"Sosyalist insan, yolu sınıfsız
topluma düştüğünde ne yapacağını şaşırmaya insandır"
(Marx)
İnsan, toplumsal bir varlıktır. Her çağda, içerisinde
bulunduğu toplumu oluşturan diğer bireylerle değişik
tarzda ilişkileri olur.
Proleter devrimleri çağı da kendine özgü ilişkilerini
yarattı ve yoldaşlık kavramı ortaya çıktı. Sınıfsız,
sömürüsüz bir dünya için mücadele eden insanlar arasında
gelişti bu ilişki...
Sadece aynı amaçlar için bir araya gelmek -örgütlenmek-
değildi bu ilişkinin zemini. Köklerini, dünyayı aynı
şekilde yorumlamak ve aynı şekilde konumlanmaktan alan
ortak ideolojide bulduğumuz ruh hali, sevgi, cesaret,
dayanışma-paylaşma biçiminde somutlaşıyordu yaşamımızda.
Hayatında birbirini hiç görmemiş, tanımamış, başka başka
kültürel özellikler taşıyan insanların birbirleriyle
sınırsızca kaynaşmalarının, yaşamı, ölümü, umudu, acıyı,
gerçeği ve ütopyayı sınırsızca paylaşmalarının anlamını
düşünebiliyor musunuz?
Yoldaşlık ilişkisinin ortaya çıkması için ortak ideolojik
zemin, önkoşul değildir. Ancak yine de bu ilişkiyi ortaya
çıkaran davranış özellikleri, sahibinin bilincinde olup
olmamasından bağımsız olarak, marksist ideolojiye aittir.
Yani henüz marksizmi yeterince kavramamış insanlar arasında
da yoldaşlık ilişkileri oluşabilir.
Ne var ki, o insanları yoldaş kılan ortak kavga, sevgi,
paylaşma ve dayanışma gibi davranışlar, marksist ideolojiyle
çakışmamaktadır. Zaten bu tür davranış özelliklerinin
ortaya çıkmadığı, zeminin oluşmadığı (oluşturulamadığı)
ya da marksizmle çakışmayan tarzda ortaya çıkması durumlarında
ilişki, yoldaşlık ilişkisi olmaktan çıkar.
Yoldaşlığı diğer ilişkilerden (dostluk, arkadaşlık,
sevgi) ayıran en önemli özellik, onun diğerlerinden
duygusal ve iradi anlamda çok güçlü olmasıdır. Tarihte
ve ülkemizde, bu durumun olağanüstü biçimlerde yaşanmış
ve hala yaşanmakta olan sayısız örneği vardır.
Yoldaşlık ilişkisi nasıl ortaya çıkar? Şu, çok yaygın
bir yanlış inanıştır; bir insan örgütlenir örgütlenmez
yoldaş olur... Aslında bu, o kişinin ne şekilde örgütlendiğine
bağlı olmakla birlikte, genellikle yeni örgütlenen bin
insan, henüz yeni yeni örgütlü yaşamla tanışmaktadır.
O insan, örgütle tanışma ve onun iradi bir parçası olma
sürecinin öncesinde, marksizmle çok fazla haşır neşir
olmuş olsa da; örgütlü yaşam, ilk defa olarak kişiye
bir teori zemininde, bütünlüklü bir yaşam tarzını hayata
geçirebilmesinin olanaklarını sunar.
Örgütlü yaşam, kişiye; ülkeye, topluma, dünyaya dönüştürücü
tarzda müdahale etme araçlarını vererek, onu özgürleştirir.
Bu araçların en önemlisi ise, bilinçtir.
Bilinçlenme, iki ayrı sacayağı üzerinde yükselen bir
süreçtir. Örgütün ve bireyin çabalarının çakışması ile
geliştirilir. Bilinçlenmenin bir ayağını da yoldaşlaşma
oluşturur.
Ancak yoldaşlaşma salt bilinçlenmeyle de olmaz. O olağanüstü
güzel duyguyu oluşturan etmenler, paylaşımdır, emektir,
üretimdir. Ve bütün bunların yaşamda gerçekleşmesi,
sahiplenmeyle paralel biçimde, birbirini üreterek gelişir.
Bilinci, ideolojiyi, hedefi, güçlükleri, örgütü, örgütsel
koşulları paylaşmayla başlayan süreç, giderek kavganın
değişik boyutlarda da paylaşılmasıyla iyice pekişir.
Kişinin örgütlenmesinde çok değişik faktörler rol oynamış
olabilir. Dostluk, akrabalık, sevgi, feodal bağlar,
hatta mezhep ya da düzene duyulan öfke... Ancak ilişkinin
daha bilinçli bir zemine oturmasıyla, daha sistemli
tarzda yaşam bulmasıyla, ilişki giderek farklılaşır,
farklılaşmalıdır da.
Bilinç ve onunla birlikte dallanıp budaklanacak olan
yoldaşlık, diğer ilişki biçimlerinin üzerine çıkar.
Artık aradaki ilişkinin hedefleri, temelleri ve bunlara
bağlı olarak biçimleri de değişmeye başlar.
Kavga, insanı, ülkeyi ve tüm dünyayı özgürleştirme kavgasıdır.
Bu, özgürlük önündeki tüm kölelik zincirlerinin kırılmasıyla
kazanılacaktır. Bu kavgaya giren birey, özgürleşme sürecine,
kendisinden başlamalıdır /başlatılmalıdır.
Kendi iç devrimini tamamlamamış, en azından temel dönüşüm
noktalarından geçmemiş bir insanın diğer insanlara verebileceği
çok az şey vardır. Aynı yöntemi özgürleşme eyleminin
içinde filizlenen yoldaşlık ilişkisine uygularsak; kendi
ilişkilerinde yoldaşlığın temelini atamayan bir insan,
kuracağı yeni ilişkilerde de bu temelleri atamaz.
Yoldaşlık, temelde her ilişki gibi ama onların tümünün
ötesinde, ilmek ilmek örülen bir ilişkidir. Emek ister,
sabır ister. Ancak ilmeklerden biri hatalı örülürse,
eksik olursa; sağlamlığı bozulur, gücü zaafa uğrar.
Dolayısıyla, çok dikkat ister. Ve yapılan herhangi bir
hata, gün gelir, su yüzüne çıkar. Edilen kötü bir söz,
yanlış bir davranış, temelsiz bir eleştiri, keyfi bir
tavır vb. eğer hata olarak teşhis edilip bilinçli bir
şekilde düzeltilmezse, başta yoldaşlık ilişkisi olmak
üzere, bir bütün olarak mücadeleye zarar verir, yozlaşmaya
zemin hazırlar.
Yoldaşlık sorumluluktur.
Hatalarını gidermek için yeterince çaba göstermeyen
ya da hataları hareket tarafından görülmeyen kişi, kendi
geliştirdiği ilişkilere de bu hataları bulaştıracağını
bilince çıkarmışsa, bu hatalarını hiç bir yardıma gerek
duymadan kendisi aşar. Kuşkusuz genellikle bunun tersi
olur ama eğer böyle olursa o insan hatalarına, eksikliklerine
rağmen yoldaşlaşıyor, devrimcileşiyor demektir.
Bir insan, yoldaşını kendisinden daha fazla düşünüyorsa,
komünistleşme yolundadır. Bu, en fazla maddi paylaşımda
ortaya çıkar. Kimse fazla olanı, kendisine almak istemez,
ortak iradeyle fazla olan birisine verildiğinde, o kendisini
suçlu hisseder. Hepimiz yaşamışızdır böyle olayları...
Yoldaşlık, bilinçli, gönüllü ve iradi bir sevgi, güven,
bağlılıktır. Anlaşılması zor, çok güçlü ve çok güzel
bir duygusal bağ yaratır. Yürekler hep birlikte kavga
için çarpar. Bedenler kendilerini, aynı kararlı adımlarla,
aynı özgürlük ateşine atar.
Yoldaşlığın en güzeli, en zor günlerde yaşananı, gelişenidir.
Paylaşılan bir simit, yürümekten şişen ayakların ortak
sızısı, geceyarısı kuytu bir köşede birbirine sığınıp
gizlenmek, sobasız bir evde beraber titremek, ortak
özverilerde bulunmak, düşmana karşı sırt sırta vermek,
en elverişsiz koşullara rağmen birlikte üretmek, direnmek,
kendinden sakındığını yoldaşına layık görmek, ihaneti
ve acıyı, inadı ve direnci paylaşmak... ve bütün buna
benzer zorlukları sızlanmadan, şikayet etmeden, sadece
yapılmak zorunda olunduğu için değil, bilerek ve isteyerek
yapmak, insanlar arasındaki ilişkiyi görece rahat zamanlardakine
oranla, çok daha hızlı ve güçlü bir biçimde geliştirir.
Yoldaşlık, aynı zamanda, sınıfsız topluma ulaşmak için
en fazla çabayı harcama yarışıdır. Her yoldaş bilincini,
yüreğini, bedenini, kavgasının hizmetine sunar ve bunun
en güzel karşılığını, kavgada özgürleşerek alır. Burjuva
yazınından etkilenmiş olan bazılarının dediği gibi "hiç
karşılıksız" değildir bu kavga. Kişiyi, insanlığına
kavuşturur. İnsanoğlunun yaşadığı ve yaşayabileceği
en muhteşem karşılık budur.
Oluşan bilinç, sadece kendini değil; doğayı, toplumu,
bir bütün olarak dünyayı özgürleştirme mücadelesinin
önünü açar. Ve kişi buna en yakınındakiden başlar. Kavga
arkadaşlarından, yoldaşlarından.
Eleştiri, özeleştiri diye nitelendirdiğimiz görev, bu
mücadelede başta kendimiz ve yoldaşlarımız olmak üzere,
herkesin hatalarını görebilmesinin ve onları ortadan
kaldırabilmesinin yegane teminatıdır. Eleştiri-özeleştiri
silahı, ortaya çıkan ve çıkabilecek hataların panzehiridir.
Bundan dolayı, sadece gerektiği zamanlar (sorun çıktığında
değil), her zaman kullanılmalıdır, sistematik hale getirilmelidir.
Ancak eleştiri, hiçbir zaman eleştirilen kişiyi karalamak,
ezmek, baskı altına almak ya da baskı altında tutmak
için yapılmaz. Bu tarz, özgür değil, köle kişilikler
yaratır, eleştirilen bireye hiçbir katkısı olmaz. Oysa
ki eleştirinin amacı, o kişinin hatalarını görmesini
ve düzeltmesini sağlamak, bu konuda ona yardımcı olmak,
yol-yöntem göstermektir. Bu unsurlardan biri eksik olduğunda,
eleştri amacına ulaşmaz.
Her insan hata yapabilir, yapar. Her insan, hatalarıyla
eksiklikleriyle yola çıkar. Önemli olan, mücadele sürecinde
insanın bu hatalarından arındırılması, eksikliklerinin
giderilmesidir. Özgürleşme-özgürleştirmeden kastedilen,
biraz da budur. Düzenin ilişkileri ve ideolojik bombardımanı
ile kuşatılmış bir ortamda bu, çok zorlu bir süreçtir.
Bu süreç içerisindeki insanların hataları; bunların
zemini ortaya konarak, yol açtığı sonuçlar gösterilerek
ve sonuç olarak da nasıl aşılabileceği kavratılarak,
bu noktalarda yardımcı olarak, giderilebilir. Hiçbirimiz,
psikolog, pedagog değiliz, olmak gibi bir kaygımız da
yok, ancak her iki tarafın da özgürleşme-devrimcileşme
iradesini açık olarak ortaya koyduğu bir zeminde isek
bunlar, aşılamayacak sorunlar değildir.
Diğer bir önemli sorun da, kişinin kendi hatalarına
yaklaşımı noktasında çıkan problemlerdir. Ne yazık ki
kimileri, daha karşısındakinin sözlerinin-düşüncelerinin
doğruluğunu-yanlışlığını değerlerdirmeden, getirilen
her eleştiriye karşı çıkmaktadır.
Bu, yoldaşlık ilişkilerindeki çok önemli bir aşınmanın
göstergesidir. Çünkü, böyle tavır alan bir kişi, karşısındakinin
kendisinin iyiliğini düşündüğünü genellikle kavrayamaz,
ilkel tepkiler geliştirir, ilkel insan tarzının öz savunma
yöntemlerine sığınır, eleştirilmeyi gurur sorunu yapar.
Bu durumda o, kendisinin göremediği (ya da görüp de
düzeltemediği) kimi hatalarından arındırmak için, özgürleştirmek-devrimcileştirmek
için bu eleştirilerin yoldaşları tarafından yöneltilme
bilincinden yoksun demektir. Zaten bu bilincin olmadığı
ya da silikleştiği noktada, yoldaşlık ilişkilerinden
söz etmek pek anlamlı olmaz.
Sürecimizin genel sorunlarından biri olarak ortaya çıkan
bir tavır da; ilişki kurmak, geliştirmek ama bir türlü
örgütleyememek biçiminde somutlaşmaktadır. Bu, biraz
yeteneksizlik, biraz cesaretsizlik olduğu kadar; bazen
de var olan yakın arkadaşlık, dostluk ilişkilerinin,
örgütlülüğün getireceği doğal hiyeyarşiden dolayı kaybolacağına
dair duyulan bencil ve sosyalizm dışı duyguların yarattığı
korkudan kaynaklanabilir...
Bu durum da, bir sosyalist, bir devrimci, bir militan
olamamanın en somut ve önemli göstergelerinden biri
olduğu gibi, yoldaşlık ilişkisinin yeterince bilince
çıkarılmayışının bir göstergesidir.
Yoldaşlık, tüm dostluklardan, arkadaşlıklardan daha
üstündür. Yoldaşlığın getireceği hiyerarşinin bozacağı
ilişki (eğer bu gerekiyorsa) zaten bozulması gereken
bir ilişkidir. Keza, yoldaşlığın getirdiği hiyerarşi,
kişileri boyunduruk altına almayan, ezmeyen, aksine
özgürleşme-özgürleştirme eyleminin bir parçası olan,
kişi özgülünde bunu yaşama geçiren bir hiyerarşidir.
Kimse kimseye, bilincini-iradesini teslim etmez, aynı
ortak bilince, aynı ortak iradeye, gönüllü bir katılım
söz konusudur. En yakınlarındakini mücadeleye katma
kaygısı taşımayan kişi, o insanları özgürleşmeye layık
görmüyor demektir, bu bir tür kendini beğenmişliktir.
Ya da, davaya inançsızlığın, gelip geçici bir yol arkadaşı
olmanın, mücadele içinde gözükürken bile geleceğe ilişkin
başka planlar yapmanın en somut göstergelerinden biridir.
Devrimci gibi gözükülmesine rağmen, en yakınları aracılığıyla
düzene sıkı sıkıya yapışmanın ve yoldaşlarını aldatmanın
bir ifadesidir.
Yoldaşlaşma-yoldaşlaştırma sürecinde ortaya çıkan bir
başka hatalı eğilim de, herkesin kendi gelişim sürecini
örnek alması, en doğru rota olarak bunu kabul etmesidir.
Buna çok sık rastlanır. Hatta birçok kişi eğer merkezi
olarak belirlenmiş programlar yoksa, kendi kitap okuma
sırasını, örgütlediği ya da alt ilişkisi olan insanlara
önerir. Örgütlemek için kendisi gibi insanlar arar,
kendisi gibi davrananların o davranışlarını överek,
örnek gösterir. Çoğunlukla bunları bilinçsiz olarak
yapar.
Yine kendisini beğenmenin daha farklı ve gizli bir dışa
vurumu olan (haksızlık etmeyelim her zaman bundan da
kaynaklanmaz, genellikle o insanın kafasında başka bir
örnek yoktur) bu davranış, değişik insanların dönüştürülmesinde
değişik verim alınmasına yol açar. Ve buna bağlı olarak
da, daha farklı dinamiklere sahip olan bir insanı yoldaşlaştırması,
(bu yöntemle) çok zordur.
Bir örnek verecek olursak, şehirde doğmuş büyümüş, sünni
kökenli Türk bir üniversitelinin, köyden gelmiş, daha
çok Kürt-Alevi olmak zemininde solcu olan bir işçiyi
örgütlediğinde, onun kendisiyle aynı okuma programını
takip etmesini istediğini düşünün. Bu tür yanlışların
önüne geçebilmenin en iyi yolu, karşımızdaki insanı
tanımaya çalışmaktır.
Demokrat bir aile-çevreden gelen kişiye, namazında niyazında,
Kürt ve Alevilere, kadınlara, solculara karşı bilinen
önyargılara sahip bir işçiyi, bırakalım örgütlemeyi,
onunla aynı ortamda bile bulunmak katlanılmaz gelebilir.
Oysa sistemli-ısrarlı-karalı ve programlı çabalarla
bu insanı tanımak, dönüştürmek, örgütlemek, yoldaşlaştırmak
mümkündür. Bunun yolu, öncelikle bu insanı tanımaktan
geçer.
Daha sonra o insanın bilincinin derinliklerindeki insana
ait "özü" bulup çıkarmanın yöntemini belirlemeliyiz.
Günümüzün insanının en çok şikayetçi olduğu şeylerden
biri, yitirilen, yozlaştırılan insanlıktır. Namus, karakter,
dürüstlük gibi kavramların ayaklar altına alındığı bir
toplumda, insanca olan herşey, ekmek kadar su kadar
ihtiyaçtır. İnsanların temel talepleri arasına, ekmek
kadar yoksulluktan ve kapitalizmin çirkefliğinden gıdasını
alan toplumsal çürümenin alternatifi de girmiştir. Disiplinli
bir çalışmayla -eğer insanlığa ait değer yargılarını
yitirmemişse- örgütlenemeyecek insan yoktur.
Tekrar yoldaşlaşma konusuna dönelim. Karşısındaki insanın
kültürel, sosyal vb özelliklerini tanıma gayreti içinde
olmayan ve onu da kendisinin bir kopyası gibi düşünerek,
aynı olaylar, aynı süreçlere, aynı tepkileri vereceği
ön kabulüyle hareket ederek karşısındakini dönüştürmeye
çalışan biri, onu örgütlemeyi başarsa bile, ancak kendisinin
karikatürü olan insan tiplerini ortaya çıkarır, o insanların
kendi kimliklerini ezer ya da gelişmesini önler. Böylece,
örgütünü, değişik yetenek ve karakterlerde insan tiplerinden
oluşmuş bir mozayiğin zenginliklerinden mahrum bırakır.
Ortaya çıkan ilişkide insanı özgürleştiren bir ilişki
olmaz.
Yoldaşlık ilişkisi, insanlık değerlerinin en yoğun ve
rafine tarzda üretildiği ve hayata geçirildiği ilişkidir.
Sevgi, coşku, dayanışma, dürüstlük, güven, sadakat,
inanç, hepsi doruktadır.
Ancak tüm bunlar kolayca ortaya çıkamaz. Binbir emekle
oluşturulur. Bir kez oluştuktan sonra da bir daha kaybolmayacak
diye bir şey yoktur. Bu değerler gerek mücadeleyle,
gerek kültür ile gerekse daha farklı yöntemlerle sürekli
korunmalı ve geliştirilmelidir.
Düzenin çok yönlü saldırılarını karşılayamazsak, geri
püskürtemezsek kalemizde ufak ya da büyük gedikler açılması
kaçınılmazdır. Bu nedenle yoldaşlık ilişkilerinin korunması
ve güçlendirilmesi de sürekli ideolojik mücadelenin
geliştirilmesine bağlıdır. Bu yapılmadığı taktirde,
yoldaşlık ilişkileri çürümeye, çözülmeye açık hale gelir.
Bırakalım, insanlığa coşkuyu, özgürlüğü taşımayı, kendi
içinde de bunları üretemez hale gelir.
Yoldaşlık ilişkisi düz bir hat izlemez. Bazen bocalama
dönemleri olabilir. Bu dönemler kişinin örgütle arasındaki
bağın sınandığı dönemlerdir. Eğer yoldaşlık bilinç zeminine
yeterince oturmamışsa dökülmeler, kopmalar kaçınılmazdır.
Arkadaş olmanın, eş olmanın, akraba olmanın gücü bilincin
üzerine çıkıverir. Bunlar sağlıklı gelişmeyen örgüt-yoldaşlık
ilişkilerinin kaçınılmaz sonucudur. Bu süreci ciddiyetli
ele almayan her örgüt bu tür sorunlarla uğraşır.
Yoldaşlık sonuç olarak bir tür insan ilişkisidir. İlişkinin
insani yönü göz ardı edilirse amir-memur ilişkisine
dönüşebilir. Genellikle yabancılaşma da bu noktada ortaya
çıkar. Bunu önlemek için sıcaklık, yoldaşlık ilişkisinin
temel motiflerinden biri olarak her zaman korunmalı,
güçlendirilmelidir. Aksi durumda, kişinin bilinç düzeyi,
örgüt içerisindeki yeri ne olursa olsun, bu sıcaklığı
başka yerlerde araması kaçınılmazdır. Özellikle örgütün
çalışmasının kötü gittiği zorlu dönemlerde bu ruhu-sıcaklığı
koruyabilmek, davaya olan bağlılığın bir göstergesi
olarak ortaya çıkar. En sert tartışma süreçlerinde bile
bu yaklaşım elden bırakılmamalıdır.
Genel olarak sol kültürün, özelde ise yoldaşlık ilişkilerinin
tanınmasında, kavranmasında devrimci romanların çok
önemli bir rolü vardır. Yine devrimci önderlerin anıları
da, eşi bulunmaz birer kaynaktır.
Ülkemiz solu bu alanda önemli eksikliklere sahiptir.
Gerek roman gerekse anı-biyografi olarak yaşananlara
oranla üretilenler oldukça az ve yetersizdir. Ancak
ülkemiz pratiğinin öğrenilmesinde, dejenere olmamış
unsurlardan dinlenecek anıların önemli katkıları olacaktır.
Yoldaşlık ilişkisi mutlaklaştırılmamalı, mükemmeliyetçi
bir yaklaşımla da ele alınmamalıdır. Birçok durumda
yaşananlar, yazıda anlatılan düzeye ulaşamaz, bunun
değişik nedenleri olabilir.
Birçok eksiği olsa da yakalanan ruh hali, her engeli
aşmanın en önemli silahıdır. Yoldaşlığın temelini oluşturan
paylaşım, her engeli aşmanın en önemli silahıdır. Yoldaşlığın
temelini oluşturan paylaşım, komünizmin ilişkilerimizdeki
nüvesidir. Paylaşımın olmadığı ya da bozuk olduğu bir
örgüt, sosyalizmi inşa edemez.
Marks'ın bir sözü, bir çok konuda olduğu gibi, bu konuda
da aydınlatıcı olacaktır: "Sosyalist insan, yolu
sınıfsız topluma düştüğünde ne yapacağını şaşırmayan
insandır."
Bu söz, kişilerin, ilişkilerin çözümlenmesinde anahtardır.
Biz, dünyayı değiştirmek için yola çıktık. Bu amaca
kilitlendik, birbirimize sımsıkı kenetlendik. Bizi birbirimize
bağlayan bağ ise yoldaşlık oldu. Bu bağ güçlendikçe
daha özgürüz, daha güçlüyüz, daha mutluyuz, daha kararlıyız,
daha emin adımlarla yürüyoruz zafere...
Ve Kazanacağız!
|