Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Kuzey Irak


Sonunda beklenen oldu. Pişirildi, pişirildi ve ortaya kondu. ulusal maskeli cahş kuvvetleri güneyde saldırıyı başlattılar ve hemen ardından aylardır Şırmak'a, Siirt'e vb yapılan yığınağın sırrı çözüldü. TC, ağır silahlarla ve kara kuvvetleriyle işgal harekatını başlattı
Harekat sürüyor. Ve tabii her zaman olduğu gibi palavra bol. Gerçi savaşlarda tarafların abartmalı enfırmasyona başvurmaları bir ölçüde normaldir ama bizim boyalı basının asparagasları çoğu kez bu normal ölçüleri de aşıyor. Her sabah basından "eşkiyanın çil yavrusu gibi kaçtığını" öğreniyoruz, her akşam da haberlerde "çatışmaların şiddetlendiği" söyleniyor. Hatta palavracılık fazla ileri gidince, askeri yetkililerin bile bundan biraz rahatsız olduğu sağda solda yazılmaya başlandı. Gerçekten de ötedenberi duyulan bir rahatsızlıktır bu. "Ezdik, bitirdik, dağıttık" manşetlerinin arkasından basılan karakollar,korkulan pusular vb... ötedenberi " vatandaşın devlete olan güvenini" sarsmaktadır.
Bu kez işi " sağlam" tutmak istiyorlar. Artık TC, siyasi prestij kaygısıyla başvurduğu karşı tarafı küçümseme demogojilerini bir tarafa bırakmıştır. Herşeyi gözlealmış ve resmen savaş düzenine girmiştir. Ortaya büyük güçler yığılmıştır ve büyük umutlar bu harekatın sonuçlarına bağlanmıştır. Kangrenleşmiş sorunu böyle çözmek istiyorlar, kumar oynuyorlar ve büyük bir parti kazanmanın hayalini kuruyorlar.


İKİ YILDIR PİŞİRİLEN NEYDİ?

Kuşkusuz bu bir kumardır.TC, kirli savaşın sekiz yıllık tarihi içerisinde çok şey yitirmiştir ve artık bugüne dek yitirmiş olduklarını büyük bir oyunla geri almak istemektedir. Ve tabii her kumar masasında olduğu gibi oyuncuların omuzları üstünden akılveren çokbilmişler eksik değildir.Western filmlerinde bar kızlarının üstlendiği bu rolü bizde "aile gazetecileri" üstleniyorlar. Özkök gibileri örneğin, kudretli oyuncuların arkasında onlardanfazla heyecanlanıp "işte şimdi reformların tam zamanı!" çığlıkları atıyorla r. bağımsızlık hareketinin artık ezildiğini düşündükleri için böyle bir ortamı " yeni cumhuriyet" projlerine uygun buluyorlar.
Kumar oynuyorlar.
Maşaya sürdükleri ise güneydeki aşiretçi- işbirlikçi güçlerdir.
Kürt halkının kaderi sanki yineleniyor.Her başarılı dönemde, halkın her ayağa kalkışında sömürgeci güçler şu ya da bu şekilde cahş'lar ürettiler veKürt halkı hep sırtından hançerlendi.
Bu kez de yaşanan aynı şeydir.
Üstelik, her şey göstere göstere yapılmıştır.
Bu sayımızdaki bir başka yazıda olayın gelişimi incelenmişti. Zaman, tesbitleri eskitmiyor, yalnızca olaylar akıp gidiyor.Gerçekten de o yazıda söylendiği gibi bir ucu 90 yılına ve körfez savaşı günlerine giden bir süreç vardır.O günlerden bugüne kimi zaman ileri atılan adımlar kimi zaman geri çekilmelerle renklenen bir süreç yaşanmıştır. 141-142- olayından, Anti- Terör yaşasına, "kürtçe serbestisi den "ırkaklı muhaliflerle" yapılan toplantılara dek bir çok olgu bir zincirin halkaları gibi içiçedir. Bir yanda "demokratikleştirme paketleri" ve polis terörünü kaynaştıran bir politikayla solun altını iyice oymak, diğer yanda ortadoğu'da birçok ata birden oynayan bir politikayla Ulusal Hareket'i tasfiye etmek düşünülmüştür. Çözümsüzlük durumu, eski siyasi tarzların artık gözle görünen yetersizliği, egemen güçleri yeni arayışlara yöneltmiştir. "Yeni Dünya Düzeni" kompozisyonunda Türkiye'deki iktidar sahipleri de kendilerine yeni bir konum arayışındadır lar.
Bütün bunlar yaşanırken Talabani- Barzani ikilisinin Ankara'yı komşu kapısı hiç şaşırtıcı değildi. Zaten bu ikili aynı süreçte yalnızca Ankara'yı değil, Washington'u da uğrak yeri yapmışlardı.
Anımsanacaktır, başlangıçta pek yadırganmıştı, zamanın muhalifleri bu özel görüşmelerden ötürü Özal'a veryansın etmişlerdi, Ama kısa zananda gerçeği gördüler ve uyum sağladılar. Barzani-Taabani ikizleri Demirel'in de konuğu olmaya başladılar, pazarlıklar da öyle çok gizli-kapaklı yapılmadı. İkizlerden istenen kendi bölgelerindeki kendi siyasi gelecekleri açısından da gerekliydi. PKK, PAK
yoluyla Güney kürdistan'da hatırı sayılır bir güce ulaşmıştı.
Ankara bunu istiyordu ve hiç gizlemiyordu.Ve elbette bu isteğin karşılığı da KDP-YNK'nın siyasi geleceğini bir süre için garantiye alacak bir federe devlet formülüydü.KDP-YNK kendi etki alanlarında yaşayan halka bir şeyler sunmak zorundaydı.
Bütün bunlar gizlenmedi, çok açık yazıldı çizildi.Ecevit gibilerinin "bu iş anlaşmalı galiba!"
"keşif'ler yapması ise sadece onların algılama çapı ile ilgili bir olaydı.Tartışmalar uzun uzun sürdü, diğer türden Irak muhalifleriyle malum Özal toplantıları yapıldı.Zaten Çevik Güç de ayrı bir faktördü.
İşin doğrusu, Ankara açısından başvurulacak alternatiflerin sayısı da oldukça azalmıştı.Artık ne dört ayda bir ıkına sıkına uzatılan Olağanüstü Hal, ne de yerel katliamlar süreci bir adım olsun ilerletmiyordu.Belki bazıları farkında değildi ama parti kaybedilmiş durumdaydı.İktidarıyla muhalefetiyle burjuva politik odakları bölgede sıfırı tüketmişlerdi ve üstelik askeri anlamda da hatırı sayılır bir dengelenme durumu vardı.
Sonuçta, her şey göstere göstere yapıldı.Gerçi resmi hükümet bildirilerinde elbette "federe devleti tanımıyoruz" gibi laflar edildi ama sokaktaki çocuklar bile bu işin Washington-Ankara-K.Irak hattında kotarıldığını biliyordu.Nitekim bu formalite açıklamayla aynı anda D.Güreş gibi en yetkiliağızdan "gerekirse yardım edeceğiz" türü beyanlarda da bulunuldu.
Yardım ne kelime, yardımın çok ötesine geçtiler!
Kısacası pazarlık yapıldı, planlandı ve kotarıldı...Önce "federe devlet", sonra PKK'ya saldırı...Zaten federe devlet de Özal'ın "Irak'ta bizden habersiz federasyon olmaz" deyişinden bir gün sonra kurulmuştu.
Bu arada, gözden kaçırılmaması gereken başka bazı olaylar da aynı sürecin üstüne denk düştü.Yargıtay Başkanı Ocakçıoğlu'nun "teröre karşı cihad" (!) çağrısı, ortaya atılan şu karanlık "Topyekün mücadele " kavramı, gösterilip gösterilip geri çekilen "darbe"sopası...
Belki Şırnak'ta olan şeyi solcular da dahil bir çok kesim anlayamamıştı. PKK şırnak'a saldırdı mı, saldırmadı mı tartışması değildi sorun, her zamanki bilinen deyvlet terörü de değildi. Sorun, PKK bir saldırı yapmış olsa bile ordunun bu kadar orantısız bir yanıtı niye tercih ettiğiyiydi. o günlerde tam anlaşılamayan buydu.
Oysa, bu aslında çok eski bir politikadır. "Balyozla ceviz kırmak" biçiminde özetlenebilir.2. savaş sırasında Almanlar da çok kullandılar.Bir tek suikaste karşı, partizan olsun olmasın bütün bir kasabanın erkeklerinin kurşunlanması ya da evlerin tümüyle yıkılması çok bilinen yöntemlerdi.Bütün kural, karşı gücün saldırısına, saldırının boyutuyla çok orantısız bir vahşetle karşılık vermek ve böylece halkın yoğun bir korkuya kapılmasını sağlayarak gerillayı desteksiz bırakmaktır.
Bugün "artık sıra içerde!"çığlıklarından anlaşılıyoyr ki, Şırnak ve Kulp örnekleri tesadüfi değildi. Irak operasyonunun içerdeki uzantısı da buydu.
KDP-YNKsaldırısı böyle karmaşık bir zincirin sonucu olarak başladı. Ve hemen ardından ordunun kara harekatı geldi. Boyalar sürüldü, savaş çığlıkları atıldı ve bütün dünyanın gözü önünde bir başka ülke toprakları üzerinde işgal eylemi başladı. Bilmemkaç rakımlı bilmem ne tepesinin nasıl ele geçirildiği haberleri ortalığı kapladı.
Ama herşey o kadar göstere göstere yapıldı ki, bütün bunları PKKönderliğin de farketmemiş olması mantık dışıydı farketmiş olduğu anlaşılıyor, çünkü gözlenen pek öyle bir "hazırlıksız yakalanma" durumu değildir.İşin asparagası ve şişirmesi bir yana ve KDP-YNK ikilisi, ne de TC. güneyde umdukları başarıyı sağlayamamıştır, kuşkusuz gerilla güçleri üstlerine ağır silahlarla saldırılınca belki ağır kayıplar da vermişlerdir.Ama görülen o ki bir Almanvari "yıldırım harekatı" gerçekleşmemiştir.İş uzamış ve savaş yayılmıştır.Üstelik zaman uzayınca "müttefikler cephesi"nde de çatlamalar olmuş, özellikleYNKkanadında huzursuzluk boyutlanmıştır. Anlaşma diye sözü edilen şey de bir ölçüde bununla ilgilidir.
Buğün TC. bir bataklıkta adım adım ilerlemektedir.Ok yaydan çıkmış ve geri çarkedilecek nokta artık aşılmıştır ama yaydan çıkan okun nereye gideceği de pek belirgin degildir.Tarihin kanıtladığı gibi bu tür durumlarda zor olan, lambadaki cini dışarı çağırmak degil, onu yeniden içeri sokabilmektir."Hele şurası bitsin, geri dönüp içerdekilerin de icabına bakacağız" demek kolaydır ama geri dönmek" de zordur, "içerisinin icabına bakmak "da zordur. Belki PKK kuzey ırak'ta kayıplar verecektir, hem de ağır kayıplar verecektir.Ama harita üzerinden silinmeyeceği de kesindir. Bu durum ise geri çekilmeyi (geriçekilmek isteniyorsa eğer!) imkansız kılacaktır.Üstelik müttefikler de sanıldığı kadar güvenilir değildir.Çatlamalar mümkündür ve zaten işaretleri de gözlenmektedir .
Bataklık, daha çok bataklık...
Sonuçta bir işgal ordusu konumuna düşülecektir. Ve bu artık bataklığın sonudur.Çünkü gerilla
gücü tepeleri ele geçirmeyi ya da savunmayı düşünmeden zamana yayılan bir yıpratmayı gerçekleştirebilecektir.

SOLUN TAVRI NE OLMALIDIR?
Körfez savaşı sırasında oldukça yaygın ve etkin kampanyalar düzenleyen sol güçlerin bu kez düpedüz bir sınır ötesi savaş olduğu halde pek kıpırdanmaması kuşkusuz dönemin özelikleriyle de bağlantılıdır.Kitle hareketerinin genel düşüşü zaten gözlenen bir olgu
Ama bunun da ötesinde ortada sanki bir bulanıklık var gibi...
Oysa durum çok net: Washington' da ve Ankara'da bir iş kotarıyor ve uygulanıyor . Sözkonusu olan "kardeş kavgası" filan da değil. Enperyalzim ve sömürgecilikle düpedüz anlaşmış bir ikili doğrudan doğruya saldırıya geçiyor. Bu noktada ulusal Hareket'in önderliği vb konularındaki herkesin özel düşünceleri pek önem taşımıyor. Tarihin en ağır ihanetlerinden biri yaşanıyor ve düpedüz işbirlikçi olan bu güçleri artık ideolojik eleştiri vb. muhatabı saymak mümkün değildir. Ordunun askeri harekatı konusu zaten çok çok net ama özellikle bu konuda da net olunmalıdır.
Öte yandan geçmişten kalma reformist kürt gurupları konusunda da net olunmalıdır. Bazen çok açık söyleniyor, bazen ise üstü kapalı, ama bu grupların bir çoğunda "PKK yıkılsın, gerisi isterse tufan olsun" mantığı ötedenberi hep varolmuştur.Uzun siyasi tarihleri boyunca halkı köle zihniyetinden kurtarıp ayağa kaldıracak tek bir adım bile atmayı beceremeyenler, Kürt tarihinin gördüğü bu en radikal hareket hiç mi hiç ısınmadılar ve somut gerçeğe zaman zaman teslim olsalarda gizli bir hınç beslemekten geri durmadılar"federe devlet"in daha kurulur kurulmaz bazılarınca alkışlanması çok düşündürücüdür.
İster istemez bu durum, cinayet öykülerinde dedektifin sorduğu ilk soruyu akla getirmektedir: "cinayetten yararı olan kim?.."
Kanımızca, burada bir yol ayrımı vardır. ve Türkiye devrimci hareketi çok net tutumlar almak zorundadır. Ulusal Hareket hakkındaki herkesin özel düşünceleri, eleştirileri,vb. ne olursa olsun, işbirlikçiliğe karşı somut tepkilere sahip olmalı ve ortaya koymalıdır.
Çünkü, burada savunulan şey, A ya da B değil, Ortadoğu' daki bir devrimci dinamiktir. Bu dinamiği savunmak bugün son derece önemli görevlerinden biridir.

 


 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92