Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

Onlan 28 gün boyunca sürdürdükleri yürüyüşten tanıyoruz. Onları, kendisine sosyal demokrat diyen sermayenin İzmir'deki temsilcisi Yüksel Çakmur'a karşı verdikleri onur mücadelesinden tanıyoruz. Uzun ölüm yürüyüşü boyunca "Yaşasın İşçi Sınıfının Birliği" sloganını sürekli haykıran bu onurlu insanlar, ölüm yürüyüşünden sonra verilen sözlerin yerine getirilmediği görünce "bu sefer kesin zafer" diyerek Ankara'da açlık grevine başladılar. Eylemlilikleriyle işçi sınıfına iyi bir örnek olan belediye işçilerinin açlık grevi tüm taleplerinin kabul edilmesi (atılan işçilerin işlerine iade edilmesi, isteyen işçinin kıdem tazminatını alması ve işten atılmalarda hakim teminatı) üzerine mücadeleleri zafer ile sonuçlandı. Bu zafer hiç kuşkusuz yalnız İzmir Belediye işçilerinin değil tüm işçi sınıfınındır.
Aşağıda Barikat muhabiri arkadaşımızın işyeri temsilcisi Kani Bako ile açlık grevinin devam ettiği sırada yapmış olduğu röportajı sunuyoruz.

SORU: Bize kendinizi tanıtır mısınız?
Büyük şehir Belediyesine bağlı olan ESHOT Genel Müdürlüğünde işçiyim. Aynı zamanda çalıştığım işyerinin temsilcisiyim.
SORU: Sizin ve arkadaşlarınızın işten atılması ile sonuçlanan gelişmeleri bize anlatır mısınız?
- Biz İzmir Büyükşehir Belediyesinde çalışan işçiler olarak biriken alacaklarımızın ödenmesi için 26 Ağustos 1991 târihinde geniş katılımlı bir HAK direnişi yaptık. Hak direnişi yaptığımız günlerde kişi başına 5.6 milyon alacağımız vardı. İzmir'deki sermayenin tek temsilcisi Yüksel Çakmur, belediyeye ait işyerlerini sermayeye peşkeş çekmek için yoğun bir çabaya giriştiği bir dönemde yapıldı bu HAK direnişi. Yüksel Çakmur'un icraatları İzmir’de ESHOT'a alternatif olarak İZULAŞ adlı şirketin kurulmasıyla başladı. Uluslararası Enternasyonal Fuarın özelleştirilmesiyle devam etti. Bu da kamu iktisadi teşekkülü olan İzmir Belediyesinin tümüyle özelleştirilmesini içeren bir planın uygulandığı anlamını taşıyordu. Bu özelleştirme planı bir çoğumuzun işsiz kalması, sendikasızlaştırılmamızı ve çok düşük ücretlerle çalışmamızı içeriyordu. Biz buna tepki gösterdik. Zaten daha önce yapmış olduğumuz teşhisler gösterdi ki Yüksel Çakmur kurulan ara şirketlerde çalışan arkadaşların sendikalı olma çabalarına sıcak bakmıyordu. Artı alacaklarımızın ödenmesi için yapılan görüşmelerde verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirmedi. Çakmur sürekli olarak ödeme tarihlerini erteliyordu. Böyle 3 - 4 ay geçti. Daha sonra arkadaşlarla birlikte biz 8300' e yakın işçi ile direnme kararı aldık. İzmir Konak alanında tam on gün alacaklarımızın ödenmemesini ve özelleştirmeyi protesto için artı iş güvencesi için tam on gün direndik. İşin ilginç yanı biz KİT çalışanları olduğumuz için kamuya hizmet ediyorduk, ancak eylemlerimizden etkilenen yinekamu oldu. Yani işi bıraktığımızda sular kesiliyor, otobüsler duruyor,sulanmadığı için parklardaki çiçekler kuruyor,insanlar ulaşım durduğu için işlerine, okullarına gidemiyordu. Tüm eylemlerimizde etkilenenyine halk olmuştu. Eylemlerimizin 11.gününde ise kendi aramızda yaptığımız tartışmalar sonucunda Konak alanından geri çekilmek ve İzmir halkının daha fazla çile çekmemesi için bu eylemi kendi irademizle bırakma kararı aldık. İşyerlerimize döndüğümüzde alacaklarımızı beklerken, bir sabah bu direnişe önderlik eden başta biz temsilciler, sendikacılar olmak üzere, bu direnişe ruh veren ve direnişte bir bayrak gibi mücadele eden arkadaşlarımızın çoğunun iş kanunun 17/2 maddesi ileri sürülerek çıkışlarının verildiğini öğrendik. Arkadaşlarımızın işyerlerine dönebilmesi için irili ufaklı bir dizi eylemde bulunduk. Bu eylemler yürüyüş, açlık grevi ,imza kampanyaları idi. Bu eylemlerden bir sonuç alamayışımız direnen arkadaşlar arasında bir umutsuzluğa yol açtı. Arkadaşlarla birlikte oturup durum değerlendirmesi yaptıktan sonra bizim geriye dönüp iş başı yapmamız, artı çalışan arkadaşlarımızın en az bugün işten atılmadan kendilerinin işverenin iki dudağı arasında söyleyeceği sözlerle değil en azından eksik de olsa arkadaşlarımızın işlerinin hakim teminatı altına alınması ve isteyenlerin kıdem tazminatlarının ödenmesi doğrultusunda bir uzun yürüyüş karan aldık. Ölümyürüyüşüne başlamadan önce gereken mercilere izin için tertip komitesi gönderdik. Ancak başta İzmir Valisi olmak üzere tüm yetkililer bu yürüyüşü engelleyeceklerini söylediler. Biz de gerek aliye gerek yetkilillere kısa ve net bir cevap verdik: YÜRÜYECEĞİZ!
İnançlı ve kararlı olan arkadaşlarımız 7 Ocak günü 300' e yakın işçi ordusuyla Konak meydanını doldurduk. Tabi Konak meydanında bizden başka bizi uğurlamak için gelen işçi dostları, devrimciler, sendikacılar ve ailelerimiz de vardı. Yolda bize lazım olabilecek her türden ihtiyaçlarımız, ve battaniyelerimizi sırtlayıp, sloganlar arasında ölüm yürüyüşüne başladık. Mücadelemizin bu yürüyüşle sınırlı kalmayacağının bilinciyle çıktığımız ölüm yürüyüşünde ilk barikat Belkahveden kuruldu. Belkahveden çıkmak için hazırlık yaptığımızda karşımızda dev gibi bir barikat gördük. Barikatı aşmak o kadar kolay değildi. Görevli paşa sözcü arkadaşlarla konuşmak istediğini bildirince, gittik bize saatlerce yürüyüşü bırakmamız yönünde telkinde bulundu. Fakat bütün engellemelere rağmen yürüyeceğimizi paşaya bildirdik. Daha sonra gelen Emniyet Amiri ( Sizi buradan yürütmeyiz, yaptığınız 2911 sayılı yasaya aykırıdır.) dedi.Biz de ona seyahat hakkımızı kullanıyoruz dedik. Amir de bize bu hakkınızı kullandırtmayacağız, şeklinde cevap verdi. Bunun üzerine biz gerçekten inançlı ve kararlı olduğumuzu bir kere daha gösterdik. Birara geriye dönüp baktığımda barikat başında heran o barikatı yıkmaya hazır olan işçi arkadaşlarımın hepsinin gözlerinin çakmak çakmak olduğunu gördüm. Hep beraber İşçi Kıyımına Son ,atılan İşçiler Geri alınsın. İşim Ekmeğim,Onurum ,ankara Geliyorum. Kar, Soğuk .fırtına, Geliyorum Ankara " sloganlarını gırtlağımız parçalanırcasına atmaya başlayınca barikat geriledi. Bu yaptığımız ufak bir atlatma taktiğinden sonra yolun alt tarafından yürümeye devam ettik. Manisa'ya ulaştığımızda önümüz tekrar kesildi. Bu barikatıda halaylarla aştık. Çok ilginçtir barikatın başındaki polislerin Amirim, Amirim bunlar halaylarla barikatı yarıyorlar, dediğinde amirin çok telaşlı bir şekilde "kesin bunların önünü, bunların önüne set çekin" diye bas bas bağırıyordu, ama bu bağırmadan bir sonuç alamadı. Gerçekten bizim ne kadar kararlı olduğumuzu onlarda anlamıştı. Ankara ile diplomasi başladı.
SORU: Nasıl bir diplomasi başladı?
-Ankara ile konuşmaları duyanların anlatımları şunlardı. Bakanım işçiler çok kararlı durduramıyoruz. Yolları kesiyoruz dağlara çıkıyorlar, dağı kesiyoruz, bahçelere giriyorlar. Bu yürüyüşe izin vermek zorundayız türünde. Kar, soğuk demeden 28 gün süren yol aldık. Bu arada tabii olarak bazı eksikliklerimiz oldu. Yol tecrübemiz yoktu. Ankara'ya yürümek o kadar kolay değildi. Bu eksikliklerimizi yol boyunca gidermeye çalıştık. Bize yol boyunca en büyük desteği yol üzerindeki köylülerden aldık. Bize evlerini açtılar, bize yemek verdiler. Onlara ne kadar teşekkür etsek azdır. Köylülerin yanısıra demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların ve işçilerinde bize büyük destekleri oldu. Ankara’ya 10 km. yakınlıktaki Üstün Petrole kadar böyle geldik Ancak şunu belirtmekte fayda var. Biz yol boyunca gelirken bir takım eksikliklerimizi demokrat, yurtsever arkadaşlar bir şekilde gidermeye çalıştılar, bu konuda bir bütün olabilmemize çok katkıları oldu. Her konuda bize yardımcı olmaya çalıştılar. Üstün Petrol'ün önünden binlerce destekçi ile Ankara'ya girmeye çalıştık. Fakat o gece biz kendi özgücümüz olan belediye işçilerinin oraya en az beş on bin kişiyi oraya getirmesini bekliyorduk. Çünkü bize verilen vaatler böyleydi. Daha sonra bize katılmalarını bekliyorduk, ancak ben burada şunu söylemek istiyorum. İsteğimiz kendi öz örgütümüzü akşam saatlerinde de aramızda göremedik. Gece saatlerinde Bakanlar Kurulu' nun isteği üzerine bir heyet seçip Ankara'ya gönderdik. İçlerinden Devlet Bakanı Erman Şahin, İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, Savunma Bakanı Nevzat Ayaz, Çalışma Bakını Mehmet Moğultay gibi isimlerinde bulunduğu yedi bakan SHP'nin kurmayları, Türk-İş başkanı Şevket Yılmaz orada bizlere şunlan söylediler. Bu yürüyüş amacına ulaşmıştır. Bu andan itibaren yürüyüşçüler hükümetin teminatı altındadır. İsteyen işçi işine dönüp çalışabilecektir, isteyen işçi kıdem tazminatını alacaktır, verdikleri sözleri hem basın hem de T.R.T. aracılığı ile kamuoyuna açıkladılar.
Dedikleri birde şuydu: ertesi gün İzmir'de İçişleri Bakanlığından 2, Çalışma Bakanhğı'ndan 2 olmak üzere 4 müfettişi sizlerin atılma nedenlerinizi araştırmak için göndereceğiz dediler.
SORU: Raporun sonucu ne oldu?
-Rapor şöyleydi. 26 Ağustos'ta 10 günlük hak arama eylemi yapan işçilerin kişi başına 5,6 milyon lira alacaklarına karşılık, işverenin kasasında milyarların bulunduğu ve bu paralan işçilere dağıtmadığını rapor ettiler. Artı çıkarılan işçilerin işyerlerindeki disiplin kuruluna verilmeden işçilere ceza verilmesi iş yasasının 1405 sayılı maddesine aykırı davranıldığını da raporlara geçirmişler. 15 gün sonra bakanlara sunulan raporlardan gerçekten bizim 17/2 koşullan oluşmadan atıldığımız anlaşıldı. Raporlar geldikten sonra derhal işimize iade edileceğimiz söylenmesine rağmen hükümet bize verdiği hiç bir sözü yerine getirmedi. Başkanla görüştük, sonuç değişmedi. İşçi arkadaşlarla 45 gün boyunca sabrettik. Artık sabrımız taştığı için açlık grevine başladık. 10 kişiyle başladığımız 45 kişiye ulaşmıştır. Ve giderek çoğalıyoruz.
SORU: Peki açlık grevinize hükümetin olumlu ya da olumsuz bir tepkisi oldu mu?
-Olumsuz bir tepkisi olmadı. Biz Ankara'ya geldikten sonra Türkiye'de çığ felaketi bir çok insanımızın ölümüne yol açtı. Zonguldak'da yaşanan facia sonunda yüzlerce işçi kardeşimiz diri diri yandı. Bakanlar Kurulu bizim sorunu görüşecekken bu seferde Erzincan depremi meydana geldi. İnsanlarımız çok kâr amacıyla katlediliyor. Yani bu olumsuz gelişmeler bizim açımızdan süreci tıkıyor. Hükümet de bu olayları gündemine aldığı için bize verdikleri sözlerle ilgili bir açıklamayapmıyor.
SORU: Başladığınız açlık grevini kazanımlar elde etmeden bırakmayı düşünmediğinize göre, başlattığınız bu mücadeleye bir ekonomik hak arayışı diyebilir miyiz?
-Hayır aslında biz burada daha önce ilettiğimiz gibi burada kıdem tazminatlarımız için yürümedik. Artı kıdem tazminatlarımız için açlık grevine başlamadık. Amacımız başlattığımız mücadeleyi zafere ulaştırmak, mücadele bayrağını daha yükseklere çekmektir. Eğer bu mücadeleyi kazanmazsak, bundan sonra işçiler hangi eylemi yapacaklar. Kaybetmemiz halinde işçi sınıfına çok kötü mesajlar vermiş olacağız. Biz bunun farkında olarak mücadele ediyoruz. Biz taleplerimiz yerine getirilmeden açlık grevini bırakmayacağız. Mesele zaten ekonomik değildir.
SORU: Kamuoyundan, demokratik kitle örgütlerinden beklentileriniz nelerdir?
-Şimdiye kadar bir yığın ziyaretçilerimiz oldu. Başta milletvekilleri olmak üzere her kesimden insanlar bize destek vermeye geldiler. Ancak ziyaretlerden daha önemlisi bizim haklı mücadelemiz kamuoyuna yansıtmalarıdır. Bunları söylerken herkes üzerine düşeni yapmalı, yani dergi çevresiyse özel sayılarla, sendikaysa, sendikadaki işçilere eylemlerimiz anlatılarak destek istenmeli, bir partiye üye ise parti üst düzey adamlarını harekete geçmeyezorlamaları gerekiyor.
SORU: Örgütlü olduğunuz Belediye-İş sendikasının yürüyüşünüz başından beri size yeterli desteği sağlamadığını belirttiniz, peki sendikanızı aşmak için ne gibi çabalarınız oldu?
- Başta işçiler sendikalarını aşmaları için şunlan yapmaları gerekiyor. Bağlı bulundukları sendikaların yönetimlerine baskı yapmaları, sendikaların içersinde platformlar oluşturulması gerekiyor. Çünkü eylemlilikler bir sendikanın sorunu değil, tüm sendikaların sorunudur. Bunun içinde bu sorunun çözümünü Belediye-İş sendikasından beklemek ve Belediye-İş sendikasıyla bunu başarmak biraz da haksızlık olur. Yürüyüş boyunca Belediye-İş sendikasının ekonomik olarak çok büyük katkıları oldu. Çok fazla ekonomik destek önemli değil. Önemli olan beyin gücüdür. Beyin gücünü en iyi şekilde propagandalarda kullanmak. Ajitasyonla, propagandayla donatılmayan hiç bir eylem başarıya ulaşmaz. Eylem kısır kalır, daralır. Başarıya ulaşmaz. Anka-ra'daki dergi temsilcileri kendi aralarında platform oluştururken aldıkları eylem kararlarında, çıkardıkları özel sayılarda bizi yani işçi sınıfını en iyi şekilde anlatmalarını istiyoruz. Mutlaka işçi sınıfının kurtuluşu kendi elinde olacaktır. Şunu da eklemek lazım. 10 yıldan bu yana insanlarımızın üzerinde ölü toprağı var. Bu ölü toprağı son bir iki yıldır atılmaya çalışılıyor. Biz diğer işyerlerine örnek olacak mücadeleler geliştirdik. Zonguldak maden işçileri Mengen'e kadar yürüdüler. Ama onlar 100 bin kişiydiler. Tabi ki işçi sınıfının mücadelesi açısından olumlu bir gelişme. Türkiye'de çığır açtılar. Paşabahçe işçileri de ülkede sesini duyurdu. Ancak ne garipse ben şunu anlayamadım. Zonguldak işçileri, Paşabahçe işçileri tabi ki bayrak olmalıdır. Buna inanıyorum. Ama şunu da gözden kaçırmamak lazım, 1 Mayıs işçi bayramını aşağıdan bir 'zorlamayla ve izin verseler de vermeseler de bu bayramı kutlayacağız, diyen yine İzmir Belediye işçileri oldu. izmir Belediye işçisinin kararlı tutumu sayesinde ANAP döneminin en gerici valisi 1 Mayıs'a izin vermek zorunda kalmıştır. Yani1 Mayıs'ın İzmir'de kutlanması devletin bir lütfu değil, bizim zorlamalarımız sonucu kazanılmış bir "bayram kutlamasıydı. Artı 28 gün yürüyen, 28 gün içersinde diğer işçilere çok iyi mesajlar veren bir işçi ordusunun bu onurlu mücadelesi kesinlikle başarısızlıkla sonuçlanmamak. Eğer başarısızlıkla sonuçlanırsa bizim değil tüm işçi sınıfı adına kötü bir deney olur. Biz başaramazsak siz de başaramayacaksınız, eğer başarırsak bu hepimizin başarısı olacaktır.
SORU: Açlık greviniz başladığından bu yana polis baskısı veya başka bir müdahaleyle karşılaştınız mı?
- Hayır, şimdilik polisin bir müdahalesi olmadı. Bazen bizi ziyaret etmeye gelenler sokağa taşıyor, biz balkonlara çıkıp gelen ziyaretçileri selamlıyoruz. Ziyaretçilerde bize sloganlarla cevap verdikleri halde bir müdahale olmuyor. Ayrıca bu ziyaretler başkalarını rahatsız da etse bizim morallerimizi yükseltiyor.
SORU: Moraliniz nasıl?
-Demokratik kitle örgütlerinin, öğrenci gençliğin, sendikaların yeterli duyarlılığı göstereceğini biliyorduk. Ankara işçisi bizi yalnız bırakmıyor. Tüm bunlarda bizim inançlı ve yüksek moralle eylemimize devam etmemizi sağlıyor.
SORU: Bu ziyaretler ve mesajlar sizce destek açısından yeterli mi?
-Tabi yeterli olmuyor, yani bizi ziyaret eden bir işçi veya memur bizim sesimiz, kulağımız olmadıkça başarılı olamayız. Gidilen her yerde bizim direnişimiz anlatılmalı, bildirilerde, özel sayılarla direnişimiz kamuoyuna yansıtılmalıdır. Bizi destekleyen insanlar egemen sömürü düzeninin temsilcileri üzerinde bir baskı mekanizması kurmalıdırlar.
SORU: Son olarak eklemek istediğinizi şey var mı?
-BARiKAT dergisine yayın yaşamında basanlar dilerim. Başladığınız yol engebeli ve dolambaçlı olduğu için uzun nefesli olmanız gerekiyor. Faşist diktatörlüğün azgın saldırılan karşısında mücadele etmek inanç işidir. Bu mücadelede inançlı arkadaşlara basanlar diliyorum. Temennim düşündüklerinizi hayata geçirmenizdir. Ve proletarya diktatörlüğünü tüm çalışanlarla birlikte kurmanızdır. Kendi iktid-anmızı kendimiz kurarsak mutlu olacağız. Çünkü bu mutluluk herkesinde bildiği gibi sosyalizm'den geçer. Bu konuda Barikat'ı ikinci kez okudum. Barikatın da Türkiye'deki devrimci mücadelede üzerine düşeni yapacağı inancındayım.

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19
Adana Büro: Ali Münüf Cad. Büyük Adana İş Hanı Kat: 4/29 Adana
Tel-Fax: 0322 352 17 92