Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Ulaş Aksan

"Haklı, meşru ve mutlaka zafere ulaşacak olan halk savaşında, Parti-Cepheyle yürümek onuruyla, sizleri selamlamak coşkusunu yaşıyorum. Bu onurun coşkusunda, ateşle düşmana öfkemi kusacağım" diyerek, Sakarya Zindanı'nda bedenini ateşe veren Serpil Yoldaş, duygu dünyamızda büyük bir sarsıntı yarattı, omuzlarımıza ağır ama onurlu bir sorumluluk yükledi.
Serpil Polat Yoldaş'ın bedenini ateş topu yaparak ortaya koyduğu görkemli eyleminin amacı ilk günden anlaşılmakla birlikte, O'nu derinliğine kavramamız, daha çok zamanla oldu. Eyleminin amacı anlaşıldıkça, bıraktığı mektuplar çözümlendikçe, dostların ve yoldaşların anlatımlarından Serpil'in kişiliğini ve pırıl pırıl yaşamı öğrenildikçe, daha çok sarsıldık...
Bu sarsıntı; üzüntü, gurur, saygı ve sevginin toplamıdır. Elbette O'nun gibi mütevazı, olgun ve çalışkan bir kişiliğin, Emperyalizme ve Oligarşi'ye karşı büyük bir sınıf kinine sahip, tüm ezilenlerin acılarını ve özlemlerini etinde-kemiğinde hisseden, bunu her açıdan yaşayan, kişiliğinde cisimleştiren böyle bir yoldaşın aramızdan ayrılmasını kabullenmek, kolay değildir. Bu yönüyle, üzüntümüz son derece büyüktür.
Ama öte yandan, Devrimci Kurtuluşçuluğu bütün benliğiyle yaşayan; yiğitliği, gözüpekliği ve sosyalizmi bir yaşam felsefesi olarak içselleştiren Serpil gibi bir yoldaşa sahip olmak, büyük bir gururdur, onurdur.
Bu gururu, onuru her zaman taşıyacağız.
Ve O, ateşten eylemiyle geriye, bizlere bıraktığı siyasal ve moral değerleriyle, daima omuz başımızda yaşayacak, bir komutan olarak savaşımızın tam ortasında yer alacaktır.
Bundandır ki; "Bu bir kayıp değil, aksine büyük bir buluşmadır."
"Sizinle, çalışan minik bedenlerle, çelik kazanlarıyla Aliağa Petkim'de öldürülen ve daima ölüm tehlikesini yaşayan Petkim işçileriyle, Kürdistan gerillasının iradi kurtuluş savaşıyla, dünya devrimcileri ve devrim şehitleriyle buluşmanın sadece bir durağıdır. Daha nice kereler buluşacağız" diyor Serpil Yoldaş...
Bunun büyük bir buluşma olduğunun anlaşılabilmesi için, Serpil'in yaşamının ve onun ateşten eyleminin iyi kavranması gerekiyor.
Serpil Yoldaş'ın eyleminin arka planı iki temel olayda, iki temel olguda belirginleşiyor. 1999'un başında, bir dönemdir süren birlik çalışmaları başarıyla tamamlanmış, örgütsel, ideolojik ve politik bütünleşme sağlanmıştır. Bu, bütün parti-cephelilerde olduğu gibi, Serpil Polat Yoldaş'ta da büyük bir coşku yaratır.
Öte yandan, THKP-C saflarında böyle anlamlı bir süreç yaşanırken, Kürdistan cephesinde devam eden riskli ve sancılı dönem, Öcalan'ın, uluslararası gericiliğin geniş ittifakı sonucu TC Oligarşisi'ne esir düşmesi ile tarihsel bir dönüm noktasına evriliyordu.
Serpil, bu sürecin etki ve sonuçlarının Kürdistan mücadelesiyle sınırlı kalmayacağını, başta Türkiye olmak üzere, Ortadoğu ve uluslararası tüm muhalif kişi ve organizasyonları bir biçimiyle etkileyeceğini görmüş, bu sorumlulukla hareket edilmesi gerektiğinin altını, yaptığı eylemiyle çizmiştir. Ama aynı zamanda yaşanan bu darbeyle her şeyin bittiğini/bitebileceğini düşünmemiş, tarih ve halkların volantirizmine olan derin inancını korumuştur.
"Devrimler halklaşarak zafere ulaşır. Devrimci önderlerin rolü önemli ve hayatidir. Devrimci önder A. Öcalan bu bilinçle hareket edecektir, etmelidir. Önderliğin yok edildiği ya da çizgiden kaydırıldığı durumlarda, yeni önderler yaratılmıştır, yaratılacaktır. Yaşam ve savaş bütünlüğüyle ele alınıp değerlendirilerek, yürüyüş devam edecektir" diyen Serpil Polat, tarihin kahramanların değil, yığınların eseri olduğunu, diyalektik tarihsel materyalizmin ışığında değerlendirmiş ve bu bilinçle hareket etmiştir.
Bu bakımdan Serpil Yoldaş'ın soylu tavrı, bir kişinin -ki bu kişinin ulusal kurtuluş mücadelesindeki rolü biliniyor- şahsında oluşan duygusal bir tepki değildir. O, siyasal perspektifiyle sürece bakmış, kapsamlı etki ve sonuçların sorumluluk refleksiyle davranmıştır.
Kürt halkı ve onun özgürlük mücadelesi boğazlanmayla karşı karşıya iken, emperyalizm ve tüm gericilik blok halinde teslimiyeti ve imhayı dayatırken, sosyalistlerin tavırsız kalması siyasi ve etik bir sorundur. Dahası, Türkiye devrimcilerinin Kürt devrimiyle dayanışması, sıradan bir aydının, enternasyonalistin dayanışma sorumluluğunun ötesinde, Türkiye devrimini yükseltme perspektifiyle gerçeklik kazanır. Bu, Türkiye ve Kürdistan devriminin diyalektik ilişkisinin zorunlu bir gereğidir.
Serpil'in ateşten eyleminin arka planındaki olgulardan biri de budur. Yani devrimci dayanışma ve enternasyonalizm...
İkincisi ise Serpil Heval, "Eksiksiz tamamlanan özgün durumumuzun gücünde, zafer yürüyüşümüzün coşkusunu ateşte selamlamaya hazırlanırken ses vermeye çalışıyorum. Yeni sürecimizin ilk eylemini ben yapacağım, ilk şehit ben olacağım" diyor.
Öyle de oldu! Yeni sürecimizin, birliğimizin ilk eylemini, devrimci duyarlılık, dayanışma ve enternasyonalizm perspektifiyle yaptı. İlk şehidimiz oldu...
Serpil Polat, birliğimizin, temel harcı oldu. Onu ateşle pekiştirdi, ete kemiğe büründürdü. Bir de bu yönüyle bizim için, Devrimci Kurtuluşçular için, onun eyleminin çok daha büyük bir anlamı vardır.
Serpil, bir Parti-Cepheli olarak, PASS temelinde organize bir MLSPB'li olarak, yapacağı eylem için zaman zaman kaygı duyar. Ama bu eylemin özü, içerdiği mesajlar çözümlenirse, doğru anlaşılacağına dair umudu, daima güçlüdür.
"Sürecin sıcaklığıyla, mevcutta eksiksiz tamamlanan özgün durumumuzun gücünde, zafer yürüyüşümüzün coşkusuyla, ateşten selamlamaya hazırlanırken ses vermeye çalışıyorum." Ama, diyor devamla: "Sesim yeterince güçlü değil. Çünkü silahlarımızla dağ doruklarında, gerilla birliğindeki yerimi alacağım zamanı beklemiyorum. Alanlarda düşmanla göğüs göğüse çarpışmayı, sömürü ve zulüm düzeninin sahiplerini, parababalarını inlerinde titretecek eylemlerde olmayı, sınıfla, fabrikalarda, alanlarda kavga türküleri çağırmayı, halaya durmayı, Önder Mahir'le yoldaşlığı büyütecek Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisini hayata geçiren çalışmalar içinde olmayı ve daha nice şeyi beklemiyorum."
Bütün bunların nedenini de, yukarıda vurguladığımız devrimci dayanışma ve enternasyonalizm sorumluluğuyla şöyle açıklıyor:
"Devrimcilere yönelik saldırılara verilen yanıta baktığımızda, tarihimizde Kızıldere'de yaratılan; devrimci önderlerden Deniz, Yusuf ve Hüseyin yoldaşlara yönelik saldırıya verilen onurlu bir direniş destanını bulmak, örnek oluyor." Ve devamla şunu ekliyor: "Aynılaştırmıyorum, buna hakkım da yok. Fakat bulunduğum koşullarda düşmanı yakmanın, saldırıya karşı savaşı kendimde büyütmenin, bir ateşli yolu bu..."
"Anlayıp, kucak açmanızı bekliyorum."
Bir başka yerde: "Bedenler ateşe verilecek yerde, savaşı tırmandırarak, zafer yürüyüşünün zaferle noktalanmasına adanmalıdır. PKK'li dostların, bu eylemi noktalama isteğiyle kendimi yaktığımı duymalarını istiyorum" diyor.
Serpil'de, sonuna kadar duyarlılık, sonuna kadar sorumluluk görüyoruz.
Serpil Yoldaş, Türkiye ve Kürdistan koşullarında devrimci savaşın nasıl, hangi temel-tali araç ve yöntemlerle gelişeceğini çok iyi biliyor. Ama kendi deyimiyle "sürecin sıcaklığı", omuzlara büyük bir sorumluluk yüklemiş. Ayrıca halklarla dayanışma içinde olmanın, devrimci önderlere yönelik saldırılarda tepkisiz kalmamanın bizim için bir gelenek olduğunu belirterek, "bulunduğumuz koşullarda düşmanı yakmanın, saldırıya karşılık savaşı kendimde büyütmenin bir yolu bu" diyerek, geriye, Kürt yurtseverlerine ve bize, ateşten bir mesaj bırakmıştır.
Serpil Yoldaş, yukarda belirttiğimiz iki temel olgunun çakışması sonucu, eylemini kararlaştırıyor. Ama kuşkusuz eyleminin bütünselliğinde bıraktığı mesajlar, çok daha kapsamlıdır.
Bunu, anlamaya çalışacağız.
Serpil, eylem öncesinde bir süre hazırlık yapar, mektuplar yazar. Hazırlık tamamlandıktan sonra mutfağa iner ve barikat kurar. Sloganlar eşliğinde bedenini ateş topuna dönüştürür. Kurulan barikat nedeniyle, müdahale gecikir. Zaten Serpil'in istediği de budur! Arkadaşlarına, "Bu bir eylemdir, sakın müdahale etmeyin, eylem kırıcılığı yapmayın" diyor...
"Daha gün o gün değil /derlenip dürülmesin bayraklar /dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır /safları sıklaştırın çocuklar /bu kavga faşizme karşı, /bu kavga hürriyet kavgasıdır"(Nazım)
Sonuna kadar, hastaneye gidene kadar sloganlarını haykırıyor Serpil.
Çevresini saran, hastaneye götürmeye çalışan dostlara, son nefesine kadar eyleminin amacını anlatıyor. Öyle kararlı, öyle inanç yüklü ki, yüzündeki tebessüm hiç eksik olmuyor. Ölüme giderken de gülen ve etrafına insan ışıltısını dağıtan bir yiğit devrimciye tanık olunuyor.
"Yaşamı ciddiye alacaksın/hem de o derece, öylesine ki/mesela kolların bağlı arkadan/sırtın duvarda/hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için/hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken/hem de en güzel, en gerçek şeyin/yaşamak olduğunu bildiğin halde" (Nazım)
Tarihi anlar vardır, değil devrimci olmak, insan olmak için, insan kalmak için ölmesini bilmek gerekir. Bazen ise şairin dediği gibi; "düşmana inat, bir gün fazla yaşamak"...
Bu tür tarihi anlardaki tavırlar, kişinin/kişilerin onurunu kurtarmakla kalmaz, insanlığın onurunu korur ve moral değeri olarak tarih boyunca varlığını sürdürür. İnsana dair değerler ayaklar altına alındığında, soluklanma kanalları kapandığında, tahammül sınırları zorlandığında; söz ikinci, eylem birinci plana geçer.
"Direnmek yaşamaktır" şiarı, böyle dönemlerin şiarıdır.
Devrim mücadelesi, bir stratejiye bağlı olarak yürütülür. Ülkenin siyasal iklimi hangi mücadele biçimi ve yönteminin esas, hangilerinin tali olacağını belirler. Savaş örgütü daha ilk günden kendisini buna göre organize eder, kadro politikasını buna göre oluşturur.
Savaşın tırmandırılması, basitten karmaşığa doğru bir seyir izler. Stratejiye bağlı olarak belirlenen temel mücadele biçimi, tali mücadele biçimlerinin diyalektiğiyle baştan sona önemini korur. Ancak savaşın karmaşık boyutlar kazanması ile önceden planlanmayan özgün eylem biçimleri ortaya çıkar. Dünya devrim tarihinde bunun sayısız örnekleri bulunmaktadır.
Sözgelimi intihar eylemlerinin, strateji içinde planlanmış eylem biçimleri olmamakla birlikte, başta Vietnam Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'nde olmak üzere, dünyanın bir çok ülkesinde, ulusal-sosyal kurtuluş mücadelelerinde, savaşın karmaşık boyutlar kazanmasıyla birlikte, başvurulan bir eylem biçimi olduğunu görüyoruz.
Sezonoff, Rus Devrimci Sosyalist Partisi'nin militanıdır. 1905'te Başbakan Pelvhe'yi cezalandırmaktan ölüm cezasına, ardından kürek cezasına mahkum olur. Özgürlüğüne bir kaç ay kala, mahkum arkadaşlarına yapılan işkenceleri protesto etmek için intihar eder. Sezonoff bu tavrıyla, inançlı yaşamıyla, Rusya'da derin ve unutulmaz iz bırakır; "yiğit ve kocaman yürekli bir savaşçı"olarak tarihe geçer. (Militana Notlar, Victor Serge)
Çok uzaklara, başka örneklere gitmeden, Kürdistan'da Mazlum Doğan'ı, Ferhat Kutay ve arkadaşlarını (Dörtler) anımsayalım. Mazlum Doğan, 1982 Newrozu'nda, Diyarbakır Zindanı'ndaki zulmü protesto etmek ve gelişen teslimiyeti kırmak için üç kibrit çöpüyle kavgayı selamlayarak eylemini gerçekleştirmiştir.
Aynı amaçla, Mazlum Doğan'ın haykırdığı başkaldırı çığlığını yükseltmek için, 'Dörtler', bedenlerini ateşe vererek Diyarbakır Zindanı'nın dehlizlerini aydınlattılar. Ve aynı yıl Hayriler'in, Kemaller'in ölüm orucu direnişi gerçekleşiyor. İsyan çığlığı dalga dalga yükseliyor. Zekiyeler, Zilanlar ve Semalar...
Son kurşuna kadar çatışan, bombayı kendi bedenlerinde patlatanlar... Ve daha niceleri... Her biri Kürdistan tarihinde birer vatandır...
Türkiye devrim mücadelesinde de büyük yiğitliklere ve fedakarlıklara tanık olundu. Kavganın tam ortasında yer alan, bütün ruhlarıyla ve gövdeleriyle çarpışan bir çok yoldaşımızı ve farklı devrimci yapılardan bir çok arkadaşımızı yitirdik. Hepsinin ayrı ayrı katkıları var. Hepsi de, geleceğin, şafağın, devrimci yükselişin boyutları içinde yaşamaktadır.
Serpil Polat Yoldaş da, özgün koşullarda Türkiye ve Kürdistan devrim tarihi içindeki önemli yerini almıştır. Bu, hem eylem tarzı ve zamanlamasıyla, hem de kişilik ve yaşam tarzıyla böyledir. Anısı, bugünden geleceğe, daima devrim savaşçılarının yüzünü aydınlatacak niteliktedir.
Serpil'in eylem tarzı, bu coğrafyada ilk değildir ama Türkiye devrimci hareketinde özgündür. Kürdistan'da Dörtler'le başlayan, Zekiye ve Sema Yüce ile devam eden eylemliliklerde, 70'e yakın kürt yurtseveri bedenini ateşe vermiştir. Bunların herbirinin de, farklı nitelikleriyle, Kürt Ulusal Kurtuluş mücadelesinde önemli yerleri bulunmaktadır.
Tarihte kitlesel olarak kendini yakma biçimi daha önce, 1960'ların ortalarında Vietnam Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'nde rahipler önderliğinde yaşanmıştır. Onlarca Vietnamlı yurtsever, emperyalist işgali protesto etmek için bedenlerini ateşe vermiştir. Bu ateşten eylem dalgası, Vietnam'da ve dünyada büyük yankı yaratmıştır. Her yerde ve her zaman olduğu gibi, ABD Emperyalizmi ve işbirlikçi Vietnam kliği, eylemlerin siyasal ve moral etkisini kırmak için, "bunlar uyuşturucu alıyor, yoksa bir insanın bu eylemi yapması ve üstelik tepki vermemesi mümkün değildir" diyerek çarpıtmalara başvurmuşlardır. Ama eylemin amacını ve yurtseverlerin gözüpekliğini gölgeleyememişlerdir.
Oligarşi'nin, 1995'ten itibaren ulusal hareketin marjinalleştiğini dillendirmeye başladığı bir dönemde, 30 Haziran 1996'da Dersim merkezinde patlayan Zilan, Kürdistan'da bir başlangıca, bir ilke imza attı. Zilan, zamanlamasıyla, eylem biçimiyle ve buradaki irade yoğunluğuyla, Kürt Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'nde tarihsel bir özellik kazandı. Tıpkı Mazlum, Dörtler gibi... Zilan'ın eylemi, başta Kürt Özgürlük Savaşçıları olmak üzere, yurtsever Kürdistan Halkını derinden sarsmıştır. Siyasal ve moral planda bir sıçrama yaratmıştır.
Zilan, Lübnan'lı Sena'yı hatırlatmıştı...
Ve enternasyonal sorumluluk daha ağır bir şekilde hissediliyor.
"ağlanmıyor artık Sena/göğsümde, ölüme gittiğin kamyonun/tekerlekleri dönüyor / hızla, zulmün üzerine doğru sürüyorsun/ve hiç duymadığım sesin/hep kulaklarımda/vatanıma diyorsun/biraz genç kız, biraz çocuk sesinle/vatanım diyemiyorsam/onurlu çocuklar doğuramayacaksam/onurlu ölümlerle onu vatan kılmak için/onaltı yaş erken değil/diyorsun/merhaba Sena/hoşgeldin"(Ayşe Hülya)
Çizgimiz, enternasyonalist özellikleriyle tanınan, bu sorumlulukla hareket eden, bunu dosta düşmana tanıtlayan bir tarihe sahiptir.
Devrimci Kurtuluşçular, dünyanın neresinde olursa olsun, ezilen halkların özgürlük kavgasından dolayı büyük bir coşku ve heyecan yaşarken, halkların maruz kaldıkları baskılardan ve zulümden dolayı da büyük acı duyar ve bunu bütün benliğinde hissederler. Bu bir ruhsal-kültürel şekillenmedir, siyasal duygudur..
Serpil Heval, 'bir sosyalist, aynı zamanda en büyük yurtseverdir' gerçeğinden hareketle, Kürdistan'a olan sevgisini ve yanan isyan ateşini daima yüreğinde hissediyordu. Ve gün geldi, tarihsel an geldi, yüreğindeki pimi çekti, tepeden tırnağa isyan ateşi oldu.
Yurtseverliğin zirvesine ulaştı. Halkların kardeşliğini, Türkiye ve Kürdistan devriminin birleşik cephesini ördü, ateşten köprü oldu.
Serpil Yoldaş, Kürdistan devrim ateşini, Dörtler'in, Zekiyeler'in bedenleriyle yükselttikleri başkaldırı ateşini, Türkiye'ye taşıdı.

Serpil'in ateşten mesajını aldık
Serpil Polat Yoldaş, birçok değerli insan özelliği taşıyor, bunları gerçek anlamda yaşıyordu. Dolayısıyla tam bir insandı, bir sosyalistti.
Çok küçük yaştan itibaren işgücünü satmaya başlaması, zor ve sıkıntılı yaşamı, onun kişiliğini, düşüncesini şekillendirmiş, erkenden sınıf bilincini edinmişti. Çalıştığı işyerinde, mahallede, yardımseverliğiyle, paylaşımcılığıyla tanınıyor ve herkesin sevgisini, saygısını kazanıyordu. En küçük bir sınıf eylemi onu heyecanlandırıyor, ikirciksiz ön saflarda yer alıyordu. Süreçle, coğrafyamızın siyasal ikliminden hareketle, gözlerini dağlara dikmiş, bir Parti-Cepheli olarak, Kürdistan Özgürlük Savaşçılarıyla omuz omuza savaşmıştır.
Dağlarda da, bütün zorluklara rağmen en küçük bir yakınma göstermiyor, aksine ülkemizin sınıf savaşamında gerillanın önemini her geçen gün biraz daha fazla kavrayarak, dağlara aşk düzeyinde bağlanıyor.
Serpil, orada Kürt özgürlük gerillalarıyla tam bir uyum içindedir. Sorunlara karşı çözüm gücü oluşu, sürekli kendisini ve ilişkilerini üretmesi, paylaşımcılığı, emekçi yapısı, alçakgönüllü özellikleriyle dikkati çeker ve kendisini herkese sevdirir.1996 Ölüm Orucu ve SAG'ı desteklemek için fedai eylemi yapmak ister. Hatta böyle bir eylem gerçekleştirmek için partiden onay ister.
Ancak onay verilmez...
Daha sonra gittiği İzmir'de, Kürt Özgürlük Savaşçılarından birinin yaptığı hata nedeniyle tutsak düşer. Sorguda, uzlaşmaz sınıf bilincini ve sosyalist iradeyi gösterir, en küçük bir tereddüt bile yaşamaz. İşkencehaneden gerçek bir Parti-Cepheli gibi, alnı ak çıkar. Zindanda da bir devrimci gibi yaşar. Direngenliği, emekçi yapısı, alçakgönüllü ve paylaşımcı özellikleri burada da açıkça görülür. Çok kısa zaman içinde tüm diğer devrimci tutsaklar içinde sevilir, sayılır. Gece gündüz demeden çalışır, çok az uyur.
Beraber kaldığı dostları ve dışardan giden ziyaretçiler; "sen kendini çok yoruyorsun" dediğinde; "ben burada yanlızım. Örgütümü çok iyi bir şekilde temsil etmem gerekiyor" yanıtını verir.
Türkiye'de, Kürdistan'da ve dünyada olup bitenleri yakından izler, coşkusunu daima diri tutar. Zindanın monoton yaşamını bilerek, müdahale eder ve oradaki yaşamı canlı tutarak kendisini sürekli üretir.
Serpil Yoldaş, bir çocuk gibi heyecanlı ve 'kabına sığmaz' diye tanımlanan özelliklere sahiptir. Ama öte yandan uzun bir ömür yaşamış gibi olgun, sorunlar karşısında soğukkanlı ve yapıcıdır. Bu insani ve sosyalist normları bütün yaşamına, bütün ilişkilerine yansıtan Serpil Yoldaş, tam bir örnek kişiliktir. Bir devrimci nasıldır, nasıl olmalıdır, nasıl yaşamalıdır? Bunun yanıtını vermiştir.
Sosyalist insan, emekçi insandır. Ve sosyalistler yaptıklarıyla böbürlenmezler. Yaptıklarının sözünü dahi etmeyi doğru görmezler. Onların özverili yaşamı, onların severek, aşkla atıldıkları bir deniz mutluluğu verir onlara... Yaptıklarını ve yapacaklarını sosyalist sorumluluğun gereği olarak değerlendirirler. Serpil, işte böyledir. Sade ve duru...
Bir ırmak gibi aktı, coştu ve daima temiz yaşadı. Burjuvaziye olan sınıf öfkesini her alanda, her koşulda diri tuttu. Ama hiçbir zaman yabancılaşmadı. Burjuvaziye karşı savaşımda zorunlu olarak başvurulan yöntemleri, araçları fetişleştirmedi, amacı araçların gölgesinde bırakmadı. Her zaman sosyalizmin prensiplerine, etik değerlere uyumlu davrandı. Bu bakımdan yeni insanın tanımını yaptı, yaşadı.
Fidel, bir toplantıda sosyalist insanın normlarını anlatırken çok uzun ve parlak çözümlemeler yapar, betimlemelerde bulunur. Ve sonunda kısaca; yani "sosyalist insan, yeni insan, Che gibi olmalıdır" der.
Biz parti cepheliler için de, Che sadece devrimci savaşımıyla değil, insan anlayışıyla, sosyalizm anlayışıyla, her zaman referans olmuştur. Çünkü Che, yaşamıyla, hem zaferin neferi olmuş, hem de sosyalizmi kelimenin gerçek anlamıyla tanımlamıştır.
İşte somutumuzda Serpil Yoldaş da, bir Devrimci Kurtuluşçu olarak, Che'nin ve Mahir'in bir öğrencisi ve yoldaşı olarak, bunun uygulayıcısıdır.
Bundan böyle sosyalist insan dendiğinde anımsayacağımız isimlerden biri de, Serpil Polat olacaktır.
Adalı gibi olmak/ Serpil gibi olmak, /O'nun gibi yaşamaktır/şimdi ateş kızını yaşıyoruz, avuç avuç sevinç sunuyor bize/ vesevinçlerimiz yas içindeyse de/ kalplerimizin rıhtımları/coşkun aşklara gebe/ve çatlatır hasretimiz yas günlerini/boyar şafağa/ Serpil'in sesini...
Serpil Yoldaş'ın ateşten talimatını aldık. Bu ateşten talimatın gereği, "şehirleri burjuvaziye fare kapanı, kırları oligarşiye cehennem yapacağız" hedefinin belirlediği mücadeledir.
Serpil Polat'ın anısını yaşatmak, ancak böyle olur. Onun anısını yaşatmak, onun çok özlediği öncü gerilla savaşını kırlarda ve şehirlerde yaymak, fabrikalarda ve meydanlarda barikatları yükseltmektir.
Bedendeki alev topuyla şafak harlanıyor/isyan şaha kalkıyor/ve yanar döner bu ateş/ bozkırları tutuşturur elbet/kısır yüreklere su/sönen yıldızlara ateş verir bu yoldaş çığlığı/
Ayrılık destan gibi/hasret dağlarcadır/ayrılığa alıştırıyor/ama şafağı sabırsızlaştırıyor bu sevda/bu ateş, sabırsızlık ateşidir/yoldaşçadır
Hasret ve aşk ezgisi içinde/bakır geceleri hayal ettik/şafağı müjdeliyor diye/ama sen ateşten yaşamınla/şafağın isyanla geleceği gösterdin/
ve bir kez daha öğrettin/irade dolu sevgiyle/şafağın her santimetresine/bir çatal yürek düşecek...
"Ve biz, Serpil'in anka soylu isyanıyla,
sevdayı incitmeden
hasrete gem vurmasını,
öğreneceğiz...
Direnişin ve şafağın,isyanın ve kurtuluşun,
güzelim sabırsızlık zamanını
O'nun anısında yaşayacağız." (Ayşe Hülya)
27 Haziran 1999 /Bursa Özel Tip Cezaevi

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92