Ölüm hücrelerinin gündeme gelmesinden birkaç gün sonra
İstanbul da ÖZGÜR-DER, İHD'li Aileler, YKD (YURTSEVER
KADINLAR DERNEĞİ) ve DEMKAD'lılardan oluşan TERÖR YASASI
İLE MÜCADELE BİRLİĞİ kuruldu ve çalışmalarına başladı.
İstanbul da bir takım protestoları gerçekleştirdikten
sonra 20 Kasım da Eskişehir'deyiz çağrısında bulundu.
19 Kasım 1991 gecesi 3 otobüs ile ESKİŞEHİR'e yola çıkıldı.
Yola çıktığımız gece bir grup HEP üyesi de bizimle birlikte
idi. Yolculuk halaylarla, Kürtçe-Türkçe türkü ve marşlarla
bir düğün halayı coşkusu ile sürdü. Eskişehir il sınırlarına
girdiğimizde polis barikatı ile karşılaştık. Kimlik
kontrolünden sonra şehre girdik. Cezaevinin önüne geldiğimizde
bazı aileler görüşe girmek için kapı önünde sıralanmışlardı.
Arabalardan inen tutsak anaları hemen kapıda bekleyen
ailelerin yanına giderek "bizim istediğimiz koşullar
da görüş olmazsa girmeyeceğiz, siz de girmeyin"
dediler. Sıradaki aileler "çocuklarımızdan günlerdir
haber alamıyoruz. Sağ mı ölü mü olduklarını bilmiyoruz."
Cevabını veriyorlardı. Yeni gelen analar "Biz de
günlerdir haber alamıyoruz, sizinle aynı durumdayız,
ama şimdi görüşe girersek onların söylediği her şeyi
kabullenmiş oluruz ve çocuklarımızın direnişini kırarız.
Onların onuruna yaraşır şartlarda görüş yaptırmayacaklar,
bu yüzden girmeyelim" diyorlardı. Kısa süreli bir
tartışmadan sonra sıradaki aileler de bizim aramıza
katılmıştı.
Terör Yasası İle Mücadele Birliği, avukatlardan ve ailelerden
oluşturdukları bir heyetin cezaevi yetkilileri ile görüşme
talepleri olduğunu ilettiler gardiyanlara, tabi bu talep
kabul edilmedi. Bir süre sonra gardiyanlardan birisi
elinde 40 kişilik bir liste ve sadece bu listede isimleri
olanların yakınlarının görüş yapabileceğini söyleyerek
listeyi okumaya başladı. Gardiyanın okuduğu her isimden
sonra tutsak yakınları hep bir ağızdan "YOK, YOK"
diye bağırıyorlardı. Gardiyan 40 kişinin isimlerini
okumayı bile bitirmeden içeri kaçtı. Bunun üzerine HASAN
KOCA isimli tutsak babası Terör Yasası İle Mücadele
Birliğinin basın açıklamasını okudu. Açıklama şöyle
bitiyordu "… Şimdiye kadar tutsaklar hiç yalnız
kalmadı, şimdide yalnız kalmayacaklar. Biz bu keyfi
uygulamaların yabancısı değiliz, ama direnişlerin de
yabancısı değiliz. Ne Kürt tutsaklara dayatılan 125.
madde ne diğer maddeler, ne özel savaşlar, ne katliamlar
halkların kardeşliğini engelleyemeyecektir. EVLATLARIMIZA
SESLENİYORUZ. Şimdi tutsaklık direnmektir. Şimdi mücadele
direnmektir. Yanınızdayız. Yanınızda olacağız. Direnişinizi
coşku ile karşılıyoruz, halaya duruyoruz."
Ve tüm insanlar Kürtçe, Türkçe türkülerle halay çekmeye
başladılar. Halay devam ederken analar, YENİ ÖLÜMLER
İSTEMİYORUZ, DEVLET TERÖRÜ ŞİMDİ ESKİŞEHİRDE, TUTSAKLARA
ÖZGÜRLÜK, 125. HAYIR Terör Yasası İle Mücadele Birliği
imzalı pankartlarla halayın ortasına girdiler. Halay
devam ederken sloganlar atılıyordu.
Her saat başı tutsakların sloganlarını duyan ve hemen
tel örgülerin önüne toplanan tutsak yakınları büyük
bir sessizlikle sloganları dinliyordu. Onların sloganları
bittiğinde dışardan yine sloganlar yükseliyordu. Halayların,
sloganlarının ardı arkası kesilmiyordu.
Ankara ARAÇ TİYATROSU sevkleri canlandıran bir oyunu
sergiliyorlardı. Oyunu izleyen analar işkenceci rolündeki
oyunculara bağırıyor, bazı analar da kendilerini tutamayarak
oyunun sahnelendiği alana girerek işkenceci rolündeki
oyuncuları dövmeye, işkence gören tutsak rolündeki oyuncuları
kurtarmaya çalışıyorlardı.
Bu arada değişik şehirlerden tutsak yakınları cezaevi
önünde bekleyen tutsak yakınlarınca alkışlarla sloganlarla
karşılanıyor ve cezaevi önüne kadar sloganlarla geliniyordu.
Örneğin Bursa'dan gelen Yurtsever Devrimci Gençlik ve
bir grup HEP üyesi "Savaş Esirlerinin Takası Başlasın"
sloganı ile arabalardan indiklerinde cezaevi önünde
tutsak yakınları "Yaşasın Halkların Kardeşliği"
sloganı ile onları karşılıyor ve hep birlikte bu slogan
atılmaya başlanıyordu.
Yurtsever Devrimci Gençliği cezaevindeki baskıları anlatan
kısa oyunu da aynı coşku ile izlendikten sonra sakatlar
"Bu mücadele de biz de varız" diyerek açıklamalarını
okuyor ve ölüm hücrelerinin sakatlanmaya yol açacağını
belirtip yanlarında getirdikleri bir sakat arabasını
kırarak protestolarını dile getiriyorlardı.
Akşam üzerine doğru coşku giderek yükseliyordu. Akşam
üzeri cezaevi önündeki tutsak yakınları ve demokratik
kitle örgütleri tutsakların her saat başı attıkları
sloganlarla bu kez "MECLİSE GİDİYORUZ, YİNE GELECEĞİZ"
sloganı ile cevap verip arabalarına bindiler ve Ankara'ya
hareket ettiler. Eskişehir girişinde yine barikatlar
ile karşılaştık. Polis yine kimlik kontrolü yapıyor
ve nereye gittiğimizi soruyordu. Cevap "MECLİSE
GİDİYORUZ, YİNE GELECEĞİZ" sloganı ile cevap verip
arabalarına bindiler ve Ankara'ya hareket ettiler. Eskişehir
girişinde yine barikatlar ile karşılaştık. Polis yine
kimlik kontrolü yapıyor ve nereye gittiğimizi soruyordu.
Cevap "MECLİSE GİDİYORUZ" idi.
"Eskişehir Yıkılsın" talebimizi iletmek üzere
Ankara'ya hareket ettik ama şehre 20 km. kala, sivil
ve resmi polis, çevik kuvvetten oluşan bir barikatla
karşılaştık. Otobüslerimizin her biri bir tarafta durdurulmuştu
eli silahlı sivil ve resmi polisler otobüslerimize doluştular.
Sorduğumuz hiçbir soruya yanıt alamıyorduk. Uzun bir
bekleyişten sonra Ankara Valiliğinin emri ile şehre
sokulmayacağımız Eskişehir'e tekrar götürüleceğimiz
cevabını alıyorduk. Ailelerin itirazları üzerine çıkan
tartışmada otobüslerimizde bulunan sivil ve resmi polislerin
verdiği cevap "biz emir kuluyuz, bir şey yapamayız"
oluyordu.
"İşkence yaparken emir kulu değilsiniz" diye
başlayan anaların "vergi öderken vatandaşız, çocuklarımızı
askere alırken vatandaşız ama Ankara'ya girerken vatandaş
değiliz?" itirazları yanıtsız kalıyordu. Polisler
arabalarımızda olduğu halde polis arabası eskortlarla
Sivrihisar'a kadar getirildik ve "İstanbul'a dönmezsek
başımıza nelerin geleceğini bilmemiz gerektiği"
şeklinde tehditlere maruz kaldık.
Bir konaklama tesisinde durmak istediğimizi, ihtiyaçlarımızı
gidermek istediğimizi söyledik ve diğer otobüsümüzün
beklediği konaklama tesisinde durduk. Sadece iki otobüstük.
Diğer otobüslerimizin akıbetini bilmiyorduk. Durduğumuz
yerden bazı Demokratik Kitle Örgütleri ve HEP ile ilişki
kurup durumu anlattık. Daha sonra Adalet Bakanı'nın
girişimi ile tekrar Ankara'ya doğru yola çıktık ve sabaha
karşı saat 2'de Ankara'ya ulaştık.
21 Kasım da Ankara'da Meclise doğru yürüyüşe geçtik,
ancak Necatibey Caddesinde polis barikatı ile karşılaştık
ve durdurulduk. Burada yaklaşık 2 saat oturma eylemi
yapıldıktan sonra kalabalık gruplar halinde meclise
ulaşmayı başardık. Meclis önünde çıkan tartışmalardan
sonra yine oturma eylemi başladı ve seçeceğimiz bir
heyetin girmesi konusunda ısrarlı olduğumuzu belirttik.
Ve aramızdan belirlediğimiz 5 kişilik bir heyet ile
girip milletvekilleri, İnsan Haklarından Sorumlu Devlet
Bakanı ve Adalet Bakanı ile görüştük. Görüşmelerimiz
sırasında tek talebimizin Eskişehir'in yıkılması olduğunu
dile getirdik. Ertesi gün Bakanların ve Milletvekillerin
Eskişehir'e gidecekleri konusunda söz aldıktan sonra
meclisten ayrıldık. Bu sözü milletvekilleri ve heyetimiz
aracılığı ile dışarıda oturma eylemini sürdüren tutsak
yakınlarına ilettik.
Terör Yasası İle Mücadele Birliği adına iki temsilcimizi
Ankara'da girişimleri izlemek üzere bırakıp İstanbul'a
döndük. Temsilcilerimiz Ankara'da aldığımız sözün takipçisi
olmak, gerekli diğer girişimlerde bulunmak üzere çalışmalarını
sürdürüyor. Bizler de burada (İstanbul'da) Eskişehir
Cezaevi Yıkılana, Anti-terör Yasası iptal edilene kadar
mücadelemizi sürdüreceğiz.
TERÖR YASASI İLE MÜCADELE BİRLİĞİ, YKD'liler, ÖZGÜR-DER'LİLER,
İHD'li Aileler, DEMKAD'lılar
|