Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Gaye-Selim Yılmaz

Türkiye MAI ve Küreselleşme Karşıtı Çalışma Grubu'nu
temsilen 20 Kasım - 4 Aralık 1999 tarihleri arasında katıldığımız WTO 3. Bakanlar Konferansını izleme ve
protesto eylemlerine ait gözlem, bilgi, değerlendirme, yorum ve sonuçların bir rapor haline getirilerek kamuoyuna
duyurulması ve Bakanlar konferansına katılan diplomatlar ile konferans ve protesto gösterilerini gazeteci gözü ile
izleyenler dışında süreci son iki yıldır Türkiye 'de en
yakından izleyen grubumuzun da izlenimlerinin topluma aktarılmasını önemli ve yararlı buluyoruz. Bu çalışmanın önümüzdeki dönemde daha da kızışacak olan mücadele sürecine ışık tutacağına ve ileriye dönük stratejilerimiz ve söylemlerimizin belirlenmesine tartışmalarımızın doğru zeminlerde derinleşmesine yardımcı olacağına inanıyoruz.
Türkiye MAI v e Küreselleşme Karşıtı Çalışma Grubu
SEATTLE DELEGASYONU
Gaye YILMAZ -SelimYILMAZ


ABD'li WTO yandaşlarının toplantı
öncesi hazırlıkları

Gerek sermaye ve gerekse dünya halklarınca yaklaşık 10 aydır sürdürülen WTO 3. Bakanlar Konferansı hazırlıkları, son haftaya girildiğinde daha da hızlanmıştı. Sermaye cephesinde ABD'deki bütün TV kanalları toplantıya yer verip; işverenler ve hükümet temsilcileri ile röportajlar yaparken, küreselleşme taraftarı akademisyenler özellikle öğrenciler için brifingler düzenleyerek Millenium Round gündeminin Amerikan toplumu için ne kadar hayırlı olacağını, bunun dışındaki hiçbir şeye inanmamaları gerektiğini empoze ettiler.
Bu toplantılarda en çok altı çizilen konular; GATT anlaşmasının gümrük tarifelerinin kademeli olarak azaltılması konusunda çok başarılı olduğu ancak, bu süreçte (1947-1995) devletlerin bu kez de tarife dışı önlemler alarak dünya küresel ticareti önüne engeller çıkardığı ve kendi ekonomilerini korumaya devam ettikleri için DTÖ (WTO) gibi yaptırım gücüne sahip, bir örgüte ihtiyaç duyulduğu, çeşitli art niyetli STK'ların DTÖ'yü anti-demokratik bir yapı olmakla suçladığı ancak, DTÖ'nün bizzat kendisine herhangi bir suçlama yöneltilmesinin mümkün olmadığı, bu suçlamaların asıl adreslerinin ulus devletler olacağı, gençlere kısa bir süre içinde Seattle'da yoğun sokak protestolarına tanık olacakları ancak, artık konunun esasını öğrendikleri için duyduklarına inanmamaları gerektiğiydi. Ancak bu brifinglerde WTO içerisindeki sermaye hakimiyeti, IMF ve Dünya Bankası üzerinden yapılan şantajlar ile G-7'ler arasındaki gizli kapalı salon toplantılarından hiç bahsedilmedi.
Hükümet temsilcileri ise başta tarımda tam liberalizasyon olmak üzere hizmetler ve elektronik ticaretine ilişkin gündem maddelerinin Amerikan ekonomisi için yararını, istatistiksel verilerle ortaya koymaya çalıştılar. Oysa ABD'nin DTÖ Büyükelçisi Charlene Barshefsky ve diğer yetkililer bir yandan sürekli olarak korumacı eğilimlerin küresel ekonomiye zarar verdiğini anlatırken, diğer yandan da dünyanın kalan bölümünü yok sayarak sadece ABD tekellerine ne gibi yararlar sağlayacaklarını anlatmaktaydılar. Kısaca ifade etmek gerekiyorsa küreselleşme yandaşlarının tek amacı ulusötesi tekellerin çıkarlarını koruma altına almaktı. İlginç bir veri de; ABD'deki hizmet ticaretinin toplam ülke ekonomisinin %75'ine tekabül ediyor olmasıydı. Elektronik Ticaretine önem verilmesinin ardında ise, hali hazırda vergisiz yapılan internet satışlarının son bir yılda olağanüstü artışına karşılık yakın bir tarihte bu işlemlere diğer devletlerce vergi uygulamasının başlatılabileceği endişeleriydi. Bu anlaşma WTO'dan geçirilecek olursa internet ticareti ilelebed vergisiz hale getirilecek ve az gelişmiş ülkeler geri adım atamayacaklardı. Tarıma ilişkin madde ile ilgili olarak genetik değişikliğe uğratılmış gıda ürünlerinin bir frankeştayn olmadığı tekrarlanıyordu.

WTO karşıtlarının hazırlıkları
Başta ABD ve Kanadalı STK'lar olmak üzere dünya halklarının toplantı hazırlıklarıysa, bir yandan 30 Ekim'de ABD'nin Kuzey Doğu'sundan başlayan PGA Karavan Eyleminin uğradığı her durakta desteklenmesini sağlarken, diğer yandan Seattle içinde medya, sağlık ve hukuksal yardımlar alanında gerekli altyapı oluşturuluyordu ve dünyanın dört bir yanından gelen STK temsilcilerinin karşılanma ve konaklama sorunları çözümleniyordu. Ayrıca son dakika gelişmeleri ile toplumlardan ve azgelişmiş devletlerden gizli yürütülen Green Room toplantıları ve gizli raporları ele geçirilip, teşhir ediliyordu. Bu bağlamda, Avrupa-Friends of the Earth Grubu 29 Kasım günü Avrupa Komisyonu'nun AB Hükümetlerinden bile gizlediği bir raporu ele geçirdi. Raporda, Avrupa Komisyonu, Japonya, Macaristan, G. Kore, İsviçre ve TÜRKİYE'nin imzalarının bulunduğu ve AVRUPA BİRLİĞİ'nin, bu ülkeye kabul ettirdiği hükümler yer alıyordu. Hatta raporun GENEL HEDEFLER başlığı altında, WTO'nun kuruluşundan bu yana ilk ve en ciddi sıkıntıyı 1997-1998 dünya Finans Krizi sırasında yaşadığı, kriz sırasında gerek olaydan doğrudan etkilenen ülkeler ve gerekse onların dünyadaki ticari partnerlerinin örgütün kuruluş ilkeleri arasında yer alan ayrımcılık karşıtı prensipler ile WTO üyelerinin bundan sonra da her türlü korumacı önlemi reddetmeye devam ederek çok taraflı kurallara dayalı bir ticaret sistemini en etkin şekilde koruyacaklarına ilişkin taahhütleri yer alıyordu. Bu bölümde ayrıca üyeler dünya ticaretinin daha fazla liberalize edileceği ve bunun uyuşmazlık çözüm mekanizması (Uluslararası Tahkim) ile destekleneceği de belirtiliyordu.

Raporda yer alan diğer hayati konular
1. AB ve diğer WTO taraftarları, Bio-Teknolojik üretim konusunda Seattle'dan Acil bir Çalışma Grubu kurulması kararının çıkarılmasını planlıyorlardı. Oysa AB daha önce bu konunun Biyolojik Güvenlik Protokolü çerçevesinde ele alınması ve en azından yoksul güney ülkelerine genetik değişikliğe uğramış gıdaların ithalatına sağlık ve çevre kontrollerini yapma hakkının tanınması konusunda ısrar ediyordu. Şimdi ise, ABD ve bu tür gıda üreten ulusötesi tekellere, pazar-ülke hükümetlerine baskı yapma hakkı tanınacaktı. Bu arada İngiltere, yukarıda belirtilen ülkelerin sözkonusu çalışma grubunun kurulması konusunda AB tarafından ikna edildiklerini yalanlayan bir açıklamada bulundu. Ardından da Avrupa Komisyonu'nun, raporu AB hükümetlerinden hazırladığı ve 15 üye ülkenin hiçbirinin kararlarda mutabakatının olmadığı ortaya çıkarıldı.
2. Raporda, AB ve diğer imzacı taraflar müzakerelerin en kapsamlı şekilde yapılması ve tüm tarım dışı (sanayi) ürünlerini de kapsaması konusunda mutabakata varmışlardı. AB, diğer imzacı ülkeleri yatırımların WTO kapsamına alınması konusunda da ikna etmiş, böylece bir yıl önce bittiği düşünülen MAI anlaşmasının yeniden hayata geçirilmesi öngörülmüştü.
3. Tarıma verilen destekler ve korumacı önlemler uzun dönemde büyük ölçüde azaltılacak ve buna ilişkin yeni kurallar geliştirilecekti. Piyasaların tam ve kapsamlı tarım ticaretine açılması sağlanacak, her ne çeşit olursa olsun tarım ihracaat destekleri azaltılacak ve tarım ticaretini kısıtlayan iç desteklemeler daha da kısıtlanacaktı.
4. Hizmetler sektörünün serbest ticarete açılması konusunda devletler arası ikili, çoklu ya da çok taraflı yaklaşımlardan biri seçilebilecek, taraf ülkeler bu alandaki özel taahütlerini 1 Temmuz 2000 tarihine kadar ve tekliflerini ise, 15 Aralık 2000 tarihine kadar bildirecekti.
5. Sanayi ürünleri alanında dünya piyasalarının daha da serbestleştirilmesi konusundaki maddenin de en kapsamlı şekilde olacağının belirtildiği raporda sanayii ürünlerinin ticaretini kısıtlayan tarife dışı engellerin azaltılacağı belirtiliyordu.
6. Doğrudan Yabancı Yatırımlara ilişkin maddede ise, yabancı yatırımcılara ayrımcılık yapılmaması, mevcut DTÖ kurallarında yer almayan ve yatırımlara zarar verebilecek uygulamalardan vazgeçilmesi öngörülüyordu.
7. Hükümet Satın Almalarında şeffaflık adı altında ele alınan maddenin yeni müzakerelere dahil edilmesini öngören paragrafta hükümetlerin gerek mal ve gerekse hizmet alımlarının WTO içerisinde çok taraflı kurallara bağlanması kabul ediliyordu.
8. Emekçilerle ilgili olan bölüm ise tamamen temenniler ve Singapur Bakanlar Konferansı'nda yer alan hiçbir bağlayıcılığı olmayan paragraflardan ibaretti. Tek değişiklik ise DTÖ ile ILO temsilcilerinden oluşacak bir "Ticaret, Küreselleşme ve Esnek Çalışma Grubu"na destek verilecek olmasıydı.

DTÖ- 3. Bakanlar konferansı ve raporlar
28 Kasım Pazar günü Labour Temple isimli AFL- CIO (Amerikan İşçi Sendikaları Federasyonu) konferans salonunda AFL- CIO ve Alliance For Democracy örgütlerince düzenlenen "Neredeyiz, Nereye Gidiyoruz ve Demokrasi" başlıklı tam günlük bir konferans yapıldı. Salonun görüntüsü salı günkü mitinge katılım açısından umutları arttırdı. Çünkü yaklaşık 300 kişilik salonda en azından 600 kişi bulunuyordu ve içeri giremeyenler caddede enternasyonal işçi ve özgürlük marşları söylüyorlardı. Toplantıya konuşmacı olarak katılan bir Üniversite Öğrenci Konseyi temilcisi "Eğitim ve Demokrasi" başlıklı konuşmasında Amerika'da neredeyse tümüyle özelleştirilmiş olan eğitim sisteminin bütün çarpıklıklarını aktardı. Verdiği örneklerden en çarpıcısı ise Ormanlar dersine çokuluslu bir kereste şirketinin yönetim kurulu üyesinin hoca sıfatı ile girmesiydi. Üniversite gençliği adına konuşan panelist, temel taleplerini "Halk için, halk tarafından, eşit, özgür, parasız ve demokratik bir eğitim sitemi" olarak tek bir cümlede özetledi. Toplantının bir diğer ilginç bölümü ise AFD tarafında başlatılan ve halen devam eden bir çalışmanın sunulmasıydı. Çalışma bir Dünya Halk Parlementosu'nun oluşturulmasını amaçlıyordu. (Ülkelerdeki Belediyelerin sivil halk kesimlerinden oluşması ve bu belediyelerden seçim yöntemi ile Dünya Halk Parlamentosuna parlamenter gönderilmesi, eşit temsil mekanizması ve Dünya Parlamentosunun dünyada mevcut bütün kurum ve kuruluşların üstünde yetkilerle donatılması, burada alınacak kararların dışında hiçbir kararın hayata geçirilmemesi gibi temellere dayalı bu çalışmanın dünyadaki sivil toplum örgütleri ile birlikte zenginleştirilmesi ve tamamlanması amaçlanıyor)
29 Kasım Pazartesi günü Çelik İşçileri Sendikasının toplantı salonunda düzenlenen "Küreselleşme ve SENDİKALİZM" konulu panelde sendikanın başkanının yanı sıra Şili İşçi Sendikaları Federasyonu Başkanı, Brezilya'dan bir akademisyen ve Ghana Metal ve Maden İşçileri Sendikası Genel Sekreteri konuk konuşmacı olarak katıldılar. Şili'li Sendika Başkanı Amerikan Çelik İşçileri Sendikası ile son iki yılda geliştirdikleri dayanışma ve işbirliği sonucunda elde ettikleri kazanımları anlatırken toplantı salonu alkış ve sloganlarla inliyordu. Aynı gün, saat 12.00-14.00 arasında bir öğrenci yürüyüşü, Çevre ve İnsan Sağlığı konulu bir atölye çalışması ve gece de Seattle Exhibition Center'da WTO delegeleri için Microsoft tarafından düzenlenen resepsiyonu protesto etmeyi amaçlayan bir gösteri yapıldı. Bu gösterinin düzenlenmesinin en temel sebebi ise resepsiyonun delege başına maliyetinin akıl almaz boyutta astronomik bir bedele tekabül etmesiydi. Özellikle protestocu grupların ABD'nin ve dünyanın çeşitli yerlerinden büyük fedakarlıklar karşılığı gelmiş yoksul halklardan oluşması bu abartılı akşam yemeğine duyulan tepkinin yoğunlaşmasına sebep olmuştu. Şiddetli yağmur ve rüzgara rağmen bina önünde biriken kalabalık, yaklaşık 1 saat süren gösteri sırasında hep bir ağızdan bir kızılderili ağıtı söylereyerek seslerini Exhibition Center'a ulaştırmaya çalıştılar.
30 Kasım günü sabah saat 06.00 dan itibaren Convention Center'a (WTO toplantısının yapıldığı gökdelen) çıkan bütün cadde ve sokakların başlarında öğrenci grupları, köylü ve çiftçiler ile People Global Action isimli grup üyelerinin birikmiş olduğunu saat 08.30'da gördük. Eylemciler barikat kurmamışlar, sadece yerlerde oturarak ya da ayakta ama toplantı merkezine geçişi kesme amacıyla toplanmışlardı. Saat 09.00'dan itibaren otellerinden ayrılıp merkeze gitmeye çalışan bütün delegeler geri dönmek zorunda bırakılıyordu. Eylem sırasında hiçbir fiziksel tacizde bulunmamaya büyük özen gösteriliyor, yaklaşan delegeyi hiç fark etmemişler gibi davranarak delegenin yöneldiği tarafta kümeleşiyorlardı. Delegeler de hiçbir şey yokmuş gibi aralarında geçip gitmeye çalışıyorlardı fakat saat 15.00'e kadar bunu başarabilen olamadı. Bu sessiz savaşın küçücük, park içlerindeki patikalarda bile gerçekleştirildiğine tanık olduğumuzda ise özellikle öğrencilerin kendi iç örgütlenmelerine hayran olduk. Asıl büyük yürüyüş ise yine Down Town Seattle'daki Memorial Stadium'un içinde ve dışında biriken on binlerce insanın saat 12.30'dan itibaren bir çığ gibi büyüyerek toplantı binasına doğru harekete geçmesi ile başladı. 50 bini aşkın işçi grubu içerisinde Marshall, Teamester işçileri, AFL-CIO ve Çelik İşçileri Sendikası üyeleri, Otomobil İşçileri Sendikası, Kanada Sendikaları, Öğretmen Sendikaları, Sağlık Emekçileri Sendikası, Ağaç İşçileri Sendikası ve dünyanın çeşitli ülkelerinden gelmiş çeşitli sendika delegasyonları (başta Fransız CGT olmak üzere) bulunuyordu. Saat 15.00 den itibaren polis baskısı ile nöbet tuttukları bölgelerden ayrılmak zorunda kalan, ama 30 Kasım günü en önemli eylemi muazzam bir inat ve başarı ile noktalayan öğrenciler, köylüler ve PGA üyelerinin de katılımı ile 100 bini aşan bir çığ haline geldi kitle. Zaten çıkarılan arbede de bu kitleden gözü korkan kesimlerin toplantının devam edeceği diğer günleri garantiye almak amacıyla öncüleri kesmek ve ılımlılara gözdağı vermek için kasıtlı olarak yarattığı bir terörden başka bir şey değlidi. Bu yorum, arbedenin tam ortasına düşen ılımlı ABD vatandaşlarının gözlemlerinden aktarılmaktadır. Tek suçu biraraya gelmek olan ve aslında dağılmak üzere olan kitleler üzerine ve hiçbir ön ikaz ya da uyarıda bulunmaksızın çok yakın mesafeden gaz spreyi boşaltan polis, hiç ara vermeden biber gazı bombalarını patlatmaya ve plastik kurşunlarla kitleyi geri püskürtmeye çalıştı. Canı yanan geri çekiliyor, henüz yaralanmamış olanlar ise polisin elindeki ağır coplara hedef oluyordu. Bu arada tepkiyle mağaza camlarını kırmaya yönelen gençler de oldu. Bu münferit olaylar ise "Seattle'deki masum vatandaşların ve mülk sahiplerinin haklarının protestocular tarafından ihlal edilmesi" şeklinde yorumlanmasına ve "bu demokrasi mi?" şeklinde tartışmaların gündeme getirilmesine ortam hazırladı. Bu yaşanan durumu anarşi ve terör olarak göstermeye çalışan ABD yetkililerine en güzel cevap bir sosyoloji profesöründen geldi. Bir ulusal TV kanalında yaptığı ropörtajda, dünya tarihinde hiçbir sosyal kazanımın barışçı eylemlerle elde edilemediğini tarihten çeşitli örnekler vererek açıklayan profesör, Seattle'da yaşananların bir anarşi ya da terör olarak değerlendirilmesinin mümkün olamayacağını, hele ki Convetion Center'da imzalanmaya çalışılan ve dünyayı tüm halklar için bir cehenneme çevirecek anlaşmalar sonrasında ortaya çıkacak terör göz önüne alındığında birkaç tane mağaza camının kırılmasının bahis konusu bile edilmemesi gerektiğini anlattı. Kentin belli bölgelerinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı saat, 19.00'da başlayacağı halde daha erken polis terörü, tutuklamalar, yoğun gaz bombası kullanımı arttırıldı. Bu kaos yaşanırken kent sağlık ekiplerinden hiçbir destek göremeyen yaralılara tek destek 'Sınır Tanımayan Doktorlar'dan geldi. Down Town 3. Caddedeki (polisin saldırdığı noktaya 300 metre mesafede) Alternatif Medyanın Merkezi de kapılarını bu insanlara açtı ve başta hukuki koruma olmak üzere büyük bir destek sundu. Merkezden olmayan insanlara o gece birlikte kalabilecekleri (70'i aşkın insan ve yaklaşık 250 metrekare büyüklüğünde, tek tuvaleti olan bir salon) önerisinde bulunuldu, ancak mutlaka gitmek zorunda olanlar için bir tek müsait çıkışın bulunduğu ve 4'er kişilik gruplar halinde binadan ayrılmalarının daha doğru olacağı anlatıldı ve polis tarafından alınırlarsa ne tip haklara sahip olduklarını anlatan bir broşür ile arayabilecekleri avukatların (ücretiz) adresleri verildi.
1 Aralık günü, ılımlı kesimler kapalı salon toplantılarına yöneltilmiş sokaklar boşaltılmıştı. Delegeler polis tarafından kurulan barikatlar arasından toplantılara girerken bir gün öncesinin işçi grupları liderlerinden şiddete karşı oldukları, barışçı eylemden yana oldukları ve 30 Kasım teröründe orada olmadıklarını, hatta kınadıklarını belirten basın açıklamaları geliyordu, gençler ise tutuklu arkadaşlarının haklarını aramak ve temel-ortak hedef olan WTO toplantısını bloke etmek amacından hiç vazgeçmediler. 30 Kasım günü ılımlı, "dürüst ticaret" sloganını kendilerine şiar edinen gruplar ve sendikalar neyse ki 2 Aralık günü tekrar, işçi gruplarının da geniş katılımı ile ve bu kez öğrencilerinkine daha yakın sloganları hep birlikte sahiplenerek sokaktaydılar. Tutukluların götürüldüğü King Country hapishanesinin çevresi onbinlerce insan tarafından sarıldı ve eylem günlerce geceli gündüzlü devam ettirildi.

Sloganlar ve katılımcı gruplar arasındaki
hedef farklılıkları

Mitinglerde en çok dikkat çeken boyut katılımcı profilinin çeşitliliği oldu. Bu çeşitlilik zaman zaman çıkar çevrelerince ve medya tarafından kamuoyu yanıltma amacıyla kullanıldı.
Egemen medya, eylemleri tek boyutlu ve sadece WTO'ya ve Haksız Ticarete karşı gibi göstermeye çalışırken özellikle belli pankartlar ve sloganları yok sayıldı. Bu sloganlar ortak talepleri de içeriyordu. İşçi grupları arasında küçük bir topluluk vardı ki, bambaşka bir dilde sloganlar attığı halde kitleleri sürükledi ve coşkuyu doruğa taşıdı. 16 kişiden oluşan grup Fransız Sendikal Hareketinin öncüsü olan CGT Sendikası temsilcileri ve üyeleriydi. Belki yüzlerce kez tekrarladıkları ve "hep birlikte" anlamına gelen tempolu slogan, kitleler arasında yayıldı ve Amerikalılar tarafından da defalarca tekrar edildi. Bu arada yine CGT'lilerin Fransızca olarak başladıkları Enternasyonal Marşı, Amerikalıların ve diğer ülke gruplarının da katılımı ile hep bir ağızdan söylendi.

3 Aralık akşamı ve WTO 3. bakanlar
konferansının fiyasko ile dağılması

Önce 4 gün 4 gece aralıksız süren protesto eylemleri, ardından STK'ların 2 yıldan bu yana yürüttükleri ulusötesi şirketleri ve küresel kurumlarını teşhir amaçlayan çalışmaları sonrasında halklarının gözünde vatan haini konuma düşmekten korkan ve aynı zamanda kendi ulusal sermayesinin de baskılarına hedef olan az gelişmiş ve gelişmekte olan ülke delegasyonlarının belkide tarihlerinde ilk kez ulusal çıkarlarını korumaya dönük bir kararlılık göstermeleri sonucunda WTO Millenium Round toplantısı tam bir fiyasko ile sonuçlandı.
Tek bir ortak deklarasyonun bile çıkarılmadığı kapanış bölümünde Ocak 2000'de bu kez Cenevre'de bir araya gelerek farklılıkları ve çelişkileri en aza indirmeye karar veren Bakanlar, ardından birbirlerini suçlama yarışına girdiler.
ABD'nin WTO Büyükelçisi ve aynı zamanda Ticaret Sözcüsü olan Charlene Barshefsky Tarım ve Hizmetlerle ilgili müzakerelerin 2000 yılının Ocak ayında Cenevre'de tekrar ele alınması konusunda mutabık kaldıklarını açıkladı. WTO Genel Başkanı Mike Moore ise bu sonucun moralleri bozmaması gerektiği ve dünya ticeretini bundan önce de çeşitli kereler aynı sonuçla bittiği fakat birkaç yıl sonrasında aynı anlaşmaların imzalandığını belirterek yüreklere su serpmeye çalıştıysa da bütün delegelerin yüzünden durumun hiçte iç açıcı ve umut verici olmadığı görülebiliyordu. Moore, GATT sözleşmesine bağlı olarak 1982 yılında Cenevre'de başlatılmak istenen yeni bir ticaret raundu girşiminin başarısızlıkla sonuçlandığını ama dört yıl sonra 1986 yılında bu kez Uruguay'da düzenlenerek hedefe ulaşıldığını, 1990 yılında Uruguay raundu müzakerelerinin kesildiğini (Brüksel) fakat 1994 yılında bu raundu sonlandırarak WTO gibi güçlü bir örgütün kurulabildiğini belirterek, milenium turu için de umutlu olduğunun altını çizdi. (Örneklere bakılacak olursa katılmamak elde değil, demek ki toplumlara daha fazla iş düşecek bundan sonraki süreçte)
Toplantının başarısızlıkla sonuçlanmasında önemli bir paya sahip olan azgelişmişler bloğunun en görünür itirazı WTO'nun anti demokratik ve katılımcı olmayan işleyiş yapısı oldu. Özellikle 29 Kasım günü ele geçirilen ve AB ile Japonya'nın başını çektiği aralarında Türkiye'nin de bulunduğu bloğun emrivaki ve gizli bir sonuç deklarasyonu hazırladıklarının ortaya çıkması ve Kasım ayının son 10 gününde Cenevre Merkez binada gerçekleşitirlen "Green Room" toplantılarının kendilerinden gizli yapılmış olması ve tüm bunların kamuoyları tarafından da öğrenilmesi 3. Dünya Ülkelerini ciddi biçimde rahatsız etti ve daha perşembe günü yeni bir anlaşmalar turuna hiçbir şekilde imza atmayacaklarını belirten ortak bir deklarasyon yayınladılar. Basında AB-ABD savaşı şeklinde yer alan fiyasko sonuç, aslında daha perşembe günü netleşmişti ve AB'nin tarım desteklerini kaldırmak istememesi yüzünden toplantının dağıldığı iddialarının doğru olmadığı ise 29 Kasım günü ele geçirilen gizli nihai deklarasyon metininden açıkça anlaşılıyordu.

Sonuç
Özellikle Sivil Toplum Örgütlerinin ve İnisiyatiflerin hiçbir şekilde rehavete kapılmadan ve zafer sarhoşluğu yanlışına düşmeden süreci tekrar yakın takibe alması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Mücadele henüz başlamış gibi bir görüntü vermektedir. Zafer sarhoşluğunu en fazla hak eden üniversite öğrencileri, köylüler, işçiler ve PGA eylemcileri olsa bile önümüzdeki süreç çok daha çetin geçeceğe benzemektedir.
Unutulmaması gereken bir diğer konu da önümüzdeki süreçte 3. Dünya bloğuna her türlü baskı yapılarak, tavır değişikliğine zorlanacak olmalarıdır. Muhtemelen IMF, Dünya Bankası ya da suni ekonomik krizler vb. araçlar kullanılabilecek, gizlilik daha fazla arttırılacak ve toplumların bilgiye ulaşması güçleştirilecektir. Aynı zamanda böyle bir sonuç daha şimdiden küreselleşme yanlılarınca kullanılmaya başlanmış ve "Eğer WTO şirketlerin yönetiminde bir örgüt olsaydı bu toplantıda istenen gündem, sorunsuz bir şekilde çıkarılabilirdi.
Demek ki WTO hakkında ortaya atılan iddiaların gerçekle hiçbir ilişkisi yokmuş", "WTO'nun ne kadar demokratik bir yapıya sahip olduğu bu sonuçla bir kez daha ortaya çıkmıştır", "WTO Büyükelçileri WTO'nun artık değişmek zorunda olduğunu anladılar. Küreselleşme bundan sonra halkarın da söz sahibi olduğu bir süreç olacaktır" gibi söylemler şimdiden yayılmaya başlamıştır. Ancak bu söylemlerin toplumlar lehine değişikliklere yol açacağına (MAİ Milenium Round süreçlerindeki gizlilik düşünüldüğünde) inanmıyoruz.




 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92