Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Deniz Alpsoylu


Ekonominin yapısal durumundan kaynaklanan sorunlar yoğunlaştığında, emperyalizmin uluslararası kurumları Ankara'da cirit atmaya başlıyorlar. Kendisi için var olmasına izin verilmeyen yeni sömürge ekonomisi gerçeği ise, sürekli tıkanıklık, bunalım ve gerileme doğuruyor.
Ekonomi, bütün taşlarıyla emperyalizmin çıkarları doğrultusunda yapılandırıldığı için, gündeme getirilen her yeni adım, ülkemizi biraz daha kötü bir evreye sokuyor. Bütün bunlar ise sonuçta, halklarımızın nefes borusunu, bir kez daha tıkıyor...
Tıkanıklığın had safhaya geldiği (getirildiği) süreçlerde, Emperyalizmin uluslararası finans kuruluşu IMF, ülkemizde yeni sömürgecilik döneminin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenen kurallar ve yeni dayatmalar eşliğinde, çeşitli krediler veriyor.
Ekonomik, siyasal, toplumsal yaşamın yeniden düzenlenmesine ilişkin dayatmaların yanısıra, sadece paranın verilmiş olması dahi, sonuç olarak ülkemizin değil, emperyalizmin çıkarlarını güçlendiriyor. Oysa bağımsız bir ülke, ekonomik açıklarını, bir kez daha, bir kez daha borçlanarak kapatma yolunu seçmez; bunları azaltıp zaman içinde yok etme programlarını gerçekleştirerek kurtulma yolunu tercih eder.
Bunun dışındaki tüm ekonomik adımlar, bizim gibi ülkeleri biraz daha çıkmaza sokar. Çıkmazların, bu yoldan çıkıp başka bir yola, bağımsızlığa yürümekten başka alternatifi ise, yoktur.
Sözgelimi, yalvara yakara girdiğimiz, girişimizin siyasetçilerimizin "ülkemizin refahı ve kalkınması için gerçekleştirdikleri büyük başarısı" olarak lanse edildiği Gümrük Birliği nedeniyle, sadece 1998 yılı içindeki ithalat-ihracat dengesizliğinden doğan kaybımız ne kadardır biliyor musunuz? Tam, 10 milyar 744 milyon dolar... (Veri, Ekonomik Forum Dergisi'nin Mart Sayısı'ndan alınmıştır.)
Peki sürekli 'çağ atlattırılan' bu yeni sömürgede, gerçekte atlayabildiğimiz tek yer olan bataklıkta, en zenginle en yoksul arasındaki uçurumun oranı nedir biliyor musunuz? İki, üç, beş kat değil. Tam: 11,2 kat... Bu oran, Uganda'da bile, bizden daha küçük:7,1 kat...
Sonuçta tüm dünya ekonomisini de çökertecek, büyük ölçekli ve derin facialara neden olacak Yeni Dünya Düzeni'nin, halkları hücrelerine kadar parçalayan çarkları içine ülkemiz, gözünü kırpmadan atılmıştır. Ve YDD yaptırımlarına karşı en ufak bir itirazı, en ufak bir çekincesi söz konusu olmamaktadır. Bundan dolayıdır ki, Başkan Clinton, uluslararası toplantılarda, bizimkilere yönelik sevgi ve şefkatini, Demirel'in mayışmış tanımıyla, "beden diliyle" hissettirmek için, elini onun omuzuna koymaktadır. Onun neyi nereye koyduğu, günlerce basınımızın manşetlerinden inmemektedir. Bizim için ne büyük şeref!..
Ülkemizde üretim neredeyse durdurulmuştur. Sermaye sahipleri, üretim dışı alanlara yönelerek; zenginliği, paranın parayla büyütülmesi formülü doğrultusunda arttırmak yoluyla, her geçen gün pramidin biraz daha üstlerine doğru çekmektedirler.
Bir süre sonra, 'Ortadirekçi' Özal döneminden başlayan ve YDD ile gelişen süreç tamamlanacak, ortadirek tamamen yok olacaktır. Zenginlik pramidinin en alt tabakası ve en üst tabakası, aralarındaki büyük boşlukla, tipik bir muz cumhuriyetinin trendini çizecektir. Şu an buna karşı direnen geleneksel ve özel kriterler de, emperyalizm tarafından yok edilip tüketildikten sonra...
Bu yıl, toplam karın % 87,7'si, üretim dışı faaliyetlerden, faiz ve repodan kazanılmıştır. Üretimin, ekonomi içindeki bu olağanüstü düşük oranı, ülkemizin geleceğinin en önemli verilerinden biridir. Bu yıl, tarihin en büyük bütçe açığı gerçekleşmiştir: Milli gelire oranla % 11,7... Bu oran, geçtiğimiz yıl % 8,6'dır.
Bir hayvancılık ve tarım ülkesi olan Türkiye'de emperyalizm, kendi programları doğrultusunda, hayvancılık ve tarımı da öldürmüş, bu yaşamsal konuyu da, çağ atlama terimleriyle katleden Oligarşi hükümetleri, halkı en bayağı demogojilerle, ağır sanayi ülkesi olmak, ileri kapitalist ülkelerle yarış ve onları geçmek doğrultusunda kandırmışlardır.
Şimdi, bir tarım ülkesi olan, Avrupa'nın arka bahçesinde ona ot ve et sağlamak kaderini 'yenen' ülkemiz, Avrupa'dan, yani emperyalistlerden, o ileri ağır sanayi ülkelerinden, 19 bin ton et ithal ediyor. AB ile üç yıl önce yapılan bir anlaşma çerçevesinde, bu doğrultuda söz verilmiştir...
Bu etin ülkeye girmesi, köylünün belini son kez bükecektir. Besicilik bir kez daha alnından vurulacaktır... Özal, İran ve Yeni Zelanda'dan et ithal etmiş, Doğu, Güneydoğu bölgelerindeki besiciliği katletmişti. Dünyanın tarım ürünleri kendine yeten 7 ülkesinden biri olan yurdumuzun getirildiği durum, budur...
Bunun için bütçeye 35 trilyon TL. konulmuştur. Bunun 10 trilyonu devletten, 25 trilyonu dış kredilerden sağlanacaktır. Dışarıdan kredi alarak, öldürdüğümüz hayvancılık nedeniyle, et alacağız AB ülkelerinden... Ne güzel bir formülasyon, ne ilginç bir ekonomik dolaşım seyri değil mi?
Ecevit: "IMF bizim hükümetin programını takdir etti" diyor.
Türkçü, milliyetçi MHP, tahkimle, yeni IMF anlaşmalarıyla, ülkenin bir kez daha satışına, Türkün, Türklüğün bir kez daha, bir kez daha satışına önderlik ediyor. Tıpkı İsrail'le yapılan en tehlikeli ikili anlaşmaların, ajitasyonda "anti siyonist" Necmettin Erbakan'ın Hükümette olduğu döneme rastlaması gibi ironik bir durum...
Fakat kuşkusuz bunda garip bir şey yok. Sağcılık, Merkezcilik, İslamcılık, Türkçülük, orta solculuk, orta sağcılık... Hepsi aynı programın aktörlerinin, biraz farklı giysiler içinde politik arenada salınan, yürekleri ve beyinleri emperyalizm tarafından satın alınmış silüetleridir.
1999 Haziran-Temmuz ayı içinde, IMF'nin ülkemizdeki önemli faaliyetlerini anımsayalım:
15-16 Haziran'da Türkiye'ye gelen IMF Heyeti, önce TÜSİAD'la görüştü. Bu görüşmelerden sonra, Türkiye'nin bir dönüm noktasında olduğunu ifade ettiler.
18 Haziran'da, IMF Türkiye Masası Şefi Carlo Cotarelli, mali yardım yapmaları için henüz erken olduğunu söyledi.
23 Haziran'da, Cumhurbaşkanı S. Demirel, yüksek faizlerin tehlikesinden söz ederek, iç borcun zamana yayılmasını istedi.
IMF, gezisini uzattı. Piyasalar, devalüasyon ve konsolidasyon beklentileriyle allak bullak oldu. Başbakan Ecevit: "Bütün bunların spekülasyondan ibaret olduğu" yolunda açıklamalar yaptı. IMF, gezisini biraz daha uzattı. Hazine'den Sorumlu Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay'la ortak bir basın toplantısı yapan IMF Heyeti Türkiye Masası Şefi Carlo Conterelli, "mali konsolidasyon" sözcüklerini sarfedince, süreç iyice karmaşıklaştı.
5 Temmuz'da, daha önceki günlerde bazı çevreler tarafından iddia edilmiş olan "İMF'nin konsolidasyon belgesi piyasalara sızdırıldı" iddiası, yeniden gündeme geldi. Sözkonusu belgeyi borsacı kuzeni Mehmet Kutman'a, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın sızdırdığı açıklandı.
6 Temmuz. Önce belgeyi inkar eden Yılmaz, 6 Temmuz'da, belgeyi kendisine Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay'ın verdiğini söyledi.
O gece, Hikmet Uluğbay intihar girişiminde bulundu ve bu intihar öyküsü günlerce, Apo'yu bile unutturdu.
Evet, ortada Uluğbay'ın yaptığı gibi, çeneyi sıyıran bir namlu vakası değil ama başka bir namlu vardı gerçekten... Bu namlu, halkın, bizim, emekçilerin çenesine değil, tam beynine dayanmış bir namluydu.
Tetik defalarca çekilmesine rağmen, mermiler tam beyine girmesine rağmen, gerçek ölümün sağlanamadığı, ama bitkisel hayatın yaratıldığı bir durum vardı.
IMF, emperyalizmin ekonomik programlarının teknik kurumudur. Yeni sömürgelere gider, emperyalizmin direktiflerini sıralar. Bu direktiflerin gerçekleştirilmesi için, eğer gerekiyorsa son noktalarda, Yugoslavya'nın bölünüp parçalanmasında ve yeni sömürgeleştirilmesinde olduğu gibi, NATO güçleri devreye sokulur. (Bakınız: Bu sayıdaki Kosova yazısı.)
Bizim gibi artık birçok taşın oturtulmuş olduğu, 'sağlam müttefik' olarak tanımlanan ve Başkan'ın elini Cumhurbaşkanımızın omuzuna koymasıyla şereflendirilen yeni sömürgelerde, fiili müdahalelere gerek yoktur. Çünkü artık ülkenin kendi ordusu, iç problemlerin çözümü için yapılandırılan bir ordu haline getirilmiştir ve emperyalizm adına askeri anlamda gerekenleri, o yapar.
Demirel'in Saraybosna'ya yaptığı gezi sırasında, IMF İcra direktörü Michelle Camdessus, Bankacılık Yasası ve son ekonomik paketi olumlu bulduğunu bildirdikten sonra; tahkime ilişkin anayasa değişikliği, sosyal güvenlik reformu ve sermaye piyasası reformlarına ilişkin 'beklentileri', yani direktifleri sıralamıştı.
Bütün bunlar, büyük bir hızla yerine getirilmeye çalışılmaktadır.
Namlu şakağımızdadır.
Bu namlunun adı; emperyalizmdir.
Bizi bitkisel yaşama mahkum edecek tarzda, mermiler sık sık beynimize yollanmaktadır.
Gerektiğinde, emekçi kardeşlerimizin eline verilen emperyalizmin bu namlusu, aramızdan yüzlercesini, binlercesini, hatta onbinlercesini almaktadır. Bu namlunun ait olduğu silahı, ta kabzasından kavrayalım.Ve hepbirlikte, bitkisel yaşamdan, gerçek yaşama dönüş sürecine girelim.
Güneş ışığı, orada öylesine güzel ki...

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92