Kabadayılık,
Devrimci Sorumluluk
Ve Gebze Sorunları Üzerine Bir Kaç Söz
|
Bilindiği gibi BARİKAT, bir gelenek olarak ötedenberi
sol içinde sorunlar yaşamak istemiyor ve çok zorunlu
olmadıkça da bu tür sorunlar üzerine yazı yayınlamayı
sevmiyor. Bu, rastgele bir durum değil, baştan yapılmış
net bir tercihtir ve bu tercihi özellikle 3. sayımızdaki
"Devrimci Yöntem Üzerine" yazımızda başlıklar
halinde açmaya çalışmıştık.
Ama yine de bazı şeylerden kaçılamıyor. Şu ya da bu
şekilde bir düzeysizlik gelip bir yerlerden bulaşıyor
ve bizi de içine çeken ortamlar yaratabiliyor. O zaman
da açıklama zorunluluğu doğuyor. Sözümüzü söylemek ve
derdimizi anlatmak için çıkardığımız, hem de zorluklarla
çıkardığımız derginin bir milimetreka resinin bile bu
şekilde harcanmasına gönlümüz razı değildir ama zorun
luluk gelip kendini dayatıyor:
Gebze sorunu işte böyle bir sorun haline gelmiştir.
Emeğin Bayrağı'nda üstüste iki sayı yayınlanan Gebze
tefrikaları bunu zorunlu kılmıştır.
Uzun boylu tartışacak değiliz. Karşılıklı sürecek bir
laf kargaşasının kapısını da aralamak istemiyoruz. Gebze'deki
devrimciler sorunları zaten az çok biliyorlar.
Gebze'de olan şey, bir temsilcilik seçimidir. Bilindiği
gibi, "seçim" (isteyenler Türkçe Sözlük'ten
bakabilirler) adayların ortaya çıkıp oylandığı bir durumdur.
Sonuçta seçime katılan insanların belli bir çoğunluğunun
oyunu alanlar seçilmiş olurlar. Gebze belediyesi'nde
de temsilcilik seçimleri yapılmış ve sonuçta işçilerin
benimsediği insanlar temsilci olmuşlardır.
Emeğin Bayrağı'nın iddiası ise farklıdır: Ona göre "sınıf
içinde önder konumunda olan", hatta adaylığı "işçiler
tarafından olmazsa olmaz koşul olarak ileri sürülen"
eşi bulunmaz bir adayları vardır ve bu aday "grupçu
ve kişisel çıkar peşinde koşan kesimleri" (Emeğin
Bayrağı dışındakiler bu kategoriye giriyorlar!) fena
halde ürkütmüştür. Ve BARİKAT okurlarının da içinde
yer aldığı bu kesimler, böyle bir "işçi önderi"nin
seçilmemesi için ellerinden ne gelirse yapmışlar, Gebze
Belediyesi'ni devrimci sosyalist bir rotadan mahrum
bırakmışlardır...
"Sınıf içindeki önderlik" ve "işçilerin
dayatması" kavramları çok tartışılır şeylerdir.
îşin içinde olanlar durumu çok iyi biliyorlar aslında.
Emeğin Bayrağı'nın “önderlik”kavramı nedir bilemiyoruz,
ama adaylarının sağduyuyla "önderliğinin adeta
yalnızlığa yakın bir sonuca yol açtığı kesin. Yazılan
şevler doğru değildir. Ne sınıfın bağıra çağıra EmeğinBayrağı
adayını istediği, dayattığı iddiası gerçektir, ne de
başka insanların bu müthiş "tehlike"(!) karşısında
ürktüğü... Aksine, sözkonusu insan, işçiler tarafından
tercih edilebilecek adaylar sırasında oldukça sonlarda
bir yerde yer almaktadır. Olan şey, Emeğin Bayrağı adayının
kendi kendisini dayatmasıdır. Kendi yokluğunda "işçi
sınıfının kurtuluşunun imkansız olduğuna" olan
inancı sözü geçen adayı böyle bir dayatmaya yöneltmiş
ve bu dayatma da ne diğer devrimciler tarafından, ne
de işçiler tarafından pek hoş görülmemiştir. Olay bundan
ibarettir. Gebze'deki Mücadele ve başka dergilerin okurları
da bütün gelişmelerin tanığıdır.
Ama Emeğin Bayrağı işi bu noktada bırakmamış, yayınladığı
bir bildiriyle seviyeyi düşüren hakaretlere, gerçekdışı
suçlamalara yönelmiştir.
Herhangi bir yerde "bütün devrimciler her zaman
ve her koşulda Emeğin Bayrağı ile ittifak yapmaya mecburdurlar"
biçiminde bir siyasi yasa maddesi olduğunu sanmıyoruz.
Kimsenin böyle bir zorunluluğu yok! Emeğin Bayrağı ile
işbirliği yapmayanların "kafir" ilan edilmesi
de çok mantıklı değil. Emeğin Bayrağı adaylarının seçilmediği
yerleri herhalde haritadan silecek değiliz. Zaten sonuçta
seçilen insanların nitelikleri de bellidir ve "kaçkınlarla
işbirliği" iddiasını tekzip eder bir manzara arzetmektedir.
O zaman sorun nedir?
Öyle anlaşılıyor ki, sorun Emeğin Bayrağı adayının seçilmemiş
olmasından ibarettir.
Ama bunda da sorun yapılacak bir şey olmasa gerektir.
Çünkü, seçimler bilindiği gibi periyodiktir ve Emeğin
Bayrağı adayının eninde sonunda seçilme şansı çok yüksektir.
Zaten "önder konumu" ve "işçilerin büyük
sevgisi" bu arkadaşın her an temsilci seçilmesi
için çok uygun bir zemin yaratmaktadır!
Daha sonrasına gelince. Daha sonra olan Emeğin Bayrağı'nın
Seviyeyi düşüren bir bildiri yayınlaması ve bir BARİKAT
okuru ile bir Emeğin Bayrağı okurunun sözkonusu bildiri
üzerine tartışmalarının boyutlanmasıdır. Bu boyutlanmada
BARİKAT okurunun şiddet kullandığı bir gerçektir. Böyle
bir şiddet kullanımını hiç bir şekilde onaylamak durumunda
değiliz. BARİKAT, bu konuda çok nettir ve bu netliği
yeniden vurguluyoruz: gerekçe ne olursa olsun, ne denli
haklı olunursa olunsun devrimciler arasında şiddet kullanımının
bütün biçimlerini yanlış buluyoruz. Bunu özellikle BARİKAT
okurlanna açık bir mesaj olarak da düşünüyor ve yazıyoruz:
politikamız budur ve bu politika istisna kavramını da
kabul etmemektedir.
Bu konudaki tavrımız yeterince açıktır ve sözkonusu
olay açısından da bu geçerlidir.
Ama, öte yandan böyle bir olayın istismar edilerek edebiyatlı
sözlerle, hakaretlerle dolu saldırılar yapılması halinde
yanıtsız kalacak değiliz. Emeğin Bayrağı böyle yapmıştır.
Sözkonusu olayı öylesine istismar etmiştir ki, saçma
sapan bir "devrimcilik" tartışmasına dek uzatmıştır.
75. Sayıdaki yazıda hızını alamayan Emeğin Bayrağı ortada
ne “maceracılık” bırakmış, ne “kabadayılık, zorbalık,
acizlik, vs...” En sert yazıyı en iyi yazı saydığından
olsa gerek, sözcüğün gerçek anlamıyla ağzını açıp gözünü
yummuş... Ve nihayet, BARİKAT okurlarına “bataklıktan”
çıkış yolu olarak bir tercih çağrısı yapılmış, “devrimci
mi kabadayı mı oldukları” konusunda bir karar vermeleri
istenmiş...
Emeğin Bayrağının bilmesi gerekiyor: devrimci çevreler
arasında münferit olaylar yaşanır ama devrimci ilişkiler
bakidir. Dervimciler arasındaki ilişkileri sağduyuyla
ve sağlıklı bir kafayla düşünmek ve uzun vadeli ele
almak gerekir.Dolayısıyla da, kimse ilerde yüzünü karartacak
sözler etmemeli, düzeyi korumalıdır. Şükrolsun ki bugün,
"halk saflarında olanlar olmayanlar" garipliklerinin
yaşandığı, sokaklarda "sosyal faşist" kovalandığı
o eski günlerden biraz daha uzağız. Sorunlara daha deneyimle,
olgunlukla bakılabilen günlerde yaşıyoruz. Emeğin Bayrağı
yazarlarının edebiyatlı yazı yazmak uğruna bu olgunluğu
zedelemeye hakları yoktur. Devrimciler arasında şiddet
kullanılması doğru değildir. Ama devrimciler arasında
hakaret ve hakaret yoluyla şiddetin yazılı-sözlü biçimlerini
kullanmak da makbul değildir. Devrimciler arasındaki
şiddet olayları geçmişte de tesadüfi şeyler olarak çıkmamış,
kendinden başkasına her tür saldırıyı mazur gören yanlış
bir marksist kavrayış bu olayların ideolojik zeminini
yaratmıştır.
Kanımızca bu zemini zehir zemberek üsluplarla yeniden
üretmeye hiç gerek yoktur. Ayrıca mevcut durumun böyle
bir lükse tahammülü de yoktur.
Ve nihayet, BARİKAT okurlarını "devrimcilik"
tercihine çağırmak (biraz mantıklı düşünürse yazarın
da kavrayacağı gibi) çok yakışıksız bir durumdur. BARİKAT
geleneğinin insanları tercihlerini çok önceden yapmışlar
ve Emeğin Bayrağı'ndan insanların da bulunduğu bir çok
zeminde, üstelik çok çetin koşullarda bu tercihin gereğini
bir süreklilik içinde yerine getirmişlerdir.
Kanımızca, herkes için ve devrimci haraket için en doğru
olan, böylesi "hafif" soruları, kışkırtıcı
üsluplan bir çöplüğe atmak ve bir daha da oradan hiç
çıkarmamaktır.
Yürümekte olduğumuz uzun ve zahmetli yol Gebze'de bitmiyor.
Daha epey yürünecek mesafe var ve onu bu yöntemle kısaltamayız.
|