Güncel
Şehitlerimiz
Barikat
Kültür
Tarih
Kitaplar
Dizi Yazılar
Görüşler
Linkler
Ana Sayfa
 
Arşiv
Makale Dizini
 
Sosyalist Barikat Bütün YAY-SAT Bayileri ve Kitapçılarda

 

 

BARİKAT, zor günlerde çıkıyor. Bir zorluğun ortasında doğdu; eksiklikleriyle, yıllar sonra mizah konusu olabilecek acemilikleriyle aynı zorluğun ortasında yürüyor…
Zorluk yalnızca acemilikten, aşılması gereken teknik ve maddi sorunlardan kaynaklanmıyor. Daha da önemlisi, BARİKAT, bu sayıdaki üç ayrı yazımızda açmaya çalıştığımız, devrimci hareketin bütününü ilgilendiren genel sorunların ve nisbeten özel bir "geç kalmışlık" sorununun yaşandığı bir ortamda yürümeye çalışıyor, yürüyecek…
Devrimci hareket, dünyadaki genel gerilemeden ve ülkenin yaşadığı büyük erozyondan kaynaklanan devasa sorunlarla karşı karşıya bugün. Üstelik bu olumsuzluğu kalıcılaştırmak için girişilmiş yeni bir operasyonun da muhatabıyız.
Ve "geç kalmışlık" var. BARİKAT'ın çıkması-çıkmaması anlamında değil; daha derinde, devrimci alternatifin -çok bilincinde olduğumuz- geç kalmışlığı var.
Bütün bunlar zorlukları ve sorunları oluşturuyor.
Devrimci pratikte zorlukların aşılması ise hiçbir zaman kendiliğinden ya da dışsal-ilahi gelişmelerle mümkün olmuyor, olmayacak. Zorlukları aşabilmek için, zorluğu yaşayanların kendilerini zorlamaları gerekiyor. VE biraz da 'zor'luğun dışında kalanların…
İrade ve özveri… Zor dönemeçler böyle aşılabiliyor.
BARİKAT, böyle bir irade ve özverinin ürünü olarak yolunda yürümeye çalışıyor.
Bu isim rastgele seçilmedi. BARİKAT, hızla gelmekte olan bir saldırgan gücü belli bir noktada belli bir şekilde durdurma eylemini çağrıştırıyor. Üzerimize gelen, bizi ezip dönüştürerek yoketmek isteyen bir dalgayı durdurmak, durdurulmasına katkıda bulunmak için kuruluyor; durdurulması gereken yalnızca fiziksel değil, kültürel-ahlaki-psikolojik bir yoketme dalgasıdır. Her çeşit felaket telalığı ve ukalalığın moda olduğu ve sosyalist iyimserliğin fosillere özgü bir şey sayıldığı günlerde ilk kaldırım taşları konuluyor BARİKAT'a…
Öte yandan BARİKAT, sözcük anlamı olarak bir ayrım çizgisini de çağrıştırıyor. Netleştirici, netliğe zorlayıcı bir kavram. Karşı karşıya gelmiş, karşıya gelmek zorunda olan iki gücün varlığını ve herkesin şu ya da bu yanı seçmesi gerektiğini anımsatıyor. Ortada bir yerde uzun süre durabilmenin imkansızlığını, her iki yandan açılmış bulunan ateş nedeniyle bunun çok daha fazla yıpratıcı olduğunu ve öyleyse sınır çizgisinin ötesinde ya da berisinde konumlanma zorunluluğunu vurguluyor.
Ve nihayet BARİKAT, -dilbilgisi kuralları ne derse desin- gerçekte çoğul bir sözcüktür. Çoğulluğu ifade eder. Tek tek kişilerin ya da üç beş kişinin işi değildir barikat kurmak ve onu savunmak. Herkesin katkısını ister, herkesin katkısını zorunlu kılar. Kuşkusuz iddia sahibidir ve iddia sahibi olmak zorundadır. Ama BARİKAT'ın iddia sahibi oluşu, kendi kendisini mutlak yeterli sayan bir mantaliteden kaynaklanmaz. Üç-beş tuğlayla küçük bir duvar örmekten değil, koca bir setten söz ediyorsak eğer, bu, hem o ilk üç-beş tuğlanın olağanüstü önemini, hem de yüzlerce yeni katkının gereğini kavradığımız anlamına gelir.

"İÇİNDE KURDU OLMAK" / YA DA TERCİH ZORUNLULUĞU
Yaşar Kemal, İNCE MEMET romanının bir yerinde, bir başka kahramanının ağzından MEMET'i tanımlarken "içinde kurdu olmak" deyimini kullanır. Bir zayıflık anında, "artık yorulduğunu", "eşkiyalıktan bıktığını" söyleyen MEMET'e, can yoldaşının ağzından "istese de eşkiyalığı bırakamayacağını, kötülüğe karşı durmanın onda bir kimlik sorunu olduğu" böylece anlatılır.
Gerçekten de bu bir yaşam biçimi ve kimlik sorunudur. Devrimci insan, "içinde kurdu olan", dünyadan huzursuzluk duyan insandır. Bu öyle bir kişiliktir ki, örneğin 1917'lerde, 1919'larda yaşasa, Devrim Rusyasına ya da en azından İstanbul'dan Anadolu'ya geçmeden duramaz; 1936-37'lerde İspanya'ya giden Uluslararası Tugaylar'a katılmasa göbeğinden çatlar; 1942'de Stalingrad'dan gelen her haberle hop oturup hop kalkar.
Akıl, "hizaya uymak"sa eğer, gözümüze-kulağımıza-beynimize her gün sokuşturulanlarsa, bir "çılgınlık"tır yaptığı. Günlük-pragmatik yaşayan "çağımızın becerikli adamı" değildir devrimci, "aklı bir karış havada" olandır, "başında kavak yelleri esen"dir. Bolivya yolculuğuna çıkarken Fidel'e "Rosinante'in sağrılarını hissediyorum yeniden" diye yazan CHE'nin günlük-çarpıtılmış- deyimle bir "Don Kişot" olduğunu kim söyleyebilir? Bu sözcüklerdeki devrimci romantizmi duymamak, koklamamak, görmemek mümkün müdür?
Sorun, bu dünyanın adamı olmamaktır, bunu reddetmektir. Dünyanın mevcut düzeninden umudunu kesmiş olmaktır. Aynı düzen içinde yaşamamak,soluk alıp vermemek değildir bu. Sözü edilen, tarihsel olarak dün ve bugünle bağlarını kesmiş olmak ve yine tarihsel anlamda yeni bir dünyaya bağlanmaktır.
Ve o zaman bir "katlanmak"tır yaşamak, katlanmak ve ona karşı savaşmak…
Çünkü yalnızca pabucunun ucuna değil, ufka da bakmayı dener o. Milyonlarca yıldır süren milyarlarca yıl sürecek olan dünyanın ömrü içinde kendi ömrü bir virgül bile olmadığı halde, o, dünyayı değiştirme savaşının içindedir, böylece anlamlı kılar yaşantısını.
Bu yüzyılın ortalarında, bir süre sosyalizmle flört etmiş bir yazar, "yirmisinde sosyalist olmamak bir ahlaksızlıktır ve otuzundan sonra sosyalist olmayı sürdürmek aptallıktır" diyordu.
Varsın yine böyle düşünsün ufku kararmış insanlar. Devrimcilik, bu uyduruk "vecize"(!)nin antitezidir.
Ama, bedeli de vardır, ödenir… özgürlük de budur zaten; başkalarının dayattığı bedelleri değil, özgürce seçilmiş bir yaşam tarzının bedelini ödemek… Sık sık sorulur, aptalca sorulur hem de, "filan devrimci ya da filan yazar, ressam, vb, daha iyi koşullarda yaşayabilseydi…" diye. Sanki insanların yaşadıklarıyla yarattıkları bir bütün değilmiş gibi; sanki bir göz gecekonduda yaşayan Orhan Kemal ile yazdıkları birbirlerini doğuran şeyler değilmiş gibi; sanki Sibirya sürgünlükleri ile Ekim Devrimi aynı sürecin parçaları değilmiş gibi…
Bu bir tercih sorunudur. Montaigne aktarıyor: "Avam sınıfın çıkarına karşı olan bir yasayı zorbalıkla onaylatmaya çalışan, Roma halkının sözcü seçmiş olduğu Saturninus'un kaba kuvvetine karşı, Roma'nın bütün senatörleri arasından yalnızca Metellus erdeminin gücüyle tavır takındı. Karşı gelenlerin tümü için Saturninus'un vermiş olduğu bütün ölüm cezalarını üstlenerek, kendisini idama götürenlere şöyle seslendi Metellus: 'kötü bir eylemi gerçekleştirmek kolay ve onursuzdur; sakıncası olmayan iyi eylemler de çok yaygındır; ama sakıncası olduğunda iyi bir eyleme geçmek, erdemli bir insanın gereken görevidir.' " (Denemeler / sf. 184)
Bu bir tercih sorunudur işte! Eninde sonunda, "neyi tercih ediyorum, neyin bedelini ödeyeceğim" sorusunun karşılığına denk düşer. "günlük", "haftalık", "aylık" bir şey değildir artık söz konusu olan, işçi deyimiyle "götürü" alınmış bir iştir devrimcilik. İçselleştirilmesi mümkün olan bir şeydir.
İçselleştirme, örgütlülük anlamına da gelir. Devrimci olmak, sosyalizme belli belirsiz bir inanç duymak değil, dünyayı değiştirme ve aynı süreçte kendini de değiştirme uğraşına başkalarıyla birlikte katılmaktır. Kimliğe, iradeye sahip olmak ve kimliğini, iradesini başkalarınınkine katmaktır. Bütüne katılmak, bütüne kendinden bir şey katmak ve kendinde olanı da ondan aldığıyla güçlendirmektir. Yıllar ve yıllar içinde iliklere işleyen, gelenekleşen davranış biçimleri böyle bir karşılıklı alışveriş içiçe oluşur. Ve sonra, dipsiz kuyuları andıran tek kişilik tabutluklarda da kalsanız kendinizi örgütlü hissedersiniz. Kimseden düşünce almadığınız halde, salt o andaki kendi mantık yürütmenizle karar verdiğiniz halde, yine de o kararlar -eğrisiyle doğrusuyla- örgütsel kararlar olurlar. Çünkü o anda aldığınız karar ve gerçekleştirdiğiniz davranış biçimi, belli bir tarihselliği olan ortak ortak pratikten ve siyasal geleneklere üzerinize sinen şeyin ya da her ne sindiyse onun bir sonucudur. Akıp gelen bir birikim, bir kültürel ortam, şöyle ya da böyle davranmaya zorlar sizi.

BİRLİKTE YÜRÜMEK / BİRLİKTE ÜRETMEK
BARİKAT, İşte böyle bir içselleştirme çabasının, böyle bir yaşam tarzının gerçekleştirilmesi çağrısıdır, bu çağrının iletim araçlarından biridir.
Kimse, yukarıda devrimcilik ve örgütlülük üzerine hamasi bir edebiyat ve duygusal bir çağrı yaptığımızı düşünmesin. Kimse mükemmel nitelikleri üzerinde toplanmış bir takım insanların başka insanlara ucuz bir çağrı yaptığını düşünmesin. BARİKAT'da bu çağrının muhatabı olan insanlar kadar eksiklerle doludur. BARİKAT, bir siyasal çizginin ne başlangıcı, ne de onun kendisidir. BARİKAT, bir çağrıyı iletmenin, insanlara ulaşıp onlara bir şeyler söylemenin bir büyük eksikliği birlikte yürüyerek aşma arzusunu dile getirmenin, yalnızca bir biçimidir.
Biz, bugün insanlara BARİKAT'la ama esasen de diğer bütün politik yöntemlerimizle ulaşıp bir şeyler söylemenin gerekli olduğuna inanıyoruz. Böylece "yukarıdan" bir şeyler söylemiş de olmuyoruz aslında, çünkü kendimizi de olmuyoruz aslında, çünkü kendimizi de aynı sözlerin muhatabı sayıyoruz.
Muhatabı kim olursa olsun söylemek gerekiyor bazı şeyleri. Çünkü ne devrimci nitelikler ne örgütlü yaşam tarzı insana kendiliğinden yapışık olarak durmuyor, sonsuza kadar aşınmayan bir sağlamlık gösteremiyor. Ancak her gün yeniden üretildiğinde varoluyor bazı nitelikler ancak böyle sağlıklı kalabiliyor insanlar.
Örneğin bir sızlanıcılık gözleniyor bugün. Bir şeylerin eski tadının olmadığı söyleniyor hep, insan kirlenmesi olduğu, insan ilişkilerinin zaafa uğradığı "bizim zamanımızda…" diye başlayan konuşmalarda sık sık tekrarlanıyor. Yalnızca bizim geleneğimizle sınırlı değil, yüzlerce binlerce insan söylüyor bunu her gün. Doğrudur üstelik, bir gerçeğin tesbitidir. Ama, kirlenen, kirlendiğini gören insanların kirlendiğini söyleyen, bizzat kendisi bir temizlik-arınma eyleminin öznesi olmak zorunda değil midir? Kendini bir nesne gibi zamanın akışına bırakmak, ya da salt yakınmak kime yakışır? Kirlenmenin nesnesi olmaktan arınmanın öznesi olmaya geçmek bir görev değil midir?
"Cepheye ne kadar yakın olursan, o kadar çok iyi insan görürsün." Savaş için söylüyor bunu Hemingwey, ama hayatın her alanı için geçerli "Ortalığın bozulduğundan" yakınan cepheye doğru attığı her adımda iyi insanlara, özlediği ilişkilere daha çok yakınlaşacaktır. Sorun o adımları atmaktır ya da o cephenin yaratılmasına katkıda bulunmaktır.
"Ama her şey düzensiz bir avuç insan…." Denilebilir, "belirsizliklerden" sözedilebilir. Doğrudur. Gerçekten de durum böyledir. Bunu söylemek, yalnızca söyleyip bırakmak sol ile henüz yeni tanışmış bir lise öğrencisinin belki de hakkıdır. Ama devrimci bir hareketin öteden beri bir parçası olan insanların bütün bunları söyleyip bırakma hakkı yoktur. Uzun yıllar devrimci hareketin bir unsuru olmuş insanlar yakınılan her ne varsa, daha doğru deyişle iyi ya da kötü her ne varsa onun parçasıdırlar. Ve dolayısıyla eksikliğin bir parçası olunlar, o eksikliği aşma çabasının da parçası olmak zorundadırlar.
Ve bir hareket, etkenliğin ve edilgenliğin birbirini nötrlediği bir "huzur" düzeni değildir. Bizim birliğimiz etken güçlerin çatışması birliğidir. Her adımda hayat yeni sorunlar üretir. Çatışmalar, kıvılcımlar çıkar, ama sağlık belirtisi bir ateşe yükselmedir bu. Dolayısıyla "belirsizliklerden" yakınmak, ama, salt yolunmak ve orada durmak hiç doğru değildir.
Kimseden ilkesiz olması istenemez ve beklenemez. Kimse durup düşünmeden kayıtsız-şartsız "seferberlik emirleri"ne uymaya zorlanamaz. Ama çaba istenebilir.
BARİKAT, bu çabayı istiyor.
Kimseyi incitmek, zorlamak derdinde değiliz. Devrimci süreci çok uzun vadeli olarak görüyoruz. Uzun vadede ayrılıklar ve buluşmalarla örülü bir sevda sürecidir bu. Bugün ayrı olunanla yarın bir yerde buluşma imkanları hep vardır diye düşünüyoruz.
Kimseyi incitmek istemiyoruz. Üslubumuz geleneğimiz bu değil ya da olmamalı. Dün yoldaş olanın bugün yerin dibine batırdığı ilkel gelenekten en kesin şekilde kopulmalıdır artık.
Ve 'bizden olmayan herkesin' sözlüklerdeki bütün olumsuz sıfatlarla tanımlamak bizim tarzımız hiç olmadı…
Ama gerçekliği ortaya koymak istiyoruz. Birikimi, gücü olanın, bunu ortaya koymakta ısrarlı olması gerektiğini düşünüyoruz.
BARİKAT, bir çoğul sözcüktür, yeniden anımsatıyoruz. Herkesin katkısını istiyor, istemeyi görev sayıyor.
BARİKAT GAZETESİ ile dayanışma içinde olunmalı, beslemeli, zenginleştirilmeli, her şeyden önemlisi de eleştirilmelidir.
Bugün, en çok gereksinme duyduklarımız işte bunlardır.

BARİKAT'TAN TÜM OKURLARA VE ARKADAŞLARA:
Barikat, bizlerin her çalışma-üretme tarzında olduğu gibi bir kolektivizmdir. Hedeflediği özelliklere kavuşması ortak çabaların niteliğine bağlıdır.
Elinizdeki belge, haber, yorum resim ve yazıları hızla Barikat'a ulaştırın.
Dağıtım ve dağıtım sonuçlarının toparlanması ve değerlendirilmesi konusunda aktif çaba harcayarak sonuçları iletin. Maddi olarak destekleyin ve desteklenmesini örgütleyin.




 

 

 

 

 

 

sbarikat@hotmail.com
barikat@barikat-lar.de
Sosyalist Barikat / Aylık Sosyalist Dergi
Yönetim Yeri: Çakırağa Mah. Abdüllatif Paşa Sk. 4/5 Aksaray-İstanbul
Telefon/Faks: (0212) 632 23 19