sahiptirler.
Bu noktada çokça dillendirilen bir diğer eleştiri
de, özellikle Öcalan'ın Roma'ya gidişinin ardından
bu eylem biçimine yurtseverlerin oldukça sık biçimde
başvurması ve bu noktada eyleme amacı aşan bir nicelikte
başvurulduğu, eylemlerin bir süre sonra amaca hizmet
etmekten çıktığı biçimindedir. Yurtsever hareketin
bu noktadaki değerlendirmeleri bilindiğinden üzerinde
durmayacağız.
Serpil Yoldaşın eylemi, yurtseverlerin bu eylem
biçimine sıkça başvurduğu ve yurtsever tutsakların
bu eylem biçimine son vermeleri gerektiği yönünde
güçlü bir fikrin oluştuğu bir dönemde gerçekleşti.
Bu durum onun eyleminin ayırdedici özelliklerinin
görülmemesine yol açabilir.
Evet, O, tüm devrim şehitleriyle, benzer eylemlerde
şehit düşen ateşin çocuklarıyla buluşmuştur. Bu
eylemlerin herbiri büyük birer kahramanlık eylemidir.
Herbirinin kendine özgü yanları vardır ve ayrı ayrı
irdelenmeye layıktır. Serpil Yoldaşın eylemini de
yurtsever devrimcilerin aynı süreçte gerçekleşen
benzer eylemlerinden ayıran oldukça önemli farklılıklar
sözkonusudur.
Serpil Yoldaş Anadolu ve Mezopotamya devrimleri
için oldukça tarihsel bir dönemeçte, bu dönemecin
devrimci tarzda aşılması için esas alınması gereken
devrimci bilinç ve iradenin özünü ateşten eyleminin
ışığı ile göstermiştir.
Eylemi, bir anlık duygulardan kaynaklanan, coşku
ya da protesto tavrının değil, tam tersine kendi
içinde olağanüstü büyük bir düşünce-bilinç yoğunlaşmasının,
müthiş bir iradenin, bilinçli coşkunun ve militan
duruşun ifadesidir.
Yaşama ve devrimci savaşa tutkuyla bağlıdır. Mesajlarında
bu çok açık. Öte yandan eyleminin istisnai, özgün
karakterinin de bilincindedir. Zaferin bu tip özgün
eylemlerin çoğaltılmasıyla değil, savaşın yükseltilmesiyle
yakınlaştırılıp kazanılacağı noktasında nettir.
Serpil bu bilinçle, bir yandan Kürt halkının kahramanca
direnişine özgün eylemiyle karşılık vermeyi, diğer
yandan da bu eylem biçimine artık son verilmesi
isteğini, dikkatlerin artık devrimci savaşın tırmandırılmasına
çevrilmesi gerektiğini duyurmayı hedefler.
Son mektuplarındaki şu sözler, onun eylemine bakışındaki
berraklığın açık ifadesidir:
"Bedenler ateşe verilecek yerde, savaşın tırmanarak,
zafer yürüyüşünün zaferle noktalanmasına adanmalıdır.
PKK'li dostların bu eylemi noktalama isteğiyle kendimi
yaktığımı duymalarım istiyorum. Devrimci dayanışmayı
yükseltelim diyerek, hepsini selamlıyorum. "
Serpil'in ateşten mesajlarını, politik özünü doğru
anlamak için eylemini gerçekleştirdiği kritik dönemeci,
ülke ve dünya gerçekliğinin eylemle ilişkilenen
boyutlarını açmak gerekiyor. Onun eylemi bu gerçeklikten
bağımsız olarak ele alınamaz.
Serpil'in eyleminin tarihsel arka planı
Bilindiği gibi 1970'li yıllarda başlayan dünya kapitalist
sisteminin restorasyonu süreci, 1990'ların başında
reel sosyalist sistemin çöküşüyle birlikte, ABD
Emperyalizminin öncülüğünde, dünya çapında büyük
bir saldırganlık ve vahşetle geliştiriliyor.
Bu olağanüstü kapsamlı ve karmaşık süreç henüz tüm
sonuçlarına varmış değildir, sürmektedir. Bu sürecin
devrimciler, yurtsever güçler üzerindeki uygulamaları,
ezilen Kürt ulusunun mücadelesine karşı gösterilen
katliamcı tavırda çok net biçimde sergilenmiştir.
Bu sürecin öncülüğünü yapan ABD Emperyalizmi, devrimci
güçlere ve ezilen halkların kurtuluş mücadelelerine
karşı bölgesel hegemonya ve saldırı-ezme stratejisi
izlemekte ve izlenmesini sağlamaktadır.
ABD Emperyalizminin dünya çapında kurmayı hedeflediği
tam hegemonya sisteminin en temel bileşenlerini,
başta Ortadoğu, Kafkasya, Latin Amerika ve Pasifik
bölgeleri olmak üzere, tüm sömürge ve yeni sömürge
alanları, tüm hegemonya bölgesi oluşturuyor.
Öte yandan, ABD Emperyalizmi, kurmaya çalıştığı
egemenlik sisteminin önnündeki en büyük engel olarak
işçi sınıfının ve ezilen halkların kurtuluş mücadelelerini,
kendi deyişleriyle "terörizmi" görüyor.
Emperyalizmin güvenlik stratejistleri, 21. yüzyılı
"ayaklanmalar yüzyılı" ilan ediyorlar.
Son sekiz yıldır tüm emperyalist güçler, onların
işbirlikçileri, baskı aygıtlarını ve güvenlik stratejilerini
bu tesbitlere uygun olarak kuruyorlar. Dünya işçi
sınıfını ve ezilen halkların kurtuluş mücadelelerini
bastırma ve ezmeyi, temel hedef olarak önlerine
koyuyorlar.
İşte, KUKM'ne yönelik ABD, İsrail, Türkiye işbirliği
sonucu geliştirilen ezme, sindirme, teslim alma
taktiklerini, bu tarihsel arka planın, bu gelişmelerin
ışığında anlamak gerekiyor.
ABD Emperyalizmi ve diğer emperyalist güçler Ortadoğu'yu,
en stratejik bölgesel hegemonya alanlarından biri
olarak görüyorlar. ABD Emperyalizmi bölgemizde hegemonyasını
başta Türkiye ve İsrail olmak üzere, bunlara eklemlenen
diğer işbirlikçi bölge devletleri aracılığıyla geliştiriyor.
ABD Emperyalizmi kendi koçbaşları olarak gördüğü
İsrail ve TC'nin kendilerine biçilen rolü oynamaları
için, iç ve bölgesel sorunlarını, bölgede kendi
egemenlik planını güçlendirecek tarzda çözmelerini
öngörüyor.
Nedir emperyalizm için bozucu tehditler?
ABD Emperyalizmi ve yerli işbirlikçilerinin geliştirdiği
bölge planı için en esaslı tehdidi, bölgenin ezilen
halkları ve devrimci güçleri oluşturuyor.
Bu tehditleri bertaraf etmek için atılan ilk adım,
Filistin Ulusal Kurtuluş mücadelesinin sistem içine
çekilmesi ve devrimci dinamiklerinin önemli ölçüde
elimine edilmesi olmuştur.
İkinci ve çok kapsamlı önemli adım ise, Kürdistan'ın
tüm parçalarına yayılarak bölgesel bir devrim dinamiği
haline gelen, PKK'de somutlaşan Kürdistan Ulusal
Kurtuluş Mücadelesinin ve Türkiye'deki devrimci
güçlerin tasfiye edilmesidir.
1992 sonlarında geliştirilen ABD patentli topyekun
savaş stratejisi, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Mücadelesi
özgülünde, temel tasfiye hedeflerine ulaşmak için
geliştirilmeye başlanmıştır. Kürt halkının isyancı
ve özverili nitelikleri gözetilerek, hedeflenen
son'un bir yenilgi değil, teslimiyet olmasını amaçlamışlardır.
Böylelikle, aynı coğrafyada mücadelenin yeniden
şekillenmesinin önüne geçmek, bu kaçınılmaz durumu
çok fazla geciktirmek sözkonusu olabilecektir!..
Hedefler ve verilen mesajlar kapsamlıdır. Birincisi,
başta ABD olmak üzere emperyalist güçler Kürt ulusunun
ulusal demokratik istemlerine karşı tutumlarını
netleştirmişlerdir. Emperyalizm, Kürdistan Ulusal
Kurtuluş Mücadelesinde cisimleşen kurt ulusunun
özgür yaşama, kendi kaderini kendisi belirleme iradesini
tanımayacağını, son noktasına kadar ezmeyi hedefleyeceğini
açık biçimde gösteriyor.
İkincisi, tüm dünya devrimci güçlerine devrimci
temelde gelişen her iradenin, girişimin kırılacağı
mesajı verilmek isteniyor. Bu komplo, tüm dünya
devrimcilerine ve ezilen halklara yönelik büyük
bir gözdağı ve sindirme eylemi, açık savaş ilanı
olmuştur.
Yukardaki temel noktalarla bağlantılı olarak üçüncü
temel hedef, dünyada önemli birikimler yaratmış
güçlerden biri olan PKK'nin, ayaklanmalar yüzyılı
olacak 21. yüzyıla girmeden önünün kesilmesidir.
Emperyalizm bugünün devrimci birikiminin yarının
devrimsel dinamikleri ile buluşmasının önünü, daha
bugünden özellikle devrimci önderliklerin imhası
veya tutsak alınıp tecriti ve ardından bir biçimde
sisteme entegre edilmesi yoluyla kesmeyi hedefliyor.
Son 9 yıl içinde Peru'da PKP önderi Gonzalo'nun,
MRTA önderi Victor Polay'ın, Kolombiya'da ELN ve
EPL önderlerinin, Doğu Timor Kurtuluş Mücadelesi
önderinin tutsak alınması, Filipinler Komünist Partisi
önderinin Hollanda eliyle Filipinler Devleti'ne
teslim edilmeye çalışılması, 1997'de Peru'da büyük
elçilik eylemini gerçekleştiren MRTA savaşçıları
ve önderlerinin 7 büyük emperyalist devletin ortak
kararı ile katledilmesi, bu hedefe doğru atılan
adımlardır.
Dördüncü olarak, bu komplolar, işçi sınıfı hareketi,
ezilen halkların kurtuluş mücadeleleri ve devrimci
güçler arasında zayıflamış olan dayanışma, enternasyonalizm
ve kardeşlik bilincinin ve eyleminin saldırı tehdidiyle
daha da zayıflatılması eylemidir. Sınıfın, halkların
ve devrimcilerin geliştirdiği ve geliştirebilecekleri
her türden ittifakın, açık saldırı tehdidi ile,
tarafların kafa karışıklıkları ile, ihanet biçimlerinin
çoğaltılması ve gölgelenmesi ile; karartılması ve
önünün kesilmeye çalışılması eylemidir.
İşte Serpil Yoldaş devrimci yaşamıyla, eylemiyle,
emperyalizmin yarattığı bu dünya tablosu ve ulaşmak
istediği hedeflere karşı ateşten devrimci bir savaş
çığlığıdır.
Serpil, düşman saldırısının ana doğrultusunu çok
net görmüştür, tesbit etmiştir.
Düşman büyük oynuyor. Devrimci iradeyi, en çok yoğunlaştığı
yerden, devrimci önderlikler düzeyinde rehin alma,
çeşitli ihanet biçimlerine sürükleme temelinde vurup
nisbeten uzun vadeli tarzda parçalamayı hedefliyor.
Kaçırmalar, sözde yargılama ve mahkum etmeler, "kıvama
getirme" çalışmaları, hepsi bu amaca hizmet
ediyor; devrimin beyninin dağıtılması ve kesin ölüm!
Serpil Yoldaş, düşmanın bu saldırıları karşısında
geliştirilmesi gereken iradeyi ve tutumu çok net
ortaya koyuyor.
"Devrimci önderlerin rolü önemli ve hayatidir."
"Devrimci iradeyi, Türkiye Oligarşisi'nin DGM'leri,
emperyalist güçler yargılayamaz. Devrimci irade
teslim alınamaz."
"Önderlerin yok edildiği, ya da çizgilerinden
kaydırıldığı durumlarda, yeni önderler yaratılmıştır,
yaratılacaktır. Yaşam ve savaş, bütünlüğüyle ele
alınıp değerlendirilerek, yürüyüş devam edecektir"
diyor.
Serpil bu ateşten mesajları ile emperyalizmin, devrimci
güçlerin ve halkların önderliklerini ve iradesini
teslim alma ve özelde bu doğrultuda KUKM'e yönelttiği
saldırılara ateşle, silahla, ölümüne direnişlerle
karşı koyma iradesini ve bilincini ortaya koyuyor.
Onda devrimci iradenin büyük gücü ve teslim alınamazlığı,
herşeyin üstündedir ve nettir. Devrimci önderlik
olgusuna, tam bir ML militanın bakış açısı vardır.
Devrimci önderlerin rolü ve önemi büyüktür ve devrimci
örgüt, halk ve militanın devrimci önderlerine güçlü
biçimde sahip çıkması gerekir. Fakat bu, kişi kültü
yaratarak, önderleri tanrılaştırarak, peygamberleştirerek
"kutsal" varlıklar olarak ele alıp "ne
olursa olsun" yaklaşımı ile olmaz.
Devrimciler için önderler devrimci çizgiyi ürettikleri,
sahip çıktıkları, en yetkin ve kararlı savunucuları
ve uygulayıcıları oldukları ölçüde önderlik konumunu
sürdürürler. Serpil, kimi zaman devrimci hareketlerin
önderliklerinin çizgiden saptıkları gerçeğinin bilincindedir.
Ve O, bu durumda yapılması gerekeni de net olarak
ifade eder. Devrimci çizgiden saptıkları noktada
aşılmalıdırlar, aşılırlar. Devrimci halklar ve örgütler,
yeni önderler yaratmayı başarırlar.
Onun eylemi kişiyi değil, devrimci iradeyi devrimci
önderlik tavrını çelikten bir bilinçle ve erişilmez
bir eylem gücüyle savunmayı ve yenilmezliği esas
almaktadır. Serpil, emperyalist barbarların ve yerli
işbirlikçilerinin tüm saldırılarına karşın, devrim
ve sosyalizm davasının ve KUKM'nin sürdürüleceği,
zaferin er ya da geç, ne pahasına olursa olsun kazanılacağı
gerçeğini, bir dönemeçte, ateşten eylemi ile tarihe
kazıdı.
"Haklı, meşru ve mutlaka zafere ulaşacak olan
halk savaşında Parti Cephe'yle yürümek onuruyla
sizleri selamlama coşkusunu yaşıyorum. Bu onurun
coşkusunda, ateşle düşmana öfkemi kusacağım."
"Daha nice kereler buluşacağız. Dağlarda, sokaklarda,
çatışmalarda, barikatlarda, son olarak, yeni yaşamın
yeni insanda yarattığı zafer türkülerinde buluşulacaktır."
işte 'KAZANACAĞIZ!' şiarının en özlü açılımı olan
bu cümleler, düşmanın saldırısına ve döneme ateşle
verilen yanıt oldu.
Serpil'in ateşi, tarihle bugünü birleştiren ve geleceğe
akan devrimci dayanışma ateşidir. Dayanışma, komünizm
dünyasının üzerinde yükseleceği temel yapı taşlarındandır.
Dayanışma, karşılıksız paylaşmadır, dostluktur.
Dayanışma, hayatı ve mücadeleyi birlikte örmektir.
Dayanışma, emperyalizm ve işbirlikçilerinin gerici-faşist
terör yoluyla, ideolojik saldırılarla karartıp yok
etmeye çalıştığı emekçilerin temel mücadele silahlarındandır.
Ve ne yazık ki düşman, geliştirdiği saldırılarla,
bu silahı emekçilerin dünyasında küçümsenmeyecek
ölçüde etkisiz kılmayı başarmıştır. Dostlukla düşmanca
tutumların birbirine karıştığı devrimci güçler arasındaki
ilişkilerde, istikrarlı bir dayanışma bilinci ve
zemini oldukça zayıflamıştır. Güçlü bir devrimci
dayanışma bilincine ve pratiğine sahip olmayan halkların
ve devrimci güçlerin ise zafer kazanması asla mümkün
değildir.
Serpil, devrimci dayanışma bilincini Türkiye tarihine
kanıyla kazımış bir devrim çizgisinin, P-C çizgisinin
temsilcisidir.
O, Kızıldere Destanı'nı yaratanların yoldaşıdır.
Mahir'in yoldaşıdır. Solda var olan dostlukla düşmanca
tutumların içice geçtiği ilişkilerin anaforuna bir
an bile kapılmayanların yoldaşıdır. Partisinin tarihini
rehber yapmayı ve bugünle buluşturmayı bilen militandır.
O, tarih bilincidir. Kızıldere'den Sakarya'ya akan;
"...Devrimci önderlere yönelik saldırılara
verilen yanıta baktığımızda, tarihimizde Kızıldere'de
yaratılan; devrimci önderlerden Deniz, Hüseyin,
Yusuf yoldaşlara yönelik saldırıya verilen onurlu
bir direniş destanı bulmak, örnek oluyor."
Serpil, devrimci enternasyonalizmdir. Onun ateşi,
Anadolu ve Mezopotamya halklarının devrimci bilincinin
ve eyleminin buluştuğu yerdir. Onun eyleminde cisimleşen,
emperyalizm ve yerli işbirlikçilerinin bölgemiz
Ortadoğu'da halklarımıza karşı geliştirdiği saldırılara,
Kawa'nın ateşi, Babek'in kılıcı, Bedrettin'in bilinciyle
örülecek halklarımızın birleşik devrimci eylemi
ile karşı durulacağının bilinç ve iradesidir.
Serpil, devrimci eylemle ölümüne bütünleşme ve bir
adım geri adım atmadan yürümedir. Eylemi kesin sonuca
kilitlenmiştir. Yoldaşı Mahir'in Kızıldere'de;
"Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik"
sözleriyle tarihe yazdığı bilinç ve iradeden almıştır
gücünü. Mahir'in sözleri Sakarya'da; "bu bir
eylemdir, ateşi söndürmeyin.. Ateşi büyütmek gerek..."
olur Serpil'in dilinde. Devrimci eylemle sonuna
dek bütünleşmek, eyleme kilitlenmek, işte devrimci
olmanın olmazsa olmazı olan bu irade, Serpil'de
böylesine büyük ve derindir.
Ve Serpil'in eylemi devrimci savaş çağrısıdır. Ataleti
kırma, militanlaşma, örgütlenme ve örgütleme, devrime
tümüyle katılma, yürüyüşü hızlandırma çağrısıdır.
Tarihin ilerletici motoru olan devrimci eylemi,
devrimci savaşı, politikleşmiş askeri savaş stratejisi
temelinde yaşama egemen kılmanın yakıcı bir zorunluluk
haline geldiğini, ateşten eylemiyle, mesajlarıyla
dile getirmiştir Serpil Yoldaş.
Ancak hiç kuşkusuz ki, onun eyleminde ifadesini
bulan bilinç ve irade, sadece bunlarla sınırlı değil.
Anlama çabamızı derinleştirdikçe, onda ve eyleminde
devrimci militanın sahip olması gereken daha pek
çok nitelik bulunacaktır.
5.
Serpil'i anlatmak, yeni insanı, sınır tanımayan
devrimci militanı anlatmaya dönüşüyor. Kuşkusuz
her özellik en olgun haliyle olamaz. Ancak temel
özellikler onun şahsında örnek bir ifadeye kavuşmuştur.
Onda, öncü devrimci kişilik ve yeni insanın ışıltısı,
olanca berraklığıyla vardır. Her devrim savaşçısı,
herP-C militanı, ondaki ışıltıyla yolunu aydınlatmalıdır.
Çünkü Serpil;
-Yaşamının her anını büyük bir emekle biçimlendiren
proleter kişiliktir. Halktaki yaratıcılığa ve büyük
devrimci potansiyele tutkulu bağlılık ve bunları
devrimci eyleme dönüştürme iradesinde somutlaşan
halk sevgisidir.
-Yaşamının her anında ve herşeyiyle devrimi ve devrimle
bütünleşmeyi esas alan devrim kişiliğidir.
-Devrimci eyleme bağlılığı ve sonuna dek yürümeyi
esas alan amaca kilitlenmiş kişiliktir.
-Devrimci direniştir, "savaşçılıktır, devrimci
gerilla kişiliğidir.
-Örgütüne, yoldaşlarına kesin bağlılıktır, onlarda
devrimi, devrimde özgür yaşamı görmekdir.
-Açık yürekliliktir, tereddütsüzlüktür, mütevaziliktir.
-Önderlik bilincidir, devrimci iradenin teslim alınamazlığıdır.
-Anadolu'yla Mezopotamya'yı harmanlayan, buluşturan
devrimci enternasyonalizmdir; Ortadoğu devrimine
akacak, dünya devrimine yürüyecek olan...
-Devrimci dayanışmayı, kardeşleşmeyi, söz olmaktan
çıkarmaktır. Deniz'in yanında Mahir, Zilan'ın, Sema'nın
yanında Serpil vardır...
-Derin bir tarih bilincidir. Geçmiş, an ve gelecek
bağıntısını devrimci eylemde kurmadır.
6.
Çok net, çok açık görülüyor; onda özgürlük, eşitlik,
kardeşlik bilinci ve eylemi var, tarih var, gelecek
var, onur, bağlılık ve coşku var, kendini insanlığın
özgürlüğe sonsuz akışıyla birleştirip ölümü yenme
var. Ve onun yoldaşları var, onun sonsuz akışıyla
birleşecek.
O, herşeyden önce bizlerle birleşmek, bizi sarsmak
istedi.
Eylemi buluşma eylemidir, buluşma randevusudur ve
çağrısıdır. "Daha nice kereler buluşacağız.
Dağlarda, alanlarda, sokaklarda, çatışmalarda, barikatlarda,
son olarak, yeni yaşamın, yeni insanın yarattığı
zafer türkülerinde buluşacağız."
"Zafere kilitlenmişliğimizde, 'devrimin sarp
ve dolambaçlı yollarını' aşarken, yükselen 'DEVRİMCİ
KURTULUŞ' bayrağını ben de taşımak istiyorum. Yargılanamaz
şafakların kızıllığından bir parça verin, dağ doruklarına
savurun, yaylaların pınar suyundan bir yudum su,
sokaklardan çocuk gülüşleri, Cumartesi analarının
sevgi dolu yüreği, yoldaşlığın büyüklüğü, grev çadırlarında
sınıfın dost sıcaklığından layık olduğum oranda
verin..."
"Hepimize 'öncü savaşı' yürüyüşümüzde dopdolu
anlar yaşamayı diliyorum."
Bu çağrılar buluşma yerini çok net belirtiyor; DEVRİMCİ
SAVAŞ.
Devrimci savaş özgürleştirir, devrimci savaşın yayıldığı
her yer, her an şehitlerimizle, Serpillerimizle
buluştuğumuz yer ve an olacaktır.
"Yapamadıklarım, anlatamadıklarım anlatılacaktır."
"Anlaşılacağıma inancım tamdır." cümleleriyle,
kendisinin sesi, bilinci ve eylemi olacağımızı biliyor
bunu çok net görüyor.
Evet Serpil yoldaş! Yüreğimiz, ruhumuz, bilincimiz,
irademiz, senindir, şehitlerimizindir. Sizinle yürüyoruz.
Serpilimiz, 21. yüzyıla girerken gürleştirdiği devrimci
savaşın ateşi ile yaktı özgürleşmenin ateşini.
Bu ateşle arındırdı, açtı yolumuzu.
Ve karanlığa, barbarlığa inat, şehitlerimizin ateşiyle
aydınlanan özgürlükler dünyasını yaratacağız.
Bunun başka yolu yok!
|
|
|
|
|
|
|
|