Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Alp AYDIN

DEVRİMCİ BASINDAN SEÇMELER
Geleneğimizin, diğer devrimciler ve dostlarla ilişkiler konusundaki yaklaşımları genel olarak bilinmektedir. Doğruyu tekelinde görmeyen, ülkemizde devrimin bir ya da bir kaç grubun eseri olamayacağının bilincinde olan bizler; Mahirler'den bu yana ve 1974'ten sonraki sürecimizde, gerek ülkemizde devrimci duruş tarzını olumlu bulduğumuz gruplarla ilişkilerimizde, gerekse de enternasyonalist ilişkilerimizde; ilerletici, yapıcı, karşılıklı saygı ve güvene dayanan yaklaşımların ağır basmasına büyük önem verdik.
İdeolojilerin, savunulan tezlerin yanısıra; devrim anlayışlarındaki ve politika yapma tarzındaki pratikleri nedeniyle iletişim içinde bulunabileceğimiz, bu iletişimi ileriye taşıyabileceğimize inandığımız kesimlerle yoldaşça ilişkiler geliştirmeyi ve gereken özverilerle bu ilişkileri sürdürmeyi önemli görevlerimizden biri olarak kavradık.
Genel anlayışlarımız ışığında, olanaklar ölçüsünde devrimci basında yer alan fikir ve tezleri özenle incelemeye çalışmaktayız. Bir kısım devrimci basının, fikir üretmekten uzak olduğunu, devrimci çalışmalarını; tezlerin ve analizlerin beslediği taktiklerle değil de, dar soluklu grup varlığını sürdürme çabalarıyla götürmeye çalıştığını görüyor ve bundan büyük sıkıntı duyuyoruz. Öte yandan, başka bazı yapılara mensup arkadaşlarımızın; gerçekten önemsenmesi gereken çabalarla, siyasal çözümlemelere yöneldiklerini; devrimdeki duruşlarını fikirleriyle, üretimleriyle ileriye taşımaya çalıştıklarını izliyor ve ülkemiz devriminin soluk alışlarından birini daha yakalamış olmanın sevincini duyuyoruz.
Bu yaklaşımlarımız doğrultusunda; bundan sonra Barikat'larda, "DEVRİMCİ BASINDAN SEÇMELER" başlığı altında, sosyalist basında yer alan bazı yazıları yayınlayacağız. Bugüne kadar, devrimcilerin diğer sol grupların dergi ve yayınlarını sadece eleştirmek için, kendi saflarını bu tezlere karşı "korumak, kollamak" için okuduğu bir geleneğin toprakları üzerinde yaşamakta olmamızın bilincindeyiz. Dolayısıyla, önceleri bu konuda eksikliklerimiz olursa, dostlarımızın eleştirileri ile düzeltme şansımızın süreç içinde doğabileceğini de biliyoruz.
Ayrıca, yazı ve üretimleri konusunda diğer devrimci gruplardaki arkadaşlarımız bizleri uyarabilir, dergilerinde yayınlanmış ya da yayınlanmamış olan yazılarının BARİKAT'ta yer almasını isteyebilirler. Aynı durum, devrimci bir kişilik olarak, hiç bir grupta şu an yer almadığı halde devrim için emek vermeye devam eden, düşünsel çalışmalarını sürdüren arkadaşlar için de geçerlidir.
Temel anlayışlarımızı ve prensiplerimizi (tezlerimizi ve ideolojimizi değil) zorlamadığı koşullar içinde yayınlamayı, bu yazıların arkadaşlarımıza ve okurlarımıza ulaşmasını sağlayarak daha zengin ve farklı ufukların da katkısıyla düşünmelerini sağlamayı, görev sayıyoruz. Dünya ve doğru bizimle sınırlı değildir.
Belirtilmesi gereken ilginç bir nokta daha vardır: Devrimci, sosyalist basın, eğer gerçekten önyargılar ve grup şartlanmışlıkları ile değil de, devrimin çıkarları ve sosyalizmden başka bir kaygı duymayan gözlerle incelenirse; kaba, ilkel ve dünyayı kendisiyle sınırlayan bazı çizgiler hariç, birbirinin ideolojik çıkış noktaları itibarıyla çok uzağındaymış gibi görünen çeşitli grupların, bugünkü koşullarda, özellikle gündem belirlemelerinde, kısa vadeli taktik yaklaşımlarda, bazı çözümlemelerde ilginç benzerlikler olduğu da görülebilmektedir.
Bu sayımızda TOPLUMSAL ÖZGÜRLÜK Dergisi'nin Mart-Nisan 1997 tarihli 1. sayısından bir yazı yayınlıyoruz.


Türkiye halkı bir yanında resmi organize terörle simgelenen korkutup ezme, öte yanında uyuşturucuyla simgelenen çürütme parantezinin içine alınıp bataklıkta boğulmaya çalışılıyor.
Ensesine vur, ekmeğini al. "Otur" de, otursun. "Kalk"de, kalksın. "Gül" de, gülsün. "Haydi şimdi eller havaya" de, eller havaya kalksın. Sadeca kölelik yetmez, şarlatan da olmalısın. Arada hokkabazlık ta yapıp, efendilerini güldürmelisin. Ve iyice çürümelisin ki, bir daha ayağa kalkamayasın.
Topyekun savaşın, halk için topyekun yoksulluk, topyekun paranoya, topyekun çürüme olduğunun herkesçe görüldüğü günlerdeyiz.
"En kötü dönem, böylesi daha olmamıştı" mı diyorsunuz? Belki. Ama onun içindir ki en güçlü çıkışa, en güzel dönemlere gebe. "En yüce dağlar, en derin denizlerden çıkmıştır, en derin acılardan doğar, en derin sevinçler."
Lütfen gelecekten ve geçmişten bir an için kopun. Atın üstünüzden geçmişin hatalarının ve yenilgilerinin ağırlığını. Atın üstünüzden geleceğin bilinmezliğinin yarattığı kuşkuları, tereddütleri. Kendinizi şimdi yaşadığınız anda hissedin, ama sadece onda. Evet, evet, zaten gerçekte olduğunuz zamanda. Pek kolay değil, biliyorum, ama, zorlayın kendinizi ve yaşadığınız anda yaşadığınızı, geçmişin ve geleceğin ağırlığından kurtularak hissedin, kavrayın.
Ve hemen beraberce yaşadığımız ana bakın. Güçlü olana teslim olmak, akıp gidene uyum sağlamak için mi ? Hayır. Biraz önce siz demediniz mi, "En kötü dönem." En kötü dönemde en kötüler güçlüdür, akıntı sizi çöplük içinde sürükler. Hayır, siz buna layık değilsiniz.
Yaşadığınız anın ona sunduğu yüzlerce seçeneği reddetmiş ve kendini bu gazeteyi alacak, bu yazıyı okuyacak konuma yerleştirmiş okuyucu, kişisel konumunun bir avuçluk bir yüzde 2, yüzde 5 içinde olduğunu mutlaka biliyordur.
Devrimci hareket, bırakın parçalarını, hepsi birlikte Türkiye politika sahnesinde neredeyse ihmal edilebilir bir azınlık durumunda.Türkiye'ye dışarıdan bakan birinin bir devrimci olarak sizi görebilmesi için epey yoğun ve ayrıntılı bir görüşe ihtiyacı var. Sadece bakmakla yetinirse belki onun için siz yok olursunuz ama sadece onun için, gerçekte siz varsınız. Tıkanan Türkiye'nin önünü açmaya aday devrimci hareket, günün görünen yüzüne hapsolmuş sıradan bir bakış için bırakın ön açmaya aday olmak, hiç görülmeyebilir de.
Kaba bakan bir başkası için görülmeyen azınlık içinde olan siz de, yaşadığınız ana kabaca bakmayın, onu kendi bütünlüğü içinde görün. Sadece bakarsanız, sadece güçlü olanı, sadece görüneni, sedece hakim olanı görürsünüz.
Yaşadığınız ana doğru eğilin, bir kartalın yüksek zirvelerden avını aradığı cinsten bir bakışla onu gözlerinizle tarayın. Görünenin ötesindeki ayrıntılar, iç dengeler, taşıdığı açık/ gizli potansiyel enerjiler, yaşadığınız anın sizin için en önemli durumlarıdır. Oralarda kendisine yaşam olanağı verecek yaratıcısını arayan yaşama olasılıklarını bulabilirsiniz. Onlar gerçeğin içindedirler ama zayıftırlar ya da belki sadece potansiyel enerji durumundadırlar. Gerçekleşmesi mümkün olan hayallerin, yaşadığınız anda sizin etrafınızda hareketli biçimde dolaştığını görebilirsiniz. Yıkılmış sosyalizmin ardından bugünün Türkiye'sinin koşullarında devrimcilik, biraz da hayalcilik değil midir?
Zirvede konumlanış ve kartal bakışı size, "En kötü dönemi" içinden dahi, neş'eli ve kararlı bir hamleyle geleceğinizi çıkartıp yaratacağınız bir imkanlar topluluğu olarak ta görme imkanını verir.
Yaşam zengindir. En zayıf konuma düşürülüp, en karmaşık açmazlara itildiğimiz bu dönem, içinde kendi zıddını da gerilim gücü olarak ve birçok potansiyel dinamiğe dağılmış olarak taşıyor.
Faşizme karşı Demokrasi.
Çürümeye, Hiçleşmeye karşı Özgürlük.
Yoksulluğa karşı Ekmek.
Savaşa karşı Barış.
Yeter ki siz özgürlüğünüzü, ne şartta olursa olsun vazgeçemeyeceğiniz bir kimlik olarak kendinizle bütünleştirmiş olun. O zaman onu her koşulda yeniden-yeniden yaşatacak dinamikleri bulup çıkarma ve onları ne pahasına olursa olsun savaştırma, iktidar gücü haline dönüştürmeye çalışma, sizin özgün var oluş biçiminiz olarak yaşadığınız ana damgasını vurur, izini bırakır.
Anadolu, totaliter Kemalist diktatörlüğün ve dip notlardaki çürümenin yaşandığı günümüzde, demokrasiyi ve özgürlüğü tek yaşam biçimi olarak seçmek zorunda.
Ya demokrasi ve özgürlük ya da çürüme, köleleşme, hiçleşme. Birbirinin zıddı iki eğilim, ülkemizin etrafında dolaşıyor. Açıktır ki, hakim olan çürümedir. Özgürlük, bir çıkış kanalı arayışındadır.
Demokrasi ve özgürlük, hiç bir zaman şimdiki kadar yakınımızda olmamıştı. Şimdi onlar sadece bir siyasal talep değil, ayakta kalabilmenin ve hatta nefes alabilmenin tek yolu. Dayatılan "Ya Çürüme ya da Çürüme", ancak " Ya Özgürlük ya da Özgürlük" le cevaplanabilir. Ortası yok. Anadolu'nun kasları, sinirleri, binlerce yıllık dokuları sonuna dek gerilmiştir. Ya çatlayacak ve çökecek ve Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya'da insanlığın bir tortu halinde dibe çökmesinin merkez üssü bataklık olacak ya da sıçrayacak ve özgürleşecek; kendisiyle beraber bulunduğu bölgeyi de sarsacak, insanlığın büyük özgürleşme eyleminin merkezi olacak.
Hangi Demokrasi ve Özgürlük? O, savaşın içinde onlar uğruna savaşanların güç ve becerileri oranında kendi damgalarını basacakları, şimdiden belli olmayan bir sonuçtur. Halkın mücadelesinin süreci sonuna dek mi götüreceği, ara çözümlerle mi yetinileceği, önümüzdeki dönemin sonucudur. Şimdi esas olan herkesin kendi bildiğince Özgürlük ve Demokrasi uğruna öne atılmasıdır.
Şimdi Özgürlük ve Demokrasi istiyoruz. Şimdi Ekmek ve Barış istiyoruz.
Türkiye halkının en samimi ve kalıcı dostu devrimci hareket de, güçlü bir tarihsel atağa çağrıldığı günümüzde, kendi çıkışsızlığı, açmazları ve ağır bir yük gibi taşıdığı geleneksel kalıpları ile baş başa.
Özgürlük savaşında öncülüğe soyunanın kendi çıkışını da bulma, kendi hücresini de yıkma, kendi özgürlüğünü de oluşturma zorunluluğu var. Devrimci hareketimizin birinci ve ikinci dalgadan sonra yeni bir yükselişin doğum sancısı içinde olduğunu görüyoruz. Birinci dalga 1920'lerde başlayıp 1950'lerde TKP ve VP operasyonlarıyla bitirildi. 30-35 yıllık bir ömrü oldu.1960'lardan 80'e dek süren (ki yenilgili bir halde 83-85'e dek sürmüştür) ikinci dalga, 20-25 yıl sürdü. 85'ten itibaren yaşanan, yeni bir doğuşun sıkıntılarıdır. Uzun sürmesi, açıktır ki Türkiye Devrimci Hareketi'nin iç tıkanıklığının, 90'daki sosyalist sistemin dağılışıyla üst üste düşmesindendir.
Sosyalist sistemin dağılışı, 85'ten sonra yapılan çıkış denemelerini baskı altına alarak, neredeyse olmamışa çevirdi ve daha üst düzeyde bir yenilgiden çıkışa zorladı. Artık çıkış kanalları, sadece ülke problemlerine verilen cevaplarda değil, sosyalizmin genel problemlerine verilecek cevaplarda gizli.
Devrimci hareketimizin halkın özgürlük talebine cevap verebilmesi için kendine yönelik bilinçli bir özgürleşme eylemine ihtiyacı var. 85 sonrası gösterdi ki, geçmişin zaaflarından ideolojik-politik-pratik net bir kopuşma yaşanmadan sadece pratikte yeni çıkışın ip uçlarını yakalamak yetmiyor. Net bir kopuş ve ileriye doğru ikirciksiz bir hamle. Yani koordinatları seçme, oraya yerleşme ve oradan doğru yöne doğru ivme almak.
Devrimci hareket kendini özgürleştirmediği sürece, hem kendisi hem de Adadolu, tükenmeyi ve çürümeyi kalıcı kader olarak yaşayacaktır. Kimi başarılar, konjonktürel kitle kazanmalar, hatta güzel kahramanlıklar tarihte iz bırakmayacaktır.
Hep görüyoruz, baştan sona tıkanmayı temsil eden kimi devrimci hareketler, günlük anlamda başarılı örgütsel tedbirler, yetmediği zaman olağanüstü bireysel kahramanlıklarla insiyatif almaya çalışıyorlar. Taşıma suyla değirmenin dönmeyeceği önümüzdeki yıllarda anlaşılacaktır. Bu hareketler halka özgürlük hedefini gösterirken önce kendilerinin kendi hücrelerinden-kalıplarından kurtuluşu için bir atılım yapmayı denemelidirler.
Sosyalizmin çözülüşünün yarattığı ya da açıkça ortaya çıkarttığı ideolojik-politik problemlere cevap arayışıyla ve kapitalizmin içine girmeye çalıştığı yeni ekonomik-politik konseptleri çözümleme çabasıyla atbaşı gitmeyen; TC'nin ve Türkiye kapitalizminin çözülme ve yeniden oluşma sancılarının ortaya çıkarttığı yeni ideolojik-politik-pratik dinamiklere uygun cevaplar üretemeyen her pratik hamle, şayet rastlantıların kaderi belirleyeceğine inanmıyorsak boşluğa atılmış yumruk olmaktan öteye gitmez. Öte yandan özgürleşmeyi devrimcilikten özgürleşme olarak kavarayanlar, yeni olarak önümüze hemen koyverdikleri şeylerin kırk yıllık burjuva liberal demokrat çıkışsızlıkları olduğunu göremedikçe, düzenin güçlü çarkları arasında eriyip giderek ehlileştirilmiş bir sol muhalefet konumuna düşeceklerdir.
Şimdi yaratıcılık, insiyatif ve cür'et gerekiyor. Teoride ve pratikte. Pratik hamleler yaratıcı biçimde yapılmalı ve bunlar hızla teorileştirilmeli. Ve tersi de doğrudur. Yeni konseptler ustaca incelenmeli, uygun dinamikler ve onlara müdahale biçimleri saptanmalı, saptamalar hızla pratiğe geçirilmelidir.
Devrimci hareket kendi özgürleşmesini kendi gücü ve bilinçli eylemiyle kendine yapacağı müdahaleyle kazanabilir. Düzene doğru yapacağımız her hamle aynı zamanda kendimize yönelik de olmalıdır. Ve tersi.
Türkiye Devrimci Hareketi'nin militan gerçekliği zayıf bir kimlik taşır. Gösterilen kahramanlıkları küçümsemek elbette haddimize düşmez. Ama anlatılmak istenen başka bir şey. Zayıflık izafidir, neye göre zayıf? Öncülüğe soyunulan özgürleşme eyleminin zorunlu kıldığı kimliğin kim, ne kadarını kendisinde gerçekleştirebilmiştir? Acaba kaçımız, kendiliğinden oluşan kişilik kalıplarımızın ve onun üstüne yine kendiliğinden oluşan devrimci kimliğimizin ötesine çıkabildik, kaçımızın kendi direksiyonu kendi elinde?
Militan gerçekliğimiz çeşitli dönemlerde yükselen düzene karşı muhalefet dalgasının üstüne binerek onun önünde sürüklenen, düzene karşı öfkesini silahlı veya sözlü protestocu biçimde dile getirmekle yetinen, düzenin kendisine karşı uyguladığı gerici teröre karşı direnmeyi bir zorunlu çile çekme olarak gören ve bunu kimliğinin temel ögesi haline getiren bir kimlik taşır. Ama bu, aynı zamanda Türkiye Devrimci Hareketi'nin kendisi değil midir? İşte, bu son derece dar, güçsüz, ayakta kalabilmeyi temel hedef haline getirmiş kimlik, Devrimci Hareket'imizin açmazıdır.
Devrimci Hareket'in hapsolduğu kalıplar söz konusu yetersiz militan kimliğini besler, zayıf militan gerçekliği de devrimci hareketin soluksuzluğunu, kırılganlığını, kalıplarını kıracak enerjiden yoksunluğunu. Ve kendi başına bir varoluş olarak Militan'ın özgürleşmesi, Türkiye Devrimci Hareketi'nin ve Türkiye halkının önemli bir çıkış kanalıdır. Militan, kendiliğinden militan olmaktan çıkıp, kendisi için militan olmak zorundadır.
Yaşamın önüne yığdığı bir çok olasılığı farkeden ve onlar arasında devrimciliği kendi bilinciyle seçen, dışındaki ortama müdahalesinde yürüttüğü savaşı kendi kimliğine de uygulayarak kendinde sürekli devrimi varoluş biçimi haline getiren, kimliğini bilinçli eylemiyle özünden devrimcileştirerek her an yeniden yeni biçimlere sokabilme cesaret ve enerjisini taşıyan bir militan tipi inşa edebilmelidir. Hangi kanaldan oraya gelirse gelsin, bir kez devrimci zemine tutununca orada bir bilinç devrimi yaşayarak devrimciliği isteyerek seçen ve yaşam biçimi olarak kabul eden bir militan tipi.
Nasıl yaşamın nesnel akışına iradi müdahalede bulunup onun "öyle" ya da "böyle" oluşunu belirlemeye çalışıyorsak, o konumlanış aynen kendi kimliğimize karşı da sağlanabilmelidir. Militan, kendi kimliğini kendisi yaratabilmeli, bilinçli eylemiyle kendini sürekli ve yeniden yeniden inşa edebilmelidir.
Kendi yolunu kendi seçen, kendi kararını kendi veren ve kararını kendi pratik becerisiyle, enerjisiyle, gücüyle yaşama geçirip kazanan, başarıyı ve başardığı oranda özgürleşmeyi kimlik haline getiren militan sürekli özgürlüğe doğru adım atmayı ve sonra bir adım daha, bir adım daha atmayı yaşamıyla özdeşleştirir.
Öfkeli konjonktürel protestoların bol gürültülü ama özünde kendiliğindenci ve zayıf sözcülüğü yerine, bilinçle seçilen hedefe doğru yürüyüşün soğukkanlı kararlılığı gerekiyor.
Kendini günlük tepkilerin ötesine çıkartmış, kimliğinin geri sınırlarını kolay bozulmayacak netlikte düzenin etkileme dinamiklerine karşı oluşturmuş, kendini kendi seçtiği hedefinin üzerinde oluşturacağı etkilere özgürce açmış, yaşamla her an genişleyen bir zeminde kurduğu çok çeşitli bağlarla devrimci kimliğini sürekli besleyen güçlü bir bireysellik gerekiyor.
Tek başına ayakta durabilme ve tek başına savaşabilme gücüne, her şeyin kendisiyle başlayıp kendisiyle bitebileceği güvenine, kararlılığına ve sorumluluğuna ulaşmış bir bireysellik. İşte devrimci hareketimizin militan tipi ihtiyacı.
Ve Neşe. Neşe hem militanın özgürleştiğini gösterir ve hem de militanı daha geniş özgürleşme imkanlarına iter. Neşe gücün göstergesidir. Neşe, verilen kesin kararın yarattığı rahatlıktır. Neşe savaştan haz almaktır. Neşe, savaşçılığın kimlik haline dönüşmesidir. Neşe, yaratıcılığın, özgürleşmenin kendini dışa vurmasıdır. Doğru seçen, doğru karar veren, gücünü pratikte sınayarak başaran özgürleşir, özgürlük güç verir. Özgürlükten ve güçten sarhoş olursunuz ve o kendini neş'eyle gösterir. İçinizdeki neşe önünüzü aydınlatır, sizi ileri iter.
Halkın özgürleşmesi, devrimci hareketimizin özgürleşmesi ve militanın/ben'in özgürleşmesi içiçe süreçlerdir. Ortak bir konsept olarak tasarlanmalıdır. Bilinçli bir eylem süreci içinde yaşanabilir.
Öfke krizlerinin çıkış yolu olarak kitleye sürüklenerek katılma biçiminden koparak, devrimciliğini kendi bilinçli seçiminin sonucu oluşan kalıcı bir varoluş olarak yaşayan ve özgürleşme eyleminden bir an olsun vazgeçmeyen bir militan; kendini özgürleştirmiş, yaşam kaynaklarını kitaplardan değil gerçek yaşamın içinden yeniden-yeniden bulup çıkaran, kendine yeniden-yeniden biçimler verebilen bir devrimci hareket; yılgınlığı, çürümeyi özgürleşme eylemi içinde ezip geçmiş, kendi tarihinden aldığı güçle sürekli ileriye doğru hamle yaparak yaşayan, Yeni Dünya Düzeni'nin alternatifi daha yeni bir dünya düzeninin bölgesel çekirdeği olmaya yönelen bir halk.
"ÖZGÜRLÜK" topyekun özgürleşme eyleminin ipuçlarını yakalamaya çalışacak.
Özgürleşme eyleminin başarılı akışı, ülkemiz açısından bir örgüt problemi olduğu kadar bir yeni siyasal-sosyal davranış biçiminin oluşturulması, bireysel ve toplumsal kimlik probleminin çözümü, Anadolu'nun tıkanan nefes borularının açılışı eylemiyle doğrudan içiçedir. Örgüt ve eylemi canlı, yaşayan, her gün adım adım biriken (ya da oluşan) bir Demokratik Devrim konseptiyle birbirine bağlamak gerekiyor.
"ÖZGÜRLÜK" çok farklı dinamıklerin birbirini her an etkileyerek içiçe aktığı özgürleşme eylemine/ sürecine bakmaya çalışacak. Ve siz hala "Nedir Özgürlük" mü diyorsunuz? O halde bütün yukarıdakileri bir kenara bırakalım ve biraz samimi olalım.
Özgürlük bir çiçektir. Rengarenk. Seveceksin, besleyeceksin, parmağının ucuyla tutacaksın.
Özgürlük bir fırtınadır. Kasırga bile olsa "bir adım daha ileri" pozisyonunda olacaksın. Kendini aniden yepyeni koordinatlarda bulduğunda şaşırmayacaksın. Ve hatta gerektiğinde kendi bilinçli eyleminde yepyeni koordinatlara sıçrayarak, fırtınayla hareketli biçimde oynaşacaksın. Özgürlük her an yükseğe çıkılan bir tuhaf zirvedir. Hep çıkacaksın. Kartal gibi zirvelere sevdalanacaksın.
Özgürlük horgörmedir. Başta çürütmecilik ve haset olmak üzere insan ruhundaki çözülmeleri, zayıflıkları hor göreceksin. Hiç bir çözülme biçimine hak vermeyeceksin ve hele hiç mi hiç acımayacaksın, hor göreceksin ve hızla uzaklaşacaksın.
Özgürlük neşedir. Her an geçmişinden kopuşacaksın ve her an kendi seçtiğin kendine özgürce yeniden kavuşacaksın. Her an kendini yakacaksın ve hep kendine yeniden, daha özgürleşmiş olarak kavuşacaksın. Ve sonra işte öyle durup dururken sarhoş olacaksın. Özgürlük, "İnsan"dadır. Önce kendine ve "Biz"e ve "İnsan"a inanacaksın.Özgürlük bilinçtir. Bilinmezlikle sürekli savaş içinde olan, sürekli yenilenen, yaşamın her an ürettiği olasılıklara karşı her an kendini yeniden üreten bir seçim, bir öz duruş, bir karardır. Ve özgürlük bir ilk adım, bir ilk kanat çırpışı, bir ilk gülümsemedir bazen.
İleriye, yükseğe, sert olana, soğuğa, karanlığa, bilinmezliğe...

 
 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92