HOŞGÖRÜ
MÜ? NİYE VE KİME?
|
Birleşmiş Milletler 1995 yılını "Hoşgörü Yılı"
ilan etti. Dünyada açlık, işsizlik, katliamlar böylesine
artmışken, ABD emperyalizminin daha fazla kâr hırsıyla
dünya yağmalanıp, kan göllerine, insan mezarlıklarına
dönmüşken bu yılı hoşgörü yılı ilan etmek ikiyüzlü bir
davranıştır. Bir o kadar da gülünç ve saçmadır. Çünkü,
aynı BM, dünyayı kan gölüne çeviren, halkları acımasızca
katletmeye yönelik savaş planlarının tezgahlayıcısıdır.
Dünyanın neresine baksanız, insan ölülerini, bombalanan
şehirleri, köyleri görürsünüz. Tabii oluşturulan bu
manzaralar emperyalizmin sömürgeciliği altındaki ülkelerde
yaşanmaktadır. Buralarda insanlar, ekonomik, politik
ve insani değerler sömürüsünü iliklerine kadar yaşamaktadırlar.
Emperyalizmin, saldırgan politikaları arttıkça dünya
halklarıyla çelişkileri de giderek derinlik kazanıyor.
Bugün dünyanın dört bir yanında yaşanan savaşlarda,
katliamlarda ABD emperyalizminin parmağı vardır. İkinci
emperyalist paylaşım savaşından sonra dünyanın jandarmalığını
üstlenen ABD, dünyadaki katliam politikalarının da merkezi
otoritesi ve uygulayıcıyıdır. İşte bu noktada BM'in
rolünü iyi saptamak gerekiyor. BM başlangıçta ikinci
paylaşım savaşında Japonya, İtalya ve Almanya'ya karşı
savaşan ABD ve İngiltere tarafından kurulmuştur. BM
savaş sürecinde hedef olarak bu üç devleti almıştır.
Bu yönüyle paylaşım savaşında emperyalistler arası paylaşım
çatışmalarında ABD ve İngiltere emperyalizminin kurduğu
güçler ittifakının bir kurumsallaşması niteliğindedir.
Ancak bu kurumsallaşmada gözardı edilemeyecek bir hedef
de özellikle ikinci paylaşım savaşı sonrasında gelişen
ve güçlenen dünya halkları nezdinde prestiji yükselen
sosyalizm dalgasıdır. Nitekim, paylaşım savaşının sonunda
Japonya'nın ABD'ye teslim olması, İtalya ve Almanya'nın
yenilgiye uğramasıyla yeni bir niteliğe bürünmüştür.
Çünkü, gelişen aşamalarda emperyalistlerin kendi içlerindeki
çelişkisi geçici de olsa sonuçlanmıştır. Bu nedenle
ikinci paylaşım savaşından en kârlı ve en güçlü bir
şekilde çıkan ABD emperyalizmi tüm saldırı politikalarını
sosyalizm dalgasına Ulusal Kurtuluş Mücadelelerine ve
en genelde Sosyalist Bloğa karşı yoğunlaştırmıştır.
Dolayısıyla ABD önderliği ve güdümündeki BM bu süreçten
sonra saldırganlığını (ekonomik, askeri ve kültürel
planda) ve ideolojik savaşını Sosyalist Blok ülkelerine
ve dünya halklarına yönelmiştir.
Son dönemde ABD emperyalizminin BM onayıyla gerçekleştirdiği
saldırılar bunun en yeni örnekleridir. 1994 yılının
başlarında, saldırganlık politikalarını Somali'de sergileyen
ABD, gerçek politikasını ve amacını dünyadan gizleyebilmek
için önce Somali'ye gönderilen askerlerin "Barışı
sağlamak, huzuru gerçekleştirmek" amacıyla gittiği
demagojisini yaparak işgalci kuvvetlere "Barış
gücü" yaftasını yapıştırdı. Tabii bunda, Afrika
halklarının bilinen "açlık ve yoksulluk" durumlarını,
insanların duygusal plandaki özelliğini CNN'den canlı
yayın yaparak kullanmayı da ihmal etmedi, "Barış
operasyonu" yalanının arkasında yatan gerçek ise
ABD'nin bölgedeki petrol ve kaynaklarını eline geçirebilmek
için burada kabileler ve milliyetler arasında bir savaş
yaratmak istemesiydi. Ancak ABD'nin bu "Barış operasyonu"
yalanı saldırısı cevapsız kalmadı. Sonuçta ABD, burada
asker ve güç kayıpları vererek bölgeden çekilmek zorunda
kaldı.
Görüyoruz ki, ABD emperyalizmi dünya dengelerini lehine
çevirebilmek ve "Yeni Dünya Düzeni"ni kurmak
için elindeki güçleri şantaj ve tehdit, saldırı aracı
olarak kullanıyor. Tabii bunları yaparken de gözettiği
politik stratejiler ve taktikler bölgelerin öznel koşullarına
göre değişebiliyor.
Son yıllarda dünyada "Irkçılık ve milliyetçiliğin"
yeniden hortlatıldığını görüyoruz. Bu savaşların yarattığı
demagojik ortamda ise kimi ülkelerde milliyetçiliğin
parlatılmaya çalışıldığını ve giderek prestij kazanmaya
başladığını görüyoruz. Bosna'da, Azerbaycan'da süren
savaşlarda Afrika'da yaşayan kabileler arası savaşlarda
bu özelliği görmekteyiz.
Burada ABD emperyalizminin bir politikası söz konusudur.
Halkların milliyetçilik özelliklerinin kabartılması,
geri bıraktırılmış ülkelerde iç savaşların yaratılarak
halkların birbirlerine düşman edilmesi ve ortamda ABD'nin
bu ülkelere müdahele ederek (tabii barış'ı sağlamak
amacıyla) bölge kaynaklarını ele geçirmesi. Yalnız ABD
bu politikasını siyasal düzlemde "Böl ve Yönet"
taktikleri ile uygulamaktadır. Öyle ki bu politika genel
hatlarıyla; çıkacak iç savaşların sonucunda küçük küçük,
ABD'ye bağımlı bölge devletleri oluşturmak, bu kanaldan
da kaynakların çeşitli yöntemlerle ele geçirip, kullanmaktır.
Nereden bakılacak olursa olsun bu politikalar dünyayı
savaşların, katliamların yaşandığı ateş çemberine çeviriyor.
Bu saldırganlıklar sonucu barış anti-emperyalist mücadeleyi
dayatıyor. Bugün bu saldırganlıklar her ne kadar ABD
lehine olsa da yarın aleyhine işleyecek olan Halkların
Kurtuluş Mücadelelerinin zemini hazırlıyor.
İşte bu noktada BM, katliam politikalarını bir nebze
olsun dünya halklarından gizlemek için böyle aldatmaca
tavırlara yöneliyor. Yani, çaba savaşa karşı Barış getirme
değil. Katliamların gizlenme çabasıdır.
Kalıcı bir Barış'ın dünyaya getirilmesinde ve insanlığın
kurtuluşunun sağlanmasında düğümü çözecek olan halkların
anti-emperyalist, ulusal, sınıfsal mücadeleleridir,
kazanacağı zaferleridir.
BARİKAT OKURU/İZMİR
|