Sevgili Oğuz Hep Aramızda Olacaksın
|
Yoldaşımız Oğuz Demir'i, geride bıraktığımız Mart ayında
geçirdiği hastalık sonucunda kaybettik.
Kayıbı hastalıktan da olsa kaçınılmaz değildi. Herşeyi
olduğu gibi sağlık hizmetlerini de basit bir meta haline
getiren kapitalist barbarlık aldı onu aramızdan. Tedavisi
için gerekli olan en temel ve zorunlu incelemelerin
yapılmaması sonucu ve ardından tedavisinin önüne çıkarılan
engeller nedeniyle, hastalığının ilerleyişi durdurulamadı
ve sistemin açık bir cinayeti gerçekleşti.
Oğuz'umuz avukattı. Üniversite yıllarında devrimci mücadeleye
taraftar olarak katıldı. Devrimcilerin ve emekçilerin
avukatı oldu. Harekete ve kitle mücadelelerine sunduğu
katkılardan ötürü çeşitli defalar yargılandı. Geri adım
atmadı. Hep yoldaşlarının yanında oldu. Emeğin ve özgürlüğün
hukuk cephesindeki bilinçli ve yetkin bir savunucusu
oldu.
Oğuz pırıl pırıl bir zeka, müthiş bir yaşama sevinci
ve yaşamda çok yönlülüktü. Bunların bileşimi olan Oğuz
bilgi, canlılık ve dinamizm demekti.
Oğuz'umuzu henüz 34 yaşında yaşama ve devrime kendini
en güçlü biçimde katacağı bir zamanda asla kabul edemeyeceğimiz
bir biçimde kaybettik. Hiç kuşkusuz yüreğimize bir kor
gibi düşen bu cinayeti asla unutmayacağız. Barbarlık
düzenine karşı mücadelede Oğuz'umuzun anısı, yaşama
sevinci hep bizimle olacak. Özgürlükler dünyasına birlikte
yürüyeceğiz.
OĞUZ İÇİN.. (1)
"Sen dostumuzdun bizim
Gülünce güneşler açardı"
O çok sevdiğin polisiye romanlarda olduğu gibi süpriz
bir finalle ayrıldın. Bize şaşırıp kalmak kaldı geriye.
Bir de uzun susuşlar.
Hıçkırıklar arasında hep tutunacak akla uygun bir gerekçe
aradık. Yok!
Konuşsak "dilimizin ucunda küfre dönüyor her sözcük".
Susuyoruz.
"Yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cevahir"
demişti Figen hastane ziyareti sırasında. "Biliyorum
ve ben de bu şiiri düşünüyorum" demiştin. Giderken
gerçekten de cevahirde hiçbir kararma yoktu. Öyle demişti
son saatini görenler. İki kitap ısmarlamıştın gitmeden
bir gün önce. Beklemedin. Bilemedik son günlerdeki canlanmanın
su üstüne çıkıp aldığın bir solukluk havaya bağlı olduğunu.
Ama yeniden daldın. Tüpsüz, nefessiz. Oysa ne iyi dalgıçtın.
Belki ellerinle yaptığın maket uçaklardan birindesindir
diye gökyüzüne bakıyoruz günlerdir. Ama yoksun.
Hayır! Büyük bir yanlışlık. Biz hep bilinç bedeni terkeder
diye öğrenmiştik kitaplardan. Giderken bilincin yerindeydi
oysa. Bedenin muzip bir tebessümle ayrıldı aramızdan.
Gülemedik, kızamadık. Susuyoruz.
Her uğraş tutkuydu senin için. Bilmez miyiz? Sevgin,
hobilerin, mesleğin, yaşamın... En garip konularda mutlaka
bilgin olurdu da gülerdik. Bir gün emekli bir deniz
albayına denizcilikle ilgili onun bile bilmediği derinlikte
bilgiler vermiştin. En çok da bunu anlatır gülerdik.
Kusura bakma ama biraz da kuşkuluyuz bu yüzden senden.
34 yıla bu kadar çok şeyi sığdırmak için, bu erken gidiş
hakkında bir yerlerden tiyo almış olmalısın. Süpriz
finallerden haberdar etmedin bizi. Zaten sevmezdin izlemediğin
filmlerin sonunun anlatılmasını da.
Hukuk Fakültesi'nde satranç kulübünü kurmuştun ve o
yıl dünya satranç şampiyonasına katılacak nitelikte
ustalar çıkmıştı. Satrancı severdin ama oyun ortasında
terkettin masayı. Hayatın boyunca bozduğun tek oyun
bu oldu.
Bir de türküler. Bütün türkülerin sözlerini bilirdin
de ezgilerini tutturamazdın. Hep bizden yardım isterdin.
Bu son türkü hangi yörenin dostum? Baksana ezgisini
biz bile bulamıyoruz.
Leman'ın kapağında Cumartesi Anaları'nın eylemi dolayısıyla
gözaltına alınışın resmedilmişti. Yaka paça 8-10 polisin
arasındaydın. Büyük bir kahkaha atmıştın bu kapağı görünce.
DGM'de çarpık hukuk sistemini anlatırken yüzünde yine
bu tebessüm vardı. Avukat arkadaşların her duruşmada
bu kahkahayı duyuyorlar hala. Gelecek güzel günlere
olan inancından alıyordun neşeni. Ve biliyoruz ki mezarlıkta,
gidişinden emin olmak için bekleyen polislere de gülmüşsündür.
Bunu da yalnız dostların gördü.
Bir kahkaha kadar kısa ve kesintisiz gidişin. Yaşamın
bir kahkaha kadar umutlu...
Dipnot 1: Oğuz'umuza ilişkin bu yazı Açıksayfa Hukuk
Dergisi'nde yayınlanmıştır.
|