“BARİKATTA, BARİKATLARDA BULUŞALIM
!”
(Aşağıdaki yazı, 9 yıldır MLSPB davası tutsağı
olarak cezaevinde bulunan Mehmet Ör tarafından
Gazetemize gönderilmiştir. Mehmet Ör halen Gaziantep
Özet Tip Cezaevi'nde tutsaktır.)
"80'li yıllar; dünya proletaryasının ve ezilen
halklarının yüzyılı aşan, şanlı, tarih yaratan
döneminin gerilediği, yenildiği yılları olmuştur.
Türkiyeli devrimciler için ise, '80'li yılların
ilk yarısı, dünya proletaryasının yenilgisinin
ilk habercisi imişcesine karşımıza dikilmiştir.
Yıllarca Marksizm-Leninizm’in klasik eserlerinden,
teori olarak belleklerimize kazıdığımız, "kapitalizme
geriye dönüş" sürecini, somut ve uygulamalı
haliyle bu yıllarda yaşadık.
Eylül yenilgisinin tüm yönleriyle ve etkileriyle
izinden sıyrılamadan yaşadığımız, "kapitalizme
geriye dönüş" karabasanı, ülke devrimcilerini
ve özel olarak bizleri iki katlı bir olumsuzluğun
cenderesine soktu.
Özet olarak söylemek gerekirse:
“Proletarya devrimleri çağı”nın tarihi bir sürecini
yaşıyoruz.
Tıpkı 1917 Ekim Devrimi öncesi ve sonrası "Kızıl
Yıllar" olarak tarihe geçerken; '80'li yılların,
ikinci yarısı "Beyaz Yıllar" adıyla
müsemma "Kara Yıllar" olarak tarihe
geçecektir; ezilen ve sömürülen proletarya ve
dünya halkları için.
Bir iki istisna dışında.
Bu kara yılların ufkunda, bir kutup yıldızı gibi
parlayan Kürdistan Ulusal Kurtuluşu gibi, Peru'daki
Halk Savaşçıları gibi..
Zira, Sovyetler ve Doğu Bloku ülkeleri dışında;
'60'lı ve 70'li yılların Afrika-Asya ve Latin
Amerika'daki anti-emperyalist ve Demokratik Devrimci
Hareketleri ve bu yıllarda değişik sebepler ve
gerekçelerle bulundukları ileri mevzilerden gerilere
düşmüşlerdir.
Bu ülkelerin de içinde yer aldığı "Bağlantısızlar
Hareketi" etkinliğini yitirme ve dağılma
sürecini yaşamıştır.
Bir zamanlar emperyalizmin büyük ölçüde baskı
ve sömürü ağından kurtulabilmiş olan bu ülkeler
de yeniden emperyalist ülkelerin baskı ve talan
çemberinin içine düşmüşlerdir.
"Yeni Dünya Düzeni" diye sözü edilen;
emperyalizmin elinden kaçırdığı bölge ve ülkeleri
tekrar paylaşma ve fethetme politikasından başka
bir şey değildir.
Şu konu net ve akıldan çıkmayacak bir şekilde
anlaşılmalıdır:
Ekim Devrimiyle birlikte, emperyalizm; tüm tarihi
"sıcak savaş", "soğuk savaş"
yöntemlerini bütün acımasızlığıyla ve kiniyle,
durmaksızın, gevşemeksizin sürdürdü.
Boyunduruğu altındaki ülkelerde, her türlü özgürlük
ve demokratik devrimci mücadelelere imha politikalarını
uygulamaktan çekinmedi. Sovyetler Birliği ve Çin
Halk Cumhuriyeti başta olmak üzere, tüm Sosyalist
ülkeler ve Halk Cumhuriyetlerinde, geriye dönüşü
yeniden sağlamak için, sinsi ve sistemli çabalarını
bir an bile gevşetmedi.
Dünya Komünist güçleri; emperyalizmin gösterdiği
karşı-devrimci kararlılığa, uyanıklığa, en azından,
aynı kararlılık ve uyanıklık enternasyonalist
bir karşı koyuşta bulunamadı.
İkinci paylaşım savaşı sonrası, özellikle, SSCB
ve ÇHC'nin başını çektiği dünya sosyalist güçleri
akıl almaz aymazlıklar göstermişlerdir. Emperyalizmin
bu saldırganlığına, kaybettiklerini geriye almak
için korkunç çabalarına karşın, bu bilinen güçler,
kendi aralarında büyük bir çatışmaya girmişlerdir.
SSCB ve ÇHC'nin birbirleriyle girdikleri bu ilişkiler,
tüm dünya devrim güçlerine daha büyük boyutta
ve şiddette yansımıştır.
Enternasyonal tarihinin olmaması gereken en büyük
parçalanması bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Emperyalizmin tam bir bütünlüğe ulaşmasına karşın
bu böyle olmuştur.
Özel olarak bizler ise, geldiğimiz çevre ve gelenek
itibarıyla, eylül sonrasının yenilgi ve dayanıklığı
aşamamanın sıkıntılarını yaşarken, yukarıda sözünü
ettiğimiz “tarihi dönem”in de sancılarıyla yüzyüze
geldik.
Bir yandan emperyalizmin artan her türlü saldırıları
öte yandan TC egemenlerinin gözü dönük saldırıları.
İşte; 'Zor'un bize dayattığı önümüzdeki zor görevi
ve ‘ZOR'lu yıllar,
Sıkıntılı ve karamsar bir tablo görülse de, Gorbaçov'a
rağmen, işte tarih budur.
Ve tarih; kanla, barutla, ateşle; ezilen ve ezen
sınıfların birbirlerine karşı kendi 'ZOR'larıyla
verdikleri mücadeleler manzumesidir.
Dünya proletaryasının, I. paylaşım savaşı yıllarındaki
Ekim Devrimi, II. paylaşım savaşı sonrasındaki
atılım yılları, unutulmamalıdır.
Ve yine 19. yy.'m ikinci yarısıyla birlikte bağımsız
bir sınıf olarak tarih sahnesine ilk çıktığı yıllar
hatırlanmalıdır. Proletaryanın, o şanlı ve kahramanlıklarla
dolu yılları, proletarya ve ezilen halkların yükselen
unut yıllarının başlangıcıdır da.
O yıllar ki: tüm ezilenler için su katılmadık
ihtilalciliğin, devrimciliğin başkaldırı yıllarıdır.
Avrupa proletaryasının yiğit öncüleri; burjuvazinin
sonu gelmez proletarya korkusunun ilk tohumlarını
bu yıllarda atmışlar ve kanlarıyla sulamışlardır.
Burjuvazinin mezar kazıcıları: o yıllarda BARİKAT
savaşlarıyla gelecek zaferlerinin ilk müjdelerini
vermişlerdir.
Paris Komünarları Barikat'ta ölüleriyle gelecek
sınıfsız toplumun ilk temel taşları olmuştur.
Proletarya Barikat'lardan gelerek, sınıfsız toplumun
ilk kıvılcımlarını çakmıştır dünyaya.
Bize gelince;
Eylül sonrasının sıkıntılarını, her defasında
aşmak için sürekli çabalar içinde olundu. Bu çabaların
uzunca bir süre sonuçsuz kaldığını gördük.
Her zaman geçmiş mücadelenin sürdürücüleri olarak
yola çıkılırken, çoğu kez ana halkayı yakalamakta
ve yardımcı halkaları kavramakta, zaman ve zemine
göre başarı sağlanamadı.
Birkaç yıl önceden tespit edilen bir dergi çıkarma
çabası dahi başarılamamıştı.
Kuşkusuz siyasal mücadelede bizim gibi ülkeler
için yakalanması gereken halka hem bilinmektedir
hem de herkes için malumdur da.
Ne var ki tek çaba bu olamaz ve olmamalı. Yardımcı
halkalar ve çabalarla ana eksenin etrafında devinmek,
gerekliydi.
Zira yoğun ve zorlu mücadele sonucu, hareket ve
gelenek olarak hayli fazla kan kaybına uğramıştık.
Bir geleneğin ve hareketin içinde devinim ve uğraş
veren insanlar, çok değişik halkalar çerçevesinde,
değişik çabalar sürdürmek zorundadır.
İnancım odur ki; ana eksen ve halka doğrultusunda
çaba gösterilirken; geniş bir çevre de şu an için
bu ana eksene en yakın halkayı kavrayarak, tüm
coşku, dinamik ve istekliliğiyle ön yargılardan
arınmış olarak yürümelidir.
Benim gibi esir birçok dost için; yıllarca hoş
ve tatlı ama gerçekleşebilir bir düştü dergi çıkarabilmek.
Ama ne yazık ki; bu hoş ve tatlı düşümüz bir "yılan
hikayesi"ne dönüştürüldü.
Artık bu yıpratıcı ve bir o kadar da coşku kırıcı,
dinamik öğütücü ve istek engelleyici "yılan
hikayesi" sona erdirilmiştir.
Öyle ki, Ağustos-Eylül ve Ekim gibi üç ay içersinde
zor ve kahredici sıkıntılar bir sıçrama ile aşılmıştır.
Bu sıçrama büyük bir başarıdır.
Bu sıçrama BARİKAT ile yapılmıştır.
BARİKAT'a omuz vermek, başarı ve kazanımlarımızın
yükseltilmesi, emperyalizmin ve oligarşinin kalesinin
fethinin ilk adımlarıdır. Herkes BARİKAT için
birşeyler getirsin.
Ekmek getirsin, su getirsin, tuz getirsin. Taş
getirsin, kalas getirsin, eline ne geçtiyse, ne
bulduysa getirsin. BARiKAT ancak böyle kurulur.
BARİKAT'lar ancak böyle yükselir. BARİKAT’ta BARİKAT
ile dövüşelim.
Yeniden doğuşumuz, büyüyüp gelişmemiz, savaşmamız
için...
Bugünkü süreçte ilk adımlarımızı atma çabalarımız
hayat bulsun.
Hep birlikte, BARİKAT'ta Barikatlarda buluşalım.
BARİKAT'IN DOSTLUK VE DAYANIŞMA
YEMEĞİ
26 Ocak 1991 gecesi gerçekleştirilen “Barikat
Çalışanları Dostluk ve Dayanışma Yemeği"
coşku ve sevgi atmosferinde geç saatlere kadar
sürdü. Yaklaşık 350 kişinin katıldığı yemek türkülerle,
halaylarla, şiirlerle yaşandı.
Bilgesu Erenus, Koma Denge Azadi, Ahmet Kaya,
Grup Dinmeyen Haydar Bayar, Metin Kahraman, Haluk
Işıkmen'ın şarkı ve türküleriyle ses verdiği geceye
gelen çok sayıda mesajın tümü okunarak iletilen
dostluklar aynı dostça selamlarla alkışlandı.
Yapılan açılış konuşmasında:
"Bugün bir depremin şaşkınlığıyla, biraz
suskun ama yarın yepyeni patlamalarla gökkubbeyi
ışıtacak dünyanın bütün halklarını hep birlikte
selamlayalım" denildi.
"Onurun, soylu yaşam ve ölümün simgeleri
bütün devrim şehitlerini, hepimizin sevgili dostu
Didar Şensoy'u, faşizme teslim olmamanın ve savaşarak
direnmenin simgesi Kızıldere gerillalarını, Hazirancıları,
işkencece teslim olmayan, pusularda katledilen
yoldaşlarımızı ve diğer devrim şehidi arkadaşlarımızı
hep birlikte selamlayalım.
Yine aynı duygular ve coşkularla Küba'ya, Fidel'e,
Botan'a, Cizre'ye, Nusaybin'e, gururunu gerillalarla
paylaşan bütün dağlara selam yollayalım.
Faşizmin zindanlarında, demir parmaklıkları tutsaklığın
değil özgürlüğün kapısı kılan devrim esirlerine
sevgimizi, dostluğumuzu yollayalım.
"Dünyanın büyük bir kasırgayla savrulduğu
sürecimizde, doğruya sıkı sıkıya sarılmak ve onun
için mücadele etmek her zamankinden daha önemli,
daha zor ama daha soylu bir görev olarak önümüzde
duruyor.
Halkların bugünkü suskunluğu, haklı savaşların
gerilemesi, sosyalizmin geçici bunalımı; dünyanın
şimdiye kadar yaşadığı en büyük atılımın potansiyel
değerlerinin de oluştuğu bir birikim dönemidir.
Daha çağdaş, daha düzenli ve daha geniş boyutlarla
düşünmeyi de bu süreçte bilince dönüştürecek olan
halklar, dağların ve kentlerin savunulmasında
ve sahiplenilmesinde büyük ve zorlu bir savaş
verecek.
Ve dostlar, bu savaşı mutlaka kazanacağız. Ellerimizi
daha sıkı kenetleyelim. Yüreğimizi ve beynimizi,
ufku ve coşkusu zengin değerlerimiz olarak; taşıdığımız
en renkli bayraklar kılalım
Geçmişimizi ve yarınımızı tarihin sayfalarına
aynı onurla yazacağız.
Ve hep birlikte ellerimizi güneşe doğru hergün
biraz daha yükselterek şu güzel şarkıyı söyleyelim:
Sana selam olsun
zincirin, zulmün kâr etmediği
Kırbacın kâr etmediği
büyük tahammül
ve sana selam olsun
namuslu olmanın yetmeme bilinciyle
namusun mihenk taşında vuruşma kararı” denildi.
Gecenin rengi, ilk saatlerinden son saatlerine
kadar aynı coşkuyu taşıdı ve yeni buluşmaların
inancıyla gece sona erdi.
İsviçre Polisinin Türkiyeli, Kürdistan’lı
Kadın, Erkek ve Çocuklara Yönelik Irkçı Yönelik
Irkçı Saldırılarına Son!
(İsviçre’de Mücadele Bürosuna yapılan baskınla
ilgili bildiriyi yayınlıyoruz)
14 Ocak 1992 tarihinde Bern Kantonunda Spitalgasse'deki
devrimci ve yurtseverlerin demokratik ve mevzisi
olan Mücadele Bürosu Rambovari bir tarzda basılmış,
aralarında kadın ve çocuklarında bulunduğu 25
civarında kişi gözaltına alınmıştır. Polisin otomatik
silah ve çelik yelek taşıdığı baskın sırasında
herhangi bir arama emri gösterilmeksizin tüm insanlar
yere yatırılmış, direnenler tartaklanmıştır, insanlar
elleri arkadan kelepçeli olarak polis merkezine
götürülmüştür. Bu arada büroda ve Mücadele Temsilcisinin
evinde karakol kurulup gelen ziyaretçiler aynı
akıbete uğramıştır. Tutuklananlar polis merkezinde
elleri kelepçeli olarak, soğuk bir odada saatlerce
bekletilmişlerdir. İlk sorgularından sonra 4 kişi
tutuklanmış, diğerleri serbest bırakılmıştır.
Operasyondan haberi olur olmaz bir avukatın bürosuna
gidip olayı anlatan ve müdahalede bulunmak isteyen
Mücadele Temsilcisi; avukatın polisi arayıp olayı
sorması üzerine, polis avukatın bürosuna giderek
arkadaşı tutukluyor. Temsilcinin eşi, iki çocuğunun
gözü önünde aranıyor.
İstenmeyen Yabancılara Çirkin Saldırı
17 Ocak, cuma günü Mücadele okurlarının yaptığı
basın toplantısında, polisin ileri sürdüğü suçlamalar
açıkça reddedilip, çürütülmüştür. Basın toplantısı
esnasında çok sayıda polis kapatılan büronun önündeki
toplantıyı provoke etme amacı ile boy göstermeye
çalıştı. Basın toplantısından sonra gazetecilerle
polise gidildiğinde, polisin basın sözcüsü, bu
defa da gözaltındaki 4 kişiyi "haraç toplamakla"
suçluyor ve bunun için ellerinde kanıtların olduğunu
iddia ediyor. Polisin büroyu kapatmasından bir
hafta sonra Mücadele bürosunun sahibi işyerinde
gözaltına alınmış, diğerleri gibi evi ve arabası
aranmıştır.
23 Şubat tarihli gazetelerde yayınlanan polis
bildirisinde delillerin elde edilmesi için "şahitlere"
çağrı yeralıyordu. Nereden kaynaklanıyor bu çelişkiler
? Hani polisin elinde yeterince kanıt vardı? Madem
şahit veya kanıt yok neden bu insanlar halen gözaltında?
Hayali delillerle polis açıkça kamuoyunu kandırmaya
çalışıyor?
Mücadele okurları sürekli polis tarafından her
türlü ırkçı tavır ve davranışlarla tehdit ediliyor.
Böylelikle er veya geç tutuklanacaklarına inandırılmak
isteniyor. Mücadele Okurları burada bir kez daha
ileri sürülen suçlamaları reddediyor. Polisin
ırkçı tavrı İsviçre'de yabancılara uygulanan politikanın
nasıl baskıcı, nasıl gerici ve insanları nasıl
susturmayı amaçladığını bir kez daha gözler önüne
seriyor. Bizler açısından bu saldırının anlamı;
yabancıların politik faaliyet yürütmelerinin engellenmek
istenmesidir.
Arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır!
Arkadaşlarımıza karşı yürütülen işlemlere son
verilsin!
Resmi ırkçı politikaya son!
Geri göndermelere son!
Yaşasın enternasyonalist dayanışma!
Türkiyeli ve Kürdistanlı dergiler: Mücadele, Emek,
Barikat, Devrimci Emek, Newroz, Tavır, Newroz
Ateşi, Ocak, Halk Demokrasisi, Devrimci Gençlik,
Emeğin Bayrağı Avrupa Temsilciliği, GSOA Bern
(Ordusuz İsviçre Hareketi), Öğrenciler Koordinasyonu
Bern, GB Bern (Yeşiller Demeti), S.O.S. Rassismus
Bern. Z5 Destekleme Komitesi, CFD (Hıristiyan
Barış Derneği) SAH. 80DS Bern. AG Wohn-Not (Acil
Konut Grubu), Otonom Volxbiblothek, Demokratik
Avukatlar Birliği.
|