Küba
Devriminin Dinamiği
FİDEL CASTRO
|
Bu yazı Küba Komünist partisi (KKP) I. Kongresi
sırasında KKP merkez komitesi adına F.Castro'nun sunduğu
rapordan alınmıştır. Kongre Aralık 1975'te Havana'da
toplanmıştır. Bu rapor 1977'de Havana'da "Gücümüzü
Birlikten Aldık"da yayınlanmıştır.
Kuşkusuz yazı tarih olarak eskidir ve dönemin koşulları
ile birlikte değerlendirilmelidir. Günümüzün gelişmeleri
biliniyor ve bugünden bakılınca Fidel'in özellikle SSCB
ile ilgili o aşırı iyimserliğini anlamak mümkün olmuyor.
Ama yine de bir devrim tarihini anlamak ve bugünkü kararlılığın
"75'lerde bile varolan ipuçlarını yakalamak açısından
yazının önemli olduğuna inanıyoruz.
Moncado Kışlası baskını o zaman devrimin zaferine yol
açmadı, ancak ülkemize sosyalizmin kapılarını açması
gereken ulusal kurtuluşun programını çizdi ve yolunu
gösterdi. Tarihte taktik eksiklikler her zaman yenilgi
ile aynı anlama gelmezler. Saldırının gerçek örgütleyicilerinin
açıkladığı gibi o dönemde dezavantajlı durumda olan
dünya güçler dengesini dengelemek için 1953'te zafer
çok erken gelmiş olurdu. Yankeci emperyalizmi olağanüstü
güçlüydü ve devrim bir gerileme ya da yok olma alternatifleri
karşısında kalsaydı hiç kuşkusuz gerilemektense yok
olurdu. Ancak hiç bir ülkenin tarihi nedenleri belirsiz
ve zaman zaman trajik bu alternatiflerden muaf değildir.
Verili koşullarda geleceğe yönelmek amacına hazırlanmak
için gereken sarsılmaz mücadele iradesi ve devrimci
eylemin kendisidir. Moncado olmasaydı Granma çıkarması,
Sierra Maestra'daki mücadele ve 1 Ocak 1959'un olağanüstü
zaferi de olmazdı. Aynı şekilde, 1868 ve 1895 destanları
olmasaydı, Küba bugün bağımsız ve Amerikanın ilk sosyalist
ülkesi olmayacak, ama hiç şüphesiz yankee emperyalizminin
tiksinti verici devletlerinden biri daha olacaktı. Ulusal
duygu sonsuza kadar bastırılmış olacak ve hatta bu güzel
topraklarımızda ispanyolca bile konuşamayacaktık. Bu
günün bağımsız devrimci, ve sosyalist vatanı çocuklarının
fedakarlığı ve kanı üzerinde kurulmuştur.
Moncado baskınından beş yıl, beş ay ve beş gün sonra
devrim Küba'da zafere ulaştı. Önderlerinin yaklaşık
iki yıllarının cezaevinde, bir buçuk yıldan fazla bir
süreyi sürgünde ve yirmibeş ayı savaşta geçirdikleri
dikkate alındığında bu eşsiz bir başandır.Bu zaman süresinde
dünya çapındaki güçler ilişkisi Küba devriminin ayakta
kalabilmesi için yeterince değişmiştir.
En kararlı eylemin dışında devrimciler yetenek ve esneklikte
gerekiyordu. Her aşamada günün koşullarına uygun amaçlar
ilan edildi ve gerçekleşirildi ve devrimci hareket ve
halk bunlar için yeterli olgunluk kazandı, isyancı savaşın
evresi boyunca sosyalizmin ilanı henüz halk tarafından
kavranamıyordu, ve emperyalizm ülkemize askeri güçleri
ile dolaysız olarak müdahale edecekti. Bu dönemde Batista'nın
kanlı zorbalığının devrilmesi ve Moncado programı tüm
halkı birleştirdi. Çok sonra, güçlü ve zafere ulaşmış
devrim ileriye doğru yürümekten çekinmediğinden bazıları,
gerçek ihanetin devrimin yan yolda durdurulması olduğunu
dikkate almayarak devrime ihanet edildiğini öne sürdüler,
insanın insan tarafından sömürüsü gibi burjuvazinin
ve emperyalizmin egemenliğimi sağlamak için soylu halkımızın
binlerce evladının kanını dökmüş olsaydık bu 1868'den
beri vatanı geleceği, adaleti ve ilerlemesi için bütün
savaşanlar ye ölenler karşısında en alçakça ihanet olurdu.
Devrim uğradığı yenilgileden dolayı hiçbir zaman durmadı.
Moncado ve Alegria de Pio; bu iki acı yenilgi savaşın
sürmesini engellemedi. Mücadele Sierra Maestra'da sadece
yedi tüfekle yeniden başladı ve iki yılın sonunda sözde
yenilmez zorbalık ordusu yok edildi ve zafere ulasan
halk eskiden ulusa karşı kullanılmış olan 80 bin tüfeği
elde edebildi. Savaşın kendisi, bir halkın devrimci
irade ve kararlılığıyla gerçekletirebileceklerinin cesaret
verici bir örneği oldu. Savaşın son evresinde silahlı
devrimci savaşçılar yaklaşık üç binin üstünde idi. Silahlar
mücadele sonrasında düşmandan alınmıştı. Bağımsızlık
için son savaşı aynı zamanda hiçbir dış lojistik destek
olmadan gerçekleşti. İsyancı ordumuzun işçi ve köylüleri
orta katmanların desteği ile zorbalığı püskürttüler,
baskının silahlı aygıtını yokettiler ve vatanın tümüyle
bağımsızlığını sağladılar.Son kavgadaki devrimci grevi
ile işçi sınıfı bu zafere kararlı biçimde katkıda bulundu.
Devrimimizin askeri plandaki bu parlak zaferi dışarıda
çok az bilinmektedir. Bu konuda kısa tarihi öyküler
ve parçalar yayınlanmış ama sistemli ve belgesel bir
tarihini yazmak hâlâ gerekmektedir.
Son andaki bütün emperyalist manevralar: Askeri hükümet
darbesi geçici hükümet v.s başarısızlığa uğratıldı.
Emperyalizmin şimdi saldırganlaşması gerekmektedir,
1 Ocak 1959'un anlamı budur. La Demajagua Çığlığı'ndan
92 yıl sonra Küba nihayet kendi yazgısının mutlak sahibidir
ve Moncado'da kahramanca ölen savaşçıların taşıdıkları
bayraklar vatanımızın üstünde zaferle dalgalanmaktadır.
Bu sadece 26 Temmuz Hareketinin eseri değildir, îşçi
sınıfımızın en iyilerini toplamış olan Marksist-Leninist
parti de çok sayıda evladını vererek büyük bir kan borcu
ödemiştir. Devrimci Direktuvar savaşçıları 13 Mart 1957'deki
Başkanlık Sarayı saldırısı gibi bir çok kahramanca eylem
gerçekleştirmiş ve isyancı savaşa aktif olarak katılmışlardır.
Muzaffer Komünist partimiz çok sonra bu kaynaklardan
doğmuştur.
1 Ocak 1959'da Santiago de Cuba şehrine girerken şunu
söyledik: "Nihayet Santiago'ya ulaştık. Yolumuz
uzun ve zorluydu, ama ulaştık bu kez devrime ihanet
edilmeyecek. Bu kez, Küba'ya ne mutlu ki devrim gerçekten
sonuçlanacak; bu kez, ülkemizin efendisi olarak Amerikalıları
son anda müdahale ettikleri ve otuz yıl boyunca savaşmış
olan Calixto Garcia'nın Santiago de Cuba'ya girmesine
bile izin vermedikleri 1895'teki gibi olmayacak; bu
kez devrime başlayan halkın.devrime ihanet eden Batista'nın
geldiğini, iktidarı ele geçirdiğini ve vahşi bir diktatörlük
kurduğunu gördüğü 1933'teki gibi olmayacak; bu kez,
kitlelerin hayranlıkla, halkın nihayet iktidara geldiğini
sandıklan oysa gerçekte iktidarı hırsızların ele geçirdiği
1944'teki gibi olmayacak. Ne hırsız ne hain ne müdahaleci:
bu kez, gerçek bir devrim vardır."
Bu arada güçlüklerin de bilincindeydik ve 8 Ocak 1959'da
Cumhuriyetin başkentine girerken şöyle açıklıyorduk:
"Tarihimizin belirleyici bir anındayız. Zorbalık
yıkıldı. Sevinç sonsuzdur. Buna rağmen hala yapacak
çok şey var. Bundan böyle herşeyin kolay olacağını sanarak
hayale dalmıyoruz. Gelecekte herşey daha güç olabilir."
Biliyorduk ki vatanımızın tarihinde tümüyle yeni bir
evre başlıyordu, yol uzun ve güç olacaktı, ama halkla
sıkı sıkıya bağlı kalarak ilerleyebilecektik. Moncada
vaatlerini tutmanın zamanı gelmişti.
Devrimin ilk önlemlerinden biri Batista zorbalığının
işlediği cinayetlerin belli başlı sorumlulannı örnek
olacak biçimde cezalandırmak oldu.
Tarihimiz boyunca sayısız yurtseverin celladı, katil
ve işkencecileri eylemlerinin hesabını hiçbir zaman
vermemişti. Halkımızın oybirliğiyle karara bağlanan
bu adalet ilkesi, devrime karşı emperyalist basının
vahşi bir kampanyasına yol açtı. Bu sırada Birleşik
Devletler binlerce Kübalının öldürülmesine onların bilincinde
koruyucu ve sığınak bulan caniyi mülteci olarak kabul
etti.
Aynı biçimde, kanlı rejimin görevlilerince namussuzca
elde edilmiş bütün mal varlıklarına acilen el koyma
kararı alındı. Bu da tarihimizde ilk kez gerçekleştirildi.
Halka karşı baskıya gaddarca katılmış olan eski ordu
tümüyle yok edildi ve silahlı kuvvetlerin görevleri,
Camilo'nun sözleriyle "üniformalı halktan oluşan"
muzaffer isyancı orduya devredildi.
Zorbalığın suç ortakları kamu görevinden uzaklaştırıldı.
Kamu fonlarından çalmalar, kilise gelirleri ve bir görevi
olmadan elde edilen paralar, uğursuz vergi toplama işlemleri
acilen ortadan kaldırıldı.
Sendikaların kokuşmuş ve satılmış yönetimleri temizlendi
ve çalışanların hakları yeniden oluşturuldu.
Zorbalığın uzaklaştırdığı işçiler görevlerine yeniden
döndüler. Köylülerin topraklarından kovulmasına hemen
son verildi.
Halkın çıkarlarına karşı zorbalığın karanlık işlerine
karışmış bin yankee tekeli olan Küba Telefon işletmesi
3 Mart 1959'da devlet yönetiminin eline geçti.
6 Mart'ta şehir halkının arasında büyük bir memnuniyet
yaratan ve burjuva çevrelerinde gerçek bir skandal yaratan
bir önlem olarak halkın ödediği yüksek kiraları % 50'ye
kadar indiren bir yasa resmen ilan edildi.
21 Nisan'da ülkenin bütün plajları kamulaştırıldı. Böylelikle
çok geniş dinlenme merkezlerindeki burjuvazinin tiksinti
verici aynalığı ve imtiyazları ortadan kaldırıldı.
17 Mayıs'ta ilk Toprak Reformu Yasası resmen ilan edildi.
Bu gerekli, doğru ve enerjik önlem bizi sadece ulusal
oligarşiyle değil ama aynı zamanda emperyalizle de karşı
karşıya bıraktı, çünkü çok sayıda Kuzey Amerikan İşletmesi
özellikle şeker kamışı üretimine ayrılmış ülkenin en
verimli topraklarının önemli bir bölümüne sahipti. Maksimum
sınır 30 caballerias, yani 402 hektar iken daha da geniş
olarak bazı Kuzey Amerikan İşletmeleri 17 bin caballerias
yani 227 bin hektar toprağa sahipti ve bu yasa bu açıdan
çok köktenci oldu.
20 Ağustos 1959'da elektrik tarifeleri düşürülerek bir
diğer emperyalist tekelin yolsuzluklarına son verildi.
Birkaç ay ara ile uygulanan bu yöntemler dışında devrim
ilk anından itibaren dehşetli bir felaket olan işsizlikle
savaşmaya kendini adadı ve o dönemde tüyler ürpertici
olan eğitim ve kamu sağlığı koşullarını düzeltmek için
özel bir dikkat gösterdi. Binlerce eğitmen kırsal bölgelere
gönderildi. Ve kırımızın en gerici bölgelerinde çok
sayıda hastane inşa edilmeye başlandı.
Kumar, uyuşturucu ve kaçakçılık köklü biçimde ortadan
kaldırıldı ve halkın birçok soylu kadınına aşağılık
bir yazgı dayatan fahişeliği yoketmek için gerekli önlemlerin
alınmasına daha sonra geçildi.Eğitim ve sabit bir işin
de aralarında bulunduğu doğru ve insancıl önlemler on
binlerce kurbanı özgürleştirdi.
Latin Amerika'nın büyük şehirlerinde çok yaygın olan
gecekondular görece kısa zamanda yokedildi. Dilencilik
yavaş yavaş yokedildi, böylece sokaklarda yalınayak
sadaka dilenen ve terkedilmiş çocuk görüntüleri de kayboldu.
Ama ülke hâlâ ekonomik olarak güç koşullardaydı: şeker
akışı çökmüş ve ülkenin döviz rezervleri zorbalık tarafından
talan edlmişti.
Yeni uygulamaların bu programı yankee emperyalizmi tarafından
büyüyen bir düşmanlıkla izlendiğinden Birleşik Devletlerin
ticari kredileri ortadan kaldırılınca ülkeye gereken
ithalat da büyük oranda düştü. Bu, devrimi kesin önlemler
almak zorunda bıraktı.Ancak bunlar kapitalist dünyada
alışılageldiği gibi ülkenin yoksul kesimlerinin sırtından
sağlanmadı. Lüks ürün ithalini ortadan kaldırdı ve en
acil gereken ürünlerin eşit dağılımını sağladı ki bu
önlemler, takip eden yıllarda ayakta kalmak için amansız
bir mücadele sürdürecek olan devrimin tartışmasız en
doğru, en radikal ve en gerekli önlemlerinden biri oldu.
Ancak emperyalizm Küba'da bir devrimin gelişmesini sakin
bırakmaya hazır değildi. Savaş sonunda askeri bir darbe
ile zaferi engelleme girişimi başarısızlığa uğratıldı
ve halk silahlı ve muzaffer olduğundan bazı diplomatik
manevralara girişti.: devrimci hükümeti tanıdı ve burjuva
basının şamatalı bir reklamla karşıladığı ve bir genel
valinin alışıla gelmiş davranışlarını, baskı yapmak,
devrimi frenlemek ve evcilleştirmek gibi Küba'daki yankee
görevlerinin karakteristik özelliklerini hemen benimseyen
bir büyükelçi gönderdi. İlk kez Küba'da silahlı bir
halk ve iktidardaki bir devrimci hükümete meydan okuyorlardı.
Son duruşmada, diktalarını dayatacak ve çıkarlarını
korumak için çağrı yapabilecekleri paralı askerler ordusu
da yoktu. İlk aylardan itibaren Batista ordusunu yetiştirmiş
ve ayakta durmaya çalışılan Kuzey Amerikan askeri gücü
davulsuz zurnasız geri gönderildi.
Burada tümüyle yeni bir durum söz konusudur. Ancak emperyalizm
ülkemizde hala güçlü araçlara sahiptir. Tekelci işletmeler,
büyük toprak sahipleri ve burjuvalar ülkenin efendileriydi.
Ekonominin dışında bütün mass media onların ellerindeydi
ve tüm toplumumuz gerici ideolojinin istilasındaydı.
Sosyalizm kelimesi, sıradan insanlarda dahil çok sayıda
yurttaşımızı korkutuyordu ve komünizm terimi onlara
daha çok terör duygusu veriyordu. Onlar devrimci düşüncelere
karşı onlarca yıldır sürdürülen kalleş ve iftiraya dayalı
bir propagandanın devamıydı. Hiçbir düşüncesi olmayan,
hatta en temel konularda, insanlık toplumunun gelişimini
yöneten objektif yasaları ve ulusal sorunların sosyal
kökenlerini bile bilmeyen halkımızın önemli bir kesimi
kafa karışıklığının ve aldatmacanın kurbanı idi. Sömürücüler
bu onların bir çoğunun kafasına politik düşüncelerden
çok gerçek gerici tepkiler sokmayı başarmıştı.
Toplumumuzun bağrında görece önemli bir küçük burjuva
tabakanın varlığı, kültürel gecikmişlik ve okur yazar
olmama durumu emperyalizmin ve egemen sınıfların politik
çalışmasını kolaylaştmyordu.Ekonomik açıdan Birleşik
Devletlerin bir sömürgesi idiysek, ideolojik açıdan
da bu böyleydi. İlkel bir sosyal düzen sadece silahların
gücüyle, devlet iktidarı ile ve imtiyazlı sınıfların
ekonomik gücü ile ayakta durmuyor ama aynı zamanda ve
özellikle kitlelere benimsetilen gerici düşünceler ve
politik önyargılarla da ayakta duruyordu. Bu unsur,
sosyalist devrimler çağında, insan yaşamının en derin
ve en köklü dönüşümü çağında çok özel bir güç olarak
ortaya çıkıyordu. Bu nedenle bütün" devrimci toplumsal
düşünceler eski politik kültürün ortadan kaldırılmasını
ve yeni düşüncelerin zaferini gerektirir. Ülkemizde
düşüncelerin savaşımı olaylara paralel gelişmiştir.
Halk gerçekte sosyalist bilinç, devrimin gelişimi ve
uluslararası düzeyde olduğu kadar ulusal düzeyde de
hızla gelişen sınıf mücadelesi sayesinde kazandı Halkın
çıkarlarıyla sömürücülerinki arasındaki uzlaşmazlık
devrimi meydana getirdi ve devrim bu uzlaşmazlığın en
yüksek düzeyine kadar itti. Bu mücadele kitlelerin bilincini
olağanüstü biçimde geliştirdi. Onlarca yıllık emperyalist
burjuvazinin acımasız sömürü ve egemenliğinin sadece
bir azınlığa anlatabildiğini birkaç ay içinde kitlelere
gösterdi.
Devrimin ilk aylarından itibaren klasik metodlara başvuran
emperyalizm ve gericilik hala sahip olukları bütün mass
media larına dayanarak hızlı bir anti komünist kampanya
başlattılar. Anti komünizm silahı politik olarak hala
güçsüz olan kitleler arasında karışıklık yaratmak için
kullanıldı.; böylece halkı devrimci örgütleri ve hatta
isyancı orduyu bölmeyi hükümete desteği zayıflatmayı
ve gerici eğilimleri cesaretlendirmeyi umuyorlardı.
Ama halkın devrime, yöneticilerinin politik otoritesine
bağlı sağlam devrimci birlik duygusu ve özellikle devrimin
tartışılmaz biçimde doğru uygulama ve önlemleri bu tehlikeli
manevrayı bozmaya olağanüstü biçimde katkıda bulunan
unsurlar oldular. Eğer bu tehlikeli manevralar başarıyla
sonuçlansaydı devrimci süreç başarsızlığa uğrayacaktı.
Oysa Küba gibi bir ülkenin koşullarında devrim, kapitalist
sömürü rejimini koruyarak ulusal kurtuluş ile kendini
sınırlayabilir miydi yoksa kesin sosyal kurtuluşa doğru
da ilerlemeli miydi?
Emperyalizm, Küba'da bir ulusal kurtuluş devrimine bile
tahammül edemiyordu. Tarım reformu yasası resmen ilanından
itibaren Birleşik Devletler Küba'ya karşı askeri bir
operasyon örgütlemeye başladılar; ülkemizde sosyalizme
daha az müsamaha gösterecek durumdadırlar. Latin Amerika
için zafere ulaşmış Küba devriminin anlam olarak oluşturacağı
örnek basit düşüncesi bile, yankee hükümet çevrelerini
korkutuyordu.; ancak Küba ulusunun başka alternatifi
yoktu, halk ne durmak istiyordu ne de durabilirdi. Ulusal
kurtuluşumuz ile toplumsal kurtuluşumuz aynlmaz biçimde
birbirine bağlıydı, ilerlemek tarihsel bir zorunluluk
haline geliyordu, durmak ise bizi yeniden bir yankee
sömürgesi ve sömürgecilerin kölesi durumuna dönüştürecek
olan korkaklık ve ihanetti. Dünyadaki güçler dengesinin
ülkemizde ulusal ve toplumsal alanlarda kesin bir kurtuluşun
koşullarının oluşturduğu açıktır, ancak bu dönemde bütün
olasılıkların kuru bir hesabının ötesinde bedeli ne
olursa olsun, ulus olarak ateşe atılma pahasına bile
olsa özgür olma kararı halkın ve yöneticilerin ruhunda
üstün geliyordu. Burada, o olmadan daha sonra yararlandığımız
bütün uluslararası dayanışma ve işbirliklerini gereksiz
olacağı temel bir unsurun var olduğuna inanıyoruz.
Tarih objektif yasalara boyun eğer, ama tarihi yapan
insanlardır, yani bu yasalar yönünde ya da tersine hareket
ettikleri oranda tarihi büyük ölçüde ilerletip veya
geriletirler. Birleşik Devletler Küba devrimini ezmek
için elindeki bütün araçları kullandı ama devrimci süreci
hızlandırmaktan başka birşey başaramadı. Emperyalist
eylemler ve bunlara verilen devrimci yanıtlar olayların
akışına ayrılmaz biçimde bağlıydı. Halkımız ölümcül
tehlikelerle dolu bu destansı sınavdan zaferle çıktı,
ama mücadele kolay olmaktan uzaktır. Devrimci sürecin
her anı kitlelerin yoğun biçimde harekete geçirilmesi
ve politik eğilimleriyle birlikte işlemektedir. Gerekliliği
ortaya çıktığında mass media' lan ulusallaştırmaktan,onlan
halkın ve kahramanca davasının hizmetine sokmak için
gericilik ve emperyalizmden söküp almaktan çekinmedik.
Büyük toprak sahipleri ve ulusal burjuvazi herşeyi birleşik
devletlerin eline bırakıyordu, içerdeki tüm karşı devrimi
emperyalizmin yönettiğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte
diplomatik manevralar ve ideolojik kampanyalar emperyalizmi
tatmin etmiyordu; tüm karşı devrimci cephanesini kullanıma
soktu. Latin Amerika'nın efendisi ve sahibi olarak bu
yarım küre için sömürgeler bakanını, Amerikan Devletleri
Örgütününün (OEA) Küba'yı tecrit etmek ve politik ekonomik
askeri alanlarda saldırmak için hızla harekete geçirdi.
Birleşik Devletler devrimi geriletemeyeceklerini ne
de baskılarla gözünü korkutamayacaklarını anladıklarından
ekonomik saldırılar başladı. Paralel olarak paralı askerleri
silah altına aldılar ve onları sabotaj ve askeri eylemler
için yetiştirdiler. Bizim durumumuzda , ekonomik saldırılar
Latin Amerika’da çürümüş oligarşilerin iştahını kabartıyordu.
Yüzyıla yakın süre boyunca şekerimiz Devletler pazarına
akmıştı. Sömürge döneminden beri bu ülkenin erzak deposuyduk.
Savaş yılları boyunca, .Kuzey Amerika halkı düşük fiyatla
ve düzenli olarak Küba şekerini aldı. Üstelik ekonomimizin
bu sektörü belli bir gelişme gösterebilecek tek sektördü
milyonlarca Kübalının geçimi buna bağlıydı ama bu belirsiz
bir geçimdi çünkü emekçi halk çalışmasının meyvesinin
çok küçük bir bölümünnü alırken en büyük bölüm kölecilik
döneminde de, daha sonra ücretli çalışma yerleştiğinde
de değişmez biçimde burjuva oligarklanna ve yabancı
tekellere geri dönüyordu.
Vatanımızda sosyal adalet politikasına izin veremeyen
emperyalizm Küba'nın tarihsel haklarını ayaklarıyla
çiğneyerek -Birleşik Devletler yırtılmış- bilinçlerini
satın almayı tasarlıyordu. Bu, emperyalizmin Küba'ya
alçakça saldırılarından dolayı Latin Amerika oligarşilerine
verilecek bir ödül oldu. Bundan başka temel sınıf bilinçleri
ve Birleşik Devletlere geleneksel bağlılıkları da onları
bunu yapmaya itiyordu. Küba karşısındaki kokuşmuş bir
egoizmle derinden belirlenmişti. Anti komünist ve diğer
değişik yosma davranışlar altında saklanan şeker ve
diğer pis maddi çıkarlar devreye sokuluyordu. Sonuç
olarak Küba'nın şeker kotaları canice ortadan kaldırıldı
ve diğer ülkeler arasında paylaştırıldı. Bu kotaların
ortadan kaldırılması bile tek başına her hangi bir ülkenin
soluğunu kesmek için yeterdi.
Bununla birlikte Birleşik Devletlerin kozları sadece
bu kadar değildi. Endüstri merkezlerimizin çoğunluğunun
donanımı, çok azı hariç bu ülkeden geliyordu.;elektrik
endüstrisi, petrol rafinerileri, madenler, tekstil atölyeleleri,
besin endüstrisi vs.ulaştırma ve diğer mekanik üretim
araçları içinde durum aynıydı.
Birleşik Devletler sadece ana merkezlerden değil ama
dünyadaki sayısız şubelerden de Küba'ya yapılan yedek
parça ihracatını tümüyle kesti. Bu darbede herhangi
bir ekonomi için yeterince eziciydi.
Ekonomik alana indirilen üçüncü canice darbe yakıt malzemelerinin
ortadan kaldırılması oldu. Tekelci işletmeler bize bu
temel ürünü sağlıyordu; dünya çapındaki satışları kontrol
ediyor ve küba'ya yerleştirilen rafinerilerinde sahibiydiler.
Bu önlemlere son olarak yiyecek maddeleri ve ilaçlar
da dahil olmak üzere ülkemizle ticaret yapılmasının
yasaklanması eklendi. Bu ürünleri yüzyılın başında bize
dayattıkları ticari anlaşmalar gereğince esas olarak
sürekli Birleşik Devletlerden alıyorduk, Küba'da toptancı
mağazalar bile yoktu. Bunlar genellikle diğer ülkeye
yerleştirilmişti. Çünkü talepler kısa sürede ulaştınlabiliyordu.
Şunu da eklemek gerekir ki Batı dünyası ülkelerinin
ekonomilerinin büyük çoğunluğu Birleşik Devletlere bağlıydı
ve ekonomik ambargo önlemleri sadece yankee şeker işletmelerinde
değil bu ülkelerin hükümetlerince desteklendi.
Hiçbir Latin Amerika halkı hiç bir zaman geçim araçlarına
yönelik bu denli sert darbeler yememiştir.
Bununla birlikte Birleşik Devletlerin saldırılan ekonomik
alanla sınırlı kalmamıştır, bu ülkenin kapıları o zamana
kadar çok az sayıdaki yurttaşa açıkken Küba'yı terk
etmek isteyen herkese sonuna kadar açılmıştı. Büyük
toprak sahipleri, burjuvalar, politikacılar, polis ajanlan,
sefahat sömürücüleri ve hatta lümpen proletarya bu fırsattan
yararlanmıştır.
Devrime karşı sürdürülen utanmazca kampanyalar komik
bir insancıllık altında gizlenmiş ve gelecekteki saldınlar
için paralı askerler tutulmuştur. Bu politikaların esas
amaçlanndan biri, çoğunluğu burjuvazinin hizmetinde
olan ve açıkça küçük burjuva olan düşünce yapılarıyla
devrimci dönüşümler karşısında ayakta duramayan uzman
ve teknisyenleri ülkeden kaçırmaktı. Böylece ülkeden
binlerce doktor, çok sayıda mühendis mimar profesör
eğitmen uzman ve genel olarak teknisyenleri kopardılar.
Bu talan aynı zamanda işçi aristokrasisi diye adlandınlan
kesimin aynlmaz imtiyazlanndan yararlanan bir bölüm
sanayi sektörü ve önemli üretim merkezlerinin kalifiye
personeli üzerinde de sürmüştür.
Bu, Küba'daki gerici sınıflarla kışkırtılan son ilhakçı
hareket oldu. Bununla birlikte bu durumda kişiliklerini
vatana değil Birleşik Devletlere bağlayarak hayallerini
gerçekleştirdiler.
Devrim, isteği dışında küba'da kalanlardan bir çıkar
görmemektedir. Tercih, Birleşik Devletlerden çok düşük
gelirlerle az gelişmiş bir ülkede kalmak ile en gelişmiş
sanayiye ve dünyanın en yüksek maddi yaşam standardına
sahip bir ulusa gitmek arasındaydı. Açıktan meydan okunmuştur.
Sosyalizmin inşasının devrimcilerin ve yurtseverlerin
eseri olacağına inanıyor ve gerçekleştirmek üzere çağnldıkları
tarihsel göreve gerçekten layık yeni bir teknisyenler
kuşağı yaratma amacına kendimizi bağlıyorduk.
Yankeelere göre ülkenin dizginlerini ellerine alan cahil
mülksüz kitieler yenilecekdi.
Harika halkımız ayakta kaldı ve zafere ulaştı. Bugün
egoizmin ve insanlık dışılığın ülkesini yaşamak için
seçtiklerinden bir çok kişi pişmandır.
CIA'nın aracılığı ve gerici sınıflann desteği ile yıkım
ve sabotajı sürdürebilmek için emperyalizm aynı zamanda
onlarca karşı devrimci grup örgütleme amacına yönelmişti.
Bütün bunlar başarısızlığa uğradıysa, öldürücü darbe
ülkeye karşı devrimci ve askeri şiddet ile vurulmalıydı.
Sahte devrimci unsurlara, zorbalığının eski ajanlarına
ve devrime düşman bireylere çağrıda bulunarak, ekonomik
ve maddi kaynak sağlayarak, Escambray dağlannda faaliyet
gösterecek çok sayıda silahlı karşı devrimci çete örgütledi.
Bölge köylülerinin ve tüm işçilerinin büyük bölümünün
halkın davasına sıkıca bağlılığına karşın, 1789 sonrası
Fransız soylu ve ruhban gericilğinin karşıdevrimci eylemleri
gibi devrime karşı bir tür Vendee yaratmak istiyordu.
Bu silahlı çeteler daha sonra Havana’da dahil bütün
bölgelerde örgütlendiler. ABD tarafından deniz ve hava
yollarıyla açıkça besleniyorlardı. Okuma yazma kampanyasına
katılan öğrenciler, eğitmenler, devrimci militanlar,
işçiler, köylüler ve halk ekonomisini yöneticilerine
karşı bir çok iğrenç cinayet işlediler. Bu çetelere
karşı mücadele halkımızın bir çoğunun yaşamına ve ekonomik
olarak yüz milyonlarca pezoya mal oldu.
Şehirlerde, üretim merkezlerinde düzenlenen sabotajlar
emekçi halkımızın oğullarının değerli kanının dökülmesine
neden oldu.
Paralı askerlerin Playo Giron çıkartması bu arada örgütlendi.
Guetamala ve diğer Latin Amerika ülkeleri topraklarını
bu saldırılar için Utanç verici biçimde ödünç verdiler.
15 Nisan 1961 şafağında hava üslerimize saldıran uçaklar
bizim uçaklarımızın rengini taşıyordu. Bir çokları Birleşik
Devletler topraklarına geri dönerken bu ülkenin temsilcisi
BM'da açık bir utanmazlıkla bunların rejime karşı ayaklanmış
Küba'lı pilotlar olduğunu söylüyordu, iki gün sonra,
en modern savaş araçlarıyla donanmış bir paralı askerler
birliği ülkeyi işgal etmek amacıyla Domuzlar Körfezi'ne
çıkartma yaptı. Kesin amaçlan Küba topraklarının bir
bölümünü işgal etmek, geçici bir hükümet kurmak ve OEA'yı
yani Birleşik Devletleri müdahaleye çağırmaktı.
72 saatten sonra kısa bir sürede paralı askerler ordusunu
ezen halkımızın parlak yanıtı CIA ve Pentagon'un titizlikle
hazırlanan planını bozdu.
Birleşik Devletler, ülkemizin uluslararası ilişkilerini
belirleme ve savunması için gerekli önlemleri alma egemen
hakkını kabul etmeye yanaşmıyordu. Bu dünya barışını
ciddi biçimde tehlikeye sokuyordu. Savaş ne mutlu ki
tüm insanlık açısından engellenebilmişti. Ancak Birleşik
Devletler saldırısını hangi noktada bir felakete yol
açabileceğini ve hangi noktada o günün dünyasında büyük
gücünün, devrimci kampın dayanışması ve büyüyen gücü
karşısında aşılmaz sınırlarla karşılaşacağını hesap
edebildi. Çözüm bulmak için Küba'ya müdahale etmemeyi
garanti etmek zorunda olduklarını gördüler. Kübalılar
o zaman bu formülün kapsamını anlamakta güçlük çektiler;
bugün 13 yıl sonra açıkça görüyoruz ki 1962 Ekim Krizi
devrimci kampın bir zaferine işaret etmişti. SSCB bu
gün o zamankinden daha güçlüdür, güçler dengesi belirgin
biçimde devrimci güçlerden yanadır ve Birleşik Devletler
bu anlaşmayı bozamamıştır.
Dehşetli bir savaş olasılığına karşı, temel politik
hedefler kurban edilmeden en tehlikeli anlardan birinde
barışın korunması bir zafer anlamına gelmekteydi. Emperyalizmin
görünürdeki başarısı zaman içinde bir sabun köpüğü gibi
söndü. Bu tüyler ürpertici deneyden sonra soğuk savaş
bile önemini yitirmeye başladı.
Bu tarihten sonra Birleşik Devletler hükümeti tarafından
Orta, Amerika'da ve Florida'da askeri üsler, kıyılarımıza
karşı korsan saldırılar düzenlemek amacıyla oluşturuldu.
Gerçekleştirilen çok sayıdaki bu saldırılar güçsüz ama
onurunu yitirmiş yaralı bir imparatorluğun son tırmık
darbelerinden başka birşey değildi, ardından Birleşik
Devletler'in Vietnam'a müdahalesi ve bu kardeş halkın
kahramanca direnişi Küba'ya karşı askeri eylemlerde
belirgin bir düşüşe neden oldu ve halkımız geçici bir
barış evresinin tadını çıkarabildi.
Birleşik Devletler'e 20 bin kilometre uzaktaki Vietnam'ı
yakıp yıkan bir savaştan, Birleşik Devletler'e 150 kilometre
uzaktaki Küba'nın nasıl kurtulabileceğini soranlara
belirttiğimiz bu olgular yeterli açıklamalan yapar.
işte bu genel çizgileriyle bunun nasıl olduğu: kurtuluş
savaşı sırasında basit bir iç sorun olduğunu ve Batista
ordusunun yankee yardımcılan sayesinde savaşçıları ezeceğini
sanıyorlar ve o zaman bir devrimci potansiyelden kuşkulanmıyorlardı.
Zamanları olduğunu hayal ederek Batista'nın yerine başkasını
geçirmeye ve devrimin zaferini engellemeye çalıştıklarında
1958 sonundaki isyancı ordunun yıldınm saldırısıyla
şaşkına uğradılar,1Ocak 1959'da Küba'da hiç paralı asker
ordusu yoktu. Daha sonra gelen diplomatik saldırı, politik
baskılar, sert ekonomik saldırılarda böylece yenilgiye
uğratıldı.
Yıkımlar; karşı devrimci silahlı çeteler; Playa Giron
saldınsı; OEA'ya müdahale fırsatı vermeden işgalin ezilmesi;
silahlı çetelerin tasfiyesi. Sonuç olarak, Küba'yı işgal
eğilimi; Ekim krizi ve ülkemize karşı direk askeri saldırıya
girişmeme anlaşması: emperyalizmin yaptığı yada yapmak
istediği her büyük adım her seferinde çok geç geliyordu.;
her zaman Küba halkını direniş kapasitesini ve mücadele
ruhunu küçümsüyordu.
Böylelikle halkımız, bağlılığı ve kahramanca kararlığıyla
her an uluslararası devrimci dayanışmaya dayanarak milyonlarca
oğlunun yaşamına ve sayısız maddi gücünün imhasına malolan
tehlikelerden kurtuldu.
Bu yıllarda CIA'nın, Küba'lı devrimci önderlerin yaşamına
karşı onlarca suikast örgütlediğini de eklemek gerekir.
CIA'nın cephaneleği, bütün bir şehri ortadan kaldırabilecek
zehirler, susturuculu silahlar ve deri üstünde en ufak
iz bırakmayan zehirli mikroskopik mermiler, ölüm nedeni
anlaşışılamayacak biçimde öldüren toksik maddeler vücuda
vererek kurbanına fark ettirmeden kullanılabilecek çok
küçük iğneli tükenmez kalemler gibi en gelişmiş silahları
içermektedir. Suikastlannı gerçekleştimeleri için ajanlanna
verdikleri dürbünlü tüfekler, bazukalar, tepmesiz toplar,
mitralyözler, patlayıcılar ve diğer klasik araçlardan
söz etmeye gerek bile yok. Mafia'nın bilinen üyeleride
kullanılmıştır. Bugün Birleşik Devletlerdeki bir Senato
Komisyonu açıklamalan sayesinde bu resmi terörün karanlık
sayfalann bir bölümü bilinmektedir. Uluslararası ilişkiler
tarihinde güçlü ve modern bir devletin diğer bir devlet
yöneticilerinin yaşamına karşı böylesi pratikleri hiçbir
zaman sistemli bir biçim almamıştır. Bu alışılmamış
bir durumdur. Buna karşın bu canice eylemleri açığa
çıkarmak için OEA saflanndan en küçük bir ses yükselmemiştir;
ve tam da bu alçakça örgüt, marksizmi-leninizmi sisteme
aykın bulduğundan bizi saflarından atmış ve birkaç yıl
sonra bize karşı sert ekonomik ambargo ve politik tecrit
uygulaınalanna geçmiştir.
Devrimi savunma komitelerinin ve tüm halkın etkin desteği
sayesinde devrimci devletin güvenlik örgütlenmesi CIA'nın
bu planlarını yenilgiye uğrattı ve bu şüphesiz devrimin
diğer parlak zaferini oluşturdu.
Halkımız emperyalizmin her saldırısına enerjik biçimde
cevap verdi. 26 Ekim 1959'da devrimci ulusal milisler
oluşturuldu. 5 Mart 1960'da La Coubre şehitlerinin cenaze
töreninde " Ya Özgür Vatan, Ya Ölüm" parolası
atıldı.
Aynı yılın 8 Mayıs'ında SSCB ile diplomatik ilişkiler
oluşturuldu.
6 Ağustos'ta, tümü de Kuzey Amerikan işletmelerine ait
olan petrol rafinerileri, elektrik ve telefon işletmeleri
ve 36 şeker işletmesi ulusallaştırıldı.
2 Eylül'de Birinci Havana Deklarasyonu onaylandı.
28 Eylül'de karşı devrimcilerin bombalamaları arasında
geçen bir kitlesel toplantıda Devrim Savunma Komiteleri
kuruldu.
Aynı yılın 13 Ekim'inde bütün bankalar ve 383 büyük
ekonomik işletme ulusallaştırıldı.
Ertesi gün 14 Ekim'de Şehir Reform yasası yayınlandı.
Moncada programı özünde tamamlandı ve Küba devrimi anti-emperyalist
mücadele destanlarıyla dolu olarak sosyalist aşamaya
geçti.
Nisan 1961'de uçaklar havaalanlanmızı bombalarken ve
paralı askerler Giron'u işgal ederken yüzbin genç Kübalı
ve onbinlerce eğitmen bir ülkenin bu anlamda gerçekleştirdiği
en büyük gücü göstererek kırsal bölgelerde okuma yazma
kampanyasını sürdürüyorlardı. Sadece bir yıl içinde,
Küba, bütün Latin Amerika'da okuma yazma bilmeyenlerin
oranının en düşük olduğu ülke haline geldi. Küba halkı
aynı anda birçok alanda, burada silahlarla, orada kitaplarla
mücadele verirken çalışma merkezlerinde ve fabrikalarda
geride kalanlar savaşa gidenler için üretimi sürdürüyorlardı.
Nisan'da her zaman olduğu gibi zafra (şeker kamışı üretimi)
gerçekleşti. Hiç bir temel faaliyet durmadı.
Devlet silahlı kuvvetler ve kitle örgütleri bugün sahip
oldukları örgütlenme ve gelişme düzeyinde değillerdi.
Devrimci örgütler henüz daha tek bir parti içinde birleşmemişlerdi
ancak 26 Temmuz Hareketi, Sosyalist Halk Partisi ve
Devrimci Direktuvar arasında sıkı bir işbirliği vardı,
ilişkiler sıkıydı ve temel kararlar tümüne dayanılarak
alınıyordu. Bu nitelikteki hiçbir süreç uyumlu biçimde
gelişmediğinden çelişkiler ortaya çıktı ama hepimizin
şu ya da bu biçimde acısını çektiğimiz sekter tavırlar
üzerinde her zaman birlik ruhu, tarihsel sorumluluk
anlayışı ve görüş ortaklığı üstün geldi. Batista'ya
karşı mücadeleye en alt düzeyde katılmış olan kararsız
ve gerici diğer örgütler süreçten hızla ayrıldılar.
Silahlı mücadelede belirleyici bir rol oynamış olan
26 Temmuz Hareketi içinde bile uyuşmazlıklar ve az da
olsa ayrılmalar oldu ama isyancı ve yasadışı ordunun
savaşlarının büyük çoğunluğu saflarının en iyi en temizleri
bütün bu aşamalar boyunca, Moncada'dan muzaffer Marksist-Leninist
Partimizin kuruluşuna kadar devrim saflarında kararlılıkla
kaldılar. 1868 bağımsızlık savası sırasında yenilgi
bölünmeden geldiyse bu kez birlik zaferi getirdi.
Devrim İlke olarak hiçbir onurlu Kübalıya saflarında
çalışmak isteyen hiçbir yurttaşına hiçbir zaman kapılanın
kapatmamıştır. Kelimenin en dar anlamında esnekti. Tarihsel
değerler dikkate alınmıştır ama yazılmaya başlanan yeni
tarihte her saygın Kübalı da onurlu bir yer işgal edebilir.
Yurttaşlanmızın büyük bölümü isyancı savaş sırasında
henüz çok gençtiler ya belirli bir sınıf bilinci henüz
kazanmamışlardı ya da kendi öz sınıflan üzerinde yükselen
devrimci bir politik ideolojileri yoktu. Ülkemizin sindirmiş
olduğu burjuva liberal politik eğitimi ile sosya
|