Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Tatlıya Bağlamak mı?
İvmeyi Yükseltmek mi?

Sonunda ertelediler...
İktidara gelmeden önce ve sonra ağızlarına en çok sakız ettikleri konu sendikal haklar ve demokratikleşmeydi. O zamanlar "benim işçim..." demogojisinin devam ettiği zamanlardı. Sonra, hepsi bitti ve çıplak gerçek geldi. Bütün ülkede devlet terörünü tatlı vaadlerin önüne geçirenler işçilerin de "GREV" gibi "huzur bozucu" şeyler yapmalarına tahammül edemediler. Belki üçbeş gün olabilirdi, ama uzun sürdüğünde iktidarın canı sıkılıyordu.
Tarım-İş grevinde olduğu gibi bu kez de aynı şey yaşandı ve Beleddiye Grevleri ertelendi.
Büyük kentler uzun bir süredir ilk kez böyle bir grevi yaşıyordu. Uzun yıllar sonra ilk kez Türkiye'nin büyük kentlerinin belediye emekçileri ayağa kalkıyor ve net tavırlar koyuyorlardı. Gerçi İzmir'de Çakmur tipi dalevereler gücü kırmıştı ama yine de oldukça önemli bir potansiyel harakete geçmişti.
Şimdi "erteleme"nin sıkıntısı ve rehaveti yaşanıyor. Gerçekten, sıkıntı ve rehavet birarada yaşanıyor. İçine sinmeye sinmeye çöpü temizleyen işçiler, "işçi babası" sosyal -demokrat oldukları halde grev erteleme kararına "mecburen(!)" uymak zorunda kalan belediye başkanları, vs. vs...
Herkesin gözü beklentilere dönük... Olayın nasıl bir gelişme göstereceği şu anda net değil ve yorumlar çok çeşitli... Çoğu grev ertelemelerinde görüldüğü gibi "bir yerlerde" işler "bağlanacak" ve sorun böyle bir yöntemle mi çözülecek, yoksa ivme daha da yükselecek mi?
Grev ertelemesi hem işveren için hem de sendika bürokratları için bazı imkanlar yaratıyor. Sendika, grevdeki işçinin doğal canlılığının yarattığı baskılanmadan bir ölçüde kurtulurken, işveren de çöp yığınlarının kent halkındaki yansıması olan "hadi bu iş bir an önce bitsin" baskısından kurtuluyor. Özellikle işveren için bu durum sözleşmeyi bir an önce yapmakta zorlayan koşulları hafifletiyor ve karşıdaki gücün üretimden gelen yaptırımcılığı oldukça zayıflamışken baskı yapabilmesinin koşullarını yaratıyor. Rahat bir konum yakalıyor ve avantajlara sahip oluyor.
Öte yandan belediye grevleri aşağı-yukarı her zaman güncel burjuva politikasının gelişmeleriyle de içiçe geçmiştir. Grevin ve toplu-sözleşme sürecinin akışı bir dizi politik etmenlerin de devreye girdiği gerilimli bir nitelik gösterir. Hatta örneğin belediyenin iktidar partisinden ya da muhalefet partisinden oluşu, vb. gibi etkenler de rol oynar.
Belediyelerin iç yönetimleri de aynı burjuva politik dalgalanmalar içersinde bazen Bizans saraylarını andıran karışıklıklar yaşar. Politik labirentler vardır, oyunlar vardır. Ve bütün bunların üstüne bir de feodal ilişkiler-hemşehrilik oyunları biner.
Belediye işçisi de bütün diğer fabrika vb. işçilerine oranla nisbeten farklı özellikler gösterir
Öncelikle, hizmet alanı, kendi yapısı gereği doğrudan mal üretilmeyen bir alandır ve bu alanda sömürünün farkedilmesi de daha geç gerçekleşir.
İkincisi, belediyeler doğrudan politik partilere angaje durumdadırlar ve bu da işçi alımından yönetim tarzına kadar değişik etkiler yaratır. Açıkçası daha işe girerken belli bir icazet sözkonusudur. Sıradan fabrikada işveren (eğer çok net bir bağlantısı yoksa) genel olarak güncel siyaset anlamında bir "nötr" manzara çizer ve hatta kendi somut siyasal eğilimi olsa da bunu çok fazla öne çıkarmamak ister. Böylesini daha uygun bulur. İşi bilmek, ya da vasıfsızlık sözkonusuysa şartları kabullenmek çoğu kez işe girmek için yeterlidir. Hatta çoğu işveren, tavsiye üzerine adam almaktan çok, işsizler kitlesinden rastgele adam almayı daha uygun bulur, daha kolay ve sıradan ilişki kurar böylece.

Oysa belediyelerde işveren doğrudan bir siyasal organizasyonun üyesidir ve bu durum işçi alımına da belli ölçütler getirir. Tamamen vasıfsız olunduğu halde yerel siyasal ilişkiler yoluyla işe girilebilir, yerel siyasal parti birimleri zaten bir tür işçi bulma kurumu gibi çalışır, vb. vb.
Bütün bunlar belediye işçisinin dokusunda -işçi sınıfının diğer kesimlerine göre- ciddi farklılıklar yaratır. İnkar edilemez bağımlılıklar gözlenir.
Bu özgünlüğün grevlerin seyrini etkilememesi kuşkusuz düşünülemez. Grevin sadece "işi bırakmak" gibi pasif bir eylem olduğu fikri daha kolay zemin bulur bu kesimde. Zonguldak olayındaki gibi her günü ayrı bir "hadise" olan "AKTİF GREV" anlayışı çok kuvvetli değildir. Grev kırıcılığına karşı organize ve sert bir tavır örgütleyebilmenin ciddi güçlükleri vardır. Ki zaten grev kırıcılığı özellikle büyük kent boyutlarında yaygındır ve denetimi de çok zordur.
Üstelik, belediye grevleri her zaman provakasyon ve demogojiye açıktır. Grevin haklılığının anlaşılamaması riski mevcuttur. Sözgelimi bir ayakkabı fabrikasında grev yaptığınızda, nihayetinde bu işverenle sizin aranızda bir sorundur ve genel ayakkabı piyasasını çok etkilemeyebilir ve sokaktaki vatandaşın günlük yaşantısında çok değişiklik yaratmaz. Yokluk olmaz, kıtlık olmaz. Sonuçta sıradan vatandaşın işçileri desteklemesinin koşulları daha fazladır. Oysa belediye grevinde kentli insanın günlük yaşamı durur ve zaten grevin amacı da budur. İşveren üzerinde baskı oluşturabilmenin yolu, günlük yaşamı felç etmekten geçer. Felç olan yaşam işveren üzerinde bir baskı kaynağıdır. Çünkü günlük yaşam etkilenir ve insanların çok uzak gereksinimleri değil, acil, hemen, şimdi karşılanması gereken ihtiyaçları karşılanmamış olur. Evinin önündeki çöp yığını kent insanını bir dizi başka sorundan daha çok ilgilendirir çünkü.
Bu noktada belediye grevi çok hassas bir özellik gösterir. İki yanda da manevralar hakim olur. Bir yanda politik geleceğini de düşünen başkanlar kent halkına şirin gözükmek için türlü demogojilere başvurur, "topu yukarıya atan" çaresizlik yakınmalarına başvururken, ücret rakamlarını bulandırmaktan daha yoksul kesimleri kışkırtan açıklamalara kadar her yolu kullanır. Net olarak işçilere saldırmayı akıllıca bulmadığı için de çoğu kez "ideolojik kışkırtma" iddialarını ortaya atar, vb.
Ve tabii, iletişim araçlarını kullanma konusunda da işverenin daha avantajlı bir konumu vardır. TV'lerden, gazetelere kadar bütün burjuva imkanlar önlerinde serilidir
Bütün bunlar, grevcilere ve özellikle sendikaya bir kat daha fazla etkinlik gösterme zorunluluğunu yükler. Durmaksızın sürece müdahale etmek, gelişmeleri sürekli yönlendirmek, teşhir kampanyalarıyla kent insanına yönelik propaganda savaşına girişmek zorunludur.
Ancak görünen odur ki, son grevdeki en zayıf yan da budur. Sendika sanki özellikle bunu yapmamayı seçmiştir. Böylece işverenin ve özellikle bazı gazetelerin kışkırttığı "10 milyon maaş istiyorlar" yalanları yeterince karşılanamamıştır. Örneğin en basitinden işverenin grev süresince özel kişilere çöp toplama adı altında ödediği avantaların bir dökümü ve bunun işçilerin istediği ücretlerle kıyaslanması bile çok şeyi etkileyebilirdi.
Evet, bugün erteleme günlerindeyiz. Ve sıkıntı ile rehavet şimdilik içiçe yaşanıyor. Herkes, her an sürprizlere hazır. Grevin iktidarı bile ciddi olarak etkileyebilecek boyutlara ulaşması da mümkündür, belli bir noktada kapalı odalarda bitirilmesi de...
Sonucu belirleyecek olan ise yine belediye işçisinin kararlılığı ve uyanılığı olacaktır.

 


 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92