Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

HEP 1. Olağanüstü kongresi 15 Aralık 1991 tarihinde yapıldı. Burjuva basını bu kongreyi de, Kürt Ulusal Sorunu'na ait hemen her sorunda izlediği bir tutumla, 'infial' yansıtan başlık ve yorumlarla verirken sorunun boyutunu algılayabilmenin ne denli uzağında olduğunu da bir kez daha gösterdi. (1) Kongrenin parlamento gurubu bulunan -ya da bulunmayan- siyasi partiler ve parlamento içinden/dışından etkili ve yetkili çevrelerde yarattığı tartışma da, Kürt kimliğinin artık gelip, Ankara'nın göbeğinde kendisini deklare ediyor olmasından duyulan şaşkınlığı, kızgınlığı biraz da çaresizliği dile getirmekten öte gidemedi. Bu bağlamda, hükümetin "Kürt realitesi"ni tanıma noktasında attığı adımın da devletin teröre varan şiddetinin, meşru zeminlerde verdiği mücadele ile, açığa çıkmasını, etkisizleşmesini ve hatta giderek ters tepip kendisine dönmesini sağlayan bir siyasal kimlik deklarasyonu karşısındaki çaresizliği olduğunu söyleyebiliriz. (2)
Bu anlamda, Vedat Aydın'ın öldürülmesi ile başlayıp, HEP 1. Olağanüstü Kongresi ile gelişen sürecin titizlikle incelenmesi gerekiyor. Çünkü, 1. Olağanüstü Kongre pek çok açıdan bir nitelik değişikliğinin ilk işaretlerini veriyorsa, bunun ipuçları gerisindeki süreçte aranmalıdır.
HEP, Kürt Ulusal Kurtuluş Hareketi'nin ihtiyaçlarından doğmadı. Ancak HEP artık, SHP'den Paris'teki Kürt Konferansı'na katıldıkları için ihraç olanlarla, bu süreçte, esas olarak Deniz Baykal'ın Genel Sekreterliği dönemindeki uygulamalardan rahatsız olarak, istifa etmişlerin toplandığı bir yer olarak da algılanamaz. HEP, özellikle V. Aydın'ın öldürülmesi ile başlayan süreçte giderek Kürt Ulusal Mücadelesinin belirleyiciliğine kaymış olmakla birlikte, son kongreye dek partinin başlangıcından beri var olan sendikalistler, Kürt kökenliler ikiliği yapısını belirlemiştir. 1. Kurultay'ın değerlendirilmesi gereken olası kimliğin artık partiye ağırlığını koyması ile bir dönüşüme uğrayacak olduğudur. Bu dönüşümün, özellikle Kürt Ulusal kimliğinin partinin künyesine kazınmasını isteyenlerce, "partinin gerçek sahiplerince teslim alınması" olarak algılandığını gösterir pek çok işaret vardır. Bunlardan belki de en önemlisi SHP-HEP ittifakına bakış noktasında ortaya çıkandır. Kürt kökenli milletvekillerinin HEP'den geldiklerini, Kürt siyasal-ulusal kimliğinin bir parçası olduklarını ve SHP içinde gerektiği kadar kalacaklarını her vesile ile dile getirmelerine karşın, başını F. Işıklar'ın çektiği sendikacıların, HEP'in "güvenilir bir ortak olduğu", "SHP'den ayrılmanın kalleşlik olacağı" yolu açıklamalar yaptıkları hatırlardadır. Bunu HEP'in Kürt kökenli unsurları da hatırlıyor olacaklar ki, F. Işıklar, Kongre'de protesto ile karşılanmıştır. Ayrıca Kongre'ye hakim olan hava da, F. Işıklar'ın öteden beri savunduğunun tersine, "onlar bizim arkadaşlarımız biz istediğimiz kadar orada kalır" havasıdır. Nitekim Kongre'den çıkan "asıl ana muhalefet biziz" sonucu ve oluşan yeni yönetimin niteliği de Kürt Ulusal Mücadelesinin gelişim rotasının bundan böyle, HEP'i doğrudan yönlendireceğini göstermektedir.(3) Bu yönlendirmenin özellikle kontrgerillanın saldırılarının ve devletin Kürt halkına yönelik baskılarının kamuoyuna duyurulması, Kürt Halkının yasal zeminlerdeki sözcüsü olunması noktasında olacağı açıktır.(4) Kısa bir parantez açarak belirtmeliyiz ki; gerek son derece meşru zeminlerde yükselen Kürt Ulusal Mücadelesi gerekse HEP, özellikle Vedat Aydın'ın öldürülmesinin sonraki süreçte, MİT-Kontrgerilla ilişkisinin ve devletin içinde odaklanmış kontrgerilla unsurlarının maskesini düşürme konusunda, Türkiye siyasi tarihindeki en ciddi kontrgerilla karşıtı mücadelelerden birini başlatmışlardır. Bu zemindeki mücadele, faili meçhul cinayetler sonrasındaki cenaze törenlerinin özellikle Diyarbakır olaylarından sonra, giderek kitlesel ayaklanmalar halini alması, intifadaya dönüşmesi halinde yükselmektedir.
(Öyle ki Kürt halkı kendisine "dağ Türkleri"dir, yoktur diyen bir devlete "realite"sini dayatır hale gelmiştir. Devletin, gerekirse Cudi Dağlarını ovaya çevirme, tek bir köy bırakmama, taş taş üstünde kalmama yanlısı unsurlarını ne denli rahatsız ederse etsin devletin terörü, bölgede işlevsizleşmiştir. Şiddet, yanıtını her keresinde daha da kitleselleşen ayaklanmalar, kepenk indirmeler, gösteriler olarak almaktadır.) Kuşkusuz kontrgerilla Türkiye'li devrimcileri, sosyalistleri de ilgilendiren bir meseledir, ve çözümü yalnızca Güney Doğu Anadolu'da değildir. Bu bağlamda gözaltında kayıpların, sorgusuz infazların doğrudan toplumsal muhalefetin öncü unsurlarını hedefleme tehlikesinin baş gösterdiği bir ortamda, kontrgerillanın açığa çıkarılması, sokak yargılamalarının son bulması ve infaz timlerinin devlete 'demokratikleşme' makyajının yapılması ile, resmi elbiselerini çıkartıp, birer sivil ölüm mangası haline gelmelerinin önüne geçilmesi için verilecek ortak mücadele, Kürt ve Türk sosyalistlerinin siyasal ittifak noktalarından birini de oluşturacaktır.
Burada Olağanüstü Kurultay'ın Türkiyeli Sosyalistlerince dikkatle irdelenmesi gereken bir diğer sonucuna ulaşıyoruz. HEP'in yeni misyonunun, Kürt Halkı'nın kendi kaderini tayin hakkının ve bölgedeki anti-demokratik bütün uygulamaların ortadan kaldırılması, tüm azınlık halklarının ve emekçi sınıfların ortak sesi olunması.
Türk halkının da partiye akmasının mekanizmalarının yaratılması; mücadelesinin Türk ve Kürt halklarının kardeşliği temelinde biçimlendirilmesi ve bu doğrultuda bir Demokrasi cephesi önerisinin ortaya atılması… Bu yeni açılımı, Ali Fırat'ın Özgür Halk Dergisi'nin Aralık '91 sayısındaki yazısında ısrarla altını çizdiği "Ortadoğu'da Türkiye ve ülkemize dayalı yeni bir Ekim Devrimi gelişebilir. Ortaklaşa devrimi gerçekleştirmek Ulusal Kurtuluş Mücadelemizin en büyük özlemidir."
Bu doğrultuda "Türkiye halkı için kitleselleşme açısından HEP bulunmaz bir fırsattır. HEP'in devrime hizmet ettiği ve devrimi parlamentoya taşırma durumunda olduğu açıktır. HEP içinde kitlesel örgütlenme vücut bulmalıdır… HEP'i Türkiye'de kitleselleştirmek gerekir… Devrimciler bunu yapmazsa, MÇP-RP ittifakı yapacak ve halkı alıp götürecektir…" Oysa "parlamento-içi muhalefet grubu devrime hizmet edecektir. Bunun da güvencesi çok açıktır. Durum böyle olduğu halde, hala siyasal bir kitle aracını düşünmemek siyasal körlük ve ya taktik yeteneksizliktir… Birlik daha farklı bir isimle de olabilir. Bir siyasal Blok neden olmasın?" yaklaşımı ile birlikte değerlendirilmeli.
HEP 1. Olağanüstü Kurultayı'ndan çıkan sonuçla A.Fırat'ın yazısının önerdikleri arasındaki paralellik, yıllardır Güney Doğu Anadolu üçgeninde sürdürülen mücadelenin tüm Türkiye sathına sıçratılacağını ve bu zeminde Türkiye'li sosyalistlerin önüne mücadele cephesi önerisinin somut olarak getirileceğinin işaretini vermektedir. Bu öneri tartışılmaya ihtiyaç göstermektedir ve kuşkusuz tartışılmaya değerdir. Önerinin Devrimci-Demokratik Halk Bloku ya da Cephesi kısmı ayrı bir tartışmanın konusudur. Bu yazıda, bu konuya kısaca değinmekle birlikte, esas olarak 1. Kurultay dolayısıyla da gündeme gelen HEP'in yasal zeminlerini kullanarak kitleselleşme önerisini açımlamaya çalışacağız. Bunu yaparken temel ölçütümüz HEP'in ilkelerinin, organizasyonunun, Türkiye'li sosyalistlerin açık parti ihtiyacına ne denli cevap verebileceği olacaktır.
HEP, kuşkusuz Kürt Ulusal Mücadelesine sahip çıkan unsurları barındıran bir partidir. Ancak yapısını, dokusunu belirleyen pragmatizm-ideoloji karşıtlığını da görmemize engel değildir bu. Gelişen koşullara göre değişen taktik yönelimler gösterebilme becerisi hiç kuşkusuz her siyasal organizasyonun sahip olması gereken bir beceridir. Ama taktik manevralarda bulunmak ayrı, pragmatizmi ilkeselleştirmek ayrı şeylerdir. HEP bu anlamda Türkiye'li sosyalistlerin sınıf mücadelesi ile bütünleşmiş, o mücadeleye ve toplumsal muhalefete öncülük etme misyonunu üstlenmiş bir parti ihtiyacına cevap verecek durumda değildir. Bunu açıklamak için henüz belleklerdeki tazeliği koruyan seçim dönemine geri dönmek gerekiyor.
Sahiplerince bile dünyanın en anti-demokratik, adaletsiz seçim yasalarından biri olarak tanımlanan bir seçim yasasının dayatmaları ile seçimlere HEP'in desteklediği bağımsız adaylar olarak girildiğinde % 10 barajının aşılıp aşılmayacağı endişesi HEP'i, gelişen Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'nin belirleyiciliğinde, ittifak arayışlarına yönelttiğinde; "ne olursa olsun Kürt temsilcilerini Meclis'e sokma" anlayışı Ali Fırat'ın "Din Sorununa Devrimci Yaklaşım" kitabında da belirttiği gibi "İslamın resmi ideoloji ile en fazla içiçe geçmiş devletle en yoğun örtüşmüş, en sağ yorumuna dayanan 'mezhebi sünniliğin' doğrudan Suudi sermayesinden beslenen, en geri siyasal kanadıyla ittifak yapabilme pragmatizmine dek götürmüştür. Ulusal Kurtuluş Mücadelesi'nin sesi soluğu olabilecek temsilcilerin Meclis'te olması kuşkusuz önemlidir. Ancak bu temsilcilerin hangi, siyasal zeminleri kullanarak, hangi temaları öne çıkararak, hangi ideolojik perspektifi benimseyerek orada oldukları da en az orada olmaları kadar önemlidir. Kaldı ki HEP-RP ittifakının gerçekleşmemesi ilkesel nedenlerden değil, milletvekili sayısı, sıralaması vb. teknik nedenlerden olmuştur. (5)
RP ile ittifak denemesinin başarısızlığı üzerine gerçekleşen SHP-HEP ittifakı ise, iki taraf açısından da amaçlara ulaşmanın en etkili aracı olabileceğine inanıldığı için, uzun ömürlü olabilmiştir. SHP açısından, tabela partisi olmaktan kurtulma ve bu arada yükselen Kürt Ulusal Kurtuluş Mücadelesini asimile edebilme, eritebilme şansı elde etme (6) HEP açısındansa, baştan beri tek hedef olarak tanımlanan "parlamentoya girme" şansına kavuşma… Kuşkusuz bugün gelişen durum karşısında "onlar erdi muradına…" demek sadece HEP için anlamlı ama Türk Sosyalistleri açısından, böylesine gözükara bir pragmatizmin "kerevetine çıkmak" çok da ehven görünmüyor…
Birincisi, ilkesini Meclise girmek bazında tanımlayan bir siyasal oluşumun RP ve SHP arasında bile bir adım fark bırakmayan yaklaşımın ideolojik tutarlılığı yoktur. İkincisi böylesi bir pragmatizme neden olarak 'Kürt temsilcilerin her ne olursa olsun parlamentoya sokulması gerekiyordu' gibi bir gerekçe sunmak, Türkiye toplumsal muhalefetinin öncü unsurlarının ve Sosyalistlerin bu perspektife sahip bir partide kendilerine nasıl yer bulacakları sorusunu gündeme getirmektedir. Çünkü, HEP'i Güneydoğu Anadolu'ya hapseden, ilkesiz, ülkenin Batısındaki mücadeleyi de kucaklamayı hedeflememiş böylesi kaygan zeminlerde oluşmuş ittifakların, Kürt halkının somut ihtiyaçları gerekçe gösterilerek, bir kez daha yaşanmayacağının güvencesi, 1. Olağanüstü Kurultay'da tüm söylenenlere karşın yoktur. Çünkü bu, ne yazık ki karakterini biraz da oradaki mücadelenin ulusal çizgisinin belirlediği yapısal bir tarzdır.
Ve Üçüncüsü, böylesi yapısal bir arazla malûl siyasal bir çizgi ile girilecek ittifakın ya da kurulacak cephenin bazını ne oluşturacaktır? Eğer siyasal zeminin Ulusal Kurtuluş Mücadelesi motifi ile bezenmesi öneriliyorsa, sınıf perspektifinin üzerinde yükselmesi gereken sosyalist devrim yaklaşımıyla, Ulusal Kurtuluş Mücadelesi hangi kavşakta buluşacaktır? Sözgelimi Türk ve Kürt işçi sınıflarına dayalı, sosyalist bir devrim perspektifinin Kürt Ulusal Kurtuluş Mücadelesine de hakim olabilmesi için önerilen cephe'nin yönelimlerinin neler olması gerekmektedir?
Bu ve buna benzer sorulara net, ilkesel, programatik ve örgütsel düzeyde yanıtlar üretilmeden atılacak bir cephe adımının daha baştan ölü doğacağı ve ne ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı çerçevesinde tanımlanması gereken Ulusal Kurtuluş Mücadelesine ne de Türk ve Kürt işçi sınıflarına dayanılarak başarılabilecek sosyalist bir bölge devrimine hizmet etmeyeceği aşikardır.

DİPNOTLAR
(1)- Burjuva basınından, Kürt Ulusal ve Siyasal kimliğini benimsemesini beklemek zaten fazla hayalcilik. Ancak günlük basının ve kitle iletişim araçlarının bu basiretsizliği, perspektifsizliği, öngörü/sağduyu yoksunluğu bize bir kez daha göstermiştir ki; burjuva basını önümüzdeki dönemin gündemini işgal edecek yakıcı sorunlardır.
- Kürt Ulusal Mücadelesi, Memur sendikaları için ve dayatılan 'endüstriyel demokrasi' teranesi ile işçi sendikalarının asimilasyonuna karşı verilecek mücadele vb. burjuva liberal sınırlarda bile, sosyalistlerin sesi soluğu olmak bir yana yükselecek toplumsal muhalefete karşı devletin olası tahammülsüzlüklerini ve şiddetini meşrulaştırma aracı gibi iş görecektir. Bu sorunun başka bir boyutudur ama, yeri gelmişken, HEP 1. Olağanüstü Kongresi dolayısıyla vurgulamalıyız ki; önümüzdeki süreç, sosyalistlerin kendilerini topluma anlatabilmeleri için ve yükselen toplumsal muhalefete öncülük edebilmelerinin araçlarından biri olarak güçlerini ortaklaştırıp yaygın, sürekli bir kitle iletişim aracını var edebilmelerini zorunlu kılmaktır. Toplumsal Muhalefet'in de sosyalistlerin de günlük gazete hatta bir televizyon kanalı gibi seslerini sağlıklı olarak duyuracak bir kitle iletişim aracına yoğun ihtiyaçları vardır. [yazıya dön]
(2)- Bu açıdan Kongre'de Bursa İl Örgütü'nün "Biz korkuyu yendik ya siz?" pankartına bakıp biz 'ölümü yendik' diyen Doğulu delegenin söyledikleri çarpıcı bir öneme sahip. [yazıya dön]
(3)- Kurultay'ın ardından "Yeni Ülke"nin 22-28 Aralık tarihli 10. sayısında A. Cabbar Gezici; "HEP 1. Olağanüstü Kurultayı ve Ortaya Çıkardığı Gerçekler" başlıklı yazısında "….Kurultay'a giderken HEP'ten değişiklik beklentilerinin olması doğaldı. HEP siyasal bir aygıttır. Herkesin bu aygıtı kendi amaçları doğrultusunda biçimlendirmeye çalışması yadırganacak bir olay değildir.
"Öteden beri HEP üzerinde sürdürdükleri etkinlik kurma mücadelesinde başarısızlıklarına bir yenisini ekleyen çevre, Kurultay'da son kez yarıştı ve kaybetti. Bu çevrenin HEP'e ilişkin bütün politikaları zaten açığa çıkarılmış, halk tarafından öğrenilmiştir" diye yazmaktadır. [yazıya dön]
(4)- Nitekim SHP içindeki Kürt kökenli milletvekilleri, seçimlerden beri yaptıkları hemen tüm açıklamalarda, Bölgedeki faili meçhul cinayetlerle uğraşmanın Meclisteki en asli işleri olacağını vurgulamaktadırlar. [yazıya dön]
(5)- Meclisteki yemin töreni sırasında Kürtçe konuşan L. Zana ve H. Dicle'ye tepki gösteren RP Başkanı ve Milletvekillerine, bu günün HEP Başkanı… "RP bize neden tepki gösteriyor anlayamıyorum. Onlara ittifak kurma çalışması içindeyken de HEP aynı HEP'di sonradan mı değişti? Biz RP ile ittifak kurma çalışmalarını yürütürken N. Erbakan ile Ayrancı'daki evinde görüştük. 3 saat boyunca konuştuk. Daha sonra 2 kez teknik ayrıntılar için yan yana geldik ama olmadı. Onlar sonra bazı teknik tavizleri (!) verebileceklerini söylediler. Fakat biz SHP ile görüşmeye başladığımız için artık geri dönmedik" biçiminde açıklamada bulunmuştur. [yazıya dön]
(6)- DYP'nin "Kürt Sorunu" konusunda politika üreten kurmaylarından biri olan Emekli Korgeneral Tevfik Fikret Alpaslan'ın bu konuda, Demokrat'ın Aralık'91 sayısında kendisi ile yapılan görüşmede söyledikleri ilginçtir. "….Ben SHP'nin oy kaybını göze alarak HEP'lileri listesinden aday göstermesini takdirle karşılıyorum. Doğru olanı yaptı SHP. Onları Meclise çağırdı… Sorunun Meclis'e gelmesi, sınır karakolu basarak, çoluk çocuk öldürerek bir sorunu dile getirmekten daha yararlı bir hal almıştır." [yazıya dön]



 

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19