Barikat: Çoğul Bir Sözcük!..
|
BARİKAT, zor günlerde çıkıyor. Bir zorluğun ortasında
doğdu; eksiklikleriyle, yıllar sonra mizah konusu olabilecek
acemilikleriyle aynı zorluğun ortasında yürüyor…
Zorluk yalnızca acemilikten, aşılması gereken teknik
ve maddi sorunlardan kaynaklanmıyor. Daha da önemlisi,
BARİKAT, bu sayıdaki üç ayrı yazımızda açmaya çalıştığımız,
devrimci hareketin bütününü ilgilendiren genel sorunların
ve nisbeten özel bir "geç kalmışlık" sorununun
yaşandığı bir ortamda yürümeye çalışıyor, yürüyecek…
Devrimci hareket, dünyadaki genel gerilemeden ve ülkenin
yaşadığı büyük erozyondan kaynaklanan devasa sorunlarla
karşı karşıya bugün. Üstelik bu olumsuzluğu kalıcılaştırmak
için girişilmiş yeni bir operasyonun da muhatabıyız.
Ve "geç kalmışlık" var. BARİKAT'ın çıkması-çıkmaması
anlamında değil; daha derinde, devrimci alternatifin
-çok bilincinde olduğumuz- geç kalmışlığı var.
Bütün bunlar zorlukları ve sorunları oluşturuyor.
Devrimci pratikte zorlukların aşılması ise hiçbir zaman
kendiliğinden ya da dışsal-ilahi gelişmelerle mümkün
olmuyor, olmayacak. Zorlukları aşabilmek için, zorluğu
yaşayanların kendilerini zorlamaları gerekiyor. VE biraz
da 'zor'luğun dışında kalanların…
İrade ve özveri… Zor dönemeçler böyle aşılabiliyor.
BARİKAT, böyle bir irade ve özverinin ürünü olarak yolunda
yürümeye çalışıyor.
Bu isim rastgele seçilmedi. BARİKAT, hızla gelmekte
olan bir saldırgan gücü belli bir noktada belli bir
şekilde durdurma eylemini çağrıştırıyor. Üzerimize gelen,
bizi ezip dönüştürerek yoketmek isteyen bir dalgayı
durdurmak, durdurulmasına katkıda bulunmak için kuruluyor;
durdurulması gereken yalnızca fiziksel değil, kültürel-ahlaki-psikolojik
bir yoketme dalgasıdır. Her çeşit felaket telalığı ve
ukalalığın moda olduğu ve sosyalist iyimserliğin fosillere
özgü bir şey sayıldığı günlerde ilk kaldırım taşları
konuluyor BARİKAT'a…
Öte yandan BARİKAT, sözcük anlamı olarak bir ayrım çizgisini
de çağrıştırıyor. Netleştirici, netliğe zorlayıcı bir
kavram. Karşı karşıya gelmiş, karşıya gelmek zorunda
olan iki gücün varlığını ve herkesin şu ya da bu yanı
seçmesi gerektiğini anımsatıyor. Ortada bir yerde uzun
süre durabilmenin imkansızlığını, her iki yandan açılmış
bulunan ateş nedeniyle bunun çok daha fazla yıpratıcı
olduğunu ve öyleyse sınır çizgisinin ötesinde ya da
berisinde konumlanma zorunluluğunu vurguluyor.
Ve nihayet BARİKAT, -dilbilgisi kuralları ne derse desin-
gerçekte çoğul bir sözcüktür. Çoğulluğu ifade eder.
Tek tek kişilerin ya da üç beş kişinin işi değildir
barikat kurmak ve onu savunmak. Herkesin katkısını ister,
herkesin katkısını zorunlu kılar. Kuşkusuz iddia sahibidir
ve iddia sahibi olmak zorundadır. Ama BARİKAT'ın iddia
sahibi oluşu, kendi kendisini mutlak yeterli sayan bir
mantaliteden kaynaklanmaz. Üç-beş tuğlayla küçük bir
duvar örmekten değil, koca bir setten söz ediyorsak
eğer, bu, hem o ilk üç-beş tuğlanın olağanüstü önemini,
hem de yüzlerce yeni katkının gereğini kavradığımız
anlamına gelir.
"İÇİNDE KURDU OLMAK" / YA DA TERCİH ZORUNLULUĞU
Yaşar Kemal, İNCE MEMET romanının bir yerinde, bir başka
kahramanının ağzından MEMET'i tanımlarken "içinde
kurdu olmak" deyimini kullanır. Bir zayıflık anında,
"artık yorulduğunu", "eşkiyalıktan bıktığını"
söyleyen MEMET'e, can yoldaşının ağzından "istese
de eşkiyalığı bırakamayacağını, kötülüğe karşı durmanın
onda bir kimlik sorunu olduğu" böylece anlatılır.
Gerçekten de bu bir yaşam biçimi ve kimlik sorunudur.
Devrimci insan, "içinde kurdu olan", dünyadan
huzursuzluk duyan insandır. Bu öyle bir kişiliktir ki,
örneğin 1917'lerde, 1919'larda yaşasa, Devrim Rusyasına
ya da en azından İstanbul'dan Anadolu'ya geçmeden duramaz;
1936-37'lerde İspanya'ya giden Uluslararası Tugaylar'a
katılmasa göbeğinden çatlar; 1942'de Stalingrad'dan
gelen her haberle hop oturup hop kalkar.
Akıl, "hizaya uymak"sa eğer, gözümüze-kulağımıza-beynimize
her gün sokuşturulanlarsa, bir "çılgınlık"tır
yaptığı. Günlük-pragmatik yaşayan "çağımızın becerikli
adamı" değildir devrimci, "aklı bir karış
havada" olandır, "başında kavak yelleri esen"dir.
Bolivya yolculuğuna çıkarken Fidel'e "Rosinante'in
sağrılarını hissediyorum yeniden" diye yazan CHE'nin
günlük-çarpıtılmış- deyimle bir "Don Kişot"
olduğunu kim söyleyebilir? Bu sözcüklerdeki devrimci
romantizmi duymamak, koklamamak, görmemek mümkün müdür?
Sorun, bu dünyanın adamı olmamaktır, bunu reddetmektir.
Dünyanın mevcut düzeninden umudunu kesmiş olmaktır.
Aynı düzen içinde yaşamamak,soluk alıp vermemek değildir
bu. Sözü edilen, tarihsel olarak dün ve bugünle bağlarını
kesmiş olmak ve yine tarihsel anlamda yeni bir dünyaya
bağlanmaktır.
Ve o zaman bir "katlanmak"tır yaşamak, katlanmak
ve ona karşı savaşmak…
Çünkü yalnızca pabucunun ucuna değil, ufka da bakmayı
dener o. Milyonlarca yıldır süren milyarlarca yıl sürecek
olan dünyanın ömrü içinde kendi ömrü bir virgül bile
olmadığı halde, o, dünyayı değiştirme savaşının içindedir,
böylece anlamlı kılar yaşantısını.
Bu yüzyılın ortalarında, bir süre sosyalizmle flört
etmiş bir yazar, "yirmisinde sosyalist olmamak
bir ahlaksızlıktır ve otuzundan sonra sosyalist olmayı
sürdürmek aptallıktır" diyordu.
Varsın yine böyle düşünsün ufku kararmış insanlar. Devrimcilik,
bu uyduruk "vecize"(!)nin antitezidir.
Ama, bedeli de vardır, ödenir… özgürlük de budur zaten;
başkalarının dayattığı bedelleri değil, özgürce seçilmiş
bir yaşam tarzının bedelini ödemek… Sık sık sorulur,
aptalca sorulur hem de, "filan devrimci ya da filan
yazar, ressam, vb, daha iyi koşullarda yaşayabilseydi…"
diye. Sanki insanların yaşadıklarıyla yarattıkları bir
bütün değilmiş gibi; sanki bir göz gecekonduda yaşayan
Orhan Kemal ile yazdıkları birbirlerini doğuran şeyler
değilmiş gibi; sanki Sibirya sürgünlükleri ile Ekim
Devrimi aynı sürecin parçaları değilmiş gibi…
Bu bir tercih sorunudur. Montaigne aktarıyor: "Avam
sınıfın çıkarına karşı olan bir yasayı zorbalıkla onaylatmaya
çalışan, Roma halkının sözcü seçmiş olduğu Saturninus'un
kaba kuvvetine karşı, Roma'nın bütün senatörleri arasından
yalnızca Metellus erdeminin gücüyle tavır takındı. Karşı
gelenlerin tümü için Saturninus'un vermiş olduğu bütün
ölüm cezalarını üstlenerek, kendisini idama götürenlere
şöyle seslendi Metellus: 'kötü bir eylemi gerçekleştirmek
kolay ve onursuzdur; sakıncası olmayan iyi eylemler
de çok yaygındır; ama sakıncası olduğunda iyi bir eyleme
geçmek, erdemli bir insanın gereken görevidir.' "
(Denemeler / sf. 184)
Bu bir tercih sorunudur işte! Eninde sonunda, "neyi
tercih ediyorum, neyin bedelini ödeyeceğim" sorusunun
karşılığına denk düşer. "günlük", "haftalık",
"aylık" bir şey değildir artık söz konusu
olan, işçi deyimiyle "götürü" alınmış bir
iştir devrimcilik. İçselleştirilmesi mümkün olan bir
şeydir.
İçselleştirme, örgütlülük anlamına da gelir. Devrimci
olmak, sosyalizme belli belirsiz bir inanç duymak değil,
dünyayı değiştirme ve aynı süreçte kendini de değiştirme
uğraşına başkalarıyla birlikte katılmaktır. Kimliğe,
iradeye sahip olmak ve kimliğini, iradesini başkalarınınkine
katmaktır. Bütüne katılmak, bütüne kendinden bir şey
katmak ve kendinde olanı da ondan aldığıyla güçlendirmektir.
Yıllar ve yıllar içinde iliklere işleyen, gelenekleşen
davranış biçimleri böyle bir karşılıklı alışveriş içiçe
oluşur. Ve sonra, dipsiz kuyuları andıran tek kişilik
tabutluklarda da kalsanız kendinizi örgütlü hissedersiniz.
Kimseden düşünce almadığınız halde, salt o andaki kendi
mantık yürütmenizle karar verdiğiniz halde, yine de
o kararlar -eğrisiyle doğrusuyla- örgütsel kararlar
olurlar. Çünkü o anda aldığınız karar ve gerçekleştirdiğiniz
davranış biçimi, belli bir tarihselliği olan ortak ortak
pratikten ve siyasal geleneklere üzerinize sinen şeyin
ya da her ne sindiyse onun bir sonucudur. Akıp gelen
bir birikim, bir kültürel ortam, şöyle ya da böyle davranmaya
zorlar sizi.
BİRLİKTE YÜRÜMEK / BİRLİKTE ÜRETMEK
BARİKAT, İşte böyle bir içselleştirme çabasının, böyle
bir yaşam tarzının gerçekleştirilmesi çağrısıdır, bu
çağrının iletim araçlarından biridir.
Kimse, yukarıda devrimcilik ve örgütlülük üzerine hamasi
bir edebiyat ve duygusal bir çağrı yaptığımızı düşünmesin.
Kimse mükemmel nitelikleri üzerinde toplanmış bir takım
insanların başka insanlara ucuz bir çağrı yaptığını
düşünmesin. BARİKAT'da bu çağrının muhatabı olan insanlar
kadar eksiklerle doludur. BARİKAT, bir siyasal çizginin
ne başlangıcı, ne de onun kendisidir. BARİKAT, bir çağrıyı
iletmenin, insanlara ulaşıp onlara bir şeyler söylemenin
bir büyük eksikliği birlikte yürüyerek aşma arzusunu
dile getirmenin, yalnızca bir biçimidir.
Biz, bugün insanlara BARİKAT'la ama esasen de diğer
bütün politik yöntemlerimizle ulaşıp bir şeyler söylemenin
gerekli olduğuna inanıyoruz. Böylece "yukarıdan"
bir şeyler söylemiş de olmuyoruz aslında, çünkü kendimizi
de olmuyoruz aslında, çünkü kendimizi de aynı sözlerin
muhatabı sayıyoruz.
Muhatabı kim olursa olsun söylemek gerekiyor bazı şeyleri.
Çünkü ne devrimci nitelikler ne örgütlü yaşam tarzı
insana kendiliğinden yapışık olarak durmuyor, sonsuza
kadar aşınmayan bir sağlamlık gösteremiyor. Ancak her
gün yeniden üretildiğinde varoluyor bazı nitelikler
ancak böyle sağlıklı kalabiliyor insanlar.
Örneğin bir sızlanıcılık gözleniyor bugün. Bir şeylerin
eski tadının olmadığı söyleniyor hep, insan kirlenmesi
olduğu, insan ilişkilerinin zaafa uğradığı "bizim
zamanımızda…" diye başlayan konuşmalarda sık sık
tekrarlanıyor. Yalnızca bizim geleneğimizle sınırlı
değil, yüzlerce binlerce insan söylüyor bunu her gün.
Doğrudur üstelik, bir gerçeğin tesbitidir. Ama, kirlenen,
kirlendiğini gören insanların kirlendiğini söyleyen,
bizzat kendisi bir temizlik-arınma eyleminin öznesi
olmak zorunda değil midir? Kendini bir nesne gibi zamanın
akışına bırakmak, ya da salt yakınmak kime yakışır?
Kirlenmenin nesnesi olmaktan arınmanın öznesi olmaya
geçmek bir görev değil midir?
"Cepheye ne kadar yakın olursan, o kadar çok iyi
insan görürsün." Savaş için söylüyor bunu Hemingwey,
ama hayatın her alanı için geçerli "Ortalığın bozulduğundan"
yakınan cepheye doğru attığı her adımda iyi insanlara,
özlediği ilişkilere daha çok yakınlaşacaktır. Sorun
o adımları atmaktır ya da o cephenin yaratılmasına katkıda
bulunmaktır.
"Ama her şey düzensiz bir avuç insan…." Denilebilir,
"belirsizliklerden" sözedilebilir. Doğrudur.
Gerçekten de durum böyledir. Bunu söylemek, yalnızca
söyleyip bırakmak sol ile henüz yeni tanışmış bir lise
öğrencisinin belki de hakkıdır. Ama devrimci bir hareketin
öteden beri bir parçası olan insanların bütün bunları
söyleyip bırakma hakkı yoktur. Uzun yıllar devrimci
hareketin bir unsuru olmuş insanlar yakınılan her ne
varsa, daha doğru deyişle iyi ya da kötü her ne varsa
onun parçasıdırlar. Ve dolayısıyla eksikliğin bir parçası
olunlar, o eksikliği aşma çabasının da parçası olmak
zorundadırlar.
Ve bir hareket, etkenliğin ve edilgenliğin birbirini
nötrlediği bir "huzur" düzeni değildir. Bizim
birliğimiz etken güçlerin çatışması birliğidir. Her
adımda hayat yeni sorunlar üretir. Çatışmalar, kıvılcımlar
çıkar, ama sağlık belirtisi bir ateşe yükselmedir bu.
Dolayısıyla "belirsizliklerden" yakınmak,
ama, salt yolunmak ve orada durmak hiç doğru değildir.
Kimseden ilkesiz olması istenemez ve beklenemez. Kimse
durup düşünmeden kayıtsız-şartsız "seferberlik
emirleri"ne uymaya zorlanamaz. Ama çaba istenebilir.
BARİKAT, bu çabayı istiyor.
Kimseyi incitmek, zorlamak derdinde değiliz. Devrimci
süreci çok uzun vadeli olarak görüyoruz. Uzun vadede
ayrılıklar ve buluşmalarla örülü bir sevda sürecidir
bu. Bugün ayrı olunanla yarın bir yerde buluşma imkanları
hep vardır diye düşünüyoruz.
Kimseyi incitmek istemiyoruz. Üslubumuz geleneğimiz
bu değil ya da olmamalı. Dün yoldaş olanın bugün yerin
dibine batırdığı ilkel gelenekten en kesin şekilde kopulmalıdır
artık.
Ve 'bizden olmayan herkesin' sözlüklerdeki bütün olumsuz
sıfatlarla tanımlamak bizim tarzımız hiç olmadı…
Ama gerçekliği ortaya koymak istiyoruz. Birikimi, gücü
olanın, bunu ortaya koymakta ısrarlı olması gerektiğini
düşünüyoruz.
BARİKAT, bir çoğul sözcüktür, yeniden anımsatıyoruz.
Herkesin katkısını istiyor, istemeyi görev sayıyor.
BARİKAT GAZETESİ ile dayanışma içinde olunmalı, beslemeli,
zenginleştirilmeli, her şeyden önemlisi de eleştirilmelidir.
Bugün, en çok gereksinme duyduklarımız işte bunlardır.
BARİKAT'TAN TÜM OKURLARA VE ARKADAŞLARA:
Barikat, bizlerin her çalışma-üretme tarzında olduğu
gibi bir kolektivizmdir. Hedeflediği özelliklere
kavuşması ortak çabaların niteliğine bağlıdır.
Elinizdeki belge, haber, yorum resim ve yazıları
hızla Barikat'a ulaştırın.
Dağıtım ve dağıtım sonuçlarının toparlanması ve
değerlendirilmesi konusunda aktif çaba harcayarak
sonuçları iletin. Maddi olarak destekleyin ve desteklenmesini
örgütleyin. |
|