Yeniden
Harlanan Ateşin İlk Kıvılcımları
Seattle Direnişi
F.Kızılırmak
|
1999'un son ayları tüm dünya çapında işçi sınıfı ve
diğer emekçi kesimlerin kitlesel direnişleri ile sarsıldı.
İsviçre'de, Panama'da, Romanya'da, G.Kore'de, Ekvator'da,
Hindistan'da, İngiltere'de, Bangledeş'te, Fransa'da,
Meksika'da yüzbinlerce emekçi kitlesel gösterilerle;
protesto, işgal ve çatışmalarla taleplerini dile getirdiler,
kapitalizme öfkelerini eylemleriyle haykırdılar.
Kapitalizmin yarattığı derin toplumsal yıkımların giderek
artan ölçüde emekçilerin eylemleri ile karşılık bulduğu
görülüyor.
30 Kasım-3 Aralık 1999 tarihleri arasında yapılan Dünya
Ticaret Örgütü (DTÖ)'nün Milenyum Zirvesi'ne karşı Seattle'da
gerçekleşen büyük kitlesel direniş, gelişen emekçi eylemleri
içinde özel bir önem taşımaktaydı.
Dünya emperyalist-kapitalist ekonomisinin en önemli
uluslararası örgütlerinden biri olan DTÖ'nün zirvesi
iç çelişkilerinin ve emekçilerin Seattle'deki büyük
direnişlerinin yarattığı basınçla çöktü. Seattle Direnişi
hem kazandığı bu büyük başarıyla ve dünya çapında yarattğı
etkiyle, hem bileşenlerinin niteliği, hedefleri, örgütlülük
düzeyleri, ittifak ilişkileri vb. özellikleriyle, hem
de emperyalist gericiliğin emekçi direnişleri karşısında
duyduğu derin korku ve geliştirdiği saldırganlığın çapı
ile sınıf hareketinin bugünkü ve devrimci geleceği açısından
oldukça kapsamlı deneyimlerle, derslerle dolu bir süreç
oldu.
Kapitalizm öldürür
Direniş sırasında haykırılan bu slogan direnişin hareket
noktasını da net biçimde ifade ediyor. Kapitalizm işçileri,
çiftçileri, yoksulluğa, sefalete sürüklüyor, öldürüyor.
Gençliğin eğitim haklarını gaspediyor, çevreyi öldürüyor,
tüketicileri öldürüyor... İşte Seattle'da, emperyalistlerin
ABD öncülügünde 1980 başında dünya kapitalist ekonomisini
restore etmek amacıyla devreye soktukları neo-liberal
küreselleşme politikalarının yarattığı bu yıkıma enternosyonal
kitlesel direnişlerle yanıt verilmiştir. Emperyalist
küreselleşme politikası emekçilerin enternasyonal direniş
barikatına çarpmıştır. Seattle Direnişi bu özelliğiyle
oldukça uzun bir sürecin ardından bir ilktir ve herhangi
bir ülkedeki direnişten, hatta daha büyüklerinden kesin
biçimde ayrılmaktadır. Eylemler salt bir ülkedeki uygulamalara
ya da birkaç özgül yıkım politikasına değil, doğrudan
somut olarak bu yıkım politikalarını üreten en önemli
merkezlerden birine, DTÖ'ye yönelmiştir.
Hep birlikte
Direniş Güçleri, ortak bir programdan ve hedefler dizisinden
yoksundu. Oldukça değişik kesimler (işçiler, çiftçiler,
çevreciler, tüketiciler, öğrenciler, anarşistler, devrimciler
vb) değişik taleplerle yürüdüler. Ortaklaşılan temel
nokta sorunların kaynağında neo-liberal küresel yıkım
politikalarının olduğu ve bu sürecin merkezlerine (DTÖ
vd'leri) karşı ortak direniş geliştirilmesi gereğiydi.
Ortak program ve hedefler dizisinden yoksun olunmasına
karşın, bu temelde ilk kez enternasyonal düzeyde ortak
eylemde, yıkım politikalarının merkezlerine direnişte
buluşuldu.
Son 20 yıl boyunca esas olarak tek tek ülkelerde kitlesel
direnişlerle yüzyüze kalan küresel yıkım politikaları,
Seattle'da ekonomiden eğitime, kültürden çevreye değin
yarattığı bütün yıkımlardan zarar gören kesimin bütün
ülkelerden temsilcilerinin kitlesel enternasyonal direnişle
karşı karşıya kaldı.
Direnişler yerelden enternasyonale, parça sorunlardan
kısmen de olsa bütüne yöneldi.
Direniş tüm dünyaya yayılmış olan 1200 civarında kitle
örgütünün bir yıllık çalışmalarının ürünüdür. Son on
yılda, ilk kez, dünyanın ezilenleri hiçbir ülkeden destek
almadan, tümüyle kendi özgüçleri temelinde bu denli
geniş kesimleri ve kitle örgütlerini böylesine büyük
bir ortak eylem ağı içinde biraraya getirmeyi başarmıştır.
İnsan kardan önce gelir DTÖ'yü durdurun
Seattle Direnişi bir dizi eylemliliğin toplamından oluşuyor.
Eylemlerin bir bölümü, DTÖ'nün açılış toplantısını engellemeyi
hedefleyen barışçıl gösterilerden oluşmaktaydı.
Fakat emperyalist gericilik gösteriler karşısında tam
bir şaşkınlığa düştü. Direnişçiler açılış toplantısını
engellediler, emperyalistler daha ilk günden direniş
barikatına çarptılar ve moral, barometre direnişçilerin
lehine döndü. İç çelişkilerle çalkalanan zirve direnişçilerin
güçlü etkisi ile sarsıldı. İngiliz Ticaret Bakanı'nın
deyişiyle;
"Protestolar zirvenin kimyasını değiştirdi...."
Direniş sürecinde yapılan bir forumda Malezyalı bir
konuşmacının ifade ettiği gibi zirve tıkanmıştı, ancak
"kendi kendine çökmez, protesto gösterileriyle
itip devrimek gerekir". Seattle'deki direnişler
tam da bunu yapmıştır; itip devirmiştir.
Dünyanın ezilenleri çok asgari bir düzeyde bile olsa
enternasyonalist birleşik eylem ve örgütlenmenin ne
denli büyük bir güç açığa çıkardığını uzun yılların
ardından bir kez daha görmüşlerdir, dosta, düşmana göstermişlerdir.
Korumamız gereken bir kent, başlatmamız gereken bir
konferans var
Seattle Belediye Başkanı'nın bu sözleri, emperyalistlerin
barışçıl gösteriler karşısında bile kapıldıkları ürküntü
ve paniğin ifadesiydiler.
Gösterilerin daha ilk adımında polis ve özel kuvvetler
zirve toplantısının yapılacağı binalara giden yollarda
zincir oluşturan ve gösteri yapan gruplara hiçbir uyarıda
bulunmadan tüm gücüyle saldırdı.
Polis saldırılarda göz yaşartıcı bomba, plastik mermi,
ses bombaları, zırhlı araçlar, helikopter vb. türden
saldırı araçlarını kullandı. Hemen hemen hiçbir savunma
aracına sahip olmayan göstericiler polis saldırılarına
karşın direşilerini uzun süre sürdürdüler. Polis saldırılarında
çok sayıda direnişçi yaralanırken, 600 kişi gözaltına
alındı, tutuklandı, Seattle sokakları savaş alanına
dönüştü.
Bu çapta ve nitelikte bir direniş beklemeyen emperyalist
gericilik tam bir panik yaşadı. ABD tarihinde ilk kez
Seattle'da sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Olağanüstü
hal ilan edildi. Polis, FBI timleri ve Ulusal Muhafızların
yanısıra, Pentagon tarafından orduya bağlı özel Kuvvetler
(kontr-gerilla) üyesi 160 asker kente sevk edildi. Kent
gerçek anlamda işgal edildi.
Bütün bu çabalar emperyalistlerin sistem karşıtı her
türden mücadeleyi ne denli önemsediklerini ve kapsamlı
hazırlığa ve çok yönlü bir mücadele perspektifine sahip
olduklarını da gösterdi.
DTÖ Dönem Başkanı Mike Moore, direnişçileri ve direnişçilerin
kazandıkları başarıyı bir savaş olarak niteliyor ve
süreci askeri terimlerle ifade ediyordu;
"Muharebeyi kaybetmiş olabiliriz, ama bu bir savaştır
ve kazanacağız"
Mike Moore'un sınıf bilinçli bir burjuvanın kini ve
kibriyle sarfettigi bu sözler ve kullandığı askeri terminoloji,
Seattle'da silahsız direnişçilere karşı devreye sokulan
polis, gizli servis, kontr-gerilla ve askeri güçlerle
ve direniş bastırma yöntemleriyle birlikte değerlendirildiğinde
gerçek anlamını buluyor. Emperyalist burjuvazi sistem
karşıtı her direnişi bir savaş olarak ele alıyor. Kazanmak
için her türden demokratik peçeyi yırtıp atarak tüm
baskı yöntemlerini ve askeri araçları sistematik olarak
kullanacağını gösteriyor. Bu bağlamda Seattle Direnişi
emperyalist ülkelerdeki sözde "burjuva demokrasisi"
ile en gerici türden baskı rejimi arasındaki çizginin
ne denli ince olduğunu da gösteriyor.
Bütün bunlara karşın emperyalist terör, emekçilerin
direnişini sökemedi. Emperyalist kolluk güçlerinin günler
öncesinden tüm kentte yürüttükleri hazırlıklara ve direniş
günleri boyunca gerçekleştirdikleri saldırılara rağmen
bütün ülkelerden onbinlerce (değişik kaynakların verdikleri
rakamlar 50 ila 100 bin arasında) gösterici eylemlerini
gerçekleştirdiler. Direniş güçleri daha ilk günden hedeflerine
önemli ölçüde ulaştılar; DTÖ'nün açılışını engellediler,
toplantıları geciktirdiler, büyük gösterilerini gerçekleştirdiler,
kentte direniş atmosferini egemen kıldılar, seslerini
tüm dünyaya duyurarak ezilenlerin yüreklerine umut tohumlarını
ektiler, zirveye katılan delegeleri siyasal ve moral
açıdan basınç altına aldılar...
Seattle Direnişi bütün bu özellikleriyle 1990'ların
ikinci yarısından itibaren tüm dünya çapında yeniden
küçük adımlarla da olsa gelişmeye başlayan sistem karşıtı
direnişlerin en önemli parçalarından biri olmuştur.
Ve emperyalist-kapitalist sistem ile işçi sınıfı, diğer
emekçiler ve her türden sistem karşıtı güç arasındaki
savaşımın bu aşamadaki kimi özelliklerini billurlaşmış
biçimde ortaya koymuştur.
Seattle Direnişi, herşeyden önce, emperyalistlerin 1989
sonrasında tüm dünyada egemen kıldıkları "kapitalizmin
ebediliği", "küreselleşmenin kaçınılmazlığı"
vb. türden kapitalizmi kutsayan demogojilerin ideolojik
manipülasyonların etkisini giderek yitirdiğini, bu noktada
oluşturulan ideolojik, siyasal, moral çitlerin kırılmakta
olduğunu kesin biçimde göstermiştir. 1990 başlarında
oldukça güçten düşmüş olan devrimci güçlerle sınırlı
olan anti-kapitalist, anti-emperyalist söylem bugün
tüm dünya çapında ezilenlerin, kapitalist küreselleşme
politikalarından zarar gören bütün kesimlerin yeniden
ortak paydası, söylemi haline gelmektedir.
Kapitalizmin tüm demegojilerine, ideolojik saldırılarına,
neoliberal politikaların yarattığı dünya çapındaki toplumsal
çürümeye ve yozlaşmaya karşın, insanlık, eşitlik, özgürlük,
kardeşlik idealinden koparılamamıştır. Emekçilerin kurtuluş
arayışı sürüyor. Seattle Direnişi bu gerçeğin eylemli
ifadesidir.
Seattle Direnişi'nin çarpıcı biçimde ortaya koyduğu
bir diğer gerçek kapitalizme karşı yeni bir kitlesel
mücadeleler dalgasının ateşinin alttan alta harlanmakta
olduğudur. Emperyalist güvenlik birimlerinin yaptıkları
"21. yüzyıl ayaklanmalar yüzyılı olacaktır"
tespitinin ön zeminleri adım adım oluşuyor. 1990'ların
ortasından bu yana dünyanın her yanındaki (Fransa, Brezilya,
G. Kore, Endonezya, İngiltere vb.) kitlesel mücadeleler
içinde mayalanan ve omurgasını başta işçi sınıfı olmak
üzere yoksul köylüler ve öğrenci gençliğin oluşturduğu
kapitalist yıkımdan zarar gören bütün kesimlerinde içide
yer aldığı yeni bir kitlesel emekçi mücadeleri dalgası
gelişiyor.
Seattle Direnişi kendisini öncelleyen bu mücadeleler
içinde mayalanmıştır. Bu mücadelenin en billurlaşmış
halini ve tüm karakteristik özelliklerini bağrında taşımaktadır.
Seattle Direnişi'nin enternasyonalist karakteri ve sistemin
sinir merkezleri niteliğindeki temel yapılarına yönelmiş
olması henüz oluşum aşamasındaki yeni emekçi mücadeleleri
dalgasının nitelik olarak yeni bir düzeye sıçradığını
ve daha büyük mücadelelerin önünün açıldığını göstermektedir.
Devrimci sosyalist hareketin tüm dünya çapındaki yeni
atılımları da esas olarak bu mücadeleler için mayalanacak
ve bu mücadelelerle sıkı bir ilişki içinde çelikleşecektir.
Üçüncü olarak ezilenlerin yeni kitlesel mücadele dalgası,
eylemlerin gücü, bileşimi, içeriği, etkisinin genişliği,
örgütlenmesi vb. pek çok özelliği itibariyle hem ulusal,
hem de uluslararası karakter taşımaktadır, taşıyacaktır.
Aynı özellik 1990 sonrasındaki önemli devrimci çıkışlarda
da sözkonusudur. 1994'de EZLN'nin çıkışı, 1996'da MRTA'nın
Lima çıkışı ve 1999 Seattle Direnişi yeni direniş ve
devrimci mücadeleler dalgasının bu nitelikteki öncü
eylemleridir. Emperyalizmin küresel çaptaki saldırganlığı
devrimci güçlerin ve tüm ezilenlerin, dünya çapında
etki yaratan eylemleri ile karşılık buluyor. Bu tür
eylemlerin devrimci ve demokratik mücadelelerde önemli
ve sürükleyici bir rol oynayacağı görülüyor.
Kitlesel direniş eylemlerinin bir diğer özelliği direniş
güçlerinin hedefleri, siyasal ve sınıfsal kimlikleri
itibariyle homojen olmamalarıdır.
Sistemin oldukça geniş kesimlere zarar veren çürümüş,
saldırgan kurum ve mekanizmalarının uygulamaları karşısında
bu uygulamalardan zarar gören kesimler ortak bir programdan
yoksunda olsa, biraraya gelerek kitlesel direnişler
geliştiriyorlar. Neoliberal küresel yıkım politikaları
ve DTÖ karşısında gelişen Seattle Direnişi bu tür eylemliklerin
enternasyonal ve en ileri biçimlerinden biridir. (Türkiye'de
Susurluk karşısındaki 1 dakika karanlık eylemleride
benzeri -fakat ülke çapında- nitelikteki eylemlerden
biridir). Geniş emekçi kesimleri, kitlesel yıkımdan
zarar gören kesimler ortak programlar ve gelişkin örgütsel
biçimler temelindeki eylemlerden çok, yalın biçimde
örgütlenmiş üzerinde ortaklaşılan eylemlerde biraraya
gelmektedir. Oldukça geniş kesimlerin anti-kapitalist,
anti-emperyalist içerik taşıyan eylemlerde biraraya
gelmesi önemli bir ilerlemeyi ve başarıya ifade etsede,
ortak programlardan ve gelişkin ortak örgütlenmelerden
yoksunluk ise bir zaafiyetin işaretidir. Direniş güçlerinin
bu renkli, oldukça çeşitlilik arzeden yapısı daha baştan
tüm güçlerin sonuna değin birlikte yürüyemeyeceğini
göstermektedir.
Fakat bu gerçeklik tüm güçleri değişik gelişkinlik düzeylerinde
bir araya getirecek program ve örgütlülükler yaratılamayacağı
anlamına gelmez. Tersine, bu kitlesel direnişlerin açığa
çıkardığı en temel görevlerden biri budur. En geniş
kesimlerden, birbirine daha yakın daha dar kesimlere
değin en geniş kesimleri biraraya getirecek program,
örgüt ve eylem biçimlerini yaratmak.
Emperyalist burjuvazi direnişin, bu zaafının farkındadır
ve direniş güçlerini bölmek, sallantılı, işbirlikçi
karakteri güçlü olan kesimleri direnişlerden koparmak
için ciddi çaba harcamaktadırlar. Seattle Direnişi sırasında
ABD başkanı Clinton direnişçileri "şiddet kullananlar"
ve "gösteri yapanlar" olarak ayırıp "şiddet
kullananları" kınadığını, "gösteri yapanlara"
ise kulak vermek gerektiğini söylemesi ve kimi kesimlerle
görüşmeler yapması direniş güçlerini parçalamak için
en tepeden yapılmış müdahalelerden biriydi.
Seattle Direnişi'ni organize eden kurumlardan Küreselleşme
Gözlemevinin sözcüsü Susan George emperyalistlerin direnişlerin
sınıf, cinsiyet, ırk, din vb. nedenlerle bölünmesini
beklediğini ifade ederek, bu bağlamda can alıcı olan
noktayı işaret ediyor;
"Çoğunluk ve fikirler bizde", "Şimdi,
ittifakları öğrenmeliyiz"
Seattle Direnişi anti-kapitalist, anti-emperyalist kitlesel
direniş mücadelelerinin yeni dalgasının giderek daha
da belirgin hale geldiğini, giderek daha güçlü kıvılımcılar
saçtığını gösteriyor. Bu kıvılcımları büyük direniş
ateşlerine, devrim ocaklarına dönüştürecek olan güç
devrimci sosyalistlerdir.
Bu ise çok yönlü bir mücadele ile mümkündür; birincisi
kapitalizme karşı, devrimci kurtuluşu kendinde somutlaştıran
devrimci militan eylem pratiğini ve örgütsel düzeyi
ülkemizde ve uluslararası çapta hızla yaratmamız gerekiyor.
Emekçilerin her türden kalıcı, istikrarlı kitlesel mücadeleler
yaratması bu görevde kazanacağımız başarılara bağlıdır.
İkincisi devrimci sosyalistlerin tüm direniş güçlerini
değişik düzeylerde birleştirecek farklı kapsamlardaki
mücadele programları ve tutarlı, pragmatizmden uzak,
dayanışmacı, samimi bir ittifaklar politikası ve örgütlenmelerini
basitten karmaşığa güçleri oranında geliştirmeleri gerekiyor.
Her düzeydeki kitlesel direniş mücadelelerinde bu iki
göreve gereken yanıtın verilemiyor oluşu olunca akıcılığı
ile hissediliyor.
Devrimci sosyalistler bu gerçekliğin ayırdındadırlar.
Emekçilerin kurtuluş arayışını ve eylemin sınıfsız toplum
idealine bağlayacak devrimci savaşçı eylemi, örgütü
ve programları yaşama egemen kılma görevini bu bilinçle
sahiplenmektedirler.
Devrimci Kurtuluş hareketi bu görevlere yanıtlar oluşturularak
geliştirilecektir.
Yürüyüşümüzün hedefi budur.
|