Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

 

Bir ülkede ne kadar çok insan haklarından söz ediliyorsa, o kadar çok hak ihlali vardır.
Bu sözler bir yönüyle doğru ve çarpıcı, bir yönüyle de alabildiğine eksik… Doğru ve çarpıcı, çünkü insanlar, gereksinmelerinin olduğu, zorlandıkları konularda elbette konuşurlar. Ülkede bugün, gözaltılar, işkenceler, baskı ve yasaklar, sokak infazları… bütün şiddetiyle sürüyor. Üstelik son zamanlarda bu zulüm zincirine yeni bir halka eklendi: KAYIPLAR… İnsanlar evlerinden ya da sokaktan alınıyorlar ve akıbetleri meçhul… Polis bir açıklama yapmıyor veya "bizde yok" diyor. Bu durum böyle sürerse tıpkı bazı Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi, gözaltında ya da hapishanede bulma şansına kavuştuğumuz insanlar için sevineceğiz… En azından "kayıp" değil…
Fakat öte yandan, Oligarşinin en üst düzey kadroları dahi "insan hakları" sözcüklerini giderek daha fazla telaffuz etmeye başladılar. Bir dönem önce bu konuda meclis komisyonu kurulmuştu. Şimdilerde ise bakanlık kurmaktan bu konuda yeni hükümetin yaratmaya çalıştığı imajın da önemli etkileri var.
Ne var ki faşizmin hüküm sürdüğü bir ülkede, insan hakları, sadece bir mücadele mevzisi olabilir. Üstelik, atılmış her adımda tutunabilmek için de ciddi, etkin ve zorlu bir mücadele verilmek zorunda kalınılır.
Bu gün ülkemizin her zamankinden daha fazla insan haklarına ihtiyacı vardır. Böyle bir geleneğin olmaması, sorunu daha da zorlu kılıyor. Ancak 12 Eylül'den sonra insan hakları ile ilgili bir mücadele mevzisi yaratılması gündeme gelmiştir. Önce, cezaevlerindeki işkenceye, baskı ve yasaklara karşı tutuklular çerçevesinde oluşturulan tavırlar giderek görece genişlese de, bu sınırların darlığı bugün dahi son derece önemli bir sorundur.
Konunun çapının alabildiğine geniş olmasına, bu ülke için can alıcı ölçüde önem taşımasına rağmen hala bir avuç insanın etkinliği düzeyinde kalmasının en önemli nedenlerinden biri; siyasal rüzgarın, henüz 12 Eylül'ün yarattığı sonuçları aşan özellikler kazanmamasıdır.
Öyleyse görev; bir yandan artık bu rüzgarın yönünün değişmesi için yürütülmesi gereken politik savaşın yanı sıra, bir yandan da "insan hakları mücadelesinin" kurumlaşması, yaygınlaşması ve daha etkin yürütülmesi için çalışmaktır.
İHD, Aralık ayı içinde bir dizi etkinlikle çabalarını sürdürdü. İHD'li arkadaşlar bu konudaki sorularımıza aşağıdaki yanıtları verdiler.

BARİKAT: Yaşadığımız günler bir yandan insan hakları sorunun Bakanlık kurma düzeyinde tartışıldığı bir yandan da kaygıların arttığı ilginç bir dönem. Böyle bir dönemde İnsan Hakları Derneği çeşitli etkinliklerle bir İnsan Hakları Haftası gerçekleştirildi. Öncelikle döneme ilişkin neler söylemek istersiniz.
ERCAN KANAR: Bu dönemde de insan hakları açısından köktenci adımlar atılacağı kanısında değilim. Gerek yasama organının yapısı, gerekse yürütmenin bileşimi buna uygun değildir. O nedenle bazı kısmi adımları abartarak, kitlelere yanıltıcı toz pembe tablolar çizmeyi yanlış görüyorum. Şüphesiz kısmi adımları da küçümsememek kaydıyla…
Yeni yürütme gizli devletin üstüne gidecek midir? Kontrgerilla odakları dağıtılacak mıdır? Kayıpların, ölümlerin, 12 Eylül zulmünün sorumluları yargı önüne çıkarılacak mıdır? Bu soruların yanıtlarını, şu anda özgürlükler lehine somut tabloda görmek pek mümkün görünmemektedir.
Bu nedenle çifte standart kriterleri bulunmayan insan hakları savunucularının bu dönemde de, dil-inanç, cins, ulus ayrımı yapmaksızın çok yoğun şekilde insan hakları ihlallerinin takipçisi olmaları gerekeceği bir zorunluluktur. Yani rehavete kapılmamak gerekiyor.
BARİKAT: İnsan Hakları Haftasının etkinlikleriyle ilgili olabildiğince geniş bilgi verirmisiniz?
ERCAN KANAR: İnsan Hakları Haftasını bu yıl, her zamankinden daha yoğun ve zengin bir içerikle, coşkulu kitle katılımıyla yaşadık. Programımızın amacı kitlelere şekli olmayan canlı etkinliklerle insan hakları bilincini geliştirici özlerle ulaşabilmekti. Bunun için 3000 adet 91'de İnsan Hakları başlıklı insan hakları bilincini ve somutundaki ihlalleri ve talepleri konu alan broşürü dağıttık. Yine 2000 adet "insan Haklarıyla insandır" afişlerini tüm İstanbul'a resimledik. Sultanahmet meydanında haftayı taleplerimizi haykırarak başlattık.
Yaklaşık 4000 insanın katıldığı insan hakları gecesinde haftanın anlamını türkü ve şarkılarımızla diri tuttuk. 'Özgürlük Savaşçıları' filmini, Diyarbakır da yaşanan devlet terörünün diası ile birlikte gösterdik. Yine şubemiz 'Dehak'ın Sonu' adlı Kürtçe tiyatro oyununu, yıllarca unutturulmak istenen bir anadilin kullanılmasıyla sahneye koymanın onurunu yaşadı. Yine Alman Kültür'de Yılmaz Güneyin Yol ve Sürü filmlerini oynattık. Uluslararası standartların insan hakları açısından irdelenmesini konu alan bir panelimizle mevcut haklara kanaat edinilmemesi gerektiğini, hakların sürekli zenginleşmesi gerektiğini vurguladık. Her alandaki insan hakları ihlallerini işleyen formumuzla özgürlük kürsüsü oluşturarak beyinlerin zincirlenmesine karşı çıktık. Ayrıca bir çok fabrika ve işçi semtleri ve kahvelere gidilerek insan hakları konusunda propagandalar yaptık. Balıkesir, Kırklareli ve Eskişehir kuruluşların düzenledikleri toplantılara konuşmacılarımız davetli olarak gitti. Keza İstanbul'da başka kuruluşların yaptığı toplantılarda yaklaşık 10 değişik toplantıda derneğimiz temsilcileri insan hakları anlayışı ve taleplerini haykırdılar. Derneğimize mensup tutuklu ve hükümlü aileleri, Bakırköy Özgürlük Meydanındaki kayıplar ve gözaltındaki ölümlerle ilgili meşru etkinliğe omuz verdiler. Ve haftayı coşkulu bir şekilde meşru insan hakları yürüyüşüyle, "insan haklarıyla insandır" haykırışıyla bitirdik.
Programımızda basın müzesinde 1990-1991 yasak yayınlar sergisi etkinliği de vardı. Ancak devlet kendi ayıbının sergilenmesinden korktuğu için bu etkinliğimiz engellendi.
Şunu sevinçle söyleyebilirim. 1991 insan hakları haftası etkinlikler açısından adına layık bir hafta olarak değerlendirildi.
BARİKAT: İnsan Hakları Derneğinin çalışma tarzı ve anlayışıyla ilgili olarak bizi aydınlatır mısınız?
ERCAN KANAR: İnsan Hakları Derneği yabancılaşma kurumlarıyla (devlet-din-aile vs) insan arasındaki çelişmelerde, bu çelişmelerden kaynaklanan hak ihlallerinde müdahaleci, özgürlüklerden yana, araştırıcılıkla birlikte tavır alıcı bir çalışma yapmalıdır. Evrensel düzeyde toplumumuz özelinde çifte standartlara düşmeden özgürlüklerin kavgasını vermelidir. Devletin, yürütmenin tamamlayıcısı gibi çalışmamalıdır. Yani statik yapıların ideolojik aygıtı gibi olmamalıdır. İnsan hakları mücadelesini sadece belli dönemlere ve belli sistemlere özgü görememek gerekir. Yabancılaşma kurumları varolduğu sürece insan hakları mücadelesi geleneği devam etmeli, haklar ve özgürlükler dizisi zenginleşmelidir. Uluslararası standartlar fetiş hale getirilmemeli, bu standartların aşılmasına, yeni haklar taleplerinin üretimine dikkat edilmelidir.
İnsan hakları mücadelesi bir partinin, bir devletin güdümünde anlaşılmamalıdır. Özgünlüğünü temellendirilebilmeli, korunabilmeli, müdahalecilikle birlikte objektif, tavır alışla birlikte araştırmacılık ihmal edilmemelidir.
Her türden resmi tarih ve resmi ideolojiye karşı uyanık olmak, irdeleyici olmak, teslimiyetçi olmamak bu mücadelenin gelişmesi ve kendi geleneğini yaratabilmesi için önemlidir.
İnsan hakları savunucuları için meşruluk temeldir. Evrensel düzlemde de koşullar ne olursa olsun başka topraklardaki insan hakları ihlalleri kendi toplumumuzda oluyormuş gibi tavır alabilmek önemli özelliklerdir.
BARİKAT: Devletin İnsan Hakları ile ilgili yeni söylem ve programını nasıl değerlendiriyorsunuz?
ERCAN KANAR: İnsan hakları ile ilgili yeni söylem ve programı abartmamak gerekir düşüncesindeyim. Milyonlarca Kürtle ilgili kararnameler konusunda programda olumlu bir işaret yok. Koruculuk sisteminin muhafazası olumsuz bir tutum. DGM ve Askeri mahkemelerin korunması olumsuz bir tutum. 1990 yılında Avrupa Konseyine bildirilen olağanüstü hal bölgesinde insan haklarının askıya alınma kararı halen devam ediyor mu, etmiyor mu? Belirsiz. Gözaltında kayıpların işkencede ölümlerin üzerine gidilecek mi? Söylem ve program kısmı iyileştirme işaretleri taşısa da, insan hakları açısından geniş perspektifli, köktenci bir muhteva taşımıyor. Zaten yürütmenin ve yasama organının böyle bir adıma bileşimi de müsait değil.
İnsan haklarını esas olarak toplumun dinamiği geliştirecektir. Salt Batı ölçüleri, batıyı memnun etmek için atılacak adımlar hiçbir zaman yeterli özü taşımayacaktır. Kendi öz çabalarımızla insan haklarını geliştireceğiz.
EREN KESKİN: Döneme ilişkin sorulmuş ilk soruda. Ben bugünü yargılayabilmenin de, ancak "RESMİ GÖRÜŞÜ" sorgulamakla olanaklı olacağı inancındayım.
Cumhuriyet'in kuruluşu ile birlikte var olan anti demokratik düzen hala varlığını korumaktadır. "Tunceli kanunu", "Zorunlu İskan Kanunu", "İstiklal Mahkemeleri Kanunu" vb. isim değiştirerek varlıklarını korumaktadırlar. Bugün de "Terör Yasası", "sansür-sürgün kararnameleri", "Devlet Güvenlik Mahkemeleri" vb. vardır.
Böyle olduğu sürece Kürt halkı ezilmeye devam edecek, işkence, infazlar her türlü hukuk dışılık var olmaya devam edecektir.
Ben, resmi görüş yani Kemalizm sorgulanmadan, yapılanmada değişiklik olacağına inanmıyorum. Ancak umut verici olan, "Kürt Ulusal Mücadelesi"nin vardığı boyut ve demokratik kamuoyundaki canlanmadır.
BARİKAT: İnsan Hakları Haftası bilindiği gibi, bu yıl da Evrensel İnsan Hakları Bildirgesinin kabulünün 43. yıl dönümü nedeniyle 10-17 Aralık tarihleri arasında çeşitli etkinliklerle gündemleşti.
İnsan Hakları Derneği İstanbul şubesi haftanın açılışını 10 Aralık salı günü Sultanahmet Meydanı'nda basın açıklaması ile yaptı.
Aynı günün gecesi Caferağa Spor Salonu'nda, çeşitli Türk ve Kürt sanatçıların katılımı ile "insan hakları gecesi" düzenlendi.
Çarşamba günü akşamı Beyoğlu sinemasında derneğimiz Diyarbakır Şubesi üyesi, aydın, yurtsever, insan hakları savunucusu Vedat Aydın'ın anısına özgürlük savaşçıları filmi gösterildi.
Perşembe akşamı Mülkiyeliler Birliği'nde "insan hakları açısından uluslararası standartlar" konulu panel yapıldı.
Cumartesi günü Kartal Hasan Ali Yücel salonu'nda "Dehak'ın Sonu" isimli Kürtçe tiyatro oyunu gösterildi.
Pazar günü, Mülkiyeliler Birliğinde "insan hakları" konulu forum düzenlendi.
Pazartesi günü, hafta İstiklal Caddesi'nde düzenlenen "İnsan Haklarına Sempati" yürüyüşü ile sona erdi.
BARİKAT: İnsan Hakları Derneğinin çalışma tarzı ve anlayışıyla ilgili olarak bizi aydınlatır mısınız?
EREN KESKİN: İnsan Hakları Derneği her türlü hak ihlalini kendisine konu eden, hakkı ihlal edilen herkesin sorunlarına eğilen ama asıl amaç olarak devlete karşı bireyin haklarını savunan, düzen-içi bir kurumdur.
Doğal olarak toplumun çeşitli kesimleri "insan hakları"ndan farklı şeyler anlıyor. Ve bu anlayış farkları, derneğe bakış açılarını da farklı kılıyor.
Ben şunu söyleyebilirim, şu anda da görevde olan İstanbul Şube yönetimi, anlayış farklılıklarına saygılı olmaya ve çifte standart uygulamamaya çalışan, resmi görüşün yaşamın her alanında ki müdahalesine karşı çıkmaya çalışan, resmi ideolojiye karşı tavırlı olan, "müdahaleci insan hakları savunuculuğu"na inanan bir yönetim kuruludur.
BARİKAT: Devletin, insan Hakları ile ilgili yeni söylem ve programını nasıl değerlendiriyorsunuz?
EREN KESKİN: Son sorunuza, 1. soruda verdiğim cevapla başlayacağım. Türkiye'de Kemalizm varlığını korudukça, "yeni söylem ve programların" bir şey değiştireceği inancında değilim.
Bu nedenle, yeni hükümetin iş başına gelir gelmez bir takım olumlu görülen işler yapmasının ardında ki neden, Demirel ve İnönü'nün çok demokratlaşması değil, demokratik kamuoyunun yıllardır verdiği mücadelenin bir ürünüdür diyorum.
Son olarak size, yayın hayatınızda başarılar diliyorum.




 

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19