"Dünya, sadece zarar verenlerin değil,
bakıp da birşey yapmayanların tehlikesi altında."
Yaşamı, insana yaraşır bir hale getirmek, güç
ve bir o kadar da olanaklıdır. Ülkemizdeki üniversitelerin
gerçek işlevine kavuşması da güç görünmekle birlikte
olanaksız değildir. Ama nasıl ve ne temelde?
Üniversiteler bilim üreterek, bilimi insanlığın
hizmetine sunarak insanın yaşam seviyesini artırır.
Yani insanı ilgilendiren her konuda yaptığı bilimsel
çalışmaları, halka sorumluluk esasıyla aktarır.
Bu da toplumda ciddi bir bilinçlenmenin önünü
açar.
Dünyada, ekonomi politika olarak iki sistem vardır.
Birincisi kapitalist ekonomi politika. İkincisi
ise sosyalist ekonomi politika. İşte sorunun temelinde
yatan bu sistemlerin üniversiteye nasıl baktığı
ve bizlerin tercihlerini ne kadar öne çıkardığıdır.
Her iki sistemde ihtiyacı dahilinde kullanılmak
üzere bilime ihtiyaç duyarlar. Ama bilim neye
hizmet eder? İşte bu noktada ciddi bir ayrışma
sözkonusudur. Kapitalist sistem; kar mantığını
herşeyden üstün tutan anlayışın ifadesidir. Sadece
sermayedarların çıkarları doğrultusuda hareketi
sözkonusudur. Bu yapılanma içinde emeğin rolü
ise sadece ücreti ödenen ve ne kadar fazla çalıştırılırsa
o kadar kar getiren, ücretli köleler statüsüdür.
Burjuvazinin üniversiteye bakışında da bu sistemin
çarklarını döndürmede etkili olacak teknik adam,
bürokrat ve memur yetiştirmede kullanılacak bir
kurum olarak görür. Yani sınıfsal çıkarını düşünür.
Ülkemizin yakın bir tarih kesitine baktığımızda,
1980'den bu yana bilim adına üretilen birşey var
mıdır? Evet vardır diyebiliriz. Mesela, Çukurova
Üniversitesi Makine Bölümünde savaş sanayiinde
kullanılmak üzere bir topun modernizasyonu için
Genelkurmay tarafından 250 milyar lira ödenek
aktarıldığı bilinmektedir. Yine yakın bir tarihte
Tuzla'da çıkan tanker faciasında da olduğu gibi
birinci derece yanıktan dolayı yaralı insanların
tedavisinde kullanılan steril havuzlar üniversitelerde
değil GATA'da mevcut. Böyle bir durumda tedavi
olabilmek için asker olmaktanbaşka bir çare yok.
Bu somut örnekler gösteriyor ki kapitalizmin üniversiteleri
halkın ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzaklar.
Bilinçli olarak kendi sınıf çıkarlarına uygun
şekilde düzenlemişlerdir.
Sosyalist sistem, üniversiteleri hakın çıkarları
doğrultusunda bilim üreterek insanlığın yaşamını
daha kolaylaştırmak için sunar. Emek-sermaye çelişkisinde
ise tercihi, emeği öne çıkaran ve emeği oranında
karşılığını veren bir anlayıştır. Üniversiteler
bir "kışla" olmaktan çok farklı görülecektir.
Yani halka açık, tartışılan ve bilginin insanlığa
aktarıldığı kurumlar olacaktır.
Bu açıklamalardan sonra, bugün üniversitelerimizde
durum nedir, bizlerin yapması gerekenler nelerdir
sorusunu açmaya çalışalım.
Ülkemizde egemenler düşünmeyen, sorgulamayan ve
araştırmayan, kendi sorunlarından uzak, futbol,
magazin, seks yoz kültürüyle yoğrulmuş bir üniversiteli
gençlik yaratmak istedi ve bunda da büyük bir
oranda başarılı oldu. Diğer yandan insanın doğası
gereği bireyleri bir inançla donatmak gerekiyordu.
Bu inançta Türk-İslam sentezine dayalı gerici-faşist
ideolojiydi. Üniversite kürsüleri bilimsel eğitimin
yerine; halk katillerinin, halk katliamlarının
propagandalarının yapıldığı, özgür düşünce, araştırma
ve okumanın zararlarının anlatıldığı kürsülere
dönüştürüldü. Bu yönleriyle MGK denetimindeki
üniversitelerimizin hali şöyledir;
- Üniversiteleri paralı hale getirip, dar gelirli
emekçilerin çocuklarının üniversiteye girişleri
engellenmiştir. Diğer taraftan halkın ödediği
vergilerle oluşturulan bütçeden vakıflar tarafından
kurulan özel üniversitelere usulsüzce kaynak aktarıp,
halkın olanakları özel üniversitelere peşkeş çekilmiştir.
- Beslenme, barınma, ders araç-gereçleri astoronomik
rakamlara yükselmiştir.
- Öğrenci yurtları gerici-faşist kurumlara dönüştürülmüştür.
- Örgütlenme özgürlüğüne, öğrenci dernek ve kulüplerine
saldırılar her geçen gün artmaktadır.
- Üniversitelerde yaşadıkları olumsuzlukları görüp,
özgürlük mücadelesi veren arkadaşlarımız soruşturma,
disiplin cezalarıyla okulda atılarak tepkisiz
bir gençlik istenmektedir.
- Polis-savcı kimliğine bürünerek disiplin soruşturmalarına
bulaşan sözde bilim adamlarının da öğretim üyesi
oldukları akıllarından çıkıyor. Ama ünivertilerin
her tarafı sivil-resmi polislerce işgal edilmiş
ve telsiz sesleri her tarafı sarmış. Öğretim üyeleri
bu telsiz seslirini sanki tetris oynayan çocuklara
benzettikleri için hiç rahatsız olmuyorlar. Ve
psikolojik savaşta ülke gerçeklerini çarpıtarak
sistemin onlara biçtiği rolü layıkıyla yerine
getirmeye çalışıyorlar.
- Militarizmin yaygınlığı kendini üniversitelerde
de çok açık şekilde gösteriyor. Üniversitelerde
sivil faşistler kullanılarak sağ-sol çatışması
görünümünde bir hava estirilerek polis-jandarma
işgalini meşru gösterme çalışıyorlar.
Öğrenci taleplerinde "özerk-demokratik üniversite"
taleplerine çok sık rastlamaktayız. Bugün YÖK
Başkanı Kemal Gürüz'de, Başbakan Mesut Yılmaz'da
"Özerk-demokratik üniversite" olmalıdır
ifadeleri vardır. Bu talebi ajitasyon sloganı
olarak kullanan arkadaşlarımızı da olsa dahi,
ilerde bu sistem içine sıkışmak olan bu düşüncelerinin
kendilerini politik bir geri noktaya ve taleplerin
altını boşa çıkartacağını, görmelerini tavsiye
ediyoruz.
Öğrenci hareketinin gelişmesine katkı sunan ve
insanlarımıza olan sorumluluk bilinciyle hareket
ettikleri için bugün cezaevinde olan arkadaşlarımızı
selamlıyoruz. Üniversite soruşturmaları dolayısıyla
okullarından uzaklaştırılan arkaşlarımızın yanlız
olmadıklarının çok iyi bilinmesini istiyoruz.
Özgür üniversite talebiyle hareket eden üniversite
öğrencisi Bülent Karakaş 18 yıla mahkum edildi.
Babası ise "sakın özgürlüğünden taviz verme"
diye tembihlemiş oğluna. Bu güzel örnekte olduğu
gibi bu mücadelede ailelerimizle birlikte hareket
etmenin önemini biliyoruz. Onların da sisteme
karşı duruşlarını örgütleyebilmek bizim için gereklidir.
Tüm bu gerçeklere karşı, ciddi bir duruş gösteremeyen
kısır döngüden henüz çıkamamış bir öğrenci hareketi
vardır. Günübirlik politika değil de, uzun soluklu
proğramlarla hareket edecek bir öğrenci hareketi
var olan sistemle hesaplaşmamızı daha iler i bir
noktaya taşıyacaktır. Herbir arkadaşımız gördüğü
olumsuzluğu en etkili biçimde olumluluğa çevirmek
için çalışmalıdır. Bize ve halklarımıza dayatılan
bu politikaları boşa çıkaran ve siyasal olgunlukla
diğer gruplardan da dostlarımızı da kavrayarak
varolan saldırıları sadece savunma psikolojisiyle
değil, direkt sisteme saldırı anlayışını öne koyarak
hareket etmemiz gerekiyor. Üniversite gençliği
tepkisini direkt sisteme yönelterek, radikal bir
tutum içinde hareket ederek organize olursa, sonuca
gitmekte mesafa almış ve kısırdöngüden sıyrılabiliriz.
Bu sistemden rahatsız olan tüm muhalif arkadaşların
bir aray gelip bir tartışma ve birlikte mücadele
hattı örmesi öğrenci hareketi için bir gerekliliktir.
Bu açıdan üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye
hazırız. Tüm arkadaşlarımız bundan önce olduğu
gibi bundan sonra da bütün eylemliliklerde en
aktif biçimde ekolomüze uygun olarak hareket edeceklerdir.
Sınıflar mücadelesinde öğrenci hareketi kendi
üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir.
Bu da başta bizler olmak üzere herkese ciddi sorumluluklar
yüklemektedir. Militan bir tavırla radikal dönüşümü
yakalamış bir öğrenci hareketi sistemi sıkırştırmada
etkilidir ve belirleyicidir.
Birgün mutlaka gözlerimizdeki ışıtılar
Denizlerdeki yakamozlara dönüşecektir
(Sürecek)
|