...Ücretsiz Kölelik Düzeni...
|
Eleman aranıyor:
"19 Yaşını doldurmuş, günde 16 saat (olağanüstü
durumlarda 24 saat) her türlü işi yapabilecek, eli silah
tutan baylara ihtiyaç vardır. Ücret dolgun değildir.
Elemanlara herhangi bir sosyal hak tanınmayacağı gibi,
işverenin de 18 ay boyunca lokavt hakkı yoktur..."
Bir sabah oturmuş, gazetenizi okuyorken, böyle bir ilanla
karşılaşırsanız sizinle dalga geçildiğini düşünürsünüz
herhalde. Ama bence böyle düşünmekle hata etmiş olursunuz,
çünkü bu öyle çok da gerçeküstü bir fantazi değildir.
Ülkemizde böyle elemanlar istihdam eden kurumlar gerçekten
var. Hem de çok daha ağır koşullar altında... Üstelik,
tabii ki yukarıdaki ilan bir şakadan ibarettir, bu kurumlar
öyle gönüllü başvurularla yürütmüyorlar işlerini. 19
yaşını doldurmuş her erkeği zorla işe alıyorlar, işin
adı da, ASKERLiK!.. Tam 18 ay sürüyor ve 18 ay sonunda
kesinlikle işten atılıyorsunuz. Tabii o zamana kadar
sağ kalırsanız!
Evet, çağ atlata atlata bitiremediğimiz ülkemizde böylesine
bir "Ücretsiz Kölelik Uygulaması" varlığını
sürdürüyor. ("Ücretsiz" diye özellike vurguluyorum,
çünkü köleliğin ücretlisi de var!) 20 Yaşına gelmiş
insanlar, isteyip istemedikleri hiç sorulmadan "vatan
hizmeti"ne alınıyorlar. Yaşamlarının en verimli
dönemi olan bu 18 ay, hayattan koparılıp sömürülüyorlar.
Askerlik mesleğinin mantığı belli: mantıksızlık!., işleyiş
metodu ise dayak! Askeri Ceza Kanunu'na göre dayak yasak.
Oysa, yine de askerlik anılarının büyük bir bölümü bilmemne
rütbeli subayın nasıl dayak attığı ya da çavuşların
"alt devreleri" nasıl ezdiği üzerine kuruludur...
Son yıllarda, özellikle savaş bölgelerinde subayların
rastgele erleri dövmedikleri, bunu kendi "sağlıkları"
açısından pek akıllıca bulmadıkları biliniyor. Ama yine
savaş bölgesinde artık daha yeni uygulamalar vardır.
Örneğin'artık, doğum yerinizin bir Kürt ili olması çok
daha ayırdedicidir. Ayrıca, midenizin köylülere yapılan
zulmü ve katliamları da kaldırması gerekiyor. Aksi halde,
sözgelimi bir köy katliamına katılmayı reddettiğinizde
silah seslerinin gürültüsü içinde sizin de "gürültüye
gitmeniz" ve memleketinize bir poşet içinde dönmeniz
mümkündür. Ya da en azından böyle bir durumda bölüğün
"lanetli"si olabilirsiniz ve çoğu kez bu davranışınız
"arkadaşlarınıza ihanet" olarak yorumlanacağından
diğer askerler tarafından bile tecrit edilebilirsiniz.
Davulla, zurnayla uğurlarlar sizi... Güle oynaya gitmeye
çalışırsınız... En çok söylenen slogan "Asker Gidecek
Geri Gelecek"tir... Çünkü, gidip geri gelememe
ihtimali de vardır artık ve çok kuvvetli bir ihtimaldir...
içinizde bir burukluk vardır ama, bütün uğurlayıcılar
gidip otobüsün koltuğuna yaslandığınızda bunu hissedersiniz.
Ailenizden, sevdiğinizden, dostlarınızdan, kısacası
hayattan kopanlışımızın burukluğu. Fakat asıl darbe
sizi kışlanın kapısından girdiğinizde beklemektedir.
Çünkü orada "emir demiri keser" ve artık herşey
yasaktır... Saç uzatmak, istediğin yere gitmek, yarinize
istediğiniz gibi mektup yazmak, kitap okumak, hele de
istediğiniz türden bir gazeteyi okumak... Bunlar, yasakların
çerçevesini çizer. Ve aslında sizin insani gereksinimlerinizin
çerçevesi de böylece çizilmiş olur. Artık bütün bu cenderenin
çeşitli biçimlerde aşılması sizin kuralları çiğneme
konusundaki cesaretinize ve kurnazlığınıza kalmıştır.
Devlet sanki kendisine kazık atılması için bazı kurallar
koymuş gibidir...
18 ayın karşılığı budur işte...
Gün sayarsınız... 18 ayın nasılsa bir gün biteceği umuduyla
sabredersiniz. Yasaklı da olsanız, dayak da yeseniz,
midenizin hiç kaldırmadığı şeylerle de karşılaşsanız,
"nasıl olsa bugün bunlar bitecek ve kurtulacağım"
dersiniz. Çünkü, bilirsiniz ki, göstereceğiniz çok insani
bir tepki, askerliğinizin hayli "uzamasına"
neden olabilir!
Ama kurtulamazsınız aslında... Böylesine ezilmek sizde
öyle derin izler bırakır ki, asıl o izlerden kurtulamazsınız.
Sizden güçsüz olanı ezmek ve güçlü olanın ezmesine boyun
eğmek olguları sizde öyle onulmaz yaralar açar ki, askerlikten
sonra da bu olguyu çevrenizdekilere karşı yaşarsınız.
Eski, asi ruhlu gencin adam olmasıdır askerlikten muradedilen.
Gerçekten de büyük ölçüde böyle olur. Devlet kurumlarına
ve onun memurlarına karşı sinik bir tavır çoğu kez evde
kadına karşı şiddet eğilimleriyle birlikte görülür.
Öğretmenseniz öğrencinizi, usta işçiyseniz acemi işçiyi
ezersiniz...
Hele askerliğinizi savaş bölgesinde yapmışsanız, ölüm
korkusu ve öldürmeye zorlanmanın yarattığı travma kişiliğinizde
korkunç bir çarpılma yaratır. Bu kez o eski günlerin
yine de çok kötü sayılamayacak "askerlik anılan"
da sözkonusu değildir. Anlatılacak anınız bile yoktur!
insan öldürmenin, kurşuna dizmelerin anlatılacak bir
yanı yoktur!
Gerçek bir kişilik çarpılmasıdır bu...
Firarlar, ruhsal dengesizlik sonucu intiharlar, üstlere
ya da diğer askerlere ateş açmalar... Bütün bunlar,
aynı çarpılmanın çeşitli düzeylerden uç verişleridir.
Ama daha da tehlikelisi, "sağlam olarak" askerliğini
bitirdiğine inanan, kendini yeniden hayata dönmüş zanneden
yığınlarla insanın da çok derin psikolojik bozukluklarla
sakatlanmış olmasıdır. Bunun farkında olunmaması durumu
daha da ağırlaştıran bir faktördür. İHD izmir Şube Başkanı
Dr. Yeşim işlegen'in epey önce yaptığı açıklama bu konuda
aydınlatıcıdır: "Yıllar önce Vietnam'da çarpışan
Amerikan askerlerinde ülkelerine döndükten sonra ortaya
çıkan ve "Post travmatik Stress Bozukluğu "
adıyla tanımlanan "Vietnam Sendromu" bugün
PKK'ya karşı savaşan Türk askerlerinde de terhis sonrası
görülüyor.
Gözlemlerimiz, bu insanların hepsinin terkedilmiş konuma
itilmiş olduklarını gösteriyor. Orada herşey olarak
derken, birden hiçlik duygusu yaşamaya başlamışlar.
Bu duygu onları çevrelerine karşı saldırganlaştınyor,
hatta yakınlarına ve kendilerine zarar verenler bile
var..."
Çok da olağanüstü değil, her an ölüm korkusuyla ve öldürme
zorunluluğuyla yaşayan ve işkence gibi dünyanan aşağılık
suçuna ortak olmaya zorlanan insanların sağlıklı kalabilmesi
zaten mümkün görünmüyor. Öldürdüğü insanların üzerine
ayağını basarak sırayla fotoğraf çektiren, sağ yakalanan
kadın gerillalara tecavüz edebilen ya da en azından
bütün bunların yapılmasına karşı çıkamayan insanın nasıl
sağlığını koruyabileceği gerçekten tartışmalıdır.
En ürkütücü olan ise, ciddi psikolojik bozukluklara
sahip bu insanların, toplumun gelecek kuşaklarını oluşturuyor
olmalarıdır. Yaşlı bir köylünün yüzüne tükürmekten zevk
alan bir insandan, sözgelimi en basitinden yere tükürmemesi
nasıl istenebilir ki? Köyleri yakıp yıkan bir insanın
kitap yakmaması nasıl beklenebilir?
Bu hale getiriliyor insanımız...
Ücretsiz Kölelik sürüyor... "Ücretli Kölelik Düzeni”nin
bir sonucu ve aynı zamanda son çaresi olarak...
|