"Yavrumun akan kanı helâl olsun... Benim bir
oğlum gittiyse, onbinlercesi, yani sizler varsınız...
Size moskof piçi diyenler ve onları destekleyenler utansınlar.
Taylan' m kanı onları elbet boğacaktır..."
Binbaşı Hasan Özgür (Taylan'in babası)
Geçen sayımızda Rus Devriminin unutulmaz şairi Mayakovski'yle
başladığımız "Portreler" dizisini, bu kez
kendi geçmişimizin bir kişiliği ile sürdürüyoruz. 1968'lerde
filizlenen devrimci gençlik hareketinin sevilen, saygı
duyulan insanlarından biri olan M. Taylan Özgür, polis
kurşunuyla 1969 Eylülünde erkenden aramızdan ayrıldı.
Polis o zaman da aynı polisti, aynı katliamcı mantık,
aynı sorgusuz infazcılık... Ve devrimciler yine aynı
siperdeler...
Saygıyla anıyoruz M. Taylan Özgür'ü... Ondan bize akıp
gelen değerleri korumaya ve yaşatmaya çalışarak...
Onunla ilgili dönemin iki sosyalist dergisinden çıkmış
yazıları okurumuzun ilgisine sunuyor.
TÜRK SOLU’ndan
"Evet, Beyazıt'ın asfaltı yine kanlandı. Ama bu
kez iktidarın başı devrimci gencin ölümüne bir kurşunun
sebep olduğunu söyleyemez. Demirel'in polisi. Ortadoğu
Teknik Üniversi öğrencisi Taylan Özgür'ü güpegündüz,
üç metre mesafeden, tabancayla nişan alarak arkadan
vurmuş öldürmüştür. Taylan kendisini sokak ortasında
döğen polislerin elinden kaçmış olabilir (polis saldırısına
uğrayan yüzlerce öğrenci gibi) ama onun başka biçimde
direnmesi sözkonusu değildir. Taylan Özgür silahsızdı
ve İstanbul Emniyet Müdürünün basına demecinde katilin
kim olduğunu bilmediği yolunda sözleri ne kadar doğruysa
öğrenci Özgür'ün üzerinde iki tabanca ve kurşunlar bulunduğu
yolunda polis açıklaması da o ölçüde doğrudur. (...)
"(...) Ve Taylan'ın öldürülmesi geçen yıl Vedat
Demircioğlu'nun toplum polisi tarafından öldürülmesinden
bu yana devam eden bir cinayetler zincirinin son halkasıdır.
Beyazıt cinayetinden 4 gün önce 19 eylül 1969 günü Orman
Fakültesi öğrencisi Mehmet Cantekin, öğrenci boykotu
yüzünden yüksek öğretim ticaretinden umduğu tatlı kârları
elde edemediği için gözü dönmüş Işık Özel Mühendislik
Okulu sahibinin tuttuğu kiralık katiller tarafından
uzun namlulu silahlarla öldürülmüştür. Olay yerinde
bulunan tanıklar toplum polisinin kiralık katilleri
desteklediği ve sonunda silahlarıyla birlikte kaçmalarını
sağladığına tanıklık etmektedirler. Kiralık katillerin
açtığı yaylım ateşte öğrenci Ünal Altıntaş ağır olmak
üzere, bir çok boykotçu genç yaralanmıştır. Tunceli
Emniyet Müdürünün attığı kurşunla vurulan ve ölen Mehmet
Doğankılan ve polisin açtığı yaylım ateşinde yaralanan
yüzlerce vatandaş; Kanlı Pazar'da toplum polisi himayesinde
yobaz saldırganlar tarafından öldürülen Duran Erdoğan
ve Ali Turgut Aytaç ve aynı olayda yaralanan yüzlerce
insan, Ankara'da polisin ölümüne sebep olduğu Atalay
Savaş (buraya ancak şehirlerde işlenen cinayetleri alabildik)
bu zincirin halkalarının bir kısmıdır. Ve her seferinde
katiller cezasız kalmıştır.
ant’tan
"Rotatifler yalan söyledi devrisi gün. Bazı polislerin
kendi ellerine tutuşturuverdikleri
bültenlere imzalarını atan yazarlar yine sürdürdüler
alışkanlıklarını. "Polise tabanca çekti ve onun
için vuruldu" dediler. "Okulun tembel öğrencisiydi"
dediler.
Kocaman koltuklardaki küçücük adamlardan başlayıp, sıra
polisine kadar uzanan bir zincir içerisinde bu katilliklerin
hesabını sorulmaz sanarak devrimci gençler karşısında
terör estirmeğe kalkıyorlar. Devrimlerin durdurulmazlığını,
devrimcilerin susmazlığını bilmeyerek inatla, devranın
döneceğinden, hesabın sorulacağından korkmadan yapıyorlar
bunu.
Tarih bilmedikleri, devrimci mücadelenin ne demek olduğundan
habersiz bulundukları için bunu sürdürüyorlar. Terörün,
tabancanın, kurşunun devrimci beyinlere, yüreklere,
bileklere üstün çıkacağını sanıyorlar.
Ve her zaman olduğu gibi yine aldanıyorlar...
Onun için kendi yetiştirdikleri, el ele birlikte hareket
ettikleri silahları geri tepiyor. Komandolar
'ümmetçilerin eline geçen M.T.T.B'yi bombalıyor.
Ve ümmetçi gençliğin kalesinin cephaneliğinde saatler
süren patlamalar sırasında aynı binada
yatmakta olan bir genç ölüyor. Ya da yine geçtiğimiz
hafta içersinde tabancalarını çeken polisin yetiştirmesi,
gelişmesine iktidarın göz yumduğu komandolar matbaa
basarak başbuğları Türkeş aleyhindeki bir yayını kaçırıyorlar.
Devrimcilere karşı kurdukları silah başka yönlerde patlıyor...
Bu yüzden polisi doğrudan doğruya silah kullandırarak
gençlerin karşısına dikiyorlar.
Silahlarını öldürmek için ateşliyorlar.
Silahlarını susturmak için ateşliyorlar.
Silahlarını sindirmek için ateşliyorlar.
İktidar bütün bu olanlara ağababası Amerika'dan aldığı
icazetle göz yumuyor. Ölümlere ortak oluyor. Silahların
ne için, kime karşı, nasıl kullanılması gerektiği yolunda
hiçbir tedbir almadan ya da başka bir deyişle devrimcilere
karşı çevrilmesine göz yumarak, bir sfenks gibi suskun
duruyor.
Bütün bu ölümlerin hesabının sorulacağından, devrimin
durmazlığından, devrimcilerin suzmazlığından habersiz
adamların iktidarı olmaya devam ediyor.
İktidarlarını, devrimcilerin kanlarını akıtarak, gençleri
polislere vurdurarak kuvvetlendireceklerine
inanıyorlar. Vedat Demircioğlu'nu kim öldürdü? Atalay
Savaş nasıl öldü? Duran Erdoğan'ı vuran kim? Ali Turgut
Aytaç'ın katilleri nerede? Mehmet Cantekin nasıl vuruldu?
Mustafa Taylan Özgür'e karşı silahı kim ateşledi? sualleriyle
bir daha karşılaşmayacak gibi hareket ediyorlar.
Bu böyle sürmez iktidardaki beyler. Bu böyle sürmez
öğrenci kurşunlayan polisler. Bu böyle sürmez...
Gün olur. Devran döner. Güneş şavkır. Dön olur..."
Osman Saffet Arolat
|