SULTANAHMET'TE GÖSTERİ:
DEVLET GÜDÜMLÜ SENDİKAYA HAYIR!...
20 Aralık 1990 günü, Eğit-Sen, Tüm-Bel Sen, Tüm Haber
Sen, Tüm Sağlık Sen, Tüm-Ray-Sen, Tarım-Sen, Maliye,
SYK'lı kamu emekçileri tarafından İstanbul Sultanahmet
Meydanında bir gösteri yapıldı.
Saat 14'te Meydan'da toplanan emekçiler, önce bir basın
açıklaması okudular. Daha sonra, hazırlamış oldukları
maketi yakarak yürüyüşe geçtiler. Yaklaşık 800-1000
kişinin Beyazıt'a doğru yürümesi ve sloganlar atması
ilgiyle izlendi. Katılanların disiplinli ve coşkulu
tavırlar içinde oldukları özellikle gözlendi. Emekçi
arkadaşların attıkları sloganlar arasında, "DEVLET
GÜDÜMLÜ SENDİKAYA HAYIR", " İŞÇİ MEMUR ELELE
GENEL GREVE", "ANTİ-TERÖR YASASINA HAYIR",
"TOPLU SÖZLEŞME HAKKIMIZ ENGELLENEMEZ", "KAYIPLARA
SON" sloganları en fazla tekrarlananlardı.
Polis, başından itibaren ciddi bir güç yığarak izlediği
yürüyüşe, Beyazıt Meydanı'nda müdahale etti ve pankartları
topladı. Aşağıda, arkadaşların eylem sonrasında dağıttıkları
basın açıklamasını olduğu gibi yayınlıyoruz.
"Yaklaşık 3 yıldır tüm baskılara, gözdağı, sürgün,
gözaltı ve sendikalarımızın mühürlenmesine rağmen sürdürdüğümüz
grevli-toplu sözleşmeli sendika mücadelemizde artık
bir dönüm noktasına geldik.
Seçim meydanlarında yapılan propagandalarla sendika,
insan hak ve özgürlüklerine dayalı bir toplum yaratmayı
vaadeden DYP ve SHP koalisyon olarak iktidarda!
Sendika vaatlerini gerçekleştireceklerini söylemelerine
rağmen, Anayasa değişikliği için beklememizi öğütlüyorlar.
Bir yandan da, sendikalarımızı toplu sözleşmeye çağırma
yerine; katsayı artışı ile maaş zammına karar veriyorlar.
Demokrasiden, insan haklarından bahsederlerken; insanlar
gözaltında kayboluyor. Tüm-Sağlık-Sen Adana temsilcisi
gözaltında tecavüze uğruyor: Diyarbakır'da Köprü altında
cesetler bulunuyor; Demirel ve İnönü'nün kardeşlik,
barış, insan haklarına saygı vaatlerinde bulunduğu Güneydoğu
gezisinde taleplerini iletmek için yürüyüşe geçen İdil,
Dargeçit köylülerinin üzerine kurşun sıkılıyor.
Biz sendikalarımızın tanınmak zorunda kalındığı bugüne
mücadelemizle geldik. Bugün artık vaatler verilmesini
değil, grevli toplu sözleşmeli sendikalarımızın Anayasal
güvenceye kavuşturulmasını; yapılacak yasal düzenlemelerde
söz hakkımız olmasını; Sendikalarımızın, toplu sözleşme
masasına çağrılarak ücretimizin, çalışma ve yaşam koşullarımızın
kendimiz tarafından belirlenmesini; tüm çalışanları
kapsayan grevli bir sendika yasasının çıkarılmasını;
tüm anti-demokratik uygulamaların, işkence ve kayıpların
yaşanmamasını, işten atılmaların son bulmasını istiyoruz.
Bu taleplerimiz yerine getirilmediğinde, İLO standartlarında
grevsiz bir sendika yasası çıkarıldığında; kamu emekçileri
olarak hizmet üretiminden gelen gücümüzü kullanacağımızı,
grevlere hazır olacağımızı iktidarın bilmesini istiyoruz.
Eğit-Sen, Tüm-Bel-Sen, Tüm-Haber-Sen, Tüm-Sağlık-Sen,
Tüm-Ray-Sen, Tarım-Sen, Maliye-sen"
GEBZE PETROL-İŞ ŞUBE KONGRESİ ÖNCESİ
İŞÇİLER:
"BİLİNCİ DE YÖNETİMİ DE İSTİYORUZ"
20 Aralık 1991 tarihinde gerçekleştirilecek olan Petrol-İş
Gebze Şube seçimlerine umutla yaklaşıyoruz. Bizler,
işyerleri delegeleri olarak, Kongre öncesinde ve Kongre'de
yapılacak tartışmaların yararına inanıyoruz.
Biz, sınıf olarak, ancak seçimlerde ya da toplu sözleşmelerde
sendikal ve politik koşullara yakınlığımızı, hatırlamak
istemiyoruz. Bu duruma sendikanın tutumundan kaynaklanıyor.
Genel merkez ve şube yöneticileri seçim süreçlerinin
dışındaki zaman içerisinde herhangi bir etkinlik gerçekleştirmek
gerekliliği hatırlamıyor. Talebimiz olan sosyal, kültürel,
toplantı ve seminerler, ihtiyacımız olan örgütlülüğe
yönelik faaliyetler gerçekleştirilmiyor. Ekonomik-politik
bilincimizin gelişmesine katkı sağlayabilecek hiçbir
işlevini yerine getirmeyen sendika, işçilerin varlığını
ancak seçimlerde hatırlıyor.
Biz işçiler ise, sendikanın, işçilerin politik gelişiminden
korktuğunu görüyoruz.
Biz hem yönetime, hem proletaryanın örgütlü bilincine
talibiz. Bütün engellemelere rağmen bunların sahibi
de biz olacağız.
Bugün, bir çok yerde olduğu gibi bizim pratiğimizde
de sendikaların delegeleri ile sınıfın delegeleri çatışması
yaşanıyor.
Genel merkezin istediği sendikacılar olmacağız. Sınıfımızın
niteliğinin gerektirdiği özellikler de bir şube yönetimi
oluşturacağız. Kendi kazanımlarımızı bir bütün olarak
sınıfımızın kazanımı olarak görüyoruz.
Bugün Gebze'de, yarın Kartal'da sonra Anadolu'da kongreler
birbirini izleyecek. Bizler, diğer şubelere bağlı proleter
arkadaşlarımıza çağrıda bulunuyoruz.
Gelin sınıfımızın özelliklerini taşımayanları silkeleyip
atalım. Onlar her zaman bizlerin önünde engeldir. Kendi
sendikalarımızı kendimiz yönetmek için mücadele edelim.
29 Aralık'taki kongremizde de yalnız olmak istemiyoruz.
Destek ve kuvvet istiyoruz.
Bütün işçi arkadaşlarımıza selam olsun.
Bir grup Gebze Barikat okuru
KAYIPLAR,… GÖZALTINDA İŞKENCELER
Tarih:14-12-1991
Yer: Bakırköy Özgürlükler Meydanı…
Beyaz başörtüleri, direnişin simgesi olan kırmızı alın
bandajlarıyla analar, genç insanlar babalar, ortak bir
ses olabilmenin kıvancı ile dünyanın birçok geri bıraktırılmış
ülkesinde sıkça rastlanan bir görüntüyü bir kez daha
yineliyorlardı.
-ÇOCUKLARIMIZI ARIYORUZ-,-OĞLUMU POLİSLER KAYBETTİ-KÜRT
HALKI ÜZERİNDEKİ BASKILARA SON-,-SOKAK İNFAZLARINA HAYIR-
vb. yazılı dövizler ve işkencede öldürülen, ya da günlerdir
kayıp olan çocuklarının resimleri ile yaptıkları gösteri,
Bakırköy halkı tarafından ilgi ile izlendi.
Anti-Terör Yasası ile resmileştirilen-kaybetme-politikası,
bir çok genç insanı ilerici-yurtsever, demokrat, devrimciyi,
yargısız infazlarla yok etti, etmekte…
İHD'li aileler, YKD'liler, ÖzgürDer'liler, Demkad'lıların
organize ettiği protesto biçimi; yürekteki öfkeyi, sokakta
herkesin yüzüne haykırmak, gerçekleri dile getirmek
açısından olumluydu.
İHD'liler, YKD'liler, Özgür Der'liler, Dem-kad'lıların
bu özverili, coşkulu, kararlı mücadelelerine kulak,
omuz vermeyi bilelim.
Hüseyin Toraman'ın annesi, Yusuf Erişti'nin, Seher Şahin'in
annesi çocuklarının yok edilmeleri, öldürülmeleri karşısında
öfkelerini nasıl sokağa döküyorlarsa, analarımız bağrı
yanık ağıtlar yerine başlarımız dimdik hak arama mücadelesinde
en ön saflarda yerlerini alıyorlarsa, yarın başı eğik
gözyaşları dökmenin yararsız olacağı bilinciyle omuz
omuza Anti-Demokratik yasalarla, işkenceye, gözaltına
kaybolmalara karşı mücadele için ileri…
İşkencede öldürülenlerin, kayıp edilenlerin hesabı sorulmalıdır.
Sorulacaktır.
BASINA VE KAMUOYUNA
Ülkemizde hak ve özgürlüklerin varlığından sözedemeyiz.
Baskılar ve işkenceler devam ediyor. Yeni hükümetle
birlikte demokrasi, hak ve özgürlükler gibi konular
sıkça tartışılırken, yeni hükümet buna yönelik çeşitli
vaadlerde bulunurken, işkencede öldürmenin, gözaltına
alıp yok etmenin, bina katlarından atarak öldürmenin
ülke gündeminin önemli olayları olmaya devam etmesi,
estirilen demokrasi rüzgarlarının ne kadar sahte olduğunu
bir kez daha göstermektedir.
Evet, ülkemizde devrimcilere, demokratlara, yurtseverlere,
emekten yana olanlara ve kısacası insani değerlere sahip
çıkanlara yönelik baskılar, gözaltılar, işkenceler devam
ediyor. Bunun bir parçası da basın üzerinde estirilen
terör ve basına yönelik yıldırma operasyonlarıdır. Bu
durum, ülkemizde demokrasi ve insan haklarının olmadığını
göstermesi bakımından iyi bir örnek olmaktadır.
Terör yasası eşliğinde polisin genelde olduğu gibi basına
yönelik giriştiği saldırıya BARİKAT gazetesine yönelik
girişilen çok yönlü operasyonla bir yenisi daha eklendi.
İstanbul DGM gazetemizin birinci sayısının toplatılmasına
karar verdi. DGM, toplatılma kararını Gazetemize bildirme
gereği bile duymadan dergimizi gazete bayilerinden toplattırdı.
Gazetemiz, toplatılma kararı olduğunu ve gazetemizin
toplatıldığını bayilerden öğrendi. Bu durum Türkiye'de
nasıl bir hukukun hüküm sürdüğünü göstermesi bakımından
yeni bir örnektir.
Gazetemize yönelik saldırı bununla bitmemiştir. Gebze
Siyasi bürosu, gazetemizin yazı işleri müdürü ile bölge
temsilcimizi çeşitli bahanelerle bir gün gözaltında
tutmuştur. Tehdit, hakaret, hücreye atma gibi uygulamalara
tabi tutulan gazeteci arkadaşlarımız daha sonra savcılığa
sevkedilmiş, savcılık arkadaşlarımızı serbest bırakmıştır.
Gazetemize yönelik saldırının bir başka boyutu, BARİKAT
GAZETESİ DOSTLUK-DAYANIŞMA VE KÜLTÜR ETKİNLİĞİ adı altında
düzenlemek istediği geceye hiçbir gerekçe göstermeden
izin verilmemesidir. Başvuru, incelemeden anında reddedilmiştir.
Gerek gazetemizin toplatılmasını, gerek gazeteci arkadaşlarımızın
gözaltına alınmasını, gerekse de düzenlemek istediğimiz
gecenin engellenmesini kınayıp, başta siyasi iktidar
olmak üzere, DGM ve siyasi polisin bu tutumunu protesto
ederken, bu baskıların ve tehditlerin bizi yıldıramayacağını,
bütün engellemelere karşın yayınımıza devam etmeye kararlı
olduğumuzu vurgulamak isteriz.
Saygılarımızla
BARİKAT GAZETESİ
4.12.1991
BAB-DERİ'DE TANRIVERDİ'LERİN YASA VE
İNSANLIK DIŞI PATRON ZULMÜNE KARŞI İŞÇİLER BİLİNÇLİ
VE AKTİF BİR DİRENİŞ GÖSTERİYOR.
Bab-Deri Dış Ticaret Anonim Şirketi'nin Sefaköy Halkalı
Caddesi işyerinde işçi işveren tavrı açısından önemli
gelişmeler var. 150 işçinin çalıştırıldığı bu işyerinde
hiçbir yasal kural söz konusu değil. İşçilerinden sadece
20 tanesi sigortalı ve yıllardır son derece zor koşullarda
yasalar önünde çalışıp çalışmadıkları bile belli değil.
Çünkü bu konuda hiçbir kayıt yok.
Dolayısıyla, patron Tanrıverdi'ler, her istedikleri
an, her istedikleri kişiyi kapının önüne koyuveriyorlar.
Ve yine herhangi bir işlem yapılmasına gerek kalıyor.
Sendikasız, sigortasız çalıştırılan işçilerin en sıradan
sosyal hakları bile söz konusu edilmiyor. Bu kaçak işletmenin
patronları, yasal prosedürlerin tamamen dışında oldukları
için vergi ödemek zahmeti göstermek durumunda da değiller
doğal olarak…
8.30-19.00, bir saatlik öğle yemeği dışında sürekli
çalışan işçilere verilen yemekler özellikle görülmelidir.
Sözgelimi, yalnızca çorba ve bulgur pilavından oluşan
bir öğle yemeği, "yemekhane" denilen ve açık
bir çöplüğün bulunduğu mekanda yenilmek zorunda kalınıyor.
İşçi arkadaşlar "köpeklerin dahi önüne konulmasının
imkansız" olduğunu ifade ettikleri bu yemekleri
yedikten sonra kendi paralarıyla satın aldıkları çayları
içiyorlar.
Fahri Murat Bingöl isimli müdür, şirketteki terörün
de başı… Tanrıverdi'lerin eniştesi olan bu şahıs, yaptığı
zulmün artık kendisini dahi korkutması nedenimle silahlı
ve korumalı geziyor. Şirketin fiili olarak başı sayılan
bu şahıs, işten atılan işçiler bunun gerkçesini sordukları
zaman "işime gelmiyorsun" gibi son derece
"makul" (!) gerekçeleri büyük yüzsüzlükle
söyleyebiliyor.
İşten atılan 8 işçi arkadaşımıza sahte çıkış belgeleri
okutulmadan imzalattırılmıştır.
Yine sigortasız çalıştırılan bir arkadaşımız ciddi bir
trafik kazası geçirip yaralandıktan sonra patron sadece
500 bin lira 'yardım' parası vermiştir. Oysa Himmet
Çopur isimli bu arkadaşımızın hastane masrafları 5 milyonu
geçmiştir. İşyerinde doktor bulunup bulunmamasından
söz etmek, bu koşullarda büyük bir lüksten söz etmek
anlamına geliyor.
Tanrıverdiler, "sıfırdan başlayan milyarlık olan"
hızlı köşe dönmecilerden… Bu yasa dışı çalıştırma ve
sömürü mekanizması içinde köşeyi dönmek elbette güç
değil…
İşçilerin birbirleriyle ilişki kurmasını ve herhangi
bir aktivite sağlamalarını önlemek için de her türlü
tedbir alınmış durumda. İşyeri diafonlarla dinleniyor
ve kameralarla izleniyor. Kuşkusuz tüm bu tedbirleri
almak için harcanan paralarla sözgelimi yemekleri olsun
biraz daha düzeltebilmek de düşünülebilirdi. Ne yazık
ki patron kafası böyle çalışmaz. Ülkede olağanüstü boyutlarda
bir işsizlik varken, işçi atmak ve yeni işsiz bulmak
kolaydır.
"her türlü sosyal hak vardır" ibareli gazete
ilanlarıyla işçi alan TANRIVEDİ'ler hiçbir ısıtmanın
olmadığı ve işçilerin "doğal" hava koşullarında
(!) çalıştırıldığı BAB-DERİ'de klimalı odalarından çıkıp
atölyeleri gezerken "ne o yoksa üşüyor musunuz"
diye dalga geçecek kadar da çirkin insanlar.
Her şeyin bir yolu bulunmuş. Denetim için Bölge Çalışma
Müdürlüğünden gelenler, rüşvetle patrona gereken tarzda
bir rapor hazırlayıp gidiyorlar.
Bütün bu eziyetin yapıldığı işyerindeki tek güzel olgu
işçi arkadaşların gelişen tavrı ve haklarını almak için
ortaya koydukları kararlılık. Diyorlar ki; "hepimiz
işten atılsak dahi bizden sonra işe girecek arkadaşlarımızın
daha iyi koşullarda çalışmaları ve bu tavrımızın benzer
başka işyerlerindeki olumsuzlukları değiştirmeye yardımcı
olması için gereken her şeyi yaparız."
Evet, proletarya ve proletaryanın ruh hali budur, bu
olmalıdır.
Bab Deri'de Tanrıverdiler yenilecek!
Orada ve Her yerde Emek Kazanacak!
|