Özgür
Gündem'deki fotoğrafları gördünüz mü?
Baktınız ve iğrendiniz belki...
Belki, baktınız ve sövdünüz...
Ya da belki, baktınız ve inanmadınız...
Ama, siz, biz, hepimiz... Düşündük mü hiç? Kim
bu "safari" avcıları? Bu eli belinde
külhanlar kimler? Hangi atölyelerde imal edildi
bu korkunç makineler? Neyin yokluğunda yetişen
çocuklar bunlar?
İğrenmesi ve sövmesi kolay; ama düşünmek de gerekiyor.
İnsan Özel Tim ya da polis olgusunu daha rahat
kavrayabiliyor. Ama bunlar kim?
Gündem'de yayınlanan itirafları okuyunca altüst
oluyoruz, dehşete kapılıyoruz, kapılmalıyız da.
Çünkü bunlar, bu çocuklar hiç yabancımız değil.
Belki biri mahallemizdeki bakkalın oğlu; diğeri
belki düne kadar köşedeki mobilyacıda çalışıyordu...
İçlerinde belki yeğenlerimiz var, yakın komşularımız
var...
Savaşın gerçeklerini görmezlikten gelen bir sulugözlü
hümanizm peşinde değiliz. "Jandarma biz sosyalistiz"
şarkısının pek revaçta olduğu o günler çoktan
geçti ve bir daha geri dönülmez biçimde bazı şeyler
aşıldı bitti. Yalnızca Şırnak'ta değil, her yerde
savaş var ve savaşın tarafları var. Ölüyorlar,
öldürüyorlar... Durum bu...
Ama yine de düşünmek gerekiyor: Kim bu çocuklar?
Nasıl bu hale getirildiler? Böyle bir canavarlık
nasıl üretildi ve üretiliyor? Kimse anasının karnından
"safari avcısı" doğmuyor ki!.. Sabancıların,
Koçların çocukları da değil bunlar...
Yani, dün konfeksiyonda çalışırken karşı atölyedeki
kızı "ayarlamak"tan başka bir şey düşünmeyen
çocuk, henüz yirmi yaş gibi insani duyguların
çok canlı olduğu bir döneminde nasıl böyle korkunçlaşıyor;
sözgelimi yaralı tutsakların üzerine şarjör boşaltabiliyor,
ölü gerilla kadınların ızına geçme isteği bile
duyabiliyor?
İnsanımızı ne hale getirdiler ve en önemlisi neyin
yokluğunda yaptılar bunu? Hoca Nasreddin'in öyküsünü
tersine çevirerek söylersek; hısızın suçu var,
evet, ama ev sahibinin hiç mi suçu yok? Kirli
savaşta askerlik yapmaya karşı çıkan kampanyaları
yine örgütleyelim, kuşkusuz bunlar çok önemli
ve yapılmalı. Ama bu daha çok bir atmosfer olayı,
ülkenin bütünündeki siyasi ortamla ilgili bir
olgu değil mi? Bugün beğenelim ya da çok eleştirelim,
12 Eylül öncesinin o yükselen ivmesinde aynı şeyler
yaşansaydı, o atmosfer içinde çok daha farklı
müdahaleler sözkonusu ollmaz mıydı?
Türkiye devrimci hareketinin başka hiç bir şansı
yoktur. Siyasi atmosferi değiştirmek, bunun yolunu
bulmak ve bütün bunları bir an önce yapmak zorundayız.
Köşedeki mobilyacı çocuğu, bakkalın çırağını da
etkileyen, herkesi içine çekip biçimlendiren bir
yükselen ivmeyi artık zaman geçirmeksizin yakalamalıyız.
Gerçekten, devrimci hareketin başka şansı yoktur
ve zaten alternatifi de yoktur. İnsanımızın da
başka şansı yoktur.
|